19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 18 EKİM 2008 CUMARTESİ Konser Haydi avukatlar konsere İstanbul Barosu seçime hazırlanıyor. Baronun yönetim kuruluna aday topluluklar da hummualı bir çalışma içine girdi. Bu topluluklardan ‘Katılımcı Avukatlar’ grubu hukuk dünyasının bütün yılın yorgunluğunu atması için, 20 Ekim Pazartesi akşamı saat 20.30’da Beyoğlu Emek Sineması’nda bir konser düzenliyor. Çağdaş, demokratik, özgürlükçü, laik değerleri öne çıkaran ve kadın başkan adayıyla 24 bin üyeli İstanbul Barosu’nun 130 yıllık tarihinde bir ilke imza atan ‘Katılımcı Avukatlar’ın yapacağı konsere tüm avukatlar, eşleri ve dostlarıyla birlikte davetli. Başkan adayı Mebus Tekay’a destek vermek üzere pek çok sanatçı ve aydının da katılacağı ‘Müzik ruhun, adalet hukukun gıdasıdır’ isimli konserde sahneye Mor ve Ötesi grubundan Harun Tekin ve Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu çıkacak. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, ‘45’lik Şarkılar’ isimli projesiyle Barış Manço’dan Timur Selçuk’a, Cem Karaca’dan Erol Büyükburç’a, Tülay German’dan Orhan Gencebay’a kadar pek çok sanatçının sevilen parçalarını seslendirecek. (www.katilimciavukatlar.org, giriş ücretsiz) İtalya esintisi The Hall cuma akşamları caz geceleri düzenlemeye devam ediyor. 24 Ekim Cuma akşamı DJ, prodüktör ve gitarist Nicola Conte The Hall’ün sahnesinde olacak. The Devil Wears Prada filmindeki müzikleri ve Koop ile yaptığı çalışmalarla tüm dünyada iyice tanınan Conte, ‘acidcaz’, ‘nucaz’ ve ‘bossanova’ tarzlarını İtalya’nın havasıyla harmanladı. 2000 yılında ‘Jet Sounds’ isimli abümünü çıkaran Conte’nin 2001 yılında çıkardığı ‘New Standards’ parçası DJ’lerin en çok çaldığı şarkılardan oldu. (0212 244 87 37, biletler 25 ve 30 YTL) Kurban turnede Deniz Yılmaz, Kerem Tüzün, Burak Gürpınar ve Özgür Kankaynar’dan oluşan Kurban turneye çıktı. Topluluk, bu akşam Adana Çukurova Üniversitesi’nde, 21 Ekim Salı İzmit Maas Club’de, 31 Ekim Cuma ise Samsun Neco’nun Yeri’nde sevenleriyle buluşacak. 1995 yılında Outside olarak kurulup adını 1997’de Kurban olarak değiştiren grup, 26 Ekim Pazar akşamı gerçekleşecek İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapılacak konserde sahneye Hayko Cepkin’le birlikte çıkacak. (www.kurban.com) Operadaki hayalet “Queen + Paul Rodgers”ın yeni çalışmalarının yer aldığı ilk stüdyo albümü “Cosmos Rock” 14 parçadan oluşuyor. İlk parçanın coşkulu etkisiyle yepyeni bir şey yapılır umuduyla ikinci parça olan “Time To Shine”a geçiyoruz. Fakat birdenbire Freddie’nin hayaletiyle irkiliyoruz. Dünyanın en bahtsız topluluğu Queen olsa gerek. Yazıya böyle başladığım için çoğu kişinin şaşırdığına ve akıl sağlığım konusunda endişe içinde debelendiğine eminim. Öyle ya, sen kalk dünyanın en büyük “marka”sı ve “efsane”si olmuş bir gruba böylesi yargıda bulun, olacak iş mi bu canım. Queen, APTÜLKADİR hem bir “marka” ELÇİOĞLU hem de “efsane”. Bu yüzden herkes tarafından biliniyor ve seviliyor. O “marka” ki Queen müziğinin önüne geçmiş vaziyette. Onlar insanların gözünde bir “efsane” ama kulaklarından sildirilmiş, görkemli bir siluet. 70’li yıllarda yaptıkları albümlerle hard rock’ın senfonik yapılı işlerine başarıyla imza atan Oueen, hiç kuşku yoktur ki “dünyanın en iyi rock gruplarından biri” olmayı hak etmiştir. Ancak 80’li yıllar geldiğinde müzikaliteyi popülariteye rehin veren grup, ödülünü “stadyum konserlerinin bir numarası” olarak alacaktı. (Bu stadyum denilen futbol afyonu mabedi müziğin canına mı okudu nedir?) İşte bu dönemden sonra da dört kişiden oluşan Queen gidecek yerine Freddie Mercury ve arkadaşları kalacaktı. Hiçbir gruba nasip olmayacak şekilde kurulduğu günkü kadrosunu koruyabilen dört insana gösterilecek reva mıydı bu? 80’lere kadar olan süreçte yüzyılın en muhteşem rock albümlerini kotaran Queen, plak kapaklarının üzerine “No Synthesisers!” ibaresi düşecek kadar müziğine katkı maddesi sokmamayı ilke edinecekti. Sonraki yıllarda onlar bu ilkeyi yerle bir etse de bir, iki travmadan sonra onların güzelliklerine yeniden ulaşabilecektik. O 1975 tarihli “Bohemian Rhapsody” ve 1976 tarihli “A Day At The Races” albümlerinde yakalanan opera düzenindeki rock anlayışları unutulmazlar arasındaydı. Hele sırasına göre numara ile adlandırılan ilk albümlerinde yaptıkları sert müzik, hard rock’tan heavy’e göz kırpacak kadar ilericilik taşıyordu. İşte Queen’in “marka” olması ve Freddie’nin ölümünden sonra oluşan “efsane” durumu bütün bu güzellikleri yasaklarcasına yok edecekti. Sadece onları mı? Ne acıdır ki Freddie Mercury’nin sesinin güzelliğini de unutturacaktı. Artık kaç kişi onun piyanist yanını bilir acaba. O artık sadece AIDS’ten ölen adam olarak biliniyor. Candan Erçetin Ankara’da Candan Erçetin, Forum Ankara Alışveriş Merkezi’nin açılışı için bir konser verecek. Sanatçı, bu akşam saat 21.00’de gerçekleşecek konserde en sevilen ve unutulmayan parçalarını müzikseverler için seslendirecek. Ankaralılar Candan Erçetin’in beğenilen şarkılarına hep bir ağızdan eşlik edecek ve unutulmaz saatler yaşayacaklar. Boğaza karşı müzik Amerika’nın genç yeteneklerinden Erica Vanlee, 25 Ekim Cumartesi’ye kadar her perşembe, cuma ve cumartesi akşam 360 İstanbul’un sahnesinde olacak. Louisiana State Üniversitesi’nin tiyatro ve müzik bölümünü kazanarak sanat dünyasındaki eğitimine ilk adımını atan Vanlee, 2000 yılında da Londra’daki ünlü Royal Akademisi’nin drama bölümüne kabul edildi. Bir dönem Harvard Üniversitesi’nde de eğitim alan müzisyen, pop müzik üzerine deneysel çalışmalar yapıyor. Tori Amos, Björk ve White Stripes’tan etkilenen Vanlee, boğazın eşsiz manzarasına sesiyle eşlik edecek.(0212 251 10 4243) DÖRT KİŞİ... Evet Freddie Mercury vokal olarak çok önemli bir isimdi ama Queen’i muhteşem yapan dört kişi birlikteliğiyle. O tarihe malolmuş albümlerinde bazı parçalarda Brain May’in de tek başına vokal görevini üstlendiğini görürüz. Gene aynı şekilde bütün elemanların da vokal yapabilme yeteneği kuvvetlidir. Bunun en güzel örneğini de “Bohemian Rhapsody”deki opera korosunda diğer üç elemanın olmasıyla daha iyi anlayabiliriz. “Queen + Paul Rodgers”ın yeni çalışmalarının yer aldığı ilk stüdyo albümü “Cosmos Rock”ı dinlerken aklıma bunlar geldi. Yukarda yazdıklarım sırf bu albümle vucut bulmadı, yıllar içinde birike birike geldi. “A! Queen mi! Çok severim” deyip sonrasında “Queen = Freddie Mercury” anlayışını sunanları görmenin verdiği bunaltıydı bunlar. Tabii bir de buna “We will Rock You” sevgisini eklemem gerekir. Onlarca klasik ortaya çıkarabilmiş olan gruptan sadece hatırlanan bu parça bugün futbolun aptal bir tezahuratına dönüşmüş durumda. Yeni şeyler söyleyen iki parça Queen’in vokal arayışları sonucu Paul Rodgers’ın bulunması beni çok sevindirmişti. Aslında sevinmeme neden olan Queen’in gitaristi Brain May ile tutkunu olduğum 70’lerin rock grubu Free ve Bad Company’nin vokali olan Paul Rodgers’ın bir araya gelmesiydi. Bu sevinçten bir süre sonra Rodgers’ın Queen ile alakasını bulmaya çalıştım. Hele ki topluma haklı olarak nükseden Freddie Mercury’nin yerini doldurması düşüncesine de pek uymuyordu. Zira ikisi de ses olarak ayrı mahallelerin çocuklarıydı. Freddie ne kadar operatik bir vokalse, Paul Rodgers ise bluesla beslenen bir rock vokaliydi. Rodgers’ın 1993’de yaptığı “Muddy Water Blues” albümü de bunun net hale geldiği nefis bir çalışmaydı da. Bu seçimin Mercury’nin yerine bir vokal bulma uğraşı olmadığını belirtmek için matematik çözüm oldu ve “Queen + Paul Rodgers” halini aldılar. Böylece Queen’li günlerin anılmasının yanı sıra ufaktan da Free ve Bad Company klasikleri de yamalanarak konser turnesine çıktılar. Şimdi de bu birleşimin ilk meyvesi olan “Cosmos Rock” ile yüz yüzeyiz. Albümle aynı adı taşıyan rock’n roll bir parçayla açılan “Cosmos Rock”, 14 parçadan oluşuyor. İlk parçanın coşkulu etkisiyle yepyeni bir şey yapılır umuduyla ikinci parça olan “Time To Shine”a geçiyoruz. Fakat birden bire Freddie’nin hayaletiyle irkiliyoruz. Albümün ilk single’ı olan “Clebrity” için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Bu birliktelik hep eski verilerle kurtarılmaya çalışılmış gibi. Kimi zamanda Paul Rodgers’ın eski gruplarının etkisi hakim. “Still Burnin”, “Through The Night” de Paul’un Bad Company dönemini hatırlarken, “Warboys” gibi parçalarda da Free günlerine göz kırpmışlar. Kimi zamanda 70’leri ya da 80’lerin heavysini anımsatan örneklere rastlıyoruz. “We Believe”de 80’lerin soundu sıradanlıkla sunulurken “Call Me” ve “Small” ile 70’lerin havası başarılı bir şekilde yakalanmış. Albümde “Voodoo” ve “Surf’s Up… School’s Ou!” adlı iki parçayı diğerlerinden ayrı tutuyorum. Ancak bu iki parça yeni bir şeyler söylüyor ama Queen + Paul Rodgers değil olsa olsa “May, Taylor, Rodgers Trio”nun parçası olabilirdi. Yapılacak en doğru olanı da buydu gibi geliyor bana. Çünkü Queen + Rodgers birleşimi eski güzel günlere pek bir şey katmıyor ve hiçbir tarafı da mutlu edeceğe benzemiyor ama bu iki parça ki özellikle “Voodoo” bu üç kişinin bir araya gelmesine bir anlam verebilmiş. Albümü değil ama bu parçayı herkese tavsiye ediyorum. “Cosmos Rock”ta dikkat çekici olan bir yan da Brain May’in gitar sololarının azalmasının verdiği rahatsızlık olsa gerek. Ne Queen ne de 70’li yılların Free’sinin doyumuna ulaşabiliyoruz. Belki de en doğru kararı bu matematik toplama işaretli birleşmenin olduğu günlerde basçı John Deacon gruptan ayrılarak verdi. Queen tarihteki yerine bırakılarak Taylor, May, Rodgers üçlüsü kurulabilirdi ve bu çok keyif verici de olabilirdi. Bu üç insanın birleşmesi bu saatten sonra ne Queen ne Free ne de Bad Company olabilir. Bunu her üç grubu ve üç insanı seven biri olarak söylüyorum. Mira Ghetto’da Nada grubundan Miray Kurtuluş ve Portecho topluluğundan Tan Tunçağ‘dan oluşan Mira, 23 Ekim Perşembe akşamı Ghetto’da konser verecek. Türkçe downtemporock tarzındaki ilk albümleri ‘Eve Dönmeliyim’i bu yıl çıkaran topluluk, ilk klibini ‘Son Melodi’ isimli parçasına çekti. Oğuz Kaplangı’nın prodüktörlüğünde hazırlanan albüm müzik çevreleri tarafından çok beğenildi. Mira adını ilk kez ElecTrip Records’un ‘Istanbul Calling Vol. 2’ albümündeki etnik öğeler taşıyan ‘Bir Gün Gelir’ parçasıyla duyurmuştu. (0216 556 98 00, biletler 23 ve 18 YTL) sirin.guven?gmail.com TV on the Radio’dan akla çağrı 2003 yılında Brooklyn’in Williamsburg adlı bölgesinde The Stinger Club’dayız. Mekân ufacık ama yeraltı kültüründe ünü büyük... Daracık kapıdan girince kırmızı loş ışıklar altında bakımsızlığı gizlenmeye çalışılmış, salaş bir yer buluyoruz. İçerde adım atacak yer yok ve ortam havasız. Ama o gece için bunların fazla önemi yok. Çünkü farklı kültürlerin müziklerini dinlemek için bulunmaz bir yerdeyiz. Meksikalılar’ın heavy metal’ini, Kübalılar’ın rap’ini ya da henüz kimsenin keşfetmediği yetenekli grupları mı dinlemek ZÜLAL istiyorsunuz? The Stinger Club’a KALKANDELEN gidiyorsunuz. Roman kahramanı olabilecek nitelikte garip tiplerle kzulal?yahoo.com mi karşılaşmak istiyorsunuz? Soluğu orada alıyorsunuz. Barın hemen arkasında “Soyun ve Al Bedava İçkiyi” yazan bir tabela duruyor... Artık kapalı olan o barda bedava içki için soyunan hiç kimseyle karşılaşmadım, ama günümüzün en iyi gruplarından birini orada keşfettim. Brooklyn’in ünlü art rock beşlisi TV on the Radio’dan (TVOTR) söz ediyorum. Onları ilk kez The Stinger Club’ın ufacık sahnesinde çalarken dinledim. O dönemde daha çok, turntable, electronika ve hiphop ağırlıklı bir müzik yapıyorlardı. Aradan geçen yıllar, dördü siyah, birisi beyaz ırka mensup beş müzisyenden kurulu grubu, kendilerinin bile düşünmediği yerlere taşıdı. 2003 tarihli albümleri “Desperate Youth, Blood Thirsty Babes” çıktığında, yılın en çok konuşulan albümü oldu. 2006’da yayımlanan “Return to Cookie Mountain”, çok olumlu eleştiriler aldı. O albümde David Bowie ile işbirliği yapmış olmaları nedeniyle ayrıca dikkat çektiler. Yeni çıkan üçüncü albümleri “Dear Science” ise, kanımca, hem kariyerlerinin en iyisi, hem de yılın en güzel albümlerinden birisi. İlk iki albümlerini de çok severek dinleyenlerden biriyim. Ama grubun bu defa daha geniş bir kesime hitap edebilecek bir albüm ortaya çıkardığını söylemek gerek. Slant dergisi, “hiperanalitik bir müzik eleştirmeninin dışında herhangi bir insanın da hoşlanabileceği bir albüm” tanımlamasını yapmış. Karışık ve biraz zor bir müzik yaptıkları doğru ama o kadar da değil... Postpunk, funk, rap, electro, drum & bass, caz, shoegaze, akapella, soul, hepsinin bir tür karışımı TVOTR’nun müziği. “Dear Science”da perküsyonu öne çıkarıp dans ağırlıklı bir albüm yapmışlar. Prince’i andıran gitar riff’leri LCD Soundsystem’i çağrıştıran dans ritimleriyle, çelik nefesliler Afrobeat vuruşlarıyla müthiş bir dinamizm içinde bir araya getirilmiş. Ama dans deyince, sözlerin neşeli olduğunu düşünmeyin. Müzik hareketli olsa da sözler havadan sudan bahsetmiyor. Çözümü şöyle bulmuş grup: Kızgınlıklarınızı anlatırken dans etmenizi ve dans ederken de gülmenizi öneriyorlar... İçinde yaşadığımız sorunlara gömülmüş dünya düşünülecek olursa, pek de fena bir yöntem değil aslında... TVOTR, bu albümde de yaşam, aşk, hayaller ve ölüm konularının etrafında dolanıyor. “Love Dog” adlı şarkıda, “Sabır bir değerdir/Sessizliği seni yakana kadar” diyorlar...Yine eleştirel hava seziliyor şarkılarda. Albümün herkesi dansa davet eden şarkısı “Dancing Choose”, kâr peşindeki medyanın haber bombardımanı altında kalan sokaktaki adamdan söz ediyor. Dönen planlarda hiçbir rolünün olmadığını ve görüşlerinin önemsenmediğini bir türlü anlayamayan adamdan... Albümde yine politik yaklaşımlar var, yine kızgın ve eleştirel, ama Bush döneminin son günlerini yaşayan Amerika’da ortalıkta gezen umudun izleri de seziliyor. Bunun en iyi örneği, “Golden Age” adlı parçadan yansıyan iyimserlik. Mucizeler çağının yaklaşmakta olduğunu duyuran şarkının klibi de bu havayı yansıtıyor. Dans eden polislerin üniformalarının altından kalp motifleri ve gökkuşağı renkleriyle bezeli tişörtler çıkar mı? Şarkının videosunda öyle yapmışlar. Olur mu olur... Belki fazla analitik olacak, ama bana göre “Dear Science”, 21. yüzyılın saçmalıklar silsilesi halinde gelişen toplumsal ve politik olayları karşısında akla bir çağrı. Albümün adının, grup elemanları stüdyoda çalışma halindeyken, gitarist/prodüktör Dave Sitek’in bir kağıda yazdığı nottan geldiğini düşünürsek, haksız da sayılmam. O notta şöyle yazmış Sitek: “Sevgili Bilim, lütfen sorunları çözmeye ve hastalıkları iyileştirmeye başla ya da kapa çeneni.” www.zulalkalkandelen.com RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle