12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESİ 10 CMYK 10 8 MART 2008 CUMARTESİ Çağın faturasını ödeyeceğiz ir dönem Sacayağı olarak tanıtımı yapılan Hayattan Korkma dün vizyona girdi. Çağın getirdikleriyle birlikte bir çok değerin yitirildiğini anlatan film, aynı zamanda kapitalist sisteme de bir gönderme içeriyor. Doğduklarından beri aynı kasabada yaşayan, çoluk çocuğa karışmış, kendi yağlarıyla kavrulan, iyi günde ve kötü günde birbirlerinden hiç ayrılmamış üç arkadaşın, mütevazı bir hayat sürerken beklenmedik bir gelişme yaşamlarını sorgulamalarına neden olur. Dünya, onların yaşadığı kadar mütevazı değildir ve artık atağa kalkma, çağa ayak uydurma zamanı gelir. Sırtlarını dayayabilecekleri tek şey vardır: Bugüne kadar onları asla yarı yolda bırakmayan, ZUHAL umutları. Olumsuzluklarla savaşırken, bir çok değeri tekrar ve bu duyguları yaşatmaya çalışan naif bir hikaye AYTOLUN hatırlatan Hayattan Korkma. Berrin Dağçınar’ın senaryosunu yazıp yönettiği, başrollerini Zeki Alasya, Tarık Papuççuoğlu, Hakan Boyav, Zeynep Eronat, Suzan Aksoy ve Ceren Soylu’nun paylaştığı filmde, usta oyunculara Sedef Avcı, Mert Fırat ve küçük oyuncu Fırat Can Aydın eşlik ediyor. Filmde Rıfkı karakterini canlandıran Zeki Alasya, hoşgörü, özveri ve paylaşım gibi günümüzde romantik sayılabilecek duyguların işlendiği film için, “Bir çok şeyle çevrili hayatımız ve bu bize yetiyor. Dokunmasalar, bir şeyler tırmalamasa böyle sürdürüp gideceğiz. Ama bir şeyler tırmalıyor. Bu bazen şairin ‘Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar’ı oluyor bazen de yeni alışkanlıklar. Tüm bunları hatırlamak için güzel bir fırsat Hayattan Korkma” diyor. Hem güldürüp hem ağlatarak yitirilen değerleri bir kez daha hatırlatan filmle ilgili konuşmak için Zeki Alasya ile buluştuğumuzda bir müjde de verdi: “Zeki AlasyaMetin Akpınar ikilisi yakında yeniden biraraya gelecek.” Temelde umut ve dayanışmanın bütün zorlukların üstesinden gelebileceğini konu alan Hayattan Korkma’yı nasıl değerlendiriyorsunuz? “Sinemada en önemli kişinin yönetmen olduğunu düşünüyorum. Senaryo da önemli ama iş yönetmende bitiyor. Yönetmen bana güven vermediği zaman kabul etmiyorum. Bir süre de bu yüzden kabul etmedim gelen film tekliflerini. Sonra bu film geldi. Yönetmeni Berrin Hanım, konuya son derece hakim, zeki ve ne dediğini bilen biri olarak karşıma çıkınca kabul ettim. Sıcak, samimi, naif, Güle Güle tadında bir senaryosu var filmin. Hoşgörü, özveri, paylaşma gibi benim çok önem verdiğim, yitirilen ve günümüzde romantik sayılabilecek duyguları işliyor. O yüzden çok sevdim konusunu. Bir hayat yaşıyoruz. İyi kötü bir düzenimiz var. Bir çok şeyle çevrili bir hayatımız var ve bu bize yetiyor. Dokunmasalar, bir şeyler tırmalamasa böyle sürdürüp gideceğiz. Ama bir şeyler tırmalıyor. Bu bazen şairin ‘Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar’ı oluyor bazen de yeni alışkanlıklar.” B ‘ En azından 20. asrın son 25 yılında dünyada ve Türkiye’de birtakım değerler yitirildi. İnsanlar ilişkilerini ve dünya görüşlerini daha maddi boyuta indirdiler. Ben Şehzadebaşı’nda mahalle kültürünün olduğu bir semtte yetiştim. Bunlar yok artık. Milenyum denilen çağ, tümüyle yoksulluk. Menfaat, çıkar ve para her şeyin önünde. Ama Batı fark etti bunların çok da geçer akçe olmadığını. Biz o acımasız kapitalist sürecin etkilerini yeni yeni yaşıyoruz. Daha onların faturalarını ödeyeceğiz. ’ SANATÇININ HALKA KARŞI GÖREVLERİ VAR Sizi de tırmalayan şeyler olmuştur mutlaka. “Yıllar içinde politik gülmece de yaptık, komedi filmleri de. Ama Güle Güle filmi ile birlikte yeni bir döneme girdim kendi adıma. Yaşam sadece gülme ya da ağlamayla dokunmamış. İç içe geçmiş pek çok şey var. Zıtlıklar dünyası; iyi, kötü, güzel, çirkin, siyah, beyaz, mutluluk, mutsuzluk hepsi bir sarmal içinde. Yaşamı güzel kılan da bu zaten. Tüm bunları gözetmeye çalışıyorum artık. Tercihlerimi bu yönde yapıyorum. Ticari şartlar aksini de zorlayabilir ama mümkünse buna dikkat ediyorum. Hayattan Korkma da aynı bu lezzette bir film.” Yani tercihleriniz bu yönde artık.. “Ben ve Metin çok zor yıllarda politik hiciv yaptık; 12 Mart ve 12 Eylül’den sonra. Cesaret ister ama biz bunu yaptık. Bir sanatçının artık tavrını doğru koyması lazım. Karşılığı ne olursa olsun, tanıdığım ve fikrine güvendiğim pek çok oyuncu Kurtlar Vadisi’nde oynuyor. Çok mu inanıyorlar Kurtlar Vadisi’ne. Ne münasebet. Çok iyi para aldıkları için oynuyorlar. Bunlar yanlıştır. Bir sanatçının halka karşı görevleri var. Bu da doğru bildiğini söylemekten geçiyor. Gücü yettiğince yanlış bildiğinin karşısına geçmesi gerekiyor. Ben en azından filmlerde bunu yapmaya çalışıyorum. Dizilerde de duygusuz, vahşet, saldırganlık ve savaştan yana bir tavır alanlardan uzak duruyorum. Bugüne kadar rol almadım, almayacağım da. Hayattan Korkma, iş yapar ya da yapmaz. Ama bir şeyleri hatırlatacak bize. Altına da imzamı atarım.” Yitirdiğimiz değerlerden söz ettiniz. Ne kadar zamandır yaşamımızda yok bu değerler? Ya da ne kadarı ayakta kalmak için direniyor? “En azından 20. asrın son 25 yılında dünyada ve Türkiye’de bir takım değerler yitirildi. Medeniyete karşı bir adam olarak algılanmak istemem ama şairin o lafını çok seviyorum. ‘Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar’ın dayatmaları var artık. İnsanlar ilişkilerini ve dünya görüşlerini daha maddi boyuta indirdiler. Ben Şehzadebaşı’nda mahalle kültürünün olduğu bir semtte yetiştim. Bunlar yok artık. 50’li yıllar güzeldi. Ama o yıllarla birlikte çok partili rejim gibi demokrasi dediğimiz, biraz süsleyerek anlattığımız biraz da kendimizi aldattığımız olay içinde yavaş yavaş yaşam biçimleri de değişmeye başladı. Batı bize bir şeyler dikte etti ve biz de farkında olmadan bazı güzellikleri yitirdik. Böyle olunca hoşgörü, özveri, paylaşım, sevgi, saygı gibi güzellikler yitirildi. Milenyum denilen çağ, tümüyle yoksulluk. Menfaat, çıkar ve para her şeyin önünde. Ama batı farketti bunların çok da geçer akçe olmadığını. Biz o acımasız kapitalist sürecin etkilerini yeni yeni yaşıyoruz. Daha onların faturalarını ödeyeceğiz. Sonunda ne olacak bilmiyorum. Ama ileriye iyimser bakmaya çalışıyorum.” Yaşamınızda büyük hatalar var mı? “Kimseye hesap vermek zorunda olmasam da kendime hesap vermek zorundayım. Bu düşünceyle üretiyorum artık. Geriye dönüp baktığımda çok üzülmüyorum. Çünkü çok büyük hatalar yapmamışım.” Uzun yıllar gittiği her yerden birbirinden farklı boyut ve özelliklerdeki Buda heykellerini toplamış Alasya. Salonunun her yeri küçüklü büyüklü Buda heykelleri ile dolu. Bunların sayısını kendisinin bile bilmediğini söylüyor; koleksiyonerliğin tanımlanamaz ve belli bir noktadan sonra durdurulamaz bir hale geldiğini de sözlerine ekleyerek. Ancak artık Buda heykeli koleksiyonerliğini bırakmış Alasya. Şimdi sıra maket tren koleksiyonunda. Umutsuz kaldım ama pes etmedim Filmin çıkış noktası ‘İnsanı yenilmek değil, pes etmek tüketir’.. “Filmde, bu üç karakter günümüz katı yaşamının koyduğu kurallara öyle bir tosluyor ki. Çaresizlik büküyor bellerini. Ya isyan edecek hale geliyorlar ya da teslim olacak.. Ancak üç kişiler ve düştüklerinde elbet biri direnci sağlayıp ayağa kaldırıyor. Direnmeye devam ediyor ve çıkışı buluyorlar.” Peki ya sizin yenildiğinizi hissettiğiniz, pes etme noktasına geldiğiniz zamanlar oldu mu? “Bir çok defa hem de. İnandığınız şeyler ile hedefler sizi ayakta tutuyor. Hedefiniz önemliyse zaten siz yaklaştıkça o sizden uzaklaşır. Ona ulaşmak kolay değildir. Güç orada başlıyor. Tabii ki umutsuzluğa kapıldığınız zamanlar oluyor. Yakın çevreniz zaman zaman belli bir direnç veriyor size. Tüm bunların itici gücüyle gidiyorsunuz. Şansım da bazı kapıları açtı sıkıştığım zamanlarda. Bir ümit kırıntısı yakalayıp yeniden kurabiliyorsunuz yaşamanızı, yeniden o hedef için hamle yapabiliyorsunuz.” Umutsuzluğa kapılmadınız mı hiç? “Ben finansı iyi yönetebilen bir insan değilim. 65 yaşına gireceğim yakında ama hala kirada oturuyorum. Parasız kaldığım, borçlandığım çok oldu. Ama umudumu yitirmedim. Bir dram anlatacağım, bu benim adıma bir ölçüdür aynı zamanda. Bir gün gazeteyi açtım. Eski Beşiktaş kalecisi Sabri Dino ki tanıdığım bir arkadaşımdı, intihar etmiş. Futbolu bıraktıktan sonra gömlek işi yapmaya başlamıştı ve çok da büyük paralar kazandı. Daha sonra piyasa şartları zorladı ve battı. İntihar etmesine sebep olan borç miktarı yazıyordu haberde. Benim borcumun yarısı kadardı o zaman için. Bu büyük bir dram tabi, çok üzüldüm. Ama ben hiç intiharı düşünmedim hayatımda. Umutsuzluğa düştüğüm, ‘Buraya kadar mı?’ dediğim oldu. Ama pes etmedim.” Zeki Alasya Türkiye için önemli bir değer. Peki sinemaya, tiyatroya ya da izleyicilerine kırgınlıkları var mı? “Katiyen yok. Başarısız olunan noktalarda da hatayı kendimizde bulduk biz. Kimi zaman yanlış kararlar verdik, yanlış şeyler yaptık. Seyirciye gelince, bence dünyanın en güzel seyircisi burada.Kendimi söz konusu ediyorsam eğer, her yaştan sevenim olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. O kadar ki her şeylerini vermeye hazırdırlar. Anadolu’da daha fazla görülüyor bu durum. Hatta bir kez Ankara’da bir adam tokatladı beni, yere düşüyordum. Sebebi de ‘Ankara’ya bir süredir gitmiyor oluşumuz’muş. Oğlu gibi görüp, o şekilde tepki veriyor. Böyle coşkulu bir seyirci nereden bulunabilir ki?” ZekiMetin bir araya geliyor Son dönemde Romantika ile tiyatro sahnesindesiniz. Onun dışında sahneye uzak kaldığınızı düşünüyor musunuz? “Romantika diye bir müzikalde oynuyorum şimdilerde. Yıllar sonra bir sahneden seyirciye bakabilme mutluluğunu yaşıyorum. Ancak beklenenin tam cevabı değil bu sanırım.” Elbette. Asıl sorumuz ZekiMetin bir araya gelecek mi? “Olabilir. Ama bir kabare tiyatrosunu yeniden canlandırıp sahnelediğiniz de eskisi gibi olabilir mi bilinmez. ‘ZekiMetin aynı şeyleri yapsınlar’ deniyor. Ama biz 60’lı yaşlardayız. Aynı performansı yakalamak zor. Ama müjdeyi buradan verebilim. ZekiMetin biraraya geliyor yeniden. Yıllarca çok ısrar edildi. Ancak 97 yılından bu yana yalnızca iki sinema filminde birlikte oynadık. Ve ben yine bir sinema filminde bir araya geliriz diye düşünüyordum. Metin biraz daha ciddi bir tavırla ‘Yapacağım bu işi’ dedi. Önümüzdeki günlerde tiyatro ya da televizyona ZekiMetin olarak iş yapacağız. Şimdilerde konuşma aşamasındayız.” Aranızdaki kırgınlık büyük müydü peki? “Bunlar düşman, birbirleriyle kapıştılar’ şeklinde bizim ağzımızdan konuşmalar döndü. Ancak bunlar doğru değil. Sadece görüş ayrılıkları yaşadık biz ki bu çok doğal. Çünkü 37 yıl birarada çalıştık. Takdir edersiniz ki 2057 yaşları arasında insanların zaman içinde görüşleri değişebiliyor. O yüzden de anlaşarak boşanmak daha doğru. Ama bir süre ayrı kaldıktan sonra insanlar birbirlerinden ayrı yaşayamayacaklarını anlayabiliyorlar. Bizde de böyle oldu.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle