Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Timsah: Nehrin Dişleri (Rogue) Greg McLean’in yönetmenliğini yaptığı Timsah: Nehrin Dişleri’nde Radha Mitchell, Michael Vartan, Sam Worthington ile Barry Otto rol alıyor. Amerikalı bir gezi yazarı olan Pete, Avustralya’nın Kuzey Bölgesi hakkında bir yazı hazırlamaktadır. Çıktığı nehir turu başlangıçta keyifli bir yolculukken, bölgede yaşayan timsahlardan birinin saldırısına uğramaları ile kabusa dönüşür. Tekneleri batan grup, küçük bir kara parçasına sığınır. Ancak nehrin suları, gün batımı ile yükselmeye başlar. Timsah, sandıklarından çok büyük ve çok zekidir. Marc Gibaja’nın yönettiği filmin başrollerini Marie Gillain, Gilles Lellouche, Laurent Ournac ile Stéphanie Sokolinski paylaşıyor. Thomas ve Florence bir süper markette karşılaşırlar. Fakat Thomas daha ilkokuldayken öptüğü ilk kız olan Florence’ı tanımaz. Geçen yılların ardından Thomas, kız arkadaşı tarafından terkedilen, kalbi kırık bir video oyunu yazarı olmuştur. Florence ise dağılan evliliği sonunda 2 çocuğuyla ne yapacağını bilemez haldedir. Bu durum aralarındaki nostaljik romantizmi yeniden doğurur. Fakat Thomas’ın hayatın filmlerdeki gibi bir romantik komedi olmadığını anlaması uzun sürmeyecektir. Florence da böylece aşkı başka yerlerde aramaya başlar ve hiç de başarılı olduğu söylenemez. Thomas bu aşk arayışından elini eteğini çeker ve New York’a taşınır. Florence’ın henüz keşfetmediği bu yer, yepyeni bir sayfa olacaktır. ? Senden Başka (Ma Vie N’est Pas Une Comédie Romantique) Yerküre S.O.S veriyor ABD’nin kuzey doğusundaki kentlerde insanlar aniden ölmeye başlarlar. Philadelphia’nın en işlek caddesindeki bir polis memuru ensesinden yediği tek kurşunla caddenin ortasına yığılır. Onunla az önce konuşan taksi şoförü doğaüstü bir gücün etkisindeymiş gibi arabasından çıkar polisin belindeki tabancayla kendini vurur. Caddenin öteki yanına sıçrayan tabancayı gören iş kadını aynı tabancayla yaşamına son verir. ASLI Ülkenin kuzey doğusunda açık başlayan bu zincirleme SELÇUK alanlarda intiharlar hükümeti alarma geçirir, terör örgütlerinin saldırısından kuşkulanılmaktadır. Büyük bir karmaşa başlamıştır, herkes kendisini kurtarabilmek için çabalamaktadır. Lise öğretmeni Elliot Moore (Mark Wahlberg), ve karısı Alma (Zooey Deschanel), o sırada Princeton’a giden karısını aramaya giden dostları Julian’ın (John Leguizamo) sekiz yaşındaki kızları Jess’i (Ashlyn Sanchez) yanlarına alarak Pennsylvania’daki kasabalara gitmek üzere botanikçi bir çiftin arabalarına binerler. Yol boyunca gördükleriyse iç karartıcıdır, insanlar kendilerini yok etmeyi sürdürmektedirler, kaçacak, saklanacak bir yer yoktur. Bu garip kitlesel terör saldırısı (!) karşısında kimse kendisini savunacak durumda değildir. öykülerini tetiklediğini belirtiyor. Her filminin sonuna bir ileti, ahlaki bir ders, sürpriz bir son koyan yönetmen, izleyicinin sürekli bir vargı, sürpriz son beklentisi içinde olmasını doğru bulmuyor: “Hitchcock’u da benim gibi sınıflandırdılar. Oysa onca filminin içinde beklenmedik sonlu tek filmi Sapık’tı. Gerilim ve gizem ustası Hitchcock’u Sapık’ta bu tekniği kullandığı için onu indirgeyen, aşağılayan insanların tutumu beni hep çok şaşırtmıştır.” Her filmine belirli ölçüde gerilimgizem koyduğunu fakat sistematik olarak beklenmedik bir sonla bitirmediğini söyleyen Shyamalan, izleyicinin izdüşümü gerçek bir deneyim gibi yaşaması için özgün filmler çekmeye çalıştığını irdeliyor. Olayların en azını göstermeyi yeğlediğini sonunda izleyiciyi koltuğuna mıhlayacak organik bir şaşırtmaca duygusunu da koyduğunu belirtiyor. Shyamalan son projesi The Last Airbender’i 4 Temmuz 2010’da çekmeyi planlıyor. Ünlü Japon çizgifilmci Miyazaki’nin mitolojik dünyasının gerçek görüntülerle yansıması olacak bu çalışmada gezegende dört ulus vardır, her biri temel öğeler hava, su, toprak ve ateşi denetlemektedir. Bu dört başat öğe barışı sağlayan bir koruyucu meleğin gözetimindedir. Bu melek kaybolunca ateş ulusu ötekileri ezer. Film, bu barış meleğinin dengeyi nasıl koruduğunu anlatır. Bu güçlü, etkili öykü içinde soykırımlar, Hinduizm ve Budizm’in etkileri var. Shyamalan’ın kenti Philadelphia, Asya ülkeleri ve Grönland’da çekilecek film geniş boyutuna karşın içten, yine bireyleri anlatan bir çalışma olacak. Mistik Olay’da Shyamalan, yerküre ve insan ilişkisini sorguluyor, henüz zaman varken insanın savaşları, soykırımları, doğayı tüketimi, nükleer deneyleri, maddi nesneleri önemsemeyi, bencilliği bir yana bırakıp üzerinde varolduğu yerküreye saygı göstermesini, o elden gidince de insan soyununda yok olacağı uyarısını yapıyor. Ve kader ağlarını örmüştü İyi ve kötünün savaşı ne zaman bitecek? “Asla!” dediğinizi duyar gibiyim. Peki, hangisinin vicdan sahibi, hangisinin beter olduğunu bilemeyecek durumdaysak? Yani ihanet, aldanma ve yalanlar, gerçek ve doğruyu muğlâk bir hale sürüklemişse… Kimin eli kimin cebinde belli değilse… Evet, işler iyice sarpa sarar. Belki de en genel geçer yanıt ALPER budur. İşte Wanted, içinden çıkamadığımız soru ve sorunlara, yanıt TURGUT ve çözüm arayan bir film. “Kader alperturgut.blogcu.com Tezgâhı” çevresinde kümelenmiş bin yıllık suikast şebekesi, dünya dengede dursun diye kendilerince adalet dağıtıyorlar. “Bin kişi öleceğine, bir kötü ölsün” ise ilkeleri… Ama terazinin kefeleri öylesine hassas ki... Eninde sonunda günahsız bir insan katledilecek ve düzen tümden bozulacak. Adrenalin yüklü, bol aksiyonlu Wanted’i, Kazakistan doğumlu yetenek abidesi Timur Bekmambetov (47) çekti. Timur’un adını bir kenara yazın, o hiç şüphesiz yakın gelecekte dünyanın en büyük yönetmenlerinden biri olacak. Biraz başa dönersek Timur, “görsel mucize” kabilindeki Gece Nöbeti (Night Watch) ve Gündüz Nöbeti (Day Watch) adlı filmleriyle (gelecek yıl da üçlemenin son ayağı Alacakaranlık Nöbeti’ni Twilight Watch – izleyeceğiz, hatırlatalım) adeta Rusya’nın tozunu attı. En kötü tahminle 1’e 10 kazandıran bu yapımlar, yerel bir yönetmene, evrensel sinemanın kapılarını açtı. Timur’un, taze kana ihtiyaç duyan Hollywood’a transferi ve 65 milyon dolar bütçeli Wanted projesinin başına geçme serüveni işte böyle gerçekleşti. Wanted, Mark Millar ile J.G. Jones‘ın birlikte kaleme aldığı fantastik öğeler barındıran, ilgi çekici, hem çoksatar hem de bağımsız çizgi roman serisinden uyarlandı. Süper güçlerle donanmış, entrika üstadı suikastçıları irdeleyen filmin senaryosunu Michael Brandt, Derek Haas ve Chris Morgan ortaklaşa yazdılar. Wanted’in görüntü yönetmeni, Transformers ile rüştünü ispatlayan Mitchell Amundsen… Kurguyu, işini bilir ikili David Brenner ve Dallas Puett üstlenmiş. Özgün müzik ise 3 kez Oscar’a aday gösterilen Danny Elfman’a ait. Başrollerde; Kefaret (Atonement), Aşkın Kitabı (Becoming Jane) ve İskoçya’nın Son Kralı (The Last King of Scotland) ile uçuşa geçen genç aktör James McAvoy, marifetine sual olunmaz dediğimiz dev oyuncu Morgan Freeman ile şimdilerde annelik telaşıyla haşır neşir durumda bulunan Hollywood yıldızı Angelina Jolie var. Yeri gelmişken söyleyelim. Hareketli yapımların gediklisi Angelina, resmen büyük oynamış. Cazibe, güzellik ve içinde fırtınalar kopan soğukkanlı bir katil… Ancak şapka çıkartılır. Bu filme gidin, eğlenin ve asla önemsemeyin. Gülümseterek izleten bir abartı, türlü türlü kovalamaca ve bir hayli tantana… Ben bu filmin enerjisini sevdim. Emin olun ki; Wanted (dün gösterime girdi) hiçbir sinemaseveri pişman etmeyecek. kaderin pusulası belleyenler, hayatın dengesini bozan kötü adamları cehenneme yollamak adına suikastlara başlarlar. Hikâye bu ya, üstün yetenekli elemanlarıyla “adalet” dağıtan suikast şebekesi namı diğer “Kardeşlik” örgütü günümüze dek büyük bir gizlilik içinde varlığını sürdürür. Ta ki 6 hafta öncesine kadar. En iyi tetikçi Bay X, örgüte ihanet eden iki numaralı katil Cross tarafından pusuya düşürülerek öldürülür. Kardeşlik şebekesini yok etmeye ant içen Cross’un, kale görünümlü örgüt binasına sızmasına ramak kalmıştır. Buyurun, nefes kesen bir açılış sekansı ve bize anlattıkları… Sonra mı? Sıradan bir adamla tanışacağız. Ofis çalışanı Wesley Gibson ile… Wesley Gibson, içine kapanık, asosyal, psikolojisi darmadağın, başarısız ve istisnasız her şeye boş vermiş bir adamdır. O, tek kelimeyle bir kaybedendir. Örneğin cinsellik takıntılı sevgilisi, Wesley’i, onun en yakın bildiği arkadaşıyla aldatmaktadır. İşyerinde sürekli azarlanan ve küçük düşürülen yine Wesley’dir. Dahası; parası yoktur, kendine güveni yoktur, gelecekle ilgili ümitleri yoktur. Şiddetli anksiyete atakları ve devamında kalbinin deli deli atması, belki de yaşadığına dair yegâne delildir. Kardeşlik örgütü üyeleri, tam da çaresizlik denilen uçurumun kenarında yürümekteyken Wesley’e el uzatırlar. Amaçları, düzenli, dikkatli ve zeki düşman Cross’u öldürmesi için kendi gücünden bihaber Wesley’i büyük hesaplaşmaya hazırlamaktır. KORKU, MİZAH VE DUYGU Yerküreyle asla yadsınamayacak olan ilişkimizi anlatan M. Night Shyamalan son çalışması The Happening’te (Mistik Olay/2008) korku, aksiyon, gerilim, mizah ve duygusallık arasında iyi bir denge kuruyor. Tüm bu seçeneklerin içinde korku ağır basıyor. Mistik Olay vicdanımızı sorguluyor, sorumluluklarımız nelerdir, bazı eylemlerimizin bedellerini nasıl ödüyoruz sorularını izleyenlere yöneltiyor. Suçluluk duygumuzu depreştiren, paranoya üstüne bir film çeken Shyamalan, Don Siegel’in kült çalışması Invasion of the Body Snatchers’dan (Ceset Yiyenlerin İstilası/1956) etkilenmiş: “Bu filmi ilk kez gördüğümde bende uyandırdığı paranoya duygusunu yeniden yansıtmayı istedim. Amacım ilk başta bizim için önemsiz görünen şeylerin sonra beklenmedik bir anda nasıl bir tehdite dönüşeceğini göstermekti. Tümüyle klostrofobik ve dünyanın sonunu gösteren bir film çekmek istedim” diyen yönetmen Mistik Olay’ı, İşaretler, Sudaki Kız gibi gizemli filmlerindeki olayların tersine dönmesinden oluştuğunu belirtiyor. Olay örgüsünü küçük bir grup insanın gözünden anlatmayı yeğleyen Shyamalan için önemli olan birey: “Bir başkanın suikastını anlatmak isteseydim bunu olaya karışan tanıklar yoluyla aktarmak yerine bu cinayeti duyanın bakış açısından yansıtmayı yeğlerdim. The Psycho(Sapık), Jaws, The Exorcist (Şeytan) gibi filmler yönetmenlerinin bakış açılarını yansıtırlar. Bense yola büyük düşüncelerle çıkarım, onları sonradan aza indirgerim.” Shyamalan, anlık, zihinsel ölçütler yerine benliğinin derinliklerinden gelen dürtülerle, içgüdüleriyle üreten bir sinemacı. Bu özelliğini de gizemli, bilinmeyen dünyalara, tinselliğe yatkınlığına bağlıyor. Hinduizm’in eski inançlarını içinde barındırdığını, dinlerine bağlı ebeveynlerinin onu bir Hindu gibi yetiştirdiklerini bundan ötürü de kökenlerinin onu farklı duyumsamalarla biçimlendirdiğini açıklıyor. Pennsylvania’da bir köyde basit, yalın insanların arasında yalın bir yaşam sürdüğünü belirten Shyamalan bu dingin, neredeyse günümüzde gerçek üstü sayılabilecek korunaklı mekânların onun ürkütücü MASUMİYET LEKELENİR Gündelik hayatın ezik bireyi Wesley Gibson, sonunda örgütün taşyürekli bilge lideri Sloan ve infaz ekibiyle bir araya gelir. Acıların sertleştirdiği dünyanın en iyi kadın katili Fox, fare ve haşerat yok edicisi kafadan çatlak bir tip, bıçaklardan başka dostu olmayan vahşi bir kasap, sessizlik ve beceri timsali bir silah uzmanı ve işkenceci bir tamirci onun yeni dostlarıdır. Doğuştan gelen üstün yetenekleri, tabancayla sineğin kanatlarını vuracak denli gelişmiştir. Gücün tadına varan ve yeraltına çekilen Wesley, zorlu bir eğitime tabi tutulur. O artık çita kadar çevik ve hızlıdır. Ve hatta insanüstü refleksleri sayesinde silahıyla falsolu atışlar – komik yapabilmektedir. Hesap işleri uzmanı pısırık, vurdumduymaz Wesley, kanın tadını alınca öfkesi sokağa taşmış ve bir cellâda dönüşmüştür. Amiri Fox ile estetik cinayetlere imza atan Wesley, üstelik “baban Bay X’i, Cross öldürdü” diyen Sloan’a körü körüne inanmıştır. Çünkü Sloan, “Kader Örücüler”in iradesini okuyan adamdır. Günü gelir, intikam meleği Wesley, rakibi Cross’u vurur. Ve dünya başına yıkılır. Cross, Wesley’in öz babasıdır ve Sloan’ın anlattığı her şey koca bir yalandan ibarettir. Masumiyet lekelenmiş, kader tezgâhı içeriden dinamitlenmiştir. Yeni kurban adayı kahramanımız Wesley’dir. Doğru ve gerçek… Genç adamın kendi kaderini çizmesinin zamanı gelmiştir. Manoj Nelliyattu Shyamalan’ın filmografisi: 1999 The Sixth Sense (Altıncı His) 2000 Unbreakable 2002 Signs (İşaretler) 2004 The Village (Köy) 2006 Lady in the Water (Sudaki Kız) 2008 The Happening (Mistik Olay) KARDEŞLİK ÖRGÜTÜ Bin yıl önce dokumacılar, dünya daha yaşanılır bir yer olsun diye “Kader Tezgâhı”nı kurarlar. Tezgâhtan çıkan her yeni kod, “binlerce insanı kurtarmak için bir kişiyi öldüreceksin!” komutunu verir. Ve onlar, ölüm emrini C MY B C MY B