22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 19 NİSAN 2008 CUMARTESİ Bağımsız tiyatro Merdiven, tüm zorluklara karşın cesurca söylemlerini izleyiciyle buluşturmaya devam ediyor. Hıyarapol sistem eleştirisi yapıyor düşünüyor musunuz? “Bu oyun benim diyebileceğim ilk ve tek oyun belki. Oyun farklı bir dönemde geçiyor. Kimsenin bilmediği, var olmayan bir dönemde. Böyle olmasının bazı zorlukları oldu tabi ki... Mumyalama yapan bir tanıdığım olmadığı için okuduklarımdan ve bildiklerimden yola çıktım. Bu oyunun noktası üreme. Üreme kadınlar için doğal bir istek, erkeklerin bunu anlaması o kadar kolay değil ama ben üremeyi ön plana çıkartıp duygusallığa boğulmuş bir oyun ortaya koymaktan kaçındım. Bu nedenle koro sahneleri koydum. Oyunun kimi zaman felsefi derinlik içeren sahneleri var, anlaşılmak adına bundan vazgeçmedim. Bu oyunu çok farklı kesimden insanlar izliyor. Her izleyicinin oyunun sonunda farklı vurguları algılayarak oyundan çıkması beni rahatsız etmiyor. Oyundaki tüm metaforların tümüyle anlaşılması yerine izleyicinin anlatmak istediğim bin şeyden birini anlaması benim için yeterli.” ‘Hıyarapol’ oyununu yazmanız nasıl oldu? “Tiyatro Merdiven’in bir turnesinde Denizli’ye gittik. Pamukkale’de yol boyunca mezarlıklar gördüm. Bir de travertenler... Bölgede her yerleşimde bu kaya mezarlarından olmasına rağmen Pamukkale’dekilerin çokluğunu görünce, tüm Likya’nın defin yeri burası mı diyerek gülümsemiştim. Oyun da buradan çıktı. Mesela dekorun beyaz olması bile Pamukkale’deki travertenleri simgeliyor. Hıyarapol adı da Hierapolis’ten geliyor. Gerçi hıyarla ilgisi daha çok ama…“ Oyundaki mitolojik karakterler olan satirlerin ve nimflerin sahne dışında durma nedenleri nedir? Oyunun interaktif olması istemi mi? “Oyunun doğal akışından seyirciyi arada sırada koparmak, bir nevi sorgulama sağlamak amacıyla koroyu sahne kenarlarına yerleştirdim. Çok sert bir ışık vermeyerek hem orda durduklarını belli etmek hem de çok dikkat çekmemelerini sağlamak istedim. Satirler ve nimfler böylece ne çok oyunun içinde kaldılar, ne de oyunun çok dışında. Ama ben buna interaktif bir nitelik diyemem. Belki seyircinin aktif tutulması diyebilirim. Günümüzde başka unsurlarla sarmalanmış, atalet kazanmış seyirciyi tiyatronun aktive etmesi asıl amacı olmalıdır.” ‘Hıyarapol’ oyun bugün saat 20.00’da Kadıköy Belediyesi 75. Yıl Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde oynanıyor (Tel: 0216 357 28 36). 10 ve 17 Mayıs tarihlerinde ise Haldun Dormen sahnesinde seyirciyle buluşuyor. Merhaba Teknolojinin gelişimi hayatın ritmini de değiştirdi. Sürat, sinsice yaşamın her alanına girdi. Hayatı yakalayalım derken, ipin ucu kaçtı. Büyü bozuldu, romantizm can çekişmeye başladı... Yürürken yerken çalışırken sevişirken hızlı, daha hızlı olmaya başladık. Yetişecek bir yer, yapılacak işler hiç bitmemeye başladı. Hayatı tüketirken kendimizi de tükettiğimizin farkında bile değildik. ‘Hız’ bugün bir övünç kaynağı... Trenin, arabanın, uçağın ya da internet bağlantısının daha hızlısı için bir yarıştır sürüyor. Fast food tadında bir yaşam, çekirgelere rahmet okutan bir tüketim kültürü... Stres, baskı, gerilim ve ardından gelen ruhsal çöküntüler. Belki kalp krizi, mide ya da beyin kanaması... Elif Tokbay, bu hafta ‘hızlı yaşam’ın bizden götürdüklerini yazdı, Prof. Dr. Nilüfer Narlı ile konuşarak... Yazıyı okuyunca önce ‘eyvah’ dedim. Ben dahil çevremdeki hemen herkes ‘hasta’. Gelecek düşlerimizi süsleyen küçük sahil kasabasında sakin bir yaşamın nedeni bu muydu? Yapılan araştırmalar, tehdidin daha çok büyük kentlerde yaşayanlara yönelik olduğunu ortaya koyuyor. Kırsalda yaşam daha yavaş aktığı için strese bağlı hastalıkların oranı da düşük. Evet, ‘modern’ diye adlandırdığımız çağın hastalığı yeryüzünü sarmış durumda. Türkiye’de henüz konunun boyutları tam olarak tartışılmazken birçok ülkede insanlar tehlikeyi farketmiş durumda... Yavaş kentler kurup manifestolar yayımlamaya başlamışlar bile. Onlar, duyumsal hazların tadına varmak, dingin bir yaşam kurmak için uluslararası bir hareket başlatmak gerektiğinin bilinciyle hareket ediyorlar. Sembolleri bile yavaşlığıyla ünlü ‘salyangoz’. Sloganları ise ‘Yavaş yaşa, sağlıklı kal.’ Durmalıyız, yavaşlamalıyız, koşmaktan vazgeçmeliyız. Geç olmadan. Hayatı kaçırmadan. İyi hafta sonları... Merdiven Tiyatrosunu yeni oyunu, M.Ö.1500’lerde Hıyarapol adlı kentin birkaç gününe izleyicileri davet ediyor. Oyunun yazarı ve yönetmeni Alpay Ekler, gerçekte var olmayan bu kentin halkını ve kralını mitolojik karakterlerden, operanın klasiklerine kadar uzanan derin bir anlatıyla izleyicilere sunuyor. Bağımsız düşüncenin tiyatroda kısıtlanmaması gerektiğini izleyiciye hissettiren oyun, grup Pervane‘nin müzikleriyle süslenen bir Rock Komedyası. Daha önce de BERİL “Virüsün Adı Yok”, “Bayır Turbunun “Oyunlar ve Yaşayanlar”, “Sorgu”, ZAMAN Türküsü”, “Kanrevanmaraş“ adlı oyunlarının yönetmenliğini yapan, “Işığın Ağıtı“, “Şavaş Oyunu” adlı oyunlarını kaleme alan, Karagöz ve kukla ustası Alper Ekler ile ‘benim diyebileceğim tek oyun’ dediği ‘Hıyarapol’ oyunu üzerine konuştuk. Öncelikle Tiyatro Merdiven’den bahseder misiniz? “Bu Tiyatro’yu 1988 yılında kurduk. Beraber yola çıktığımız arkadaşlardan şu an sadece biri kaldı. 1988 yılında amatör olarak başlayan bu çaba 1996 yılında profesyonelliğe adım atma kararı aldı. Bu oluşum kolay oturan bir şey değil. Sıkıntılar 1998 yılına kadar sürdü. Tiyatro Merdiven kuruluşundan bu yana sözü olan ve bunu toplumla paylaşmayı hedeflen bir çizgide oldu. Değişen dünya doğal olarak bizi de etkiledi, ama temel duruşumuz ve söylemimiz değişmedi. Bu söylem sisteme karşı...” Bağımsız Tiyatro olmak bu sözleri söylemenizi kolaylaştırıyor mu? “İstesek belirli yerlerden destek alabilirdik. Ama evet bağımsız kalmayı tercih ediyoruz. Daha önce de söylediğim gibi Merdiven’in söylediği söz sisteme karşı, erke karşı ve bağımsız kaldığı müddetçe cesurca söylemeye devam edecek. Bağımsız olmanın bazı zorlukları da var. Maddi destek almadığımız için dekorundan ışığına biz kendi olanaklarımızla yapabildiğimiz kadarını yapmaya çalışıyoruz. Bu oyunda satirlerin (mitolojik bir karakter) toynaklarını ve oyuncuların çarıklarını biz yaptık mesela. İlk çarığı ben diktim sonra tüm ekip bir ay boyunca ayakkabıcılık yaptık.” Bu oyunla söylemek istediklerinizi söyleyebildiğinizi Barbey’in gözünden ‘Mayıs 68’ “Mayıs 68” i Magnum Photos’un önemli fotoğrafçılarından Bruno Barbey’in objektifinden 29 Mayıs’a kadar Fotoğrafevi Sergi Salonu’nda izleyeceğiz. 1941 yılında Fas’ta doğan Bruno Barbey, 19591960 yılları arasında İsviçre’de grafik sanatlarfotoğraf eğitimi almış ve 60 yıllık Magnum Photos’un 1968’en bu yana kırk yılında yer almış bir fotoğrafçı. 1968 ilkbaharında Paris’teki Nannetere Üniversitesi’nde Vietnam’daki savaş karşıtı göstericilere yapılan baskıyı kınamak için başlayan öğrenci gösterileri, işçilerin de desteği ile kısa sürede Paris sokaklarına taşar. Öğrenci ayaklanması olarak başlayan olaylar aslında işçi sınıfının düzene karşı gücünü gösterdiği bir harekettir. Tiyatrolar, sinemalar ve müzeler bile grevdedir. Fransa’da yaşam o güne kadar görülmemiş büyük bir genel grevle felç olur. “Kıyafetlerim haftalarca göz yaşartıcı gaz kokusuna doydu” diyen, “Mayıs 68”de kaynayan Fransa’yı fotoğraflayan usta fotoğrafçı Bruno Barbey siyahbeyaz fotoğrafları ile o günleri tam anlamı ile yaşatıyor. Saint Germain Bulvarı’nda öğrencilerin polisle çatışması, Raspail Bulvarı’ndan Charlety Stadyumuna yürüyen binlerce kişi, Sarbonne Üniversitesi öğrencileri, 13 Mayıs’ta 1 milyon kişinin katıldığı yürüyüş… 33 kez farklı yerlerde, farklı konularda fotoğraf sergileri açan Barbey’in “Mayıs 68” sergisi, İstanbul’dan önce bu yıl La Base SousMarine, BordeauxFransa ve Çek Cumhuriyeti’nde de açıldı. “Mayıs 68”, daha önce İstanbul Modern’de açılan “Magnum Fotoğrafları ile Türkiye” sergisi içinde fotoğrafları yer alan Barbey’in Türkiye’de açılan ilk sergisi. 20 den fazla fotoğraf albümü olan Barbey, 19791981 yılları arasında Polonya’da çalıştı. Daha sonra bu çalışmasını albüme dönüştürdü. Şimdi de, Fotoğrafevi sergi ile beraber Bruno Barbey’in fotoğraflarından oluşan “1968” isimli bir albüm yayınlayacak. Albüm, Türkçe, İngilizce ve Fransızca olarak basılacak. YILDIZ ÇELİK hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle