Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Aşıklar (Les Animaux Amoureux) (Nocturna) Victor Maldonado ile Adrian Garcia’nın yönettiği animasyon filmi Imanol Arias, Natalia Rodriguez ile Carlos Sobera seslendiriyor. 2007 Barcelona Film Ödülleri’nde ve 2008 Goya Ödülleri’nde En İyi Animasyon ödülünü alan filmde hikayeye yeni bir yaklaşım getirme amacında olan yönetmenler gerçek dünyayla iç içe fantastik bir evren sunuyorlar. Yetimhanede büyüyen Tim için yıldızların ışığı onun karanlık korkusunun tek ilacıdır. Tim, Kedi Shepherd isimli, kendi sadık kedisi Tobermory ile birlikte onun koruyucusu olacak garip bir karakterle karşılaşır. Shepherd geceleri çocukların rahatça uyuyabilmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Ancak Tim’in uyumaya niyeti yoktur. ? Gece ve Pisiler Laurent Charbonnier’nin yönettiği dokümanter film Aşıklar, çeşitli hayvan türlerini baştan çıkarmanın farklı aşamalarında gözler önüne seriyor. ‘Kuşlar: Kanatlı Uygarlık’ ekibinin hazırladığı ve 5 kıtada 16 ülkede, 500 günde çekilen film gerçek aşkı arayan ve bulduğunda onu bırakmak istemeyenleri anlatıyor. Bu hayvanlar biyolojik sınıflarına göre değil, duygularına, davranışlarına ve belirli anlara göre sırayla karşımıza çıkıyorlar. Tıpkı insanlarda olduğu gibi, hayvanlarda da baştan çıkarma olgusu bazen başarıyla bazen de başarısızlıkla sonlanan, erkekle dişi arasında süren bir tartışma. Türlerin sürekliliği söz konusu olduğunda gururun yeri yoktur. Şefkat ve duygular geçerlidir, öpüşmek ve sarılmak da en az insanlarda olduğu kadar hayvanların günlük yaşamlarının da bir parçasıdır. Konu baştan çıkarma olduğunda, hayvanların inanılmaz yetenekleri ortaya çıkar: Dans etme, şarkı söyleme, dövüşme, özenli yuvalar inşa etme, hediyeler sunma, kendi kokularını yaratma… Adam Brooks’un yönettiği ve Ryan Reynolds, Abigail Breslin, Elizabeth Banks ile Rachel Weisz’in oynadığı KesinlikleBelki, aşk ve sevgi üzerine bir film. 30’lu yaşlarını sürmekte olan Will Hayes eşinden boşanmak üzeredir. 10 yaşındaki kızı Maya tarafından evlenmeden önceki yaşamı hakkında soru yağmuruna tutulunca çok şaşırır. Maya anne babasının nasıl tanıştığı ve birbirlerine nasıl aşık oldukları konusunda her şeyi tüm detaylarıyla bilmek ve öğrenmek istemektedir. ? Kesinlikle, Belki (Definitely, Maybe) Aileye dair iki film Vahşi Zarafet (Savage Grace) ve Yitirdiğimiz YİTİRDİĞİMİZ ŞEYLER… Şeyler (Things We Lost in the Fire), 27. Yitirdiğimiz Şeyler, festivalin “Akbank Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Galaları” kuşağında gösterildi. Danimarkalı gösterilen aileye dair iki film. Aslında ikisi de kadın yönetmen Susanne Bier’i, daha önce kendi yıkımı resmediyor. Ancak Vahşi Zarafet, ülkesinde kendi diliyle çektiği Açık Kalpler, yozlaşarak çürürken Yitirdiğimiz Şeyler, umuda Kardeşler ve Düğünden Sonra adlı yapıtlarıyla sarılarak büyüyor. tanıyoruz. Yitirdiğimiz Şeyler, sinemada iyi işler “Eşcinsel sinema”nın tanınmış siması Tom yapan yetenekli yönetmenin, uluslararası arenaya Kalin, Vahşi Zarafet’i ilk göz ağrısı Swoon’dan açıldığı, ilk İngilizce filmi… Yitirdiğimiz (arada kısa filmleri var) 15 yıl sonra çekti. Gerçek Şeyler’in yapımcısı ise Amerikan Güzeli’nin bir hayat hikâyesinden yola yönetmeni Sam Mendes… Başrollerde Oscar çıkan film, Natalie Robins ve sahibi iki oyuncu, Halle Berry ve Benicio Del ALPER Steven Aronson’un aynı adlı Toro var. Film zaten güzel ve bonus olarak Berry TURGUT ödüllü romanından uyarlandı. ve Del Toro karşılıklı döktürüyorlar. Senaryo, Howard A. Rodman Audrey ve Brian Burke (David Duchovny) tarafından kaleme alındı. Vahşi çifti, çocukları Harper ve Dory ile birlikte gayet Zarafet’in görüntü yönetmeni Juan Miguel mesutturlar. 11 yıldır süren sorunsuz evlilik, Azpiroz… Müzik ise Fernando Velázquez’e ait… iyilik meleği Brian’ın öldürülmesiyle sonlanır. Bu Ve filmin oyuncuları; Julianne Moore, Stephen bir parçalanmadır. Dul bir kadın, çaresizlik ve Dillane, Eddie Redmayne, Elena Anaya ve Simón büyük bir acı içinde çocuklarına sarılarak ayakta Andreu… İlk olarak Uluslararası İstanbul Film kalmaya çabalar. Brian’ın can dostu ve sırdaşı Festivali’nin “Dünya Festivalleri”nden kuşağında eski avukat Jerry de cenaze merasimine gelir. gösterilen Vahşi Zarafet, dün de “Bir Film” Jerry, mutsuz bir adamdır ve üstüne üstlük dağıtımıyla vizyona girdi. eroinmandır. Audrey ve Jerry, birbirlerinin İspanya, Fransa, ABD ortak yapımı olan Vahşi yaralarını sarmak isterler. Ancak duygu Zarafet, Baekeland ailesinin (tam tekmil burjuva) patlamalarının yaşandığı yerde, hiçbirşey kolay utanç soslu trajik öyküsünü anlatıyor. Ama ne değildir. Özellikle iyileşmenin zorlu bir süreç aile… Ensest, eşcinsellik, uyuşturucu, akıl olduğu gerçeği, Demokles’in Kılıcı gibi hastalığı, intihar girişimi, grup seks, eş tepelerinde sallanırken… Çocuklar, Jerry’i sever, değiştirme… Çözülme, çürüme, kirlenme… hatta altın kalpli komşu Howard Glassman, ona Yozluk tepesinin zirvesine tırmanıp ardından yardım etmek için kollarını sıvar. çakılmak… İşte dibe vurmak diye buna derler. Yakınlaşmalarına ve birbirlerini anlamaya ramak Vahşi Zarafet, tümüyle keskin, en uçta ve hazmı kala, Audrey, baba rolüne cuk oturan Jerry’i zor bir film… Anne, baba ve biricik oğullarının, kıskanır ve evden kovar. Audrey nasır tutmaya 1946 –1972 yılları arasına serpiştirilen kopuk yatkın yakıcı yalnızlığına, Jerry ise amaçsızlığının kopuk, sapkın, çarpık ve karmakarışık ilişkisini ve güçsüzlüğünün tetiklediği uyuşturucuya geri izlemeye hazırlanın. Bu ailenin derdi ne? Hayır, döner. Merhum kocasının iyiliğinin Audrey’e de “Beat Kuşağı” havarisi veya “Çiçek Çocuklar” geçtiğine tanık oluruz. Reddetme değil paylaşma (hippi) özentisi de değiller. Amaç, gaye nafile… duygusu onu hayata bağlar. Jerry iyileşirse o Bunlar bildiğin dededen kalma burjuva… En huzur bulacak ve yarası kabuk bağlayacaktır. havalı ülkelerin, güzel ve zengin kentlerinde http://alperturgut.blogcu.com (New York, Paris, Cadaques, Mallorca, Londra), lüks içinde yaşıyorlar. Çalışmak, didinmek yok, caka satıp, keyif sürmek çok… Onlar sadece zaman öldürüyorlar. Biraz kifayetsiz kaçacak belki ama “rahat battı” denir böylelerine… Önyargıların çağında, mızmızlanmayı ve burun kıvırmayı bir kenara bırakıp, film nasıl sorusuna gelelim. Öznel bir tespitle, genel toplam; vasatın biraz üstünde… Dahi dede Baekeland, tüm dünyada “Bakelite” plastiğin yaratıcısı olarak tanınıyor. Torun, dolayısıyla şirketin veliahdı Brooks Baekeland ise, babası gibi potansiyel bir aylak. Kaşif gibi gezip dolanmayı ve dedesinin hatıralarını anlatmayı seviyor. Barbara Daly, Brooks ile evlenmeden önce sinemaya meyleden bir model. Ve Brooks, onun Yitirdiğim iz Şeyle gözünde geleceğe dair bir r yatırım ve sınıf atlaması için biçilmiş bir kaftan… Soğuk bir adam ve sıcak bir kadın… Sonra oğulları Tony dünyaya geliyor. Bu dengesizliğin Vahşi Zarafet orta yerinde, soğuk ve sıcak buluşuyor ve Tony kendi tabiriyle buharlaşıyor. Adam asillere ve şaşaa düşkünlerine özgü sanırım, hep kaçak dövüşüyor, oğlunu sevgisinden mahrum bırakıyor. Çilli, kızıl saçlı, cazibe merkezi anne ise dominant ve doyumsuz bir karakter ve sürekli oğlunun hayatına müdahale ediyor. Karıkoca arasındaki uçurum, Tony’nin doğumuyla birlikte giderek büyüyor. Aykırı ilişkiler ağı, bir aileyi yıkıma sürüklüyor. Şok edici sahneler, peşi sıra geliyor ve her şey, 11 Kasım 1972 günü asıl bombanın patlamasıyla nihayete eriyor. 8’inci Henry’nin kadınları İngiltere tarihinin en kanlı ve ilginç dönemi, büyük bir değişimin yaşandığı 8. Henry’nin hükümdarlığında oldu denebilir. Öylesine dramlar, entrikalarla doluydu ki birçok tarihi filme, TV dizisine esin kaynağı oldu, olmakta. Bunların en sonuncusu da televizyondan sinemaya geçen Justin Chadwick’in (Bleak House, The Vice) imzasını taşıyor: The Other Boleyn (Boleyn Kızı/2007) tarihi romanlarıyla ünlenen İngiliz yazar, tarihçi, yapımcı Philippa ASLI Gregory’nin çok satışlı yapıtından SELÇUK uyarlanan film, taşralı derebeyi Boleyn ailesinin kızları Anne ve Mary’yi kralın yatağına sokma çabalarını, düzenlemelerini 8. Henry’ninse Mary’yi yeğlemesini anlatıyor. Birbirlerini çok seven aynı ölçüde nefret eden rakip kızkardeşler erkek evlat isteyen kralın yüreğinde, koynunda ilk olabilmek için kıyasıya savaşıyorlar. Kandırmacalarla, aldatmalarla, ihanetlerle dolu kızkardeşlerin bu çarpışması hiç de dengeli gelişmiyor. Hırslı, inatçı, acımasız Anne, dürüst, edilgin, alışılmış biçemdeki bir aile yaşamı düşleyen Mary’yi altediyor. Kral 8. Henry’nin boşanma isteği ile eşi Aragon’lu Catherine’in evliliğinin Roma kilisesince geçersiz kılınma beklentisi Roma’dan onay alamaz. Papalığın bu düşmanca tutumundan ötürü gözüpek kralla arasının bozulmasına, İngiltere’nin yazgısının beklenmedik bir kararla kökten değişmesine neden oluyor ve İngiliz Anglikan kilisesinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanıyor. Catherine’den boşanıp Mary Boleyn’le gönül eğlendiren sonra da Mary’nin kızkardeşi Anne’la evlenen 8. Henry’nin ilişkisini bir aşk ve erk serüveni olarak niteleyen yönetmen Chadwick öyküyü benzersiz bir bakış açısından, krala erkek evlat veremeyen Mary’nin gözünden anlatıyor. Mary, İngiltere tahtında Anne kadar ünlenmemiş, onun gölgesinde kalmış kralın tebaasından, biri kraldan olduğu kesin iki çocuk doğurmuş coşkulu bir karakterdir. Boleyn kızkardeşlerden birinin kralın metresi, ötekininse karısı olduğu gerçeğinden yola çıkan ve 22 dile çevrilen romanı, The Queen (Kraliçe), The Last King of Scotland (İskoçya’ nın Son Kralı) filmlerinin senaristi Peter Morgan sinemaya uyarlar. Oyuncularının rahatını düşünen Chadwick çekimleri doğal mekânlarda gerçekleştirir. Amacı, sarsıntı geçiren bir dönemin devinimini, zenginliğini aktararak yapıtına vurucu bir biçem kazandırmaktır. Bunun dışında yönetmen, kral ve maiyetini ayrıntıyla yansıtan ünlü ressam Hans Holbein’ın tablolarına da başvurur. 8. Henry’nin (Eric Bana) ikinci karısı, Kraliçe Elizabeth’in annesi Anne Boleyn’de Natalie Portman, Mary Boleyn’de ise Scarlett Johansson var. Birbirinin tümüyle karşıtı bu iki kızkardeşi yorumlamak için oyuncular birlikte yoğunlukla çalışırlar. Scarlett en sevimsiz, kırılgan kardeşi oynadığını belirtiyor, Natalie’yse kendinden uzak bir karaktere büründüğü için mutlu. Natalie, Anne rolüyle oyunculuk sınırlarını zorladığını belirtiyor: “İnsanın istediğini elde etmek için güdümleme metodundan yana değilim ama Anne’ın neden böyle davrandığını anlayabiliyorum. O, erkeklerin kadınlara uyguladığı ağır sosyal baskının, geleneklerin, göreneklerin bir kurbanıydı. O dönemde kadınlar erk sahibi adamlarla yatmaya, evlenmeye zorlanıyordu.” Günümüzde de bu aşk ve erk ilişkisinin sürdüğünü belirten, TonyCherie Blair, BillHillary Clinton, Nicolas SarkozyCarla Bruni çiftlerini örnek gösteriyorlar. Hatta işi ileri götürerek sinema endüstrisindeki yapımcıların, yönetmenlerin çoğunun erkek olduğunu, kendi deneyimlerine göre film yaptıklarını, kadınları birer aksesuar olarak gördüklerini söylüyorlar. Scarlett, genç kadın oyunculara Boleyn Kızı’nda olduğu gibi eşdeğerli roller verilmediğini, genellikle anne, kız ya da erkeklere eşlikçi olduklarını, Mary’yi canlandırırken Marie Stuart’taki Vanessa Redgrave’in yorumundan etkilendiğini vurguluyor. Boleyn Kızı’nda kızlarını kralın metresi olmaya istekle iten ebeveynler var. Scarlett, “21. yüzyılda da sınıf atlamak amacıyla her ebeveynin çocuklarını piyon gibi kullandığını yadsıyamayız. Daha çok güdümleyici olan Anne benim Maç Sayısı’ndaki ünlenmek isteyen oyuncu karakterimin uzantısı gibi. Kendimi iki kızkardeşe de yakın duyumsamadım” diyor. Natalie, Anne’ı salt erke doyumsuz, güdücü bir kişilik olarak görmüyor: “Fransız sarayındayken çok sayıda felsefeciyle, değişik bir kültürle tanışmış. İngiltere’ye döndüğünde yeni düşünceler getirmiş, Anglikanlığın doğuşunda önemli rol üstlenmiş böylece 8. Henry’yle zihinsel bir suç ortaklığı paylaşmış.” Natalie, Anne Boleyn’i günümüzün bağımsız, hırslı kadınının bir ilk örneği olarak görüyor. Her iki oyuncu da birlikte oynamaktan hoşnutlar. Scarlett’i yanında isteyen Natalie, ikisinin sevginefret ilişkisini olağanüstü yansıtacaklarından hiç kuşku duymamış. İstanbul Film Festivali’nin kapanış filmi Boleyn Kızı çok yakında sinemalarımızda gösterime girecek. 8. Henry Uyarlamaları: ? A Man for All Seasons (1966) Yön: Fred Zinnemann Oyn: Paul Scofield, Robert Shaw ? Anne of the Thousand Days (1969) Yön: Charles Jarrott Oyn: Richard Burton, Geneviève Bujold ? Mary, Queen of Scots (1971) Yön: Charles Jarrott Oyn: Vanessa Redgrave, Glenda Jackson ? Henry VIII and His Six Wives (1972) Yön: Waris Hussein Oyn: Keith Michell, Charlotte Rampling ? Henry VIII (1979) Yön: Kevin Billington Oyn: John Stride, Claire Bloom ? Henry VIII (2003) Yön: Peter Travis Oyn: Ray Winstone, Helena Bonham Carter ? The Tudors (2007) Yön: Michael Hirst C MY B C MY B