Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 12 TEMMUZ 2008 CUMARTESİ Medyatik zamanın peri masalı Amerika’da Yakınlarının ağzıyla “Carlita”, geçen 2 Şubat 2008’e kadar resmen Carla Gilberta Bruni Tedeschi bu tarihte soyadına bir de Sarkozy ekleyerek tam bir Avrupalı çağdaş asilzade kızına yaraşır, şimdiki tam ismine kavuştu, Carla G.B.T. Sarkozy. Neredeyse 68’li (!) de olsa köklü bir İtalyan sanayici aileden UĞUR gelmek, zahir insanın bazı üstünlüklerini doğal kılıyor! Kimi kaynaklara göre HÜKÜM adeta 23 Aralık 1967, kimilerine göre 23 Aralık 1968 Torino doğumlu Carlita, 68’liliğini (!) gönlünün oldu bitti ‘sol’a (cüzdanı sağda, ne yapsın) yatkın olduğunu söyleyerek kanıtlarmış. Nicolas (Fransa cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy) ile tanıştıktan ve de hayatını birleştirdikten sonra, ilerde ‘gönlünün pusulası’ hangi siyasi doğrultuyu gösterir bilemeyiz. İtalyan vatandaşı olması hasebiyle Fransa’da oy kullanmamak gibi bir avantajının olduğunu da ekleyiverelim. Fransa’da oy verebilseymiş sosyalist aday Sègolene Royal’i seçeceğini söyleyebilecek denli de cesur. Ancak 2012’ye kadar ülkenin Bir Numarası’nın öteki yarısı, Fransa’nın “Birinci Madamı / Baş Hanımı” olmanın doğallığını kullanır da Fransız olur mu, Fransız olur da siyasi duyarlılıklarını değiştirir mi bilinmez. Gözüken ve bilinen tek şey Carlita’nın, kamuoyunda feci biçimde ‘irtifa kaybeden’ Nico’nun medyatik imajına az biraz destek olduğu... HİÇ BİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ Ailesi, İtalyan “Kızıl Tugaylar”ın korkusuyla 1973 yılında Fransa’ya yerleşir. 2006’da vefat eden ağabeyi Virginio ve bugün Fransız sinemasının en başarılı yeni nesil sinema oyuncu ve yönetmenlerinden ablası Valeria Fransa’da büyürler. Küçük kardeş başladığı mimari eğitimini 19 yaşında terk ederek mankenliğe girişir. 1987 – 1997 arasında parlak bir uluslararası mankenlik kariyeri yaşayan Carla, 1997 – 2007 arasında şarkı sözü yazarlığı ve şarkıcılık, 2007’den itibaren cumhurbaşkanlığı sevgilisieşi kariyerine başlar. Onar yıllık dilimlerine 2017’de yeni bir eş, farklı bir iş katar mı bilemeyiz, fakat medyaya bakılırsa Carla şu anda yeni mesleğiyle, paraleldeki hobilerinden hoşnut göründüğü tartışma götürmez bir gerçek. 11 Temmuz’da (dün) çıkarttığı 3. ve yeni albümünün, “Comme si de rien n’était / Hiç Bir Şey Olmamış Gibi”nin başlığından anlaşılacağı üzere Carlita, her durumu tam bir medya çocuğu olarak hiç bir şey olmamış gibi doğallık içerisinde yaşıyor, en azından o izlenimi veriyor. değişim ve umut yok satıyor ABD’nin ilk siyah başkan adayı Barack Obama şimdiden tişört ve çamaşır ikonu Demokrat Parti’nin başkan adayının Barack Obama olarak belirlenmesinin ardından dünya genelinde büyük bir heyecan dalgası yükseldi. ABD’nin ilk siyah başkan adayı yalnızca ülke içinde değil, dışında da merak ve ilgiyle izleniyor. Kimileri yalnızca siyah olması nedeniyle bile Obama için büyük umutlar beslerken, kimileri siyah bir başkanın çok daha tehlikeli olabileceği görüşünde. Ama genel olarak üzerinde ortaklaşılan fikir, “kim olursa olsun Bush’tan iyi olacağı” yönünde. “Değişim” şart ve herkesin üzerinde anlaştığı slogan bu... ABD’de yapılan değerlendirmelerde seçim ortamı 1980 ve 1992’deki seçimlerle karşılaştırılıyor. Zamanında Ronald Reagan ve Bill Clinton’u “değişim”in öznesi olarak sahneye iten koşullar bugün de geçerli görülüyor: Kimse ülkenin eskisi gibi yönetilmeye devam edebileceğine inanmıyor. Tabii asıl tartışma, Obama’nın Reagan’a mı yoksa Clinton’a mı benzeyeceği yönünde. Reagan’ın getirdiği “değişim”, kimi yorumcular tarafından “eskisinden daha kötü yönde” görülürken, Clinton’ın da onca “değişim” söylemine karşın taşları fazlaca yerinden oynatamadığı konuşuluyor. Obama’nın gerçekten değişimi temsil edeceğine inananlar ise, büyük olasılıkla kaderinin John F. Kennedy’ninki gibi olacağını söylüyorlar. Özetle, “değişim” büyük ölçüde geçici ferahlama sağlayacak bir esinti olarak görülüyor. Aksi yönde bir adım atmaya kalkışırsa, Obama’nın da zaten bir “suikasta kurban gitmesi” bekleniyor. Kimilerine göreyse bu da zaten sistemin ihtiyaçlarına uygun bir değişim olacak. Afrika’da yeni bir komutanlık kurmayı planlıyor. “Afrika’nın artan stratejik önemi” nedeniyle kurulması planlanan yeni komutanlık AFRICOM, Avrupa’daki EUCOM ve Ortadoğu’daki CENTCOM gibi bir “merkez üs” niteliği taşıyacak. “Afrika’nın artan stratejik önemi”, ABD petrol şirketlerinin Afrika’da yoğunlaşan faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Halen Almanya’da faaliyet gösteren komutanlığın bu yıl içinde Afrika kıtasına konuşlandırılması planlanıyor. Mekan olaraksa Gabon kıyılarındaki Sao Tome adası, Senegal, Gana ve Mali düşünülüyor. Bir başka değerlendirme ise, Obama’nın temsilcisi olacağı değişimin gerçekten de Amerikan ekonomisinin ihtiyaçlarına denk düştüğü ve bunun ABD politikasında gerçek karşılığını bulabileceği yönünde. ABD’de önümüzdeki dönem krizin boyutlanacağı ve kimi dev tekellerin sahneden silineceği çok büyük değişimlerin beklendiği öngörülerine dayanan böyle bir kargaşa ortamında daha kontrollü ve korumacı bir politikanın öne çıkacağı düşünülüyor. Tabii böyle bir süreçte, Pentagon ya da diğer kurumların strateji hesaplarından daha farklı parametrelerin belirleyici olması olasılığı yabana atılır bir olasılık değil. Tüm bu olasılık ve tartışmalar bir yana, ABD merkezli egemen medyada büyük bir “değişim” ve “umut” rüzgarı estiriliyor. Obama’nın dış politikadaki gri tercihlerine karşın dünyada coşkuyla karşılandığı yönünde haberler her yanı sarmış durumda. Babasının Kenyalı oluşundan yola çıkılarak Kenya basınına gözler çevriliyor ve Kenya Times gazetesinin “Obama tarih yazıyor” manşetine dikkat çekiliyor. Kenya’daki akrabaların “Onu sadece TV’den izledik ve aile olarak çok mutlu olduk” açıklamaları ajanslara yansıyor. Yine çocukluğunun belli bir dönemini geçirdiği Endonezya’dan okul arkadaşlarının ve öğretmenlerinin izlenimleri aktarılarak burada bir “kahraman” gibi hatırlandığı anlatılıyor. ABD’nin Avrupalı ortakları da Obama’yı ve temsil ettiği değişimi yıpranan ilişkiler için yeni bir fırsat olarak görme eğiliminde. İngiliz Times gazetesi adaylığının belirginleştiği günlerdeki bir başyazısında Obama’nın kampanyasının “Amerika’nın müthiş gücünü yeniden keşfetmesi ve dünyanın Amerika’ya hayranlığını yeniden kazanması konusunda inancını tazelediğini” vurguladı. Meksika’dan Vietnam’a “sıradan vatandaşlar” Obama’yı umutla karşılarken, Çinli uzmanlar “yeni kan” değerlendirmesi yapıyorlar. Diğer yandan, Obama’nın Pakistan’la ilgili açıklamaları Pakistan’da, İsrail konusundaki tutumu Filistin ve genel olarak Arap halkları arasında popülaritesini düşürdü. Kimileri onun “Bush’tan da tehlikeli” olacağına inanıyor. Iraklılar ise, ABD başkanı kim olursa olsun, ülkelerindeki işgalin sona erdirilmeyeceğini düşünüyorlar. Obama’nın da Irak konusundaki “savaş karşıtı” söylemine rağmen ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni değiştirmek ya da Ortak Vizyon 2020* başlıklı askeri dokümana karşı olmak konusunda tek bir açıklamasının olmadığı düşünülürse Iraklılara hak vermemek mümkün değil. Amerika Obama’yı “tüketmeye” başladı Tüm belirsizlik ve tartışmalar bir yana, “umut” ve “değişim” pazarlayan Obama tüccarları şimdiden iş yapmaya başladı. New York’lu satıcılar genç tüketicilerin gözünde Barack Obama’nın şimdiden “Bob Marley ya da Che Guevara” gibi bir kült haline geldiğini söylüyorlar. Satışlarda, üzerinde Obama resimleri, sloganları ve “umut” sembollerinin bulunduğu tişört, bardak, rozet, iç çamaşırı, bebek önlükleri ve body’leri hatta köpek giysileri kapış kapış gidiyor. Obama’nın kampanyasının bunu önemli bir başarı olarak gördüğü ve özellikle satışlarda durumu pek kötü olan McCain karşısında kritik bir başarı olarak nitelediği belirtiliyor. McCain’li ürünler “politik” satışların yüzde 10’unu kaplarken, Obama’nınkiler yüzde 75’lere yaklaşmış. Başkan adayının resmi sitesinde de tişört ve bardak satışı için bir “dükkan” açılmış. Obamalı ürünlerin satıcıları, “Obama artık bir marka”, “Gençler bir devrim olmuş gibi davranıyor; o herkesten fazla satıyor” diyorlar ve siyah başkan adayının gençler arasındaki etkisinin “her zaman olduğu gibi politikanın ötesinde” bir etki olduğunu vurguluyorlar. 1968’de Robert Kennedy’nin Beyaz Saray için adaylığında olduğundan bu yana, böylesine bir canlılık görülmediğini ekliyorlar. * Ortak Vizyon 2020, 2020 yılında ABD ordusunun dünyanın “tüm bölgelerinde hakimiyet” kurmasını hedef gösteriyor. Hakimiyet yalnızca kara, hava ve deniz kontrolü değil, aynı zamanda her türlü enformasyon akışı ve uzayın kontrolünü de içeriyor. KİM KİMİ KULLANIYOR 1,76 metre boyuyla 10 santim tepeden baktığı eşi Nicolas’ya olan hayranlık ve aşkını her vesileyle vurgulayan Carla Bruni Sarkozy 20 yıldır tam bir ‘Peri Masalı’ prensesi misali yaşıyor. Ablası Valeria’ya göre gözü hep daha yukarlarda, hep daha güç, nüfuz ve merkezlerde olan ‘maviş gözlü, melek yüzlü küçük kız’ gerçekte muradına ermiş gözükse de, masal bitmedi. İsviçreli fotoğrafçı Michel Comte’un 1993’te çektiği ‘Nü’ fotoğrafı, Çinli bir hayranı tarafından NY Christie’s de geçtiğimiz Nisan ayında 91 bin dolara satın alınan manken dilberin, Mart ayında üstünde Dior yapımı son derece zarif bir gri tayyör, ayağında düz siyah balerin ayakkabılarla İngiltere Kraliçesi II. Elisabeth’in önünde kibarlığın zirvesinde reverans yapan Fransa’nın “Birinci Madam”ının aynı kişi olduğunu tahayyül etmek medyatizmin manyetizmine kapılmamış olanlara anlatmak epeyce zor. ‘Top Model’in 2 milyon satan ‘Top Album’ü “Quelqu’un m’a dit / Biri Bana Dedi”nin müzikal başarısını teslim etmek bizim gibi amatörler için kolay olsa da, piyasada tam bir fiyasko kabul edilen 2. CD’si İngilizce “No Promises”den (200 bin satmış yine de) sonra başkan eşi sıfatıyla yeni bir albüm çıkartmak cüretini veya cesaretini gösterebilmek de kayda değer bir performans açıkçası. Devlet başkanın eşi sıfatıyla, bazı parçalarını keyifle dinlediğimiz yeni albümünün tüm gelirini insani yardım kuruluşu “Fondation de France” bırakacağını açıklaması Nicolas Sarkozy’nin kamuoyu araştırmalarında yükselmesini sağlar mı, sanmıyoruz. Fransızların yüzde 68’i Carla’dan memnun olduklarını, yüzde 64’ü Fransa’yı yurtdışında iyi temsil ettiğini söylerken, yüzde 55’i de Sarkozy’nin Carla’yı kullandığını belirtiyormuş. ESKİ BİR KOLEKSİYONER! Annesi Marysa Borini oyuncu ve piyanist, resmi babası Alberto Bruni Tedeschi sanayiciliğinden fazla opera besteciliğiyle tanınmış bir kişilik. 9 Ocak 2008’den beri alenen bilinen biyolojik babası Maurizio Memmert ise Brezilya’ya yerleşmiş bir iş adamı. Biyolojik dedesi 88 yaşındaki Giorgio Memmert de geçenlerde kızı yaşında bir başka Carla, Carla Silverti ile evlenmiş. Boyalı basın (ciddi boyalılar alınmasın), magazin yayınlığı müptelalarının bilebileceği bu bilgileri çoğaltmak olası. Hatta kartviziti ismi CGBTS gibi kalabalık, mankenşarkı sözü yazarısinema oyuncusubestecişarkıcıfirst lady Carla’nın başta 7 yaşındaki oğlu Aurélien’in babası genç filozof Raphaël Enthoven olmak üzere hayatına giren kısa ve uzun süreli bağlarını dahi, sıradan ve meraklı bir internet izleyicisi kolaylıkla ve ayrıntılarıyla öğrenebilir. Biz yine de ‘İnternet özürlüler’ için malum basının “Kelebek” lakabını taktığı Carla’nın geçmiş resmi ilişkilerini özetleyelim. Oğlunun babası Raphaël’den önce, Raphaël’in yayıncı ve işadamı babası JeanPaul Enthoven varmış. Medyatik müzisyenler Mick Jagger, JeanJacques Goldman, Louis Bertignac (Téléphone), medyatik aktörler Charles Berling, Vincent Elbaz ve Fransa’nın en medyatik avukatı, Sarkozy’ye özel raporlar hazırlayan Arno Klarsfed ciddi aşkları arasında. Söylentilere bakılırsa aralarında Donald Trump, Kevin Kostner, Laurent Fabius’ün de (eski sosyalist başbakanlardan) olduğu okkalı bir kısa vadeli sevgili koleksiyonu da cabası. GAMZE ERBİL Değiştirebilir mi? ABD’nin Bush yönetimiyle birlikte önemli hamleler yaptığı dış politika alanında Barack Obama’nın çok köklü bir değişikliğe gitmesi mümkün görülmüyor. Zaten kendisi de, tüm farklılık iddialarına karşın politikasını “merkez” çizgiye doğru yöneltme yolunda ilerliyor. Son açıklanan gezi programının bunun bir kanıtı olduğu değerlendirmeleri yapılıyor. Latin Amerika, Küba; Ortadoğu, Irak, İsrailFilistin; Afganistan ve Pakistan gibi bölge başlıklarında mevcut Amerikan çizgisinin sahiplenicisi olan Obama’nın Bush’tan farkı “yeni saldırgan politik hamleler”in gündeminde olmaması olarak görülüyor. Öte yandan dış politika başlıklarında ABD’nin stratejik hedefleri sözkonusu olduğunda zaten rengi ne olursa olsun bunu herhangi bir ABD başkanının değiştirmesinin mümkün olmadığı da bilinen bir gerçek. O kadar parlatılan ve barış güverciniymişçesine sunulan Clinton’ın Irak ambargosunu hafifletmek bir yana, Irak’a yarım kalan bir hava operasyonu kararına imza attığını, 20. yüzyılın en adaletsiz saldırılarına tanık olunan Yugoslavya’nın parçalanması sürecini doğrudan yönettiğini hatırlamak yeterli. Strateji yapıcıları tarafından “daha cesur” adımlara zorlandığında direnince de başına neler geldiğini biliyoruz... O “cesur adımları” Bush attı. Bundan sonra da ABD dış politikasında cesur adımlara olan ihtiyaç ortadan kalkmayacak. Obama’nın cesaretinin hangi konuda öne çıkacağını ise zaman gösterecek. Şimdiden bilinen bir başlığı not etmekte yarar var. ABD Artık Fransız vatandaşı Modern, pardon Medyatik Zamanlar’ın bir devlet başkanının, “Seksi olduğu kadar çocuksu, entelektüel olduğu kadar popüler” bir ‘Baş Hanım’ unsurunu hem ulusal, hem de uluslararası arenalarda ustalıkla kullanması herhalde bilimsel çalışmalara, doktoralara konu olacak kadar ilginç bir olgu. Ancak hiç durmaksızın manşetlerden, vitrinlerden, ekranlardan taşan, sürekli aşk haykıran billur mavi gözlerle toplumu süzen, “Carla orada, Carla burada, Carla şöyle dedi, Carla böyle yaptı, Carla resmi gezide, Carla albüm çıkarttı, Carla uyardı, Carla itiraf etti, Carla, Carla, Carlita,...” nağmelerinden geçilmeyen günlerin de bir sonu gelmez mi, medya uyuşturucuları günün birinde aşırı dozdan müptelaları bile öldürmez mi? Carla yeni plağındaki parçalardan birinde kendine ait sözlerle şöyle fısıldıyor: “Sen benim Afgan eroinimden, Kolombiyalı beyazımdan (kokain) daha öldürücü uyuşturucumsun...” Gündelik Libération gazetesinde yayınlanan uzun bir söyleşide, reflekslerinin epidermik, derisinden içeri sol tepki verdiğini belirtmiş. Bakalım ‘Güç Tutkulu Peri Kızı’ sağ uyuşturucularla sol translarını ne kadar zaman bağdaştıracak? Carla Bruni çok kısa bir süre önce Fransız vatandaşı olmuş. C MY B C MY B