17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 14 HAZİRAN 2008 CUMARTESİ Paris’ten Kadıköy’e ‘Kaloriyi kısıtla, uzun yaşa’ Endokrinoloji ve metobolizma uzmanı Prof. Dr. Metin Özata, “Vitamin, Mineral ve Bitkisel Ürün Rehberi” adlı kitabında, hangi vitaminin kimler tarafından ne sıklıkla kullanılması gerektiği, minerallerin nerede bulunduğu ve yararları, anti aging, biyolojik yaş gibi konular hakkında bilgi veriyor. Endokrinoloji ve metobolizma uzman Prof. Dr. Özata’nın zayıflama, sağlıklı yaşam, gıdalar, antioksidanlar hakkında toplumu aydınlatmak amacıyla kaleme aldığı “Vitamin, Mineral ve Bitkisel Ürün Rehberi” adlı kitabı Gürer Yayınları tarafından yayımlandı. Kitapta vitaminlerle ilaçların etkileşimi, hangi vitaminin stresi azalttığı, hangisinin saç dökülmesi ile bacaktaki varisi azalttığı, bebekler için hangi vitaminin kullanılması gerektiği, antiaging muayenesi, biyolojik yaş ölçümü ile süper gıdalar rehberi yer alıyor. Prof. Özata’nın “onlar olmadan vücudun birçok faaliyeti sürdürülemez” dediği vitaminlerin hangi gıdalarda bulunduğu, günlük ne kadarlık oranın yeterli olduğu, kimlerin hangi vitaminleri kullanması gerektiğinin detaylı bir biçimde açıklandığı kitapta Prof. Özata, özellikle belli bir yaştan sonra vücuttaki vitamin eksikliğini gidermek için bazı kişilerin vitaminleri adeta “avuç avuç yediğine” dikkat çekerek, bunun kişinin hayatıyla oynaması anlamına geldiğini belirtti. Prof. Özata kitabında ayrıca, ıhlamur çiçeği çayı, adaçayı, kuşburnu gibi bitkisel çayların özelliklerini ve ne işe yaradığını belirtiyor. Adaçayı için “antibiyotik gibi bir çay” ifadesini kullanırken, ıhlamur çiçeğini “gribal enfeksiyonlara iyi gelen çay”, rezene çayını ise “idrar öldürücü” olarak tarif ediyor. Kitabında antiaging, Türkçesiyle “yaşlılığı önleme” anlamına gelen beslenme ve yaşam programı hakkında bilgi veren Prof. Özata, kimi insanların 70 yaşında olup 40 yaşında gösterdiğini belirterek bu durumun nedenini “kalori kısıtlaması” olarak açıklıyor. Özata’ya göre kaloriyi kısıtlamak, vücuttaki Sirturin proteinlerini çoğaltarak yaşam süresini yüzde 60 uzatıyor. Prof. Özata, erken yaşlanmadan kaçınmak için uygulanan kimi programların kişiye zarar verdiği uyarısında bulunarak şunları söyledi: “Anti aging”i sağlıklı beslenme ve vücut sağlığının devamı için alınması gereken önlemler olarak düşünmeli, bilinçsiz uygulamalar ile hormon tedavilerinden uzak durmalıyız.” bir yaşam öyküsü 10 yaşında dansla başlayan, üniversiteyi bitirdikten sonra Paris’te vitrin düzenlemesiyle süren bir yaşam Fikret Tekiner’inki. Pek çok kişiden farklı, kararlı, ne istediğini bilen, hedeflerinin arkasında duran ve amacı uğruna her türlü zorluğa ZUHAL göğüs geren bir yaşam. Zorlu AYTOLUN ama keyifli, mücadele dolu ama sonu başarılı. Dans, tiyatro, dekor tasarımı, vitrin düzenlemesi ve dekorasyon alanlarında başarı ile geçmiş yılları Tekiner’in. Yıllar sonra Türkiye’ye dönerek ülkesine, yaşadığı semte emek vermeye başlamış. Kadıköy’de Sanatkarlar Sokağı’nı tasarlamış ve heykeltraşından ressamına, çömlekçisinden dekoratörüne pek çok sanatçıyı halkla buluşturma projesini yaşama geçirmiş. Ancak yıllarla birlikte bu proje tasarladığı gibi olmamış Tekiner’in. Gerekli desteği görmediği gibi kösteklenmiş de. Yaşanmışlıkları, deneyimleri, kırgınlıkları, umutlarıyla hep savaşını sürdürmüş. Sanatkarlar Sokağı’nda sahibi olduğu kafede konuştuğumuz Tekiner, Türkiye’de en çok destek görememekten şikâyetçi. Fikret Tekiner dans ve tiyatroyla başlayan mücadelesini Paris’te vitrin tasarlayarak sürdürmüş. Çok sevdiği ve büyük ümitlerle döndüğü ülkesinde onu bekleyen ise hayal kırıklığı olmuş. Kadıköy’de Sanatkârlar Sokağı’nı kuran Tekiner hem yerel yönetimlerden beklediği ilgiyi görememiş hem tasarladığı projesi istediği yere gelememiş. Yine de gözlerindeki ışık sönmemiş. Fikret Tekiner Türkiye’ye emek vermeyi sürdüreceğini söylüyor. ADIM ADIM YÜKSELEN BİR YAŞAM 10 yaşına dek rahat bir yaşam süren Tekiner, ailesinin herşeyini yitirmesi sonucu çalışma hayatına girmiş. Zeki Alphan’ın desteğiyle Ses Tiyatrosu’nda figüranlık ile başlamış. Eşref Kolçak, Yılmaz Duru gibi sanatçılara hayranlık duymuş ve “Ben de dans edebilir miyim” diye düşünmüş. Denemiş. Kendi deyimiyle çok sefalet çekmiş. Ama istediğini başarmış Tekiner. “Adım adım, basamak basamak çıktım merdivenleri. Çok sefalet çektiğim zamanlar da oldu, çok rahat ettiğim zamanlar da. Biz dans ettiğimiz zaman Caddebostan Gazinosu dolardı. Gündüzleri okula, akşamları dansa. İlk aldığım parayı görünce çıldırmıştım. Büyük bir mutluluk” diyor o günleri anlatırken. Rahmetli annesi sahneye çıkmasını hiç istememiş Tekiner’in. O da bir gün tüm sahne kostümlerini, notalarını, sahneyle ilgili neyi varsa dökmüş bahçeye, “Dans edemeyeceksem benzin döküp yakacağım bunları” demiş. Çok üzülmüş annesi ve “Sahneye çıkma ama yakma” demiş. Dinlememiş kimseyi; dans etmiş yıllarca. Hem keyif, hem de ailesi için gelir getirici bir meslek olarak sürdürmüş. Ama gün gelmiş, keskin bir kararla nokta koyması gerektiğini düşünmüş. “Dansla ulaşabileceğim en üst noktaya erişmiştim. Artık ötesi yoktu” diye anlatıyor verdiği bu kararın nedenini. Üniversitede iç mimarlık bölümünü bitirince dansı da bırakmış tüm tepkilere ve tekliflere rağmen. “Bunlar beni etkilemedi, kararlıydım” diyor Tekiner. Bu yıllarda dans ettiği gibi, dekor tasarımı da yapmış, vitrin düzenlemesi de. Yaptığı her işe büyük bir saygı ile sarılmış ama vitrinlerin yeri onun için bir başka olmuş. Sonra da yeni ve zorlu bir mücadeleye girişmiş; Paris’e giderek orada çalışmak... şaşırmıştım. Hayran kalmışlar yaptığım işe. Ondan sonra da orada ve ona bağlı mağazalarda 5 yıl kadar çalıştım.” Sonra da arkası gelmişti artık işlerin. Yaptığı bir vitrin düzenlemesinden sonra Tekiner yalnızca Paris’te değil Yunanistan’da da talep görmüş uzun süre. Yaklaşık 20 gün çalışmış Atina’da. Ünü yayıldıkça da iş teklifleri gelmiş, ama reddetmiş Tekiner. “Hayatım boyunca kazandığımın 10 katını kazandım Atina’da çalıştığım günlerde. Fransa’da da çok kazandım. Hatta 20 kişinin kazandığını ben bir günde alıyordum. Ama yine de Türkiye’ye geliyordum. Özlüyordum çünkü.” Herşeye ve herkese rağmen Paris’i siyah beyaz olarak tanımlıyor Tekiner. Türkiye’nin rengârenk yapısının bulunmadığını, donuk bir şehir olduğunu söylüyor. Çünkü Türkiye onun için hep özlenilen, bir gün dönülecek ve hizmet edilecek bir ülke olarak hiç çıkmamış aklından. SİYAHBEYAZ PARİS Paris günleri başlarda çok zorlu olmuş Tekiner için. Çok yürümüş, çok iş aramış: “Bazen cebimde para olmadan arşınlardım Paris sokaklarını” diyor. Çok kez aç gezmiş, hiç gocunmamış, çabalamış, zorlamış şartlarını. Hatta bir mağazaya yaklaşık 20 kere girip çıkmış vitrin düzenlemesini yapmak istediği için. “20 kere söyledim onlara. ‘Bir vitrin böyle düzenlenmez. Bana bir kez güvenin, hiç para almadan vitrini düzenleyeyim’ dedim. Her seferinde kovdular beni. Neredeyse polis çağıracaklardı. Ama ben dayanamıyordum o vitrini öyle görmeye” diyor Tekiner Paris’teki ilk işe girişinin hikâyesini anlatırken. En sonunda ikna etmiş ve vitrin düzenlemesini yaparak ayrılmış mağazadan. Ertesi gün mağaza müdürü derhal çağırtmış Tekiner’i: “Naptın sen?’ diye bağırmaya başlayınca çok SANATKARLAR SOKAĞI Türkiye’ye döndüğünde hemen kolları sıvayarak yeni bir proje üzerinde çalışmaya başlamış Tekiner. Yaşadığı semt olan Kadıköy’de eskiden metruk halde bulunan bir sokağı düzenleyerek Sanatkarlar Sokağı haline getirdi. Sanatı ve sanatçıyı halkla buluşturmak, unutulan el sanatlarını hatırlatmak amacıyla kurulan ve sıra sıra heykeltraşların, ressamların olması planlanan sokak, Kadıköy’ün Bahariye Caddesi’nde. Ancak şimdilerde amacına ulaşılamadığı için yakınıyor Tekiner: “Tasarladığım gibi olmadı burada hiçbir şey. Sanatçıların dosyası elimde, sıra bekliyorlar. Ama burada incik boncuk satılıyor. Onlar da iş yapıyor ama sokağın kimliği bu değil ki. Belediye başkanımıza ulaşamıyorum. Oysa ki bir ülkenin tanıtımı, bir semtin gelişimi için yerel yönetimlere büyük görevler düşüyor. Bir ülke sahip olduğu değerleri kullanabilmeli. Ancak üretici bir halk ülkesini yükseklere çıkarır. Ama Türkiye gittikçe kötüleşiyor. Kültür değil, cehalet artıyor.” Bunları yaşadıkça büyük pişmanlık duyduğunu dile getiriyor Tekiner Türkiye’ye dönmekle. “Her tecrübenin bir bedeli vardır. Ben de bedel ödüyorum” diyen Tekiner, en büyük mükafatının bu sokak olabileceğini ancak çok büyük hayal kırıklıklığına uğradığını dile getiriyor. “Ben kimseden şahsıma bir şey istemedim. Ama bu ülkede karakterli kalmak, kimliğini korumak çok zor” diyor Tekiner. Üzüntüsü gözlerinden okunuyor. Pişmanlık mı, çaresizlik mi bilinmez ama ülkesi için emek vermeye devam edeceğini söylüyor, biraz da umutsuz bir bakışla. Artık yalnızca dekorasyonla ilgileniyor Tekiner. Dekorasyonu her adımda bir icat olarak tanımlıyor ve tasarımlarının üretimini de kendisi gerçekleştiriyor atölyesinde. Marangozlara istediğini anlatamadığını anlayınca, başlamış öğrenmeye ve kendi yapmaya. Sanatkarlar Sokağı’nda atölyede üretilen ürünler, yine aynı sokakta New Antique sanat galerisi ve kafede sergilenip satılıyor. Bir üründen yalnızca bir adet bulunuyor. Bir ikincisini üretmiyor Tekiner. Hepsinin kendine has karakterleri olduğunu belirtiyor. “Ruhumu veriyorum ben çalışırken” diyen Tekiner, mağazalarda satış için değil yalnızca şahıslara üretim yapıyor. Yıllarca büyük keyif alarak yaptığı vitrin düzenlemesinden de artık uzak olduğunu söylüyor Tekiner. Şimdilerde yalnızca dekorasyon üzerine üretim ve satış ile ilgileniyor ve tabii Sanatkarlar Sokağı’na eski kimliğini kazandırmakla. Sokağa sahip çıkılması gerektiğini dile getiriyor haklı ısrarıyla. Tekiner’in dediği gibi, “Sessiz kalmak, suça ortaklıktır. Herkes üzerine düşen görevi yapmalı.” Farklı lezzetlerin adresi: Afrodit Afrodit Restoran, farklı lezzetleri ve ağırlıklı deniz ürünleri bulunan zengin mönüsüyle Karaköy’de denize nazır keyif sunuyor. Kendine özgü havası ve manzarasıyla hem hoş bir akşam yemeği yiyebilir hem de davetler düzenleyebilirsiniz. Kışın 300, yazın da terasıyla birlikte 350 kişi kapasitesiyle hizmet veren Afrodit Restoran’da her gece canlı fasıl bulunuyor. Afrodit mutfağı klasik Türk mutfağının yanısıra ağırlıklı deniz mahsüllerine veriyor. Afrodit deniz salatası, fener tava, karides kokteyl, terbiyeli ahtapot, tuzda levrek, kuşkonmazlı kırlangıç buğulama, şaraplı lipsoz boyaböz, Afrodit usulü tarama, kiremitte jumbo karides, ızgara lipari ve dil şiş bu lezzetlerden bazıları. Bugüne kadar tatmadıysanız, balık pastırması da (likorinos) önerilen lezzetler arasında. Sağlıklı beslenmek isteyenler içinse şifalı otlar ile hazırlanmış salatalar çok uygun. (0 212 249 07 86) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle