19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 14 HAZİRAN 2008 CUMARTESİ Seul’den dünyaya kültür köprüsü 1988 Seul Olimpiyat Oyunları’ndan sonra müthiş bir hızla moderneleşme sürecine giren Seul günümümüzün en önemli başkentlerinden biri haline geldi. Modern teknolojiyi ve tarihi iyi harmanlayan kent, özellikle güçlü ekonomisiyle dikkat çekiyor. Tabii SABİHA bunun direkt KURTULMUŞ yansıması tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sanatta kendini gösteriyor. Girdiğiniz her sokakta adım başı bir çağdaş sanat galerisiyle karşılaşabiliyorsunuz. Sanatçılara devlet desteği olduğu gibi firmalar da sponsor olmak için neredeyse yarışıyor. Darısı başımıza... Bu yıl 416 Haziran tarihleri arasında Seul ve Jeju adasında uluslararası çağdaş sanat oluşumu olan 9 Dragon Heads’in 13. Uluslararası Çevresel Sanat Sempozyumu düzenleniyor. Sempozyumun küratörü aynı zamanda performans sanatçısı ve heykeltraş olan Park ByoungUK. Park, özellikle çevreye, doğaya duyarlı projeler üretiyor. Birkaç sergi ve konferans için İstanbul’a gelen, Türk sanatçısını ve kültürünü yakından tanıma fırsatı bulan sanatçı, dünyayı gezerek çeşitli kültürler arasındaki doğal benzerlikleri ortaya çıkarıyor. Aynı zamanda kendi kültürlerinin, projelerinin de aktif katılımcısı olmayı tercih ediyor. Farklı kültürlere dikkat çekerken içselliği öne çıkarmayı hedefliyor, kültürlerarası karşılaştırma yapmak ya da üstünlük kanıtlama peşinde değil. Park ByoungUK kendi projelerinin yanında 1996 yılından beri 9 Dragon Heads adını verdiği, dünyanın çeşitli ülkelerinden sanatçıların katıldığı, çevreye duyarlı uluslarararası sanat sempozyumlarını da her yıl düzenlemeye devam ediyor. Bu yılki sempozyumun konusu “Engelli Bush Yürüyüşü” adını taşıyor. Çevre düzenlemesi, doğaya müdahale ve sanatsal katkı düşünce yapısını öne çıkaran büyük buluşmayı çevresel sanat festivaline dönüştüren Park, bu doğrultuda uluslararası karma sanatla farklı bir bakış açısı sağlamayı amaçlıyor. Bu projeyle 9 Dragon Heads; farklı kültürlerden farklı bakış açıları ve düşünceleriyle insan kalbinin derinliklerine inmeyi ve dokunmayı hedefliyor. Park ByoungUK sanatını; “Benim dünyam doğal hayat ve duyularım varoluşun kökeninde. Yaptığım sanat bu dünya ile insan kalabalığı arasında bir köprü. Bu köprünün amacı da insanlık ve doğallık arasında iletişim sağlamaktır” diyerek özetliyor. Bu yıl 416 Haziran tarihleri arasındaki “9 Dragon HeadsEngelli Bush Yürüyüşü” konulu Çevresel Sanat Sempozyumu birkaç aşamalı gerçekleşiyor. Sanatçılar Cheongju Artist Recidency’de hem işlerini yapabiliyor hem de sergileyebiliyor. Aynı zamanda bu yıl 1996 yılından beri bu sanatsal oluşuma katılan sanatçıların işlerinden seçilmiş bir grup sergisi de düzenleniyor. 49 Haziran tarihleri arasında Seul’un Hawai’si olarak adlandırılan JeJu Adasında açıkhava sempozyumu düzenlendi. Sanatçılar malzemeleri ve mekanı özgürce seçti ve işlerini üretti, performanslarını sergiledi. 9 Dragon Heads 13. Çevresel Sanat Festivali’ne katılan sanatçılar şöyle: Alois Schild (Avusturya), Ali Bramwell (Yeni Zellanda), Christophe Doucet (Fransa), Denizhan Özer (Türkiye), Gordana Andelic (Bosna Hersek), Kazunori Kitazawa (Japonya), Kam, Yeon Hee (Kore), Lee, Yong Gu (Kore), Susanna Muller (Almanya), Suzanne Bartos (Avustralya). Ama asıl sürpriz geleneksel 9 Dragon Heads Nomadic Party. Tüm etkinliğin sonununda katılımcı sanatçılar kendi ülkelerinden getirdikleri geleneksel içki, likör, tatlı, peynir ya da yiyecekleri akşam yemeğinde birbirleriyle paylaşıyor. Karışan içki, yiyecek, müzik ve performansla 9 Dragon Heads gelecek yıl planlarıyla hem kapanışı yapıyor, hem de tüm etkinliğin yorgunluğunu atıyor. Güldürmeye ve düşündürmeye adanmış bir yaşam BÜLENT KARAKÖSE Anneler ve Kızları AYÇA AKPEK Dostoyevski her ne kadar “tüm devrimler babalarla oğulların çatışmasından doğar” demişse de aslında dünyayı değiştiren kesinlikle anneler ve kızları olmalı. Anneleri gibi bir yaşamı reddeden veya annelerinin düşlerini gerçekleştirmek isteyen kızların dünyayı nasıl şekillendirdiği ile ne psikanaliz ne de edebiyat ilgilendiyse de tarih böyle örneklerle dolu. O örneklerden en önemlisi ve en ünlülerinden biri de kuşkusuz Anne Boleyn ve kızı: “İngiltere Kraliçesi 1. Elizabeth” olsa gerek. Dünya tarihine yön vermiş Elizabeth Çağı’nın nasıl başladığının ipuçları, bugünlerde sinemalarda gösterimde olan “Boleyn Kızı” adlı bir filmde anlatılıyor. Film 1500’lerin başlarında İngiltere’de geçiyor. Elizabeth’in babası, İngiltere kralı ve Tudor Hanedanının üyesi 8. Henry, sanatçılığı, müzisyenliği yanı sıra sayısız evliliği ve ilişkileri ile ünlü olmuş bir kral. Öyle ki özel yaşamı filmlere ve edebiyata önemli bir esin kaynağı olmuş. Tahtını bırakacağı bir erkek evlada sahip olmak isteği ise çok sayıdaki evliliğinin nedenleri arasında sayılıyor. Elizabeth’in annesi Anne Boleyn de Henry’nin birçok eşinden biri. Ancak onu diğerlerinden ayıran Henry ile resmi bir evlilik yapmak konusundaki hırsı. Hatta bu hırs İngiltere tarihinin en önemli kararlarına yol açacak denli büyük, Boleyn’i İngiltere tarihinde bu denli popüler yapan da yarattığı değişim. Anne Boleyn kral ile tanıştığında, Henry, Aragon Kraliçesi Catherine ile evli ve Katolik kilisesine göre boşanmak veya evliliği sonlandırmak olanaklı değil, evliliğin iptali için ise Roma’daki Papa’nın izni gerekiyor. Papa’nın izni alınamayınca, pek çok tarihçiye göre Anne Boleyn’nin ısrarı ile İngiltere tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri olan bir karar verilip İngiltere Krallığı ile Papalık arasındaki ilişkiye son veriliyor ve İngiltere Kilisesi kuruluyor. Sonuçta Anne Boleyn, Henry ile evlenip İngiltere Kraliçesi olmayı başarıyor ancak o da krala bir erkek evlat vermeyi başaramıyor. Ve birçok suçlama sonrası kafası kesilerek ölüme mahkum ediliyor. Pek çok tarihçiye göre İngiltere’ye altın çağını yaşatan Elizabeth, annesi öldürüldüğünde henüz üç yaşında bir çocuk ve annesinin infazının ardından doğal olarak tahtın varisleri arasından çıkartılıyor. Zaten 8. Henry de Boleyn’nin hemen ardından yaptığı evlilik ile bir erkek evlat sahibi (6. Edward) olmayı başarmış. Ancak Edward da 15 yaşında iken verem nedeniyle yaşama veda edince Elizabeth büyük bir mücadelenin sonucunda 17 kasım 1558’de İngiltere Kraliçesi oluyor. Elizabeth’in dönemi Elizabeth Çağı olarak adlandırılan dünya tarihi için de önemli bir çağ. Onun dönemi İngiltere’nin oldukça zenginleştiği, İngiliz Rönesansı’nın doruğa çıktığı, sanat ve edebiyat alanında da büyük değişim ve gelişmelerin yaşandığı bir çağ. Shakespeare ve Marlowe gibi dünya edebiyatının ünlü isimleri Elizabeth Çağı’nın ürünü. Ama onu en ünlü yapan olay İngiliz ordularının İspanya’ya karşı 1588’de kazandığı zafer ve bu zaferden önce Tilbury’de İngiliz ordularını cesaretlendirmek için, beyaz kadife elbisesinin üzerine giydiği gümüş zırhıyla yaptığı konuşma: “Bir kadının zayıf ve kırılgan bedenine sahip olduğumu biliyorum ama bir kralın, İngiltere Kralı’nın yüreğine sahibim. Hiçbir Avrupa prensi benim krallığım sınırlarına girmeye cesaret edemez.” Elizabeth’in krallığı 45 yıl sürdü. Hiç evlenmedi, ardında Tudor Hanedanı’nı sürdürecek kimse bırakmadı. Ancak Henry’nin reddettiği kızı, babasının erkek evlat sahibi olma düşüne karşın dünya tarihinin en önemli figürlerinden biri oldu ve annesinin başlattığı değişimi tamamladı. “Yıl 1981’di... Hayat henüz bu kadar kirlenmemişti...” diyerek başlıyordu 1996’da yayımladığım Bizim Çöplük isimli ilk karikatür albümümün önsözüne Cihan Demirci. Ve devam ediyordu: “Aylardan temmuz filan... Ses dergisinin mizah eki Atmaca’ya gireli henüz 1–2 ay olmuş. Birden 15 yaşlarında, oldukça utangaç ve ağzından çıkan ürkek kelimeleri sanki ses tellerine gizlenmiş birileri itiyormuşçasına çekingen, lâkin oldukça Tarlabaşı tozu yutmuş bir çocuk bulduk karşımızda.” Yıl 2008... Mizahın en üretken emekçilerinden ve önemli kilometre taşlarından Cihan Demirci mizaha olan tutkusundan hiçbir ödün vermeden, çalışma ve üretme azmini yitirmeden 1978’de başladığı mizah yolculuğunun 30. yılına gelivermiş. Bu yolculukta çizdiği yüzlerce karikatür, yazdığı binlerce yazı ve yayımladığı 32 kitabı var. Son on beş yılda neredeyse 81 vilayette mizah üzerine verdiği konferansların, yaptığı söyleşilerin, katıldığı panellerin, açtığı karikatür sergilerinin hesabını tutamayacağım kadar çok olduğunu biliyorum. Geçimini sadece mizah yazarlığı ve karikatürcülükle sağlayan 5–10 gerçek mizah emekçisinden Cihan Demirci. Gırgır dergisinin merdivenlerini aşındırdığım yıllarda uzun bacaklarının ayaklarına dolandımsa da, İlkin Deniz’in yönettiği Atmaca mizah dergisinde yakından tanıdım Cihan Demirci’yi. Yıl 1981’di... Karikatür albümümün önsözünde de dediği gibi, hayatın henüz bu kadar kirlenmediği yıllardı o yıllar. Dayanışmanın, kardeşliğin, dostluğun, arkadaşlığın olduğu yıllardı... Dost görünümlü insanların birbirinin gözlerini oymadığı, arkalarından kuyuların kazılmadığı, tecrübe, bilgi ve birikimlerin karşılıksız, çıkar hesabı güdülmeden paylaşıldığı yıllardı... Kadrosunda usta çizer ve yazarların olduğu Ses dergisinin mizah eki Atmaca, amatör ruhla işler üretip ofisboyluk yaparak mesai harcadığım benim ilk, Demirci’nin ise ikinci dergisiydi. Genç yaşlarımızda Atmaca’da birlikte çalışma şansı yakaladığımız alaylımektepli mizah ve çizgi ustalarımızın özveri ve destekleriyle kendimizi geliştirme fırsatı bulmuştuk. Derginin kadrosunda Suavi Süalp, Ahmet Üstel, Cafer Zorlu, Sunder Erdoğan, İlkin Deniz, Necati Abacı, Naci Köksal, Tuncer Erdem, Erdoğan Karayel, Ragıp Derin, Kandemir Konduk, Mahmut Karatoprak, Burhan Kum, Zeki Beyner vardı. İlerleyen sayılarındaysa kadroya o dönemin genç ustalarından Kemal Gökhan Gürses, Levent Tarhan, Hakan Çelik, Ali Özbek, Mustafa Kocabaş dâhil olmuşlardı. Absürd mizahın dehası Suavi Süalp’in Nisan 1981’de aramızdan vakitsiz ayrılmasıyla yazarsız kalmıştı dergimiz. Cihan Demirci okulu kırıp daha sık gelmek zorunda kalmıştı Atmaca’ya. Suavi Baba’nın bıraktığı yerden devam edecek, Baba’nın pîri olduğu absürd mizahı daha da geliştirerek bugünlere getirecekti. Cihan Demirci bununla da yetinmeyip 1999’da ustaya bir saygı, bir vefa borcu olarak Süalp’e ithaf edeceği “Bir Mizah Dehası Suavi Süalp”i yazıp kitaplaştıracaktı. Atmaca’da yaratıcılığının ve üretkenliğinin doruğundaydı. On altı sayfalık derginin hemen her sayfasında bir esprisi, karikatürü ya da yazısı göze çarpardı. Yaptığı sıra dışı röportajlarıyla mizah dergiciliğinde ilklere imza atmıştı. En genç ve en aceleci okuruydum Cihan Demirci’nin. Yazdığı mizah hikâyelerini, aforizmalarını, taşlamalarını daha dizgiye götürmeden ayaküstü kahkahalarla okurdum. Yazılarına ve esprilerine duyduğum zaafı anlamakta gecikmeyen Demirci, keyfi yerindeyse ayaküstü spontane espriler yapar, beni, altıma kaçırıncaya kadar güldürürdü. (Bir keresinde gülmekten boğulma tehlikesi atlattığımdan, yemek yerken ve su içerken espri makinesi Cihan Demirci’nin yanına fazla yaklaşmama kararı almışımdır, ta o yıllardan.) Atmaca ekinin kapanma sinyali verdiği günlerde Cihan Demirci’yle birlikte İbrahim Tapa’nın Güneş gazetesinde hazırlamakta olduğu ve aylarca çalışıp sadece prova baskılarıyla avunduğumuz Gölge dergisine transfer olmuştuk. (Değerli karikatürist ağabeyimiz ve ustamız İbrahim Tapa ve çıkmayan Gölge mizah dergisi ayrı bir ‘Küllenmiş Zamanların’ hikâyesidir.) Bir süre sonra Müjdat GezenKandemir Konduk yönetimindeki Güldürü Üretim Merkezi’ne (GÜM) geçtik. Mizah yolculuğumuzun en coşkulu, en üretken yıllarıydı. GÜM ekibi olarak parodiler, skeçler, oyunlar yazıyor ve hatta patronumuz Müjdat Gezen’in yönettiği fotoroman ve filmlerde figüranlık bile yapıyorduk. Cihan Demirci’nin tamamen kendi imkânlarıyla yayımladığı ilk taşlamahiciv kitabı “Çıkışlar Arka Kapıdan” bu yıllara rastlar. Zaman zaman ayrı düşsek de tanıdığım günden bu yana sayısız dergi ve gazetede birlikte yazıp çizdik. Otuz yıldır 7’den 77’ye her kesime seslendi ve seslenmeye devam ediyor mizahıyla. Çocukları unutmadı. En son, Milliyet’in eki Miço dergisinde yarattığı kıvrak zekâ ve hazırcevap “Hiperaktiflerin Efendisi Hinali” tiplemesini çocuklara armağan etti. Mizah adamı ve “nevi şahsına münhasır” bir kişiliği olmasına karşın, Cihan Demirci’nin yaşamına Türk şiirinin ustalarından, Garip akımının öncüsü Orhan Veli’nin duyarlılığı, duygusallığı, hatta yalnızlığı sinmiştir. Tanıdığım günden beri onu hep öyle görürüm. Günlük yaşamındaki disiplinli, titiz, tertipli hali yaptığı işlere yansır hep. 2002’de Karikatürcüler Derneği için yayın hazırlığını üstlendiği 305 sayfalık “Cemal Nadir 100 Yaşında” kitabı bunun somut kanıtıdır... Son yıllarda mizah yazarlığını ön plana çıksa da aslen karikatürcüdür Cihan Demirci. Karikatür ilk göz ağrısıdır. Kendine has üslubuyla, mizah yazarlığı kadar başarılıdır karikatürcülüğü. Çizgilerini, yayımladığı kitaplarının çoğu kapaklarında görmek mümkün olsa da, 32 kitabı arasında bir karikatür albümü yoktur. Yakın izleyicisi, fanatik bir okuru olarak 30. sanat yılında bir karikatür seçkisi yayımlansa ne güzel olur diye düşünüyorum... Eğlenceli olsa da çok çileli bir uğraştır mizah. Zekâ işidir de... Ağlatmaktan zordur güldürmek. Geceli gündüzlü otuz yıldır mizahıyla güldürmeye, düşündürmeye adanmış bir hayattır Cihan Demirci’ninki. Mizahınla nice otuz yıllara canım ağabeycim... bulentkarakose@gmail.com hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475, 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle