19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 16 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ Madem müze olacaktı neden jilet yaptık? Kurtuluş Savaşımızın tek deniz çarpışmasının kahramanı Gazi Alemdar gemisi müze oldu. Peki ama, Alemdar 1959’da hizmet dışı bırakılmış, 1982’de sökülmüş ve büyük bir olasılıkla tıraş bıçağına dönüşmüştü; nasıl müze EGEMEN olabilir? Bu mucizeyi Alemdar’ı hiç kendilerini, kentlerini BERKÖZ unutmayan; Alemdar’la özdeşleştiren yurtsever Karadeniz Ereğlililer gerçekleştirdi. Hem de gerçek bir imeceyle. 8 Ağustos Cuma günü yapılan ve Pekin Olimpiyatları’nın açılışının gölgesinde kalan açılışla mutlu sona erişen bu inanması güç imece 2004’te Gazi Alemdar Gemisi Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nin kurulmasıyla başlamış. Alemdar’ı aslına uygun olarak yapma amacına Ereğli’deki tüm kurum ve kuruluşlar, tüm Ereğlililer omuz vermiş. Deniz Kuvvetleri’nden Ereğli Demir Çelik Fabrikası’na (Erdemir), Ereğli tersanelerinden Belediye’ye, Kaymakamlık’tan Ereğli Deniz Ticaret Odası’na kadar… Alemdar 1959’da hizmet dışı bırakılmış, 1982’de sökülmüştü. sergi Miro için son günler Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin 3 Mayıs’dan itibaren sergi salonlarında konuk ettiği dünya sanatının büyük ismi, İspanyol sanatçı Joan Miró’nun (18931983) baskı, resim ve heykellerinden oluşan kapsamlı sergisi sanatseverlere veda etmeye hazırlanıyor. Fransa’nın çağdaş sanat alanındaki ilk özel vakfı olan Maeght Vakfı işbirliğiyle, Maeght Koleksiyonu’ndan seçme yapıtlarla gerçekleştirilen ve usta bir seramikçi, heykeltraş ve gravür sanatçısı olarak da belleklerde yer eden sanatçının sergisi süresince, ilgili konferanslar ve eğitim programları da gerçekleştirildi ve sergi sanatseverler tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı. Türkiye’de ilk kez Pera Müzesi’nde sergilenen Joan Miró’nun baskı, resim, ve heykellerinden oluşan Joan Miró: Maeght Koleksiyonu’ndan Baskılar, Tablolar ve Heykeller sergisi, 31 Ağustos’ta İstanbullular’a veda ediyor. (Tel: 0 212 334 99 00) ASLINA UYGUN YAPILDI Projeyi Deniz Kuvvetleri Kdz. Ereğli Garnizon Komutanlığı yaptırmış. Erdemir, özelleştirme öncesi, 165 ton gemi sacı bağışlamış. Ereğli Gemi, Madenci Gemi, Usta ve Mehmetoğlu tersaneleri geminin gövdesini para almadan yapmışlar. Dört gövde parçası Belediye’nin kıyıda hazırladığı kuru havuzda birleştirildikten sonra geminin içinin yapılmasına başlanmış. Alemdar’ın bütün bölümleri, aslına uygun olarak ve gerçek ölçülerinde yapılmış. Deniz Kuvvetleri’nce korunan özgün parçaları getirilerek gemideki yerlerine yerleştirilmiş. Dümen dolabı, telgraf makinesi, pusula ve pirinç pervane bunlardan bazıları. Aslında makine dairesinin ve kazanının bulunması gereken ambarda, bir sergi salonu, bir sinemasinevizyon salonu, bir de gemicilik laboratuvarı oluşturulmuş. Açılış için, sergi salonunun yan duvarlarına (gemicilik diliyle alabandalara) Alemdar’ın tarihçesinin, teknik özelliklerinin, Kurtuluş Savaşı’nda görev yapan subay ve erlerle ilgili bilgilerin yer aldığı 300’e yakın pano asılmış. Bu salon ilerde her türlü sergi için Ereğlililerin hizmetinde olacak. Güvertede, başüstüyle köprüüstü ve dümenevi arasında kamaralar ve mutfak yer alıyor. Burada, Kurtuluş Savaşı’nın Fransızlarla yapılan tek deniz çarpışmasında gemide görevli olan 21 subay ve eri temsil eden mankenler ziyaretçileri bekliyor. O yılların özgün giyimleriyle, kendi görev yerlerinde: Birinci Süvari İsmail Hakkı Kaptan, İkinci Süvari Üsteğmen Ali Dursun, Çarkçıbaşı Önyüzbaşı Beykozlu Adil Bey, İkinci Çarkçı Hikmet Efendi, Serdümen Recep Kahya, Serdümen Rıfat Reis, Ateşçi Göreleli Yusuf, Güverte Lostromosu Ali Reis, Kamarot Salih Efendi ve gemiye Ereğli’den katılan 12 kişi. Alemdar kurtarma gemisi 1898’de Danimarka’da üretilmiş. Boyu 49,5, genişliği 7,95 metre olan geminin ilk adı Denmark. 1898 – 1914 arasında Marmara Denizi ve Boğazlarda kurtarma işlerinde çalışan gemiye Birinci Dünya Savaşı çıkınca el konuyor ve Alemdar adı veriliyor. 1921’e kadar yine kurtarma gemisi olarak kullanılan Alemdar’ı, 23 Ocak 1921’de İkinci Çarkçı Üsküdarlı Osman Efendi’nin önderliğinde Üçüncü Çarkçı Makine Lostromo Trabzonlu Hikmet Efendi, Güverte Lostromo Üsküdarlı Ali Reis, Serdümen Trabzonlu Rıfat Reis, Serdümen Recep Kahya, Ateşçi Göreleli Yusuf, Kamarot Erzincanlı Salih Kuvayı Milliye’ye katılmak üzere İstanbul’dan kaçırıp 24 Ocak sabahı Karadeniz Ereğli’ye varıyorlar. Alemdar’la Karadeniz Ereğli’nin yolları da burada birleşiyor. Gemi, Ereğli’den katılanlarla birlikte 21 kişilik mürettebatıyla Trabzon’a gitmek için yola çıkıyor. Ancak Batı Karadeniz’de denetleme seferleri yapan Fransız C27 gambotu Alemdar’ın yolunu keserek Fransızların elinde olan Zonguldak’a götürüyor. Oradan da Fransız yüzbaşısı Tilli beş askerle birlikte gemiye binerek İstanbul’a götürüp teslim etmek üzere yola çıkarıyor. İki Fransız torpidosu önden gidiyor, C27 de geriden Alemdar’ı izliyor. Ancak İstanbul’un yarı yolunda Fransızları esir alan Türk denizcileri geminin rotasını yeniden Ereğli’ye çeviriyorlar. Ardından hızlı C27 gambotu yeniden önlerini kesince de çarpışma başlıyor. Savaş gemisine karşı tabancalarla savaşan Türk denizcileri bir şehit (Serdümen Recep Kahya), üç yaralı veriyor ama savaşı da kazanıyorlar. Fransızlarsa üç ölü, beş yaralı vermişler; beş Fransız da esir düşmüş. Kurtuluş Savaşımızın bu tek deniz çarpışmasını Kuvayı Milliye Hükümeti’nin İtilaf Devletlerinden biriyle yaptığı ilk antlaşma izliyor. 2 Şubat 1921’de Fransa’yla imzalanan bu antlaşmayla, Fransız esirlerin geri verilmesi karşılığında, Alemdar kullanılmamak koşuluyla Türklerde kalıyor. Alemdar bir süre Ereğli’de kaldıktan sonra, aynı yılın 25 Eylülünde Trabzon’a gidiyor ve savaşın sonuna kadar Ankara Hükümeti’nin emrinde hizmet ediyor. Rusya’dan silah ve cephane taşımanın yanı sıra, Abacı Vanko ve Sarı Yani çetelerini yakalayıp teslim almak, Yunan Averof zırhlısını üzerine çekerek Şahin vapurunun Novoroski’den yüklenen 22 uçağı Trabzon’a ulaştırmasını sağlamak Alemdar’ın önemli hizmetleri arasında. Savaştan sonra, 1924 1951 arasında kurtarma ve çekme işlerinde kullanılan Alemdar, 19511952’de büyük bir bakıma giriyor, modern kurtarma araç gereçleriyle donatılıyor. Ancak yenilenmiş haliyle yalnızca 7 yıl kullanılıyor ve 1959’da hizmet dışı bırakılıyor. Öykünün sonu ne yazık ki acı. 1964’te hurdaya çıkarılarak satılıyor, 1982’de de sökülüyor. Tıpkı ünlü Yavuz zırhlısı gibi… Bodrum’da renkli figürler Trança Sanat Galerisi bu kez İstanbul’dan Murat Tolga’yı konuk ediyor, sanatçıyı ve resimlerini Bodrumlularla tanıştırıyor. Sanatçının horozları, tavukları, baykuşları, balıkları en renkli halleriyle; horuzcu teyzeleri, balıkçı abileri, en masum duruşlarıyla yanyana aynı sergide buluşuyor. Güçlü figürleri, zengin anlatım gücüyle haklı beğeniler kazanan ressam, bu sergisinde insan ve hayvan figürlerinden oluşan etkili bir koleksiyonu izleyicilerine sunacak. Sergi 21 Ağustos akşamına dek açık kalacak. (Tel: 0 252 316 66 10) Yeniden yapılan gemi müze oldu. MakasPsikolaj İslimyeli’nin, tümü 2008 tarihli yapıtlarından oluşan “Makas Psikolaj” adlı sergisinde tuval üzerine karışık teknik ile gerçekleştirdiği 35 eseri yer alıyor. Sanatçı 31 Ağustos’a kadar izlenebilecek olan sergisinde, bilinçaltının tutkular, yasaklar, korkular ve umutlarla yoğrulmuş tarihsel karmaşasını bir seyir defteri gibi sunuyor. (Tel: 0 212 233 12 03) Izİzlenim Ülkemiz çok şaşırtıcı. İnsanımız da öyle. Doğası etkileyici ülkemizin. Tarihi eserlerimiz de pek çok. Doğudan batıya eski uygarlıklarla, kültürlerle bezeliyiz. Topraklarımızın neresi kazılsa tarih fışkırıyor gerçekten. Son haberler İstanbul’dan. Arkeologlar Yenikapı, Üsküdar ve Sultanahmet Eski Cezaevi kazılarında çok eski tarih dönemlerinden cumhuriyet yapılarına kadar birçok kalıntı ile karşılaştıklarında kimbilir ne mutlu olmuş, övünç duymuşlardır… Kazılar İstanbul’un dört bir yanında 1997’den beri sürdürülmekte. Buluntular Arkeoloji Müzesi’nde İstanbul’un 8 bin Yılı ‘Gün Işığında’ sergisinde açıklayıcı bilgilerle izleyenle buluşuyor bugünlerde. Batıklardan buluntular, gündelik süs ve kullanım eşyaları, heykelcikler bize zamanın nasıl da dolu dolu yaşandığını öğretiyor. Sergileme özenli gerçekleştirilmiş. Mekan meraklandırıcı bir biçimde kullanılmış. Güzel! (Sergiyi Aralık ayı sonuna kadar gezebilirsiniz.) Ama bir tuhaflık var! İzleyici sayısı kabarık değil. ? Prof. Dr. ÜMRAN BULUT umranbulut@gmail.com tiyatro Herkes mi Aldatır? Metin Zakoğlu, Herkes mi Aldatır’la aldatma ve aldatılma üzerine çarpıcı bir hikaye kuruyor. Kim daha dürüst, kim daha ahlaklı…Kadın mı erkek mi? Bir yanda eşini aldatan bir adam, bir yanda eşi tarafından aldatılan bir kadının intikam alma duyguları bu iki yabancı insanı bir yerde buluşturur. Aşkın insanı nerede ve ne zaman bulacağını bilemeden yola çıkan kadınımız bir otel odasında henüz ismini bile bilmediği bir erkekle yaptığı bu kaçamağın onu nerelere sürükleyeceğinin hesabını yapmamıştır tabii ki. Metin Zakoğlu’nun yazıp yönettiği oyunda sahnede kendisine Derya Çakım eşlik ederken, oyunda yer alan filmde ise Harika Yıldırım, Taylan Erler, Berna Acarman ve Bekir Erdem Öz rol alıyor. Herkes mi Aldatır, 21 Ağustos’ta Caddebostan Kulis Oda Sahnesi’nde izleyiciyle buluşacak. (Tel: 0 216 467 33 32) Kültür değerlerimiz için bir izlenim Salonda çocukları da göremiyoruz. Kitaplar, belgeler karıştırılmıyor izleyenlerce. Sergiyle ilgili yayın sayısı ise bir. O da sanki sadece alım gücü olanlar için basılmış, pahalı. Hemen soralım: insanımız tarihi mirasla yeterince ilgileniyor mu? Yoksa bize ait olanlar, buluntular, değerler pek de umurumuzda mı değil? Sanata, kültüre karşı kayıtsız mıyız acaba? Yoksa, eğitim sistemimizdeki ezbercilik, kavram kargaşaları kültür değerlerimizin yerini insafsızca mı sarsmakta? İnsanımız bu konulara yeterince eğilememekte mi? Bir yandan “tarihi mirasımızı koruyalım” deyip diğer yandan da bu bilinci desteklememek… Acı bir izlenim doğrusu. Bakın, bu yaz Patara Antik Kenti yandı. Bodrum’da eski bir şapel yıpratılmaktan kıl payı kurtuldu. Divriği Ulu Camii çalışanları uzun zamandır haykırmakta: “Günden güne kapılar öne doğru eğriliyor!” (bu örnekleri çoğaltmak kolay). Bir yeni haber de Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’ndan: arkeolojik taşınmaz kültür varlıklarını tüzel kişiler kullanabilecek. Ticari girişimlerin önünü açacak olan bu kararı hayretle ve üzüntüyle okuyoruz, ama kabul etmemiz mümkün değil. İnsanlarımızda kültürel miras değerlerine karşı bir vurdumduymazlıktır gidiyor. Gözün yaşına bakılmıyor. Eğitimmiş, kuralmış ya da hukukmuş fark etmiyor. Topyekün havadalar bugün! Birileri sınırsızlığı tatmış bir kere, dur durak bilmiyor. Diğerlerinin ona “sen çağdaş anlayışı yık, yok et, ben arkandayım” deyişine uymuş bir kere. Mutlak egemenliği üstelik kendince yaşamayı yeğlemiş gidiyor birileri. Beyni kara, gözü kara, gönlü kara dalıyor korkusuzca... Birileri gözlerini karartmış sanatın, kültürün yaşatılmasını savunanları suçlamakta pervasız; iddiasını koruyor her pahasına. Sanırım şu iyi biliniyor birilerince: Sanatsal olguya, yaratıcılığa, kültürel değerlere kayıtsızlık kişisel olgunlaşmayı, bireyselliği köstekler… Son söz: Sanatsal ve kültürel altyapımızda birin bin yapılması gerekmiyor, yeter ki bini bire indirgemeyelim. Bu konuda da yokluğa sürüklenmeyelim. snmdnmz?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle