18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Metropollerin fotoğrafçısı İstanbul’da YILDIZ ÇELİK İstanbul Fotoğraf MerkeziLeica Fotoğraf Galerisi’nde 18 Eylül’de açılan Renato D’Agostin’in ‘Metropolis’ başlıklı fotoğraf sergisi 1 Kasım’a kadar sürecek Renato D’Agostin’i çok genç bir İtalyan fotoğrafçı. Genç yaşına rağmen dünyada sadece 8 ülkede bulunan Leica Fotoğraf Galeri’lerinden birinde fotoğraf sergisinin açılması büyük bir başarı. İlk fotoğrafını 19 yaşında çeken manuel yetenekleri, teknikleri ve geleneksel bir çalışma stili olan D’Agostin’in bu projesi “Metropolis” tüm dünyadan fotoğraflar içeriyor. 30 fotoğraftan oluşan “Metropolis” sergisi olarak ikiye ayrılmış. İlk seri gündüze, ikinci seri ise geceye ait. Daha çok New York ve Paris’te, ama Berlin ve Atina’da da çektiğim fotoğraflarım var. Sergimde yer alan 30 fotoğrafın 15’i, New York gecelerindeki renkli binalar, ışıklar ve caddeler. Diğer 15 fotoğraf ise siyahbeyaz. 4 EKİM 2008 CUMARTESİ 3 İSTANBUL İLGİNÇ BİR KENT ‘Metropolis’ serginize daha başka metropoller eklemeyi düşünüyor musunuz? Benim fotoğraf konum daima şehirler. Şimdiki projem Tokyo. 2 aydır Tokyo’da çalışıyorum. Tokyo fotoğraflarımın hepsi siyahbeyaz fotoğraflardan oluşacak. 50 fotoğrafta anlatacağım Tokyo’nun da bir albümü ve sergisi olacak. İtalyan bir sanatçı olarak neden New York’ ta yaşıyorsunuz? 22 yaşında iken New York’a taşınmaya karar verdim. İtalya’da fotoğraf kariyerime başlayıp işlerimi galerilere gösterdiğimde beni çok genç buldular ve ilgilenmediler. New York’a geldiğimde fotoğraflarımı galerilere gösterirken fotoğrafçı Ralph Gibson’a gösterdiğimde fotoğraflarımı çok beğendi ve bana yardım etti. Kendim için gelecek gördüğüm için de New York’ta yaşamaya başladım. Dijital fotoğraf hakkında ne düşünüyorsunuz? Ticari ve medya için hızlı oluşu bakımından iyi. Fakat dijital fotoğrafla kesinlikle ilgilenmiyorum. Günde 15 saatim karanlık odada geçiyor. Belki çılgınca ama bu benim hayatım. Filmi makineye takmak, fotoğrafı çekmek, karanlık odada filmi yıkamak sonra da sonuçları görmek, bu sürecek bana heyecan veriyor. Dijital fotoğrafın bence kötü bir tarafı ise herkesin kendini fotoğrafçı sanması. Çalışmanıza İstanbul’u da katmayı düşünüyor musunuz? İstanbul’a ilk gelişim, çok ilginç bir şehir. New York’ta iken İstanbul hakkında çok şey duymuştum. Ama geldiğimde New York’ta İstanbul hakkında hayal ettiklerimden çok daha fazlasını buldum. Anlatmak ile hayal edilemeyecek kadar farklı bir yer. Batı ile Doğu’nun kapısı olan İstanbul’da bu geçişi hissediyorsunuz. İstanbul bu anlamda çok iyi bir karışım. Enerjisi çok yüksek olan, İstanbul’a bir daha geleceğim ve anlamaya çalışacağım. Sonra da fotoğraflamayı planlıyorum. MODERN VE SICAK “Metropolis” sergisi hakkında İstanbul Fotoğraf Merkezi’nin kurucusu fotoğrafçı Mehmet Kısmet’e, 1983 doğumlu çok genç bir fotoğrafçının Leica Fotoğraf Salonu’nda fotoğraf sergisi açmasının nedenini sorduğumuzda “Büyük bir şehrin kaosunu gerçeküstü bir anlatımla ve bireysel simgelerle anlatması dikkat çekici. Genç yaşına rağmen oldukça özgün bir yaklaşımı olduğunu düşünüyorum. Daha önce New York, Almanya, Yaroslavl (Rusya), Washington’da açılan bu sergi önerildiği zaman, başka bir ‘Metropolis’ olan İstanbul’da da sergilenmesinin ‘yakacağına’ karar verdim” diye yanıt veriyor. Leica’nın bu kadar genç sanatçılara salonlarında yer vermesinin nedenini ise; “Leica’nın fotoğraf kültür anlayışında zaten bu düşünce var. Genç kabiliyetli ve başarılı isimlere yer vermek. İstanbul Fotoğraf Merkezi de zaten bu anlayışı benimseyerek gençlerin yetiştirilmesini amaçladığı için, her iki kurumun ortak anlayışları buluşmuş oldu” diye açıklıyor. Fotoğraflarında geometrik açılara dikkat ederek çeken genç başarılı fotoğraf sanatçısı D’Agostin’in ile sergisi ve fotoğrafa bakışı ile ilgili kısa söyleşimizde onu daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Bir de albümü olan ‘Metropolis’ serginizin fotoğraflarını hangi metropollerde çektiniz? Michael Rocard’ın son kavgası Türkiye için “Türkiye’ye evet! Kaçamaksız konuşuyorum, zira gün geçtikçe daha fazla inanıyorum ki, Avrupa’nın geleceği Türkiye’den geçiyor. AB Türkiye’yi bünyesine dahil etmek zorundadır. UĞUR Türklerin kıtamıza katılması, en azından kadar biz Avrupalıların da HÜKÜM onlar çıkarınadır. Bu güçlü, müslüman ve tam bir ekonomik büyüme içindeki ülkenin üyeliği yalnızca onun emellerine hizmet etmeyecektir. Türkiye’nin üyeliği Avrupa için bir hayat sigortasıdır...” Yukarıdaki sözler Fransa’nın eski sosyalist başbakanlarından (19881991), AB eski İşbirliği ve Kalkınma (199799), Sosyal İşler ve İstihdam (19992002) ve Kültür (20022004) Komisyonu başkanlarından ve şu anda da Avrupa Parlamentosu vekilliği (1994’ten beri 3 dönemdir devamlı) görevini yürüten olan Michel Rocard’ın (d. 1930 CourbevoieParis) 3 Eylül’de yayımlanan “Oui A La Turquie/Türkiye’ye Evet” (*) başlıklı siyasi deneme kitabının ‘Giriş’inin ilk paragrafını oluşturuyor. 2006 sonuna kadar 10 yıl FransızAlman ortak televizyon kanalı ARTE’nin İstanbul muhabirliğini yapmış, bağımsız gazeteci ve yapımcı Ariane Bonzon’un işbirliğiyle kaleme alınan kitap Nazım Hikmet’in, “... Dörtnala gelip uzak asyadan / akdenize bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket bizim...” ve “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine / bu hasret bizim...” (Memleketimden İnsan Manzaraları) dizeleriyle açılmış. zekasını aydınlık ve gerçekten demokratik, Avrupa’nın tartışmasız ayrılmaz parçası bir Türkiye ile dayanışma için sunmaya hazırdır. Nadir Türkiye uzmanı Fransız gazetecilerden Bonzon’un Türkiye heyecanı, sevgisi, bilgisi ve görgüsü de bu işe katılınca iki aylık sıkı bir çalışma sayesinde ortaya bugüne kadar Türkiye lehine söylenmiş tüm argümanların sistemli, herkes tarafından anlaşılır, güçlü bir dökümünün yapıldığı, Fransa’daki Türkiye yandaşlarının, dostlarının her mecliste, her polemikte kullanabilecekleri bir rehber kitap çıkmış. Michel Rocard’ın doğal olarak, kaba hatlarıyla Fransız ve Avrupa solunun Türkiye’ye bakışı doğrultusunda kaleme aldığı çalışma giriş ve sonuç dahil 12 bölümden oluşuyor. Türkiye’nin Batı’ya “Uzun Yürüyüşü”, fiziki büyüklüğü, nüfus ve coğrafyasındaki bazı engellere rağmen ekonomik olarak nasıl bazı AB üyeleri veya adaylarından güçlü ve dinamik olduğu, son 1520 yılda hızlanan reformlar treni gibi ana ve ara başlıklar kitabın yaklaşık ilk yarısını kapsıyor. ÜZEN SORULAR “Üzengücendiren sorular” başlığı altında, “Kürt Çıbanı”, “Ermeni Tabusu”, “Kıbrıs Başağrısı” ara başlıklarıyla bildik sorunlar küstah ve ders verir bir edayla değil, dostâne, birlikte çözüm arayan, araştıran bir yaklaşımla ele alınmış. (Her taşın altında buzağı arayanlar emin olabilirler, bu kitapta kendilerine bolca malzeme bulacaklardır! Ancak önemli olan ve gerçek beceri Rocard’ın okumasını, kendi okumalarına göre değil, kendini Avrupalı, Fransalı’nın yerine koyarak okumasını yapabilmekte...) Rocard 2000’li yıllarda Avrupa’nın seçkinci, zor beğenirlik, çifte standart uygulama eğilimini, Türklerin AB’den soğumasını, Türkiye’nin aslında AB için nasıl bir şans olduğunu izah ettikten sonra, siyasi bir “Avrupa Birliği” (Federasyonu) rüyasının Danimarka, İngiltere ve İrlanda’nın katıldığı 1972’den beri sona erdiğini savunuyor. Yeni yapılanmanın organik yakınlık, işbirliği ve barış gibi nice hayati ögeleri içerdiğini, bunun yeni bir “Avrupalı Kimlik” doğuran tarihi boyutlarını işliyor. Okuru bu noktada Türkiye’nin yeri ve Türklerin stratejik önemine inandırmaya uğraşıyor. 15 yıllık yaklaşık bir takvim hazırlayıp Türkiye’ye 2023 perspektifli kesin bir “EVET” denmesini istiyor. 2023’te Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılını kutlayacak bu halka, “Siz reformlarınızı yapın, ekonominizi hazırlayın, biz sonra düşünürüz”, demek kadar büyük bir hata olamayacağını vurguluyor. Türkiye’de aşırı milliyetçiliğin ve radikal islamcılığın kök salmaya başladığı bir dönemde bu net “EVET”in her zamankinden daha acil olduğunu haykırıyor. Bu Türk’ün birçok Türk’ten çok daha fazla dostu olan, hayatını sosyalizme adamış bu dava adamının sesi ne kadar duyulur bilemeyiz. Ancak Fransa’da, Avrupa’da onun şu aşağıdaki sözlerine kulak açan bir kaç kişi çıkarsa o bile kârdır: “İnancım odur ki, Avrupa’yı Türkiye’ye açmak ekonomik açıdan zeki, stratejik açıdan kaçınılmaz ve kültürel açıdan da uzakgörüşlülüktür.” Kitabını şöyle bitirmiş: “Birliğe Hoşgeldin Türkiye.” (*) Michel Rocard – “Oui à la Turquie / Türkiye’ye Evet” – Hachette Littératures / Paris (138 sayfa – 13,5 avro). HAYATININ DAVASI Michel Rocard kitabında turizm reklamı yapar gibi ‘güleryüzlü ve misafirperver Türkler’ söylemi veya 19. yüzyıl Oryantalistleri’nin iyiniyetli ve saf ‘Romantizm’inden titizlikle uzak duran, yalın dilli, daha ziyade eğitici, uyarıcı bir yazı yöntemi kullanmış. Bunda 60 yıllık siyasi militanlığı ve kariyeri kadar anne tarafından aldığı Protestan terbiye ve eğitimin de payının olduğu söylenebilir. Fransız sosyal ve siyasal mücadeleler tarihinin unutulmaz kişiliklerinden biri olarak şimdiden belleklere kazınmış bu insan iktidar içi ve dışı eylemleri kadar 20’nin üstündeki eseriyle de Fransız düşünce ve kültür yaşamının benzersiz çehrelerinden biri olmuştur. Fransız Sosyalist Partisi bünyesinde 70’li 80’li yıllarda eski Cumhurbaşkanı sosyalist lider François Mitterrand’ın bir numaralı rakibi olarak da tanınan Rocard kendini Türkiye’ye adamış durumda. 1968’ın simgesi, AlmanFransız alaşımını tek başına benliğinde bağdaştıran, şimdilerde eşsiz bir “Türkiye Partizanı” olan Daniel CohnBendit’nin deyişiyle, “İlk AB mucizesi FransızAlman bütünleşmesiydi. Eğer bir gün Avrupa Türkiye bütünleşmesi yaşanırsa bu da bir ikinci AB mucizesi olacaktır.” Rocard’ın, son ‘kavgası’ değilse de hayatının son büyük “davası” saydığı bu ikinci mucize günün birinde gerçekleşirse o da kendini bu mucizenin neferlerinden biri görmek istiyor. Zira kişilik mucizelerin de ardında alınteri, sabır ve mücadele yattığının yeterince bilincinde olacak denli dünyalı... ATATÜRK HAYRANI Ariane Bonzone kitap ve www.ouialaturquie.com sitesinin doğuşunu esas itibariyle Hachette “Pluriel” ve “Tapage” dizilerinin yayın müdürü Joël Roman’a borçlu olduklarını anlatıyor. Türkiye’nin AB serüveninde Fransa merkezli yaşanan gelişmelere isyan eden Roman, Fransız kamuoyunun bilgilendirilmesi ve eğitilmesinin tek ortak çıkış yolu olduğuna olan inancını, aynı davaya inanmış, kamuoyuna ağırlığını koyabilecek, başka ikna edici ve karar/görüş belirleyici insanları bularak gerçekleştirmeğe çalışır. İşte bu çerçevede Michel Rocard ideal bir aday oluşturur. 2004’te Türkiye’nin AB üyeliği konusunda bilgeliklerine başvurulan ‘AB Bağımsız Komisyonu’nun akil adamlarından Rocard böyle bir öneriyi sevinçle karşılar. İyi bir amatör denizci ve derin bir arkeoloji bilgisine sahip olan Rocard, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi, tarihi, coğrafi, kültürel açılarından tam bir destekçisidir. Cumhuriyetin kurucusunun laik ve Avrupai değerleri benimsemiş ve halkına benimsetmiş olmasına hayrandır. Onun adına kullanılan yöntemlere, onun suistimal edilmesine kayıtlar koysa da, bugünkü Türk toplumunun binlerce yıllık birikimine, yüzyıllardır Batı’ya dönük yüzüne tanık ve sadıktır. Deneyimini, bilgisini, gücünü, Ariane Bonzon C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle