19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Sevimli Dinozor Tatilde (Urmel Voll in Fahrt) Reinhard Kloss ile Holger Tappe’nin yönettiği ve Anke Engelke, Oliver Kalkofe ile Roland Hemmo’nun seslendirdiği animasyon film Sevimli Dinozor Tatilde, kanatlı bir bebek dinozorun, sevimli arkadaşlarıyla okyanusun ortasındaki adada geçen maceraları anlatılıyor. Bir dinozor avcısının ortaya çıkması ve dinozorları lüks yatında tutsak etmek için hain planlar kurmasıyla herşey değişir. Avcı, sevimli dinozor ve arkadaşlarını yakalamaya çalışırken sürpriz biçimde ortaya çıkacak hayaletlerden habersizdir. ? Acaip Bir Film (Disaster Movie) Scary Movie, Date Movie, Epic Movie ve Meet the Spartans’ın arkasındaki ekip, Acaip Bir Film ile bu kez felaket filmleriyle dalgalarını geçiyor. Jason Friedberg ile Aaron Seltzer’in yönettiği ve Matt Lanter, Vanessa Minnillo, Nicole Parker ile Crista Flanagan’ın oynadığı Acaip Bir Film, bilinen her türlü doğal felaketin göktaşı, kasırga, deprem yaşandığı bir gecede hayatta kalmaya çabalayan 20’li yaşlardaki bir grup gencin başına gelenler anlatılıyor. Gençler kentteki felaketler birbirini izlerken bu büyük yıkımı durdurabilmek için bir dizi esrarengiz olayı çözmek zorunda kalırlar. Film ayrıca, Sex and the City’den Iron Man’e, her türden popüler filmin parodisini yapıyor. ? Sevgi Fırtınası (Nights in Rodanthe) George C. Wolfe’un yönettiği ve Richard Gere, Diane Lane, Scott Glenn ile Christopher Meloni’nin oynadığı, Nicholas Sparks’ın çok satan romanından uyarlanan film, hayatın aşkını bulmakta daima ikinci bir şans olduğunu keşfeden iki kişiyi konu alıyor. Adrienne, küçük bir kasaba olan Rodanthe’de sukunet bulmaya gelir. Sıkıntılarının kaynağı eve dönmesi için direten kocası ve verdiği her karardan nefret eden kızıdır. Rodanthe’ye varışından kısa bir süre sonra, büyük bir fırtınanın yaklaştığı bildirilir. O sırada Dr. Paul Flanner de kasabaya gelir. Fırtına yaklaşırken, ikili huzuru birbirlerinde arar. Aksiyon hoş, gerisi bomboş… Biliyorsunuz, Ekim ayı, festivallere gebe… Antalya ve İstanbul’da sanat Ölüm Yarışı filmleri sergilenedururken vizyonda ise aksiyona dair yapımların ALPER dayanılmaz TURGUT ağırlığı var. İşte ikisi; “Ölüm alperturgut.blogcu.com Yarışı” ve “Max Payne”… Kan gölü, gerilim ve adrenalin… Ah bir de zaman salt amaç zaman geçirmek olmasa… Ölüm Yarışı (Death Race)... Hayli enerjik, hareketli ve manevraya yatkın bu film, dün tam sürat gösterime girdi. Ölüm Yarışı’nın yönetmeni ve senaristi Paul W.S. Anderson… Anderson’u “İnsancıl Deney” serileri ve “Alien, Predator’a Karşı” adlı fantastik bilimkurgu denemeleriyle hatırlıyoruz. Kısaca Ölüm Yarışı, 1975’te çekilen ünlü “Death Race zamandır gizlemeye çalıştığı içindeki “kara bela” 2000” filminin günümüze daha da doğrusu yakın açığa çıkar ve intikam duygusu onu güçlendirir. En geleceğe uyarlanmış hali... Başrolde nerede hareket büyük yardımcısı ise aynı zamanda takım varsa orada görmeye alıştığımız meşhur aktör Jason sorumlusu ve eski bir hükümlü olan “Koç” lakaplı Statham ve dramatik yapımların yetenekli aktrisi, bir bilgedir (Ian McShane). Rakipleri arasındaki üç Oscar adayı Joan Allen var. Tyrese Gibson, Ian “Makineli Tüfek Joe” (Tyrese Gibson) ise tam McShane ve Natalie Martinez ise Ölüm Yarışı’nın manasıyla karabasan gibidir. Hızlı, dayanıklı, diğer önemli karakterlerine can veriyorlar. modifiye edilmiş, süper donanımlı arabalarla, acımasız koşullarda (3 gün 3 etap) yarışan ve YENİÇAĞIN birbirlerini katletmeye çalışan mahkumlar, minitop, alev makinesi, makineli tüfek, napalm ve ölüm GLADYATÖRLERİ tuzaklarını kullanırlar. Yeniçağın gladyatörleri En sonunda dünyanın cılkı çıkmıştır, suç kıyasıya kapışırlarken ne yazık ki ekranları başında patlamış, neredeyse her yer cezaevine dönüşmüştür. Terminal Adası ise, en azılı suçluların kapatıldığı ve bekleşenler, büyük bir keyif ve coşkuyla şiddetin en kallavisini izlemektedirler. Ta Roma’dan beri kan dehşet pistlerinde özgürlük umuduyla ölümüne ve ölüm, insanoğlunun en büyük eğlencesi değil yarıştırıldığı büyük bir cezaevidir. Kele koltukta midir? yapılan bu yarışlardan beşini kazanan hürriyetine kavuşacaktır ancak henüz başaran olmamıştır. KÜLT OYUNDAN Terminal Adası’nı yöneten “kötü kadın” Claire Hennessey (Joan Allen) ve adamları, milyonlarca BEYAZPERDEYE dolar kazanabilmek adına ölüm yarışını canlı reality Karamsar bir atmosfer, karanlık bir dünya ve şova dönüştürmüştür. Meraklı gözleri her dem inadına yalnız bir adam… Efsanevi bilgisayar üzerlerinde tutabilmek için yarışın kurallarını oyunu “Max Payne”, film haliyle dün giderek sertleştiren, oyunu vahşileştiren cezaevi sinemaseverlerin karşısına çıktı. Yönetmen John müdiresi Hennessey’in aklı fikri reyting Moore’nun çektiği filmin senaryosunu Beau kaygısındadır. Eski yarışçı, yeni işsiz Jensen Ames Thorne yazdı. Max Payne’nin başrolünde yine bir (Jason Statham) ise eşi ve bebeğiyle mutlu mesut başka aksiyon adamı Mark Wahlberg ile güzeller yaşayan bir adamdır. Ancak en iyi yarışçısı saf dışı güzeli Mila Kunis yer alıyorlar. kalan Hennessey, boş durmaz ve şeytani bir plan Belirtmekte yarar var, birçok insan gibi benim de yapar. Jensen’in eşini öldürtür ve suçu zavallı ilk bitirdiğim oyun olan Max Payne’nin hayranları adamın üstüne yıkar. Tehdit unsuru olsun diye çoktur. Ve keşke sinemaya uyarlanmasıydı masum bebeğe el koymayı da unutmaz. diyenlerin sayısı da hiç de azımsanamaz. Neyse… Katillere karşı efsanevi sürücüsü Frankenstein’in Gelelim filmimizin konusuna… New York’un gözü maskesini giymek zorunda kalan Jensen’in nice pek DEA ajanı Max Payne, hayatı baharmışçasına yaşamaktadır. İşiyle, eşiyle, kızıyla yakaladığı saadet ise uzun sürmeyecektir. Bahar karakışa dönüşür. Karısı ve yavrusu, vahşice katledilmiştir. Max Payne O, bir başına büyük bir metanetle katillerin peşine düşer, intikam onu bu dünyaya bağlayan yegâne şeydir. Max Payne artık bir ölüm meleğidir. Van Damme kendine karşı JeanClaude Van Damme, Amerikan düşünün somut cisimlenmesidir. Doğduğu ülke Belçika’dan ayrılıp Amerika’yı fethetmek amacıyla yollara düşen bu adı sanı bilinmeyen genç başarmak için ne olursa olsun herşeyi göğüsledi, ayakta kalma direncini dayanarak gösterdi. Yetmişli yıllarda ASLI doğan sığınmacı, yoksul, taşralı kendileriyle SELÇUK çocukların özdeşleştirdikleri Van Damme, böylece birçok gencin de idolü oldu. Bunlardan biri de 1976’da Paris’in dış mahallelerinde doğan Arap kökenli Mabrouk El Mechri’ydi(Mebruk El Meşri). Mounir et Anita (1998), Generation Cutter (2000), Concours de circonstances (2003) adlı kısa metrajlar, Virgil (2005) adlı bir uzun metraj çeken yönetmensenaristoyuncu El Mechri’nin çocukken odası Van Damme’ın posterleriyle doluydu. “Bir göçmen ve kenar mahalle çocuğu olarak Bruce Lee’yi çok sert, Jackie Chan’ı da çok gülünç buluyordum. JeanClaude’sa Bruce gibi esnek, Arnold Schwarzenneger kadar da güçlüydü. Üstelik Fransızca konuşuyordu, yani o bizden biriydi. Aksiyon filmlerinin yıldızlarının tersine o duyarlılığını izleyiciye geçiriyordu” diyen El Mechri tümüyle özleştiği JeanClaude Van Damme’la ilgili JCVD (Kod Adı: JCVD) adlı bir aksiyonkomedi yaptı. ofisine çağırır. Birlikte düşük bütçeli Bloodsport’u (Kan Sporu/1988) yaparlar. Salt videosu çıkan filmi yaşamının fırsatı olarak değerlendiren Van Damme, Golam’a yalvararak filmi kendisi yeniden kurgulayıp reklamsız sinema salonlarına çıkartır. Kan Sporu dünyada şaşırtıcı bir başarıya ulaşır. Filmin ardından JCVD’ın gerçek anlamda oyunculuk kariyeri başlar. O artık para kazandıran bir yıldızdır. Düşük bütçeli Universal Soldier’ın (1992) uluslararası getirisi 100 milyon dolardır. Yeni arayışların peşindeki Brükselli Kaslar gözünü Uzakdoğu dövüş sanatlarının beşiği Hong Kong’a çevirir. Onun sayesinde Hong Kong aksiyon sinemasının üç prestijli ismi Hollywood’a transfer olur: John Woo (Hard Target/1993), Ringo Lam(Maximum Risk/1996, Replicant/2001, In Hell/2003), Tsui Hark (Double Team/1997, Knock Off/1998). JCVD, Hong Kong’a gitmesinin nedenini ABD’de yönetmenleri stüdyoların seçtiğine bağlar. IŞILTILI BİR JAMBON İki binlerde bu koşuşturmadan yorulmaya, bilinçlenmeye başlayan JCVD köklü bir değişimin eşiğindedir: “Değişiyordum fakat zamanı olmayan basınmedya bu değişimin ayrımında değildi. İnsanlar şimdiki ve gelecekteki durumunuzdan söz ederken her zaman geçmişinizi kullanırlar. Belleklerinde hep eski görüntünüz vardır, bunu silip atamazsınız. Bu bir anlamda medyatik sicilinizdir. Bugün artık bu beni etkilemiyor” diyen Jean Claude Van Damme, Narco’da (Gilles Lellouche/2004) fizik görünümünü yitirmekten çok hoşnut: “Aksiyon filmi yıldızlığımı unuttum, tüfeklerden korkmayı öğrendim. İzleyici kitlelerini, kült konumlarını yitireceklerinden korktukları için Sylvester Stallone, Jackie Chan ya da Bruce Lee’nin yüzlerine pasta fırlatılmadı, silah görünce kaçmadılar. Amerikalı aksiyon starlarının kafasında zayıflık, korkaklık hep risklidir. Bu yüzden ben bu konuda sonuna dek gitmeye karar verdim. Uzun bir süre dergilere poz veren ışıltılı bir jambondum. Zamanla bundan çok yoruldum” diyen dünyanın en ünlü Belçikalısı, JCVD’daki yaşamının yaralarını açık yüreklilikle anlattığı uzun plan sekansını unutamıyor. JeanClaude, çekim ekibinin önünde bu özel itirafı yapamayacağını söyleyince El Mechri, oyuncuyu ekipten soyutlayarak bir vincin üstüne bindirmiş. Filmin eksenini oluşturan bu monologta JCVD’ın asıl karakterini, yapısını, onun öteki yüzünü, insancıl yönünü görüyoruz. Açıklama anındaki karizmasını, çevresine yaydığı enerjiyi peliküle geçirmek isteyen yönetmen, JCVD’ı bir aynaya yansıma gibi çekmiş. Filminin yarısının aksiyon, yarısının da oyuncunun gerçek yaşamından kesitler taşımasını isteyen El Mechri, Van Damme’ın iki yüzlü değişken portresinin altını çizmek için kurgu ve gerçekliği iç içe geçirmiş. Bu çok ilginç film, Kod Adı: JCVD dün gösterime girdi. KAN SPORU Yıldız kick boksçunun adı sayesinde bulduğu bütçeyle filmini gerçekleştiren sinemacı, çocukluk idolünün bilinmeyen yüzünü mizahla ve alay dolu bir açıklıkla, sansürsüz yansıtır. Kick boksçu ustanın kişisel ve profesyonel yaşamına odaklanan bu ilginç çalışma üne ulaşmayla, dorukta kalmayla, başarısızlıklarla, kurtuluşla dolu bir deneyimdir. JCVD’da El Mechri yıldızdan kendisini olduğu gibi oynamasını ister. Film, JeanClaude’un imajını sarsan, ABD’den Belçika’ya dönüşünü kapsayan, yer yer gülünç, fantastikle melankolizm arasında gidip gelir. İlk sahne 1982’de yirmi ikisindeki JeanClaude’un cebinde 5 bin dolarla tek sözcük İngilizce bilmeksizin ABD’ye gelişidir. Çiçekçi bir ailenin oğlu olan, klasik dans eğitimi alan, resmi, klasik müziği seven JeanClaude’un kendine güveni tamdır. Üç bin dolarını fotoğraf çekimlerine veren, karate dergileri satın alıp dağıtan, tünelin ucunda beliren ışığı gören delikanlı kiliselere gidip başarıya ulaşma duaları eder. Geçinmek için pizza dağıtır, limuzin şoförlüğü yapar, halı mankeni olur. Bazı günler öylesine aç kalır ki süpermarketlerin artıklarıyla beslenir, tanınmamak içinde her akşam ayrı süpermarkete uğrar. On yedi yaşındayken bir festivalde karşılaştığı ünlü yapımcı Menahem Golam’ın Los Angeles’taki bir lokantadan çıkmasını (1986) bekleyen JeanClaude ona küçük bir kick boks gösterisi yapar. Koreli konuklarının bu gösteriden etkilendiğini gören Golam, Van Damme’ı ertesi gün ASIL AKSİYON DOĞUDAN YÜKSELİYOR “Red Cliff” (Chi Bi), aksiyonmacera filmlerinin büyük dehası Hong Kong’lu John Woo tarafından kotarılan güzel ve büyüleyici bir masal. İzlemesi zevkli, set süreci yorucu, zahmetli ve zorlu… İki bölüm halinde çekilen (ilk bölümünü izleme fırsatımız oldu) bu film, asıl devinim ve eylemin doğudan yükseldiğine bizi tekrar inandırıyor. 80 milyon dolar harcanan Red Cliff, şimdilik Asya’nın en pahalı filmi oldu. Destansı filmler yapmayı gayet iyi beceren Uzakdoğu sineması, umarız ülkemiz için de örnek teşkil eder ve yönetmenlerimiz kollarını sıvarlar. Red Cliff, hepsi birbirinden kabiliyetli Shido Nakamura, Chen Chang, Zhao Wei, Takeshi Kaneshiro ve Tony Leung gibi usta oyuncuları barındırıyor. Film, Üç Krallık döneminin Çin’ini anlatıyor, yani bir milyon kişinin çarpıştığı tarihin en kanlı savaşlarından Red Cliff’i… Şimdi durduk yere niye Red Cliff’ten bahsediyorsunuz derseniz yanıtım hazırdır; çünkü altyapısı olmayan, sadece görsele ve efekte dayanan bomboş seyirlikler yerine, dört dörtlük yapımlara gitmek tüm sinemaseverlerin hakkıdır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle