17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Mistik Olay (The Happening) M. Night Shyamalan’ın yönettiği ve Mark Wahlberg, Zooey Deschanel, John Leguizamo ile Betty Buckley’in oynadığı Mistik Olay, açıklanamayan ve yalnızca insan ırkını tehdit eden ve durdurulamayan bir olaydan kaçan bir ailenin hayatta kalma savaşını konu alıyor. Birkaç dakika içinde Amerika’nın birçok şehrinde sebebi açıklanamayan garip ölümler meydana gelmeye başlar. İnsan davranışlarındaki bu garip değişikliğe neyin sebep olduğu bilinemez. Yeni bir terörist saldırı mı, yoksa kontrolden çıkan bir virüs mü, hava yolu ile mi yoksa suyla mı bulaşıyor soruları yanıtsız kalır. Philadelphia’lı bir lise öğretmeni olan Elliot Moore, bir evlilik krizinin eşiğinde olduğu karısı Alma ve 8 yaşındaki kızları Jess ile ile yollara düşerler. Pennsylvania’daki tarım arazilerine ulaşmayı hedefleyen aile, bu korkunç saldırıdan kurtulamayacaklarını çok sonra anlarlar. ? The Incredible Hulk Yönetmenliğini Louis Leterrier’ın yaptığı The Incredible Hulk’ta Edward Norton, Liv Tyler, Tim Roth ile William Hurt rol alıyor. Bilim adamı Bruce, öfkesinin panzehirini bulabilmek için dünyanın her yerini taramaktadır. Ancak ondaki olağanüstü güçlerden yararlanmak isteyenler savaş yanlıları peşini bırakmazlar. Onu takip eden saf adrenalin ve saldırganlık yüklü Abomination’ın güçleri Hulk’un güçleriyle eşdeğerdedir. New York’u felaketten kurtarmak isteyen Bruce, kendi içindeki gizli kahramana bir kez daha başvurmak zorundadır. Altın Koza coşkusu adlarıyla Yeni Türk Sineması’ndan konuklar da bir 28 Haziran arasında Adana’da gerçekleştirilen 15. aradaydı. Ulusal Yarışma’daki Özcan Alper, Reis Çelik, Altın Koza Film Festivali, Yeşilçam ile Yeni Türk Mehmet Eryılmaz, Mehmet Güreli, Çağan Irmak, Sineması’nın buluşma noktası oldu. Türk ve dünya Handan İpekçi, Hüseyin Karabey, Mahsun sinemasının özgün örnekleri bir hafta süresince 9 sinema Kırmızıgül, İnan Temelkuran, Seyfi Teoman, Ümit salonunda izleyicilere sunuldu. Yüz yetmiş altı film dönüşümlü olarak 217 seansta gösterildi. Bu yılın izleyici Ünal, Derviş Zaim Adanalı sinemaseverlere sığınmacı olmayı, yaşamın kıyısında durmayı, aidiyeti, sayısı 100 bine ulaştı. Yüz binin 60 bini etkinliğin yabancılaşmayı, iletişimsizliği, yalnızlığı, istense bile “Okullar Sinemada Sinema Okullarda” projesi dönülemeyen ülkeleri, Doğu ile Batı arasında sıkışıp kapsamındaki öğrencilerdi. Kentteki kalmayı, yaşlılığı, ezilen insanları, maçoluğu, 106 okula sinema götürüldü, ASLI okullarında sinema salonu olmayan 45 güvensizliği, aldatmayı, dostluğu, umutsuz aşkları, etnik çatışmaları, acı çekmeyi, suç ve cezayı, görev ve SELÇUK okulun öğrencileriyse belediye sorumluluğu, iyilikle kötülüğü, geleneklerle görenekleri, otobüsleriyle salonlara taşındı. töre cinayetlerini, kadına uygulanan şiddeti, yaşama Böylece 60 bin öğrenciye sinema tutunmayı, toplumsal karmaşaları dürüst, özverili, sanatı ve film festivali bilinci aşılandı. Festivalin ikinci başarılı bir anlatımla sundular. Hepsinin söyleyecek bir önemli katkısı da Mehmetçik Vakfı’naydı. Tam 2 YTL, sözü, yollayacakları bir iletisi, kendilerine özgü bir bakış öğrenciyse 1 YTL olan bilet ücretlerini etkinlik açısı, sunumu vardı. Yeşilçam’ı Adana’da görmek, Yeni Mehmetçik’e bağışladı. Türk Sineması’nın özgün örneklerini izlemek, bizim Ulusal ve uluslararası sinemacılardan ve medyadan geriye dönüp düşünmemizi, yaşanan dönemleri, akımları 600 konuk festival boyunca Adana’daydı. Ekonomik gözden geçirmemize, değerlerini, sinemamıza katkılarını yaşamı canlandırmak amacıyla etkinlik süresince bilmemize neden oldu. dükkanların çoğunda indirim yapıldı. Festivalin genel Altın Koza Film Festivali, eski ve yeni Türk yönetmeni Fevzi Acevit, tarihi ve kültürel sinemasına değer veriyor, değer vermeyi de sürdürecek. zenginliklerinin yanı sıra Adana’nın markalaşmış bir Koza’nın taşıdığı bu içerik (festivalin) şenliğin tüm festivalinin olduğunun, bu etkileyici kentin değerlerini kentte bir bayram coşkusuyla yaşanmasının nedeniydi. tanıtıp bunları ekonomiye dönüştürülmesinin önemini vurguladı. Belediye başkanı Aytaç Durak yetmişlerde sayıları 200’ü aşan yazlık sinemalara, Yeşilçam filmlerinin ilk gösterimlerinin Adana’da yapıldığına, kentin Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Muzaffer İzgü, Demirtaş Ceyhun, Abidin Dino, Yılmaz Güney, Şener Şen, Bilal İnci, Danyal Topatan, Salih Güney, Aytaç Arman, Meral Zeren, Ali Özgentürk, Nejat Uygur, Arif ve Abdurrahman Keskiner gibi unutulmaz sanatçılar yetiştirdiğine değindi. Vali İlhan Atış, Adanalıların sanayi, tarım ve Cumhuriyet kültürüne sahip olduklarını irdeleyerek festivalin başarısını, güzelliğini sinema sanatçılarına atfetti. Sinemada Bir Usta Oyuncu ödülü verilen Tuncel Kurtiz’se hiçbir zaman usta olduğuna inanmadığını, kendini yanlış Ergün, yapabilen bir öğrenci gibi Alkor ve duyumsadığını, bilime, Refiğ sezgilerine, insana inandığını söyledi. Yılmaz Güney’le olan dostluğuna da değinen Kurtiz, Umut ve Sürü filmlerinin de onu yurtdışına çıkardığını belirtti. Onur ödülleri Türk sinemasının önemli üç adına verildi: Halil Ergün, Selda Alkor, Halit Refiğ. Ergün, Altın Koza’nın kendisine verdiği bu ödülü sinemada var sayılmak, iz bırakmak olarak algıladığını açıkladı. Alkor, bu ödülün pekçok ödülün üstünde olduğunu, yılların emeğinin bir Tuncel karşılığı saydığını söyledi. 1965’te Kurtiz başlayan bu rüyadan henüz uyanamadığını, bu rüyanın ölene dek süreceğini belirten oyuncu, sinemayı vazgeçilmez bir aşk, tutku olarak tanımladı. Usta Halit Refiğ ise sinemanın nankör yüzüne değinerek mesleğin insanı önce kullanıp sonra bir kenara atan yönünü irdeledi. Böyle bir gerçeğin içinde yeniden anılmanın, onurlandırılmanın mesleğin öteki acı tarafını bilen biri için coşku, şükran duymasına neden olduğunu açıklayarak ödülünü kendi söyleyişiyle dünyanın yazgısı üstünde en sağlam bilgisi olan eski oyuncu, yeni çevreci Ediz Hun’un elinden alması Refiğ’i çok duygulandırdı. Etkinlikte Selma Güneri, Selda Alkor, Ekrem Bora, İzzet Günay, Ediz Hun, Süleyman Turan, Yılmaz Köksal, Halit Refiğ Fotoğraflar: YUSUF BAŞTUĞ, ALTIN KOZA BÜROSU gibi Yeşilçam’ın Altın Çağı’nın Bu bir ‘can pazarı’ öyküsüdür… Nazilerce yaratılan “can pazarı” ve hayatta kalmaya çabalayan varoş gençleri… “Sınır(da)” / Frontier(s), tiksinç, iç karartıcı, çarpıcı ve şok edici bir film. Irkçılık denilen heyula, yine kan kusturuyor. Sapkınlık, yamyamlık, barbarlık, aşırı uçlar, işkence… Kötülük sizleri tıka basa doyurmaya hazırlanıyor. Müzik videolarıyla adını duyuran 33 yaşındaki genç Fransız yönetmen Xavier Gens, bu yıl hem ilk uzun metrajlı filmi Sınır(da)’yı hem de bilgisayar oyunundan devşirme Hitman’ı çekti. Filmin senaryosu da Gens’e ait. Vahşet, ALPER dehşet ve şiddet görseliyle beslenen, TURGUT sınırları ve sinirleri zorlayan Sınır(da), bugünün Fransa’sına alperturgut.blogcu.com gönderme yapıyor. Filmin görüntü yönetmenliğini Laurent Bares, kurgusunu Carlo Rizzo, orijinal müziklerini ise JeanPierre Taieb üstlendi. Başrollerde kulak tırmalayan korku çığlıkları ve kan banyosu niyetine sınırsız kırmızı boya var. Şakası bir yana, Sınır(da)’nın önemli rolleri, Karina Testa, Samuel Le Bihan, Etselle Lefebure, Aurelien Wiik gibi pek de tanınmamış oyunculara emanet erilmiş. Naziler, yamyamlık, sadist katiller, insan kasapları, yuh artık dedirten kesmebiçme ritüeli, kusmaya heveslenenler için bol kepçe iğrençlik, ensest, buruk bir aşk hikâyesi, cani görünümlü sevgi pıtırcıkları ve kısmen politika… Yönetmen Gens, dehşete ait hafif baygınlık veren bir öyküden, acemiliğinden veya klişe sevdasından olsa gerek ortaya karışık bir salata çıkarabilmiş. Lafın kısası; siyaset içeren korkugerilim sineması diyebileceğimiz az kullanımlı bu parlak fikir, aslında suya sabuna dokunmayan, tarz özürlü, mümkün mertebe darmadağın ve başıbozuk bir gişe filmine dönüşmüş. “Bence bir filmin amacı, izleyiciyi daha ilk anda hayalarından yakalamak, sonra tamamen ezinceye kadar daha kuvvetli, daha kuvvetli sıkmak olmalıdır. İşte Sınır(da), sıkıcı ve uzlaşmacı Fransız sinemasının suratına inen bir tokattır” gibi boyundan büyük bir cümle kuran Gens’in Fransız kafatasçılarını kızdırmamak için kıyıda köşeye kalmış Alman Nazi ailesini kullanması ve yine varoş gençliğini yağmacılar ve ucuz soyguncular diye betimlemesi kendi korkularının esiri olduğunun ispatıdır. Mide bulandırmak başka, sille yemek daha başkadır. Ona tokat nasıl atılır görsün diye, ünlü aktör ve yönetmen Mathieu Kassovitz’in 1995 tarihli kült filmi Nefret‘i (La Haine) tekrar tekrar izlemesini öneririm. Neyse… Tobe Hooper’in 1974 yılında çektiği Teksas Katliamı (The Texas Chainsaw Massacre) bir ilk filmdir ve beyazperdeyi kan kırmızı bir renkle takas eden insan parçalama ekolünü başlatmıştır. Sınır(da) ve benzeri yapımlar, tabir yerindeyse Teksas Katliamı‘nın hırçın, heyecanlı ve ele avuca sığmayan çocuklarıdır. Şiddet yüklü ve vahşet sahneleriyle süslü uyarmak niyetiyle söylüyorum bir filmse aradığınız Sınır(da) dün gösterime girdi. kesilmiyor. Ancak ve en nihayetinde beklenen çözüm de gelmiyor. Yüreksiz ve vicdandan muaf olanlar, muhafazakâr, aşırı sağcı, ırkçı, faşist ve tümden beyaz politikalarını hayata geçirmekten sakınmıyorlar. Esmer bir ten, kocaman hüzünlü kara gözler ve kıvır kıvır saçlar, yoksulluğun, itilmişliğin, hor görülmenin, cahil bırakılmanın ağır yükünü taşımaya zorlanıyor. Onların “ayaktakımı”, yıllardır “biz de insanız” diye bas bas bağırıyor, isyan seçeneğini gündelik hayatın içine yediriyor. Varoşların alevi, geleceği ipotek altına alınanlara dair yıkıcı, yakıcı ve tümden dramatik yaşanmışlıklarla besleniyor. Fransızlar, ahlaki çöküntü ve çürümeyi işaret etmek için “dekadans” kelimesini kullanırlar. Bravo, tam isabet… Çünkü kendini bilmek de bir erdemdir ve yozlaşma sadece günümüzün değil geleceğimizin de sorudur. Toplumsal barış eğer yalnızca masalsa, hınç arka sokakların resmi dilidir. Bu asilik değil karşı duruştur. Paris Komünü’nden kapitalist, emperyalist ve zengin modern dünyaya ince bir sitemdir. Tamı tamına 137 yıldır hiçbir şeyin değişmediğini haykırarak… NAZİ ARTIĞI Fransa, cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanırken Paris’in meydan, cadde ve sokakları çoktan kaosa teslim olmuştur. Ayaklanma ve anarşi hali, toplum katmanları arasındaki tükenmeyen garezi de günışığına çıkarır. Keşmekeş içinde hak arayanlar olduğu kadar fırsatçılar da bulunmaktadır. Biri kadın beş kişilik hırsızlık çetesi, karmaşadan yararlanarak büyük bir soygun gerçekleştirirler. Ama polis uyanıktır, çıkan çatışmada soyguncu gençlerden biri vurulur. İşler sarpa sarmaya başlamıştır. Tehlikeyi göze alarak hastaneye götürdükleri ağır yaralı arkadaşları için artık çok geçtir. Onun ölümü üzerine ikişer kişilik iki gruba ayrılan gençler, kapağı Hollanda’ya atmaya karar verirler. İlk grup, FransaLüksemburg sınırındaki ıssız, tekinsiz, köhne ve garabet bir motele yerleşip dostlarını beklemeye başlar. Maden ocağından bozma ve hatta içinde gaz odası bulunan motel kadar sahipleri de bir tuhaftır. Postu kurtarmanın derdine düşen gençler bunu göremez. Sözüm ona “Ari” dedikleri saf kan bir ırk için küçük ölçekli yeni bir dünya yaratan bu tipler, konuklarını doğrarlar. Tüm sapkınlığın sorumlusu, 2. Dünya Savaşı bitiminde ülkesinden kaçıp bölgeye yerleşen Alman Nazi subayıdır. Çocuklarıyla birlikte motele uğrayanları kurban statüsünde değerlendiren ve Hitler aşkıyla hala yanıp tutuşan yaşlı adam, ıslıkla sürekli Lili Marlen’i çalmaktadır. Sonra diğer gençler de motele ulaşır. Çete üyesi genç kadının hamile olması, ömrünün son demini yaşayan Nazi artığını sevindirir. Esaret, işkence, azap ve çile saati gelmiştir. BAŞKALDIRININ RUHU Fransa’daki göçmen sorunu hepimizin malumu… Başkaldırının ruhu olan Paris banliyöleri yıllardır için için yanmakta… Fransız devletinin, mülteci akınından ve çoğu Cezayirli kendi yurttaşlarından nefret ettiğini artık sağır sultan bile biliyor. Düşman ilan edilip ikinci sınıfa indirgenenler, her fırsatta sistemi lanetliyor, kınamaların ve protesto gösterilerinin arkası C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle