22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 EKİM 2008 CUMARTESİ 7 ‘Kahramanlar’ hep erkek Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanı, yeni uyarlamasıyla sahnelere dönüyor. Tiyatro Kedi’nin sahneye koyduğu oyunu Hakan Altıner yönetiyor. Altıner’in ‘en zorlu ve en tahrik edici’ çalışmaydı dediği oyun, ZUHAL gerçekten de pek çok açıdan farklı AYTOLUN bir yorum getiriyor Çalıkuşu’na. İpek Kadılar Altıner’in sahneye uyarladığı Çalıkuşu’nda aynı anda sahnede 3 farklı Feride’yi izliyoruz: Feride’nin çocukluğu, ilk gençliği ve olgunluğu. Bu küçük bir kızın büyüme hikayesi değil, daha soyut anlamıyla ruh hallerinin birbirlerini izlemesi gibi. Çocukluğundan geleceğine bakabiliyor sahnede Feride, ya da olgunluğundan herşeyin başladığı noktaya... Aynı anda Feride’nin tüm fırtınalarını görebiliyorsunuz sahnede, hem daha samimi, hem de daha derinlemesine. Çalıkuşu, bir ülkenin yaşadığı buhranların ve içinde bulunduğu sosyokültürel yapının en gerçekçi anlatımı olarak karşımıza çıkıyor. Keza günümüzde de hâlâ devam ediyor bu yapı. Öğretmen bekleyen okullar, öğretmeni olup çok zor şartlarda okumaya çalışan çocuklar, yalnız yaşayanlara çevrenin bakışı, kısır zihniyet, baskın erkek egemenlik ve kadın mücadelesi... Zeki Üngör, 1924’te kurulan Musiki Muallim Mektebi’nin müdürlüğünü yapmıştı... İstiklal Marşı’na 11 farklı yorum Futbol müsabakaları, ilköğretim okulları, resmi törenler ve daha birçoğu. Tam 78 yıldır okunan İstiklal Marşı’nı şu an bildiğiniz besteden çok daha farklı bir müzikle söylediğinizi düşünün. Evet SİNEM biraz zor olurdu. Ancak, Vakfı, en azından DÖNMEZ Tekfen nasıl bir his olduğunu yaşatacak meraklılarına. Nasıl mı? Vakıf, araştırmacı yazar Mehmet Altun’un önderliğinde yaptığı araştırmaların sonucunda İstiklal Marşı’nın 11 farklı bestesine ulaşmış. Aranjmanlar yapılmış, orkestra ve solistler hazırlanmış. “Bir Güfte 12 Beste” konseri 24 Ekim’de Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda nadiren başa gelecek bir deneyim yaşatacak. Türk Yılmaz adlı marş var. Altun, o dönemde Türkiye’de yer alan Doğu ya da Batı’ya yakınlık tartışmalarının da bir sureti olduğunu söylüyor marş yarışmasının: “Biz bu projeyi biraz da o dönemin bir fotoğrafı olarak düşünüyoruz. Müzikal anlamda da portresini çekmiş olduk. Doğu Batı müziği arasındaki o dönemin gelgitleri, doğu müziğini savunanlar, batı müziğini ya da doğu müziğinin yenilenmesi gerektiğini savunanlar... İşte bu karşıtlık milli marş notalarına da yansıyor” diyor. ÜÇ FERİDE Üç farklı Feride’yi Ebru Cündübeyoğlu, Elif Çakman ve Dilek Aba canlandırırken, yazarın anlatımıyla ‘Gözlerinden uyku gibi sevda akan’ Feride’nin ölümsüz aşkı Kamran’ı ise Atılgan Gümüş oynuyor. Hikayenin diğer köşe taşlarını ise Dilek Türker, Deniz Türkali, Tarık Papuççuoğlu, Mehmet Ulay, Özlem Çakar, Abdül Süsler, Erez Ergin Köse ve Sanem İşler oluşturuyor. Biz de Feride’nin olgunluk dönemini canlandıran Ebru Cündübeyoğlu ile konuştuk. Çalıkuşu’nun bu uyarlamasında 3 Feride’yi aynı anda sahnede görüyoruz. Biraz anlatır mısınız oyunu? Feride’nin yaşadıklarını, duygularını, aldığı kararları ve getirilerini en derinlemesine işleyen sanırım bizim Çalıkuşumuz olacak. Sahnedeki üç Feride’nin küçüklüğü, ilk gençliği ve Anadolu’ya çıktıktan sonraki gençlik hali aynı anda görülüyor. Bir kronolojisi varmış gibi görünse de küçük bir kızın büyümesi değil. Bir ruh halinin sahnede ayrı Feride’ler tarafından gösterilmesi var. Birbirlerinin hayatlarına bakabiliyorlar. Belki de insanın yaşamak isteyeceği en güzel şeydir benim şu an sahnede yaşadığım. Çıkıyorsunuz, bir anınız gözünüzün önünde, yaşadığınız şeyleri bire bir görüyorsunuz. Zaman içinde dönüp geriye bakmak... Feride’nin ileriye de bakma şansı var. 3 kişi olduğumuz için zorluğu da 3 katı oldu. Bu da Feride’nin anlatımına, onun karakterine boyut kazandırıyor. Oyun, çok güzel, soyut bir anlatımla sahneye koyuluyor. Bence uzun süre dillerden düşmeyecek. Doğu’yla Batı’nın birleştiği orkestra KADINLARA ŞANS YOK Peki Feride nasıl bir karakter sizce? Ben çok severek oynadım. Feride büyük bir şans. Edebiyatta ya da sinemada olsun, ben kadın karakterlere çok şans verilmediğini düşünüyorum. Hep erkek dünyası söz konusu. Üstelik yalnızca ülkemizde değil, yurtdışında da böyle durum. Kahramanlar daha çok erkekler üzerine konulmuş. Burada bir kadın kahraman var ve bir kadın kahramanı oynadığım için kendimi çok mutlu hissediyorum. Aşk vesile olmuş ona, yollara dökmüş. Çoğu insan sadece bir aşk hikayesi olarak görüyor Çalıkuşu’nu. Ama bu bir yol hikayesi. Bir kadının Anadolu yollarında yaşadıkları; kendi ayaklarının üzerinde durma savaşı, okullardaki çocukların halleri, sosyal ve kültürel yaşamdaki açmazlar... Aşktan öte beni etkileyen kısmı bu. Miroğlu’nun avukatından para almam! Son dönemde diziler epey konuşulur oldu. En son Diyanet ‘sihirli dizileri’ değerlendirdi. Sizce dizilerin mercek altına alınmasının nedeni nedir? Dizilerin üzerine gidilmesi tamamıyla eğitimle ilgili. Eğitim sistemimiz kuvvetli olsa diziyi daha dizi gibi seyrederiz. Onları çok gerçek kılıp kendimizi katıp özdeşleşip seyrediyoruz. Kötü adamlara kötü bakıyoruz. Acı çekenleri yolda gördüğümüzde üzülüyoruz. Eğitim seviyemiz ne kadar yükselirse, dizileri de hayatımızı renklendirmesi, kafamızı dağıtmak adına izleyebiliriz. Orada bir set ekibinin olduğu ya da kameralar ardında yaşandığı konusunda bilinçleniriz. Deli Yürek’te oynarken bindiğim taksi şoförü, para vermek istediğimde, “Ben Miroğlu’nun avukatından para almam abla, çok ayıp olur” demişti. Bu tür şeyleri hep yaşıyoruz. Kötü roldeki bir oyuncuya sinirleniyorsanız, ‘demek ki rolünü iyi yapıyor’ dedirten bir birikim olmalı seyircide. Öyle ya da böyle hayatımızın büyük bir bölümü televizyon aslında. Kim ne kadar ben izlemiyorum dese de izliyor. Ne kadar zaman ayırdığın önemli. Sınır koyan insanları doğru bulmuyorum. Seçimlerinde özgür olabilmeli insan. En önemlisi bu. Klişeye uymak için yapmanın mantığı ne olabilir ki? Entellektüel olmak için oturup sadece belgesel seyretmeye, katı ve sert kurallarla donanmaya gerek yok. Siz özgür müsünüzdür seçimlerinizde? Çok özgürümdür. Kendime ve çevreme sınırlarım yoktur. Bazı insanlar kendi planlarından, yaptıklarından bahseder sürekli. Zaman içinde o kadar çok şey değişiyor ki. Kendimizle ilgili keşiflerimiz de oluyor. Yani birazcık önyargılarımızı kaldırıp duygularımızı serbest bırakmalıyız. Önyargılı yaklaşımlara da karşıyım ayrıca. Önyargılı olmamak insanı çok büyük bir yükten kurtarır. Bir de kızınız var. Peki annelik nasıl bir duygu? Üzerine titreyip onunla ilgili planlar yapıyor musunuz? Çok güzel bir his annelik. Aşkınız can buluyor, yaşama bakışınız değişiyor. Ben çocuğumla ilgili planlar yapmayı doğru bulmuyorum. Ne olmasını istersin diye soruyorlar. Duru’ya da öğrettim ‘Ne olacaksın büyüyünce?’ diye soranlara ‘Mutlu olacağım’ diyor. Aslında önemli olan bu. Bir anne baba ancak yaşama bakış açısını genişletebilir. Kendi seçimlerimi, yapamadıklarımı ona yükleyemem ki. Ben bütün renkleri gösteririm. O istediği rengi seçsin. Benim ebeveyn olmaktan anladığım bu. Gelecek endişesi taşıyor musunuz? Ben de zaman zaman yaşıyorum tabii. Ama herkes kendi kaderini yaşayacak. Bu dönemin çocukları da bu dönemi yaşayacak. Hepimiz belli dönemlerin çocuklarıyız. Gönül daha iyi şeyler yaşasınlar istiyor. Ama böyle. Umutsuzluğa da kapıldığım oluyor ama siyahı, beyazı bildiğin zaman anlıyorsun, beyazı da siyahı bildiğin zaman. Tekfen Filarmoni Orkestrası 1992’de kurulan ve Tekfen Vakfı bünyesinde faaliyet gösteren orkestanın üyeleri 23 ülkenin müzisyenlerinden oluşuyor. Kendi donanımlarıyla birlikte kendi Her bölgede farklı marş ülkelerinin otantik sazlarını da getiriyorlar. 1921 yılında henüz TBMM yeni açıldığı Doğu’yla Batı bir anlamda bir harmoni içinde sıralarda, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin batı müziğine bir baharat katıyor. Bu 23 ülkenin bir milli marşa ihtiyacı olduğu konusu gündeme 23’ü de sürekli bir barış hali içinde olmuyor gelir. (Çünkü örneğin bir sporcu grubu ancak bu orkestrada herkes dost. Normalde yan yurtdışındaki bir etkinlik sırasında milli marş yana durmayacak iki ülkenin müzisyeni aynı yerine “Hamsi Koydum Tavaya” türküsünü odayı paylaşabiliyor gerektiğinde. Bu da uydurmak zorunda kalmış, Reşadiye harp gemisinin İngiltere’deki teslim töreni sırasında da orkestranın barış misyonunu ortaya çıkarıyor. Tekfen Vakfı Kurucusu Nihat Erümit, Tekfen denizciler Türk milli marşını okumaya davet Filarmoni Orkestrası’nın barışa çağrı ve Doğu’yla edilince “Entarisi Ala Benziyor” türküsüyle Batı’nın buluşması olarak iki misyonu olduğunu durumu geçiştirmeye çalışmışlar.) Mehmet Akif Ersoy’un şiirine bir beste gerekir ve bir sonunda ifade ediyor. Erümit marş yarışmasının bir yarışma açılır. Yarışmaya 100’den fazla beste Türkiye’nin var olma ile yok olma arasında olduğu bir dönemde katılır ancak 55’i değerlendirmeye layık görülür. yapıldığını vurgularken Ancak bu sırada Tekfen Filarmoni Anadolu’da savaş Orkestrası’nı, devam ettiği için Atatürk’ün savaş yarışmanın birincisi sonrası barış tespit edilemez. politikasıyla uyum Yarışmaya beste içinde olduğunu gönderen bazı müzik söylüyor. Atatürk’ün öğretmenlerinin, milli mücadeleden görev yaptıkları hemen sonra bölgelerde kendi etrafındaki tüm bestelerini okutmaları ülkelerle barış içine nedeniyle, yurdun girdiğinin ve Tekfen değişik yerlerinde, Filarmoni’nin farklı farklı marşlar birleştirici çalınıp söylenmeye özelliğinin altını başlanır. Örneğin çiziyor ve kendisini Edirne ve çevresinde bir önceki gün Ahmet Yekta Bey’in, İzmir’den arayan İstanbul’da Mehmed bir arkadaşının, Zati ve Ali Rifat telefonda Beyler’in, İzmir ve kendisine “Bizim Eskişehir civarında evde annem ud İsmail Zühdü Bey’in, çalardı. Bu Ankara ve çevresinde ise marşlardan Osman Zeki Bey’in birini sevmişti besteleri çalınır. Sonunda onu çalardı biz 1924’te Ali Rifat de çocukken Çağatay’ın bestesi kabul sı... ta o n k e söylerdik” rn ö n edilir. 1930’a dek Zeki Üngör’ü dediğini ve telefonda o Çağatay’ın bestesi çalınsa marşı söylediğini anlattı. Altun da “Biz bu işe da seçilen müziğin milli sadece bir adım attık. Devamı da gelecek, marşa uygunluğu bir tartışma konusu olarak böyle hikâyeleri daha çok duymaya kalır. Pek çok kişi Ali Rifat Bey’in bestesinin Batı müziği kalıplarına uymadığını düşünüyor, bir milli başlayacağız, kim bilir daha ulaşamadığımız nasıl bilgiler vardır bu konuyla ilgili” diyor. marş için fazla ağır olduğunu öne sürerek değiştirilmesi gerektiğini savunur. Eleştirilerin dozunun giderek artması üzerine, sonunda 1930 yılında milli marşın değiştirilmesi gündeme gelir ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün bestesinin yeniden düzenlenmesiyle, halen kullanılmakta olan İstiklâl Marşı ortaya çıkar. Konser hikâyeyi de anlatacak Notalar Rauf Yekta, Ali Rifat Çağatay, İsmail Hakkı Aksoy, Halit Lemi Atlı, İsmail Zühtü Ateş, Zati Arca, Ahmet Yekta Madran, Mustafa Sunar, Abdülkadir Töre, Kâzım Uz ve Osman Zeki Üngör gibi bestecilere ait. Ayrıca Kâzım Karabekir’in yine aynı dönemde yarışma dışı olarak bestelediği, güftesini de kendisi yazdığı “Türk Yılmaz” adlı eser de diğerlerinin yanındaki yerini alıyor. Şef Saim Akçıl yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası ile birlikte, 4 eseri TRT İstanbul Gençlik Korosu, 2 eseri Şenol Talınlı, 2 eseri Sumru Ağıryürüyen’e neyiyle Ercan Irmak, kanunuyla Göksel Baktagir ve uduyla Yurdal Tokçan eşlik edecek. Bir marş da piyanoda Hüseyin Sermet’le dinlenebilecek. Ayrıca o dönemin atmosferini seyirciye daha iyi hissettirmek amacıyla eserler arası geçişlerde, tiyatro yönetmeni Yücel Erten’in sahneye koyduğu anlatı ve anekdotlara da yer verilecek. Bu sayede Milli Mücadele Dönemi’nin duyguları usta tiyatrocular Arsen Gürzap ve Yetkin Dikinciler’in anlatımıyla hikâyesiyle birlikte sunulacak bu eserler; yeniden yaşatılmış olacak. Bir dönemin müzikal portresi olacak Peki merak etmez misiniz şu an başka hangi marşı söylüyor olacaktık? Bu sorunun yanıtını Tekfen Vakfı 24 Ekim’deki konserle verecek. Altun, “Bu 1921 yılında açılan yarışmaya katılan bestelerin notalarını bir yerden bulabilir ve bu notaları günümüz müziğine uyarlayabilir miyiz?” düşüncesiyle başlamış bu projeye. Ancak hem bestelerin araştırılması daha sonra düzenlenmesi ve sonunda bir orkestra tarafından müziğe dökülmesi söz konusu olunca, Tekfen Vakfı sponsor olarak devreye girmiş. Yaklaşık 34 ay boyunca arşivler, kütüphaneler, koleksiyonlar, sahaflar yani bu notaların bulunma ihtimali olan her yer araştırılmış ve sonuçta 11 besteye ulaşılmış. Bir de Kazım Karabekir’in o dönem bir türlü marşın seçilmemesine kızıp kendi yazdığı ve bestelediği C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle