19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 EKİM 2008 CUMARTESİ 7 Yurtdışında en iyisini yapan rolü kapıyor Türkiye’de ise... Başrollerini Murat Han, Nurgül Yeşilçay ve Tülin Özen’in paylaştığı Erden Kıral yönetmenliğindeki Vicdan filmi, 45. Altın Portakal Film Festivali’nde yarışacak. 8 buçuk yıl Amerika’da kalan Murat Han’la oradaki oyunculuk sistemini ve Türkiye’deki eksikleri konuştuk. konuyu uzun uzun açıklamak istiyor. Neden Abdullah Oğuz’un Mutluluk filmiyle böyle bir güvensizlik duyduğunu soruyoruz; duyuldu Murat Han’ın adı. Oysa ki öncesi söylediklerinin çarpıtıldığını, bu yüzden de çok daha uzun bir yolculuk. Türkiye’de asıl anlatmak istediklerinin havada asılı tanınmasına yardımcı olsa da Mutluluk filmi, kaldığını söylüyor. Biz de Bilkent’ten Han çokça zor zamanlar Amerika’ya, oradan da Mutluluk ve Vicdan geçirerek yoğun bir ZUHAL filmine uzanan oyunculuk yaşamını konuştuk eğitim programıyla AYTOLUN hazırlanmış Han’la. Bilkent’te eğitim kesmedi de mi gittiniz çocukluğundan bu yana Amerika’ya? Nasıl bir istek ve hırstı? hayal ettiği oyunculuk mesleği için. Bilkent’te okuyordum ama teknik ağırlıklı Bilkent’te başlamış eğitime ama yetmemiş, birşey öğrendiğimi düşünmüyordum. Her yurtdışında farklı teknikler öğrenmeyi hedeflemiş ve yolunu araştırmış. Önce İngilizcesini önemli bir noktaya taşımış, sonra elinden geldiğince para biriktirmeye başlamış. Hedef Amerika’da Marlon Brando, Robert De Niro gibi aktörlerin de eğitimini aldığı oyunculuk okulu Stella Adler’e gitmek ve bu tekniği almak. Gençliğin verdiği cesaretle yola çıktığını söyleyen Han, önce yalnızca okulun ilk taksidini ödeyebilmiş. Sonrasında ise bahçıvanlıktan pizzacılığa 20 farklı işte çalışmış. Eğitimi tamamlamış, hatta çeşitli atölyelerle de desteklemiş. Şimdilerde Vazgeç e Gönlüm dizisinde rol alıyor. Ayrıca icdan filmind Murat Han, V ’la birlikte rol alıyor. dün vizyona girecek Erden Kıral ay Nurgül Yeşilç yönetmenliğindeki, 3. sayfa haberinden yola çıkılarak yazılan Vicdan filminde Mahmut karakterini dönem 4 sınav parçası hazırlayarak sınavlara canlandırıyor. Merak edip soruyoruz. Doğulu giriyorduk. Orada el yordamıyla bulmaya karakterlerin dışında rol teklifi gelmiyor mu çalıştıklarımız yeterli gelmedi. Çokça diye. Yanıtlıyor Han: “Oyunculuk eğitimini araştırırım. İzlediğim büyük oyuncuları sadece doğulu oynamak için almadım. büyük yapan ne diye soruyorum. Bizden Ancak ilk olarak hangi rolde göründüysen, neden dünya çapında izlenebilirliği olan aktör hep o roller yakıştırılıyor. Elbette ben de çıkmıyor diye sorgularken diğer yandan da radikal rolleri denemek isterim.” araştırıyordum teknikleri, eğitimleri. Stella Bazı konularda konuşurken keskin bakışlar Adler bunlardan biri. Her işin olduğu gibi fırlatıyor Han. Ama naif ve çekingen bir tarafı bizim mesleğinde bir tekniği olduğu ve da var. Konuşurken “Aman böyle öğrenilmesi gerektiği; cümleleri ezberleyip yazmayın”, “Aslında demek istediğim şu senaryonun arkasına duygu koyarak ki...”, “Yanlış anlaşılmasın...” diyerek oynanmayacağını, başka türlü şeylerin yapılması gerektiğini o zaman anladım. İkinci sınıfta karar verdim. Amerika’ya gidecek ve Stella Adler tekniğini öğrenecektim. İngilizce kursuna gidip, dil sorununu çözdüm. Yazışmaları tamamladım ve gittim. BEĞENİ DÜŞÜYOR Maddi bir birikiminiz veya desteğiniz var mıydı? Yoktu ama sanırım gençliğin verdiği bir cesaretle gittim. Okulun ücretini ödeyecek kadar da yoktu. Çalışıp karşılayabileceğime inandım, inandırdım kendimi. Herkes vazgeçirmeye çalıştı, hiçbir şey yapamayıp ezilip geri döneceğimi söylediler. Ben nedense çok kafama taktım, herşeyi göze aldım. Gidip ilk taksidi verdikten sonra önüme gelen her işte çalışmaya başladım. 20 tane iş değiştirdim öğrencilik boyunca. Sonrasında eğitim üzerine 5 buçuk yıl daha kaldım. Amerika’da tiyatro ağırlıklı devam etti oyunculuk. Siz bir yandan kendinizi beslerken diğer yandan bahsettiğiniz güzel yüzlerin gözükmesi rahatsız ediyor mu? Etmiyor. Çünkü bu bakış benim yolumla ilgili anlayışım. Ama sadece bu ülkede daha güzel şeylerin hakedildiğine inanıyorum. Artık halkımız güzel erkek ve güzel kadını televizyonda izlemeyi yeterli görüyor. Bir nevi hareket eden fotoğraflara bakmış oluyorsunuz. Beni rahatsız etmiyor, ama halkın beğenisinin düşmesi adına üzülüyorum. Kaliteli bir iş, iyi senaryo, iyi yönetmen ve iyi oyuncularla çıkar. Neden oyunculuk, tiyatro, sinema birer sanat? Çünkü bunlar insanlara başka yaşam alternatifleri sunarak farklılığı ve farklılaşmayı kabul etmeyi öğretiyor. Bu anlamda bir barış süreci. Farklılığı kabul eden bir insan karşı tarafla bir çelişki ve çatışma içine düşmez. Korku filminde oynamak isteyen sempatik bir kadın Oyuncu Hande Dane (29), ufak tefek, şipşirin ve güzel bir kadın. Ama o, dış görünüşüyle de örtüşmesine karşın insanların bakış açısından ve “ailenin sevimli kızı” imajından rahatsız. İnadına zıt karakterlere bürünmek istiyor ve düşlerini bir korku filminde oynamak süslüyor. Klasik bir soru: Oyunculuk çocukluk hayaliniz miydi? ALPER Biz Selanik göçmeniyiz. Annem ve babam emekliler. Annem TURGUT Nurşen ilkokul öğretmeni, babam Behlül ise bankada müdür idi. Ablam Tuğba ise ABD’de yaşıyor ve bilgisayar programcılığı alperturgut.blogcu.com yapıyor. Sorunuza gelecek olursak, oyunculuğa başlamam tamamen tesadüfî. Küçükken öyle bir arzum yoktu. Ancak daha sonra amatör tiyatro yaptım ve bir kez bulaşınca virüs, oyuncu olmaya karar verdim. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nü 4. sınıftan terk ettim, Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü’ne başladım ve oradan mezun oldum. ABD’de bir yıl boyunca drama eğitimi aldım, Tennessee Williams’ın ünlü “Yağmur Gibi Söyle Bana” adlı oyununda oynadım. Gayet keyifliydi. Peki, öğrenciyken yapılan planlar gerçek hayatta karşılık buluyor mu? Bugüne dek tabiri caizse şekilden şekle girdim. Dram, komedi, dram, komedi diye gidiyor bu… Evet, kesinlikle öğrenciyken daha iyi yerlerde olacağımı düşünüyordum. Ama okuldayken hocalarımız, ‘bir daha bu oynadıklarınızı size oynatmayacaklar, dışarıda ne zamanınız ne de fırsatınız olacak’ demişlerdi. Son derece haklılarmış. Farklı olmak, iyi oynamak istiyorsun, hedeflerini koyuyorsun, oyunculuk adına kendini geliştirmeyi arzuluyorsun. Ancak yine de bugün baktığım pencere daha da genişledi, buna inanıyorum. Bunun dışında 5, 6 tane kısa filmde severek rol aldım, reklamlarda oynadım, bir çocuk programında sunuculuk yaptım. Dublaja ise yeni başladım. Bir dizi karakterini seslendiriyorum aslında animasyon yapmak istiyorum. Dublaj benim ek işim. Çünkü her an her şey olabilir, biz memur değiliz ki… Sonuçta işsiz kalmak da var. Örneğin ben iki sene evde işsiz oturdum. Hep belli roller geliyor Teknik eğitimde arada fark olduğundan söz ettiniz. Peki siz bir eğitim aldınız, onu Türkiye’ye taşımayı düşünmüyor musunuz? Evet düşünüyorum. Bu arada yanlış anlaşılmasın Türkiye’deki eğitim sistemini küçümsüyor değilim ama sadece inancım yok. Türkiye’de okullarda genel bir inanış var. Her şey yetenekmiş gibi. Evet yetenekli olmak şart ama gerisi teknik ve çalışmakla alakalı. Yetenekle cebinde ne varsa sadece onu yersin. Gerçekten rolün özüne inmek istiyorsan farklı şeyler yapmalısın. İyi bir hayal gücün olabilir ama onu aktarmak için bazı teknikleri öğrenmen gerekiyor. Sanatın her yönü gerçek yaşamın içinden. Yaşamın içinde kaotik şekilde bulunan ögeleri müzikse sesleri, oyuncuysa olayları ayrıştırıp ahenkli bir şekle getiren sanatçılardır. Türkiye’de bunları aktarmak için gerekli olan teknik eğitim eksik ya da yetersiz mi? Türkiye’de bence eksik. Çünkü öğrencide duygu varsa, oldu diye düşünülüyor. En çok karşılaştığım şey ise ‘Bence oyunculuk kalbindedir’ sözü. O zaman eğitim neden? O zaman kimse eğitim almasın. Evde okusun, ezberlesin, duygu koysun ardına; gülsün ağlasın. Nitekim öyle de oluyor. ‘Bunun yüzü güzel. İyi de resim veriyor’ diyorlar, bir de ses koyuyorlar. Birşeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama o zaman iş kalitesi düşüyor. Halk da o görüntüye alışıyor. Daha iyisine bir beklenti duymuyor. Kaliteli iş yapmalısınız ki daha iyisi istensin. Türkiye’de yarış ortamı kısıtlı olduğu için yaşanıyor bunlar. YUGOSLAV KADIN ROLÜNÜ ÇOK SEVDİ Dizi furyası sürerken tiyatroya ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz? Beşiktaş Kültür Merkezi (BKM) Atölye’de sergilenen çocuk oyunlarında görev aldım. 2006’da “Sizinkiler” adlı oyunda evin uslu başlı kızı “Limon” rolündeydim. Bir önceki sene ise oyunun ismi “Palyaçolar” canlandırdığım karakter ise “Şak Şak” idi. “Benim Annem Bir Melek” adlı dizide oynuyorsunuz. Nasıl gidiyor? Bu bir sitcom… Dizide “Şebboy” adlı bir sekreteri canlandırıyorum. Şebboy, cahil ama kurnaz geçinmeye çalışan kendi halinde bir kızcağız. Giyimine aşırı dikkat ediyor, genellikle uçuk kaçık elbiseler tercihi… Ve o bir alışveriş tutkunu… Ne yapsın garip, beyaz atlı prensini bekliyor, evlenmeye çabalıyor. Nazar değmesin, dizi gayet iyi gidiyor. “Gurbetçiler”, “Hayat Bağları”, “Unutma Beni”, “Ölümsüz Aşk”, “Dişi Kuş”, “Herkes Yolunda”, “Adak” ve “Köprü” dizilerinde görev aldınız, ‘işte bu karakter tam benlik’ dediğiniz bir rol karşınıza çıktı mı? Görüntüm nedeniyle bana yakıştırılan çıtıpıtı, sevimli, şirin, minik genç kız imajı malum aldığım rolleri de etkiliyor. Ancak severek büründüğüm karakterler de oldu. Şevket Altuğ’un başrolünü oynadığı “Unutma Beni” de çocuğundan ayrı düşmüş Yugoslav bir kadını oynamıştım ve bu rolü çok sevmiştim. Gelelim sinemaya… Sanırım bir oyuncu için setler vazgeçilmezdir. TV filmi “Zor Adam” ve sinema filmi “Organize İşler”de oynadım. Ne yazık ki Organize İşler, benim ilk ve şimdilik son sinema deneyimim. Canlandırdığım karakterin adı Natalie idi. Çete üyesi Rus hayat kadını Natalie, “Sen ister duj…” sözleriyle akıllarda yer etti. Hatta hala arkadaşlar arasında bunun esprisini yaparız. “GÜNEY KORE FİLMLERİNE BAYILIYORUM” Ne tür filmlerden hoşlanırsınız? Uzakdoğu sinemasına hayranım. Özellikle Güney Kore’de çekilen filmlere bayılıyorum. Korku filmleri ile içinde gerçeklik barındıran yapımları seviyorum. Glen Close ve Johnny Depp’e ise adeta tapıyorum. Şimdi durup, yurtdışında çekilen filmlere bakıyorum, mantık hataları yok, “aman tanrım” dedirten şok finaller var. Adamlar gıcır gıcır dizi ve filmler yapıyorlar. Geçenlerde Güney Kore işi bir korku filmi izledim, iki kardeşin hikâyesi anlatıyordu. Film dramatikti, oyunculuklar çok iyiydi ve güzel fotoğraflar veriyordu. Bir korku filminde oynamak isterdim. Sevimli bir psikopatı canlandırırdım ve sanırım ortaya çıkan görüntü gayet ürkütücü olurdu (gülüyor). Ya gündelik hayat ve aşk? Çocukken artistik ve ritmik jimnastik ile bale yaptım. Son bir buçuk yıldır tango ile haşır neşirim. Tango bir tür meditasyon gibi. Bunun dışında “Evsiz Hayvanları ve Doğayı Koruma Derneği” üyesiyim. Set, dublaj, tango dışında arkadaşlarla evde buluşuyoruz, birlikte film izliyoruz. Ayrıca yemek yapmayı çok seviyorum, kendimce icatlarım var. Aşçı olmak isterdim. Aşk… Hayat enerjisi verir, her şey daha farklı gözükür. Çok hastalıklı yaşamadan ve sınırda kalmak kaydıyla… Ama yine de yıkıcı ve acı verici bir hal alabiliyor. Ve herkes gibi ben de yaşadım aşk acısını… Acı insanı büyütüyor yanı sıra korkularını da büyütüyor, bağlanıyorsun. Sonra daha da çok korkuyor ve olgunlaşıyorsun. Neyse şimdilik ara verdim, dinleniyorum. ADAMLAR İYİ ÇALIŞIYOR Yarış ortamı kısıtlı dediniz... Devlet Tiyatroları gibi bir kurum var Türkiye’de. Bir tiyatro okulundan mezun olduktan sonra devlet sanatçısı olarak çalışıyorsun ve o kurumdan emekli oluyorsun. Evet çok iyi oyuncular var ama bir süre sonra bazı oyuncular da mesleğe olan gelişimlerinden vazgeçiyor. Çünkü o role listede adı yazılmış. Zaten onun rolü. Dolayısıyla o otantizmi yakalayamıyor. Bence geride kalma böyle başlıyor. Yurtdışında böyle bir kurum yok. Oyun kuruluyor, roller seçiliyor ve o yarışa giriyorsunuz. En yakını ve iyisini kim yaparsa rolü o kapıyor. Bir rolde çok başarılı olsanız dahi, bir dahaki garanti diye bir şey yok. Artık kendiyle yarış içine giriyor insan, eğitimini, gelişimini bırakmıyor. Adamlar gerçekten çok iyi çalışıyor. Burada o yok. Size hep doğulu roller mi teklif ediliyor? Radikal rolleri denemek ister misiniz? Elbette radikal şeyler denemek isterim. Ben bir oyuncuyum. Bunun eğitimini sadece doğulu oynamak için almadım. Amerika’da doğulu eğitimi vermiyorlar. Genelde yapımcı, yönetmen bir rolde iyi gördükleri zaman direkt seni benzer projelere çağırıyorlar. İlk kim neyle çıktıysa o roller teklif ediliyor. O da tuhaf. Ben gerçekten doğuluyu oynamak için eğitim almadım. Geldiğimde ilk verilen rol bambaşka olsaydı doğulu rol vermezlerdi. Amerika’dan geldi başka rol lazım diye düşünürlerdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle