Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 11 EKİM 2008 CUMARTESİ Konser Ünlü DJ yine Türkiye’de Defalarca dünyanın bir numaralı prodüktorü ödülüne layık görülen ve 4 Grammy adaylığı olan Paul Van Dyk, 17 Ekim Cuma akşamı İstanbul’da olacak. Türkiye’ye en son 3 yıl önce gelen DJ, bu kez saat 23.00’te Discorium’da sahneye çıkacak. DJ, dünya çapında pek çok ödül almış, Grammy adayi albümü ‘Vonyc Sessions’ın dünya turnesi kapsamında Türkiye’de sevenleriyle buluşacak. Paul Van Dyk, 2007 yılının sonlarında piyasaya çıkan yeni albümü ‘In Between’ ile de Grammy adayı. Ünlü DJ sevenlerini sabahın ilk ışıklarına kadar dans ettirecek. (0212 478 06 00, biletler 109 YTL) CKM kapılarını açıyor Caddebostan Kültür Merkezi her yıl olduğu gibi bu sezona da kapılarını Hakan Şensoy yönetimindeki Kadıköy Belediyesi Filarmonia İstanbul topluluğu konseriyle açıyor. 18 Ekim Perşembe akşamı gerçekleşecek konserde orkestra Arnavut kemancı Suella Mulj’a eşlik edecek. Mulj, 2000 yılında Milano Verdi Konservatuarı bünyesinde kurduğu Birleşik Avrupa Oda Orkestrası (UECO), sanatçının yöneticiliğinde pek çok Avrupa Turnesi gerçekleştirdi. (0216 386 29 49) Balkan ezgileri İstanbul’un kültürel ve sanatsal yaşamını dünyaya açmaya devam eden çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul kapsamında bu akşam bir konser gerçekleşecek. Bulgaristan’ın etnik ve folk müzik yapan dünyaca ünlü grubu Chalga Band, saat 18.30’da Ümraniye Meydan Alışveriş Merkezi’nde konser verecek. Balkan müziğinde usta olmuş ünlü İtalyan DJ’ler Paolo Giulini ve Claudio Agostoni de konserde Chalga Band ile sahneye çıkacak. Disko müziğinin öncüleri Pete Herbert ve Phil Mison ikilisinden oluşan Reverso 68, space disco ve melodik elektronika’nın en popüler temsilcilerinden. İkili bu akşam Otto Santral’de unutulmaz bir performans sergileyecek. Ibiza adasının en eski mekanlarından Cafe Del Mar’da DJ olan Mison‘un o sıralar Londra’da bir dizi plak dükkanının sahibi olan Herbert ile tanışmasıyla kurulan Reverso 68; müzikseverlere enerji ve neşe dolu bir gece yaşatacak. Kapılar saat 23.00’de açılacak. (0212 427 18 89, biletler 20 YTL) Kirli olan her şeyin Erdem Yener albümünün adını bir itiraf olarak tanımlıyor. Ona göre kirlenmek insan doğasının bir parçası. Genç müzisyen, ‘uzun yıllar direndiğimiz ama sonunda onsuz yaşanamayacağına kanaat getirdiğimiz bir durum kirlenmek’ diyor Erdem Yener’in “Kirli” isimli ilk albümü yakında tüm müzik marketlerde yerini alacak. Yener müzik camiasında yeni bir isim değil aslında. Hali hazırda 10 yıldır müzik piyasasının içinde çalışıyor. Belki adını şimdiye kadar duymadınız çünkü o arka plandaki ŞİRİN kahramanlardan. Bugüne dek pek albümde söz yazarı ve besteci GÜVEN çok olarak yer aldı. Aranjörlük de yaptı, enstrüman da çaldı. Şimdi ise herşeyi birden yaptığı kendi albümüyle karşımızda. Yani parçaların söz, müzik ve düzenlemelerini kendi üstlenmiş. Hatta o da yetmemiş, albümde kullanılan tüm enstrümanları kendi çalmış. Bir nevi “yazmış, bestelemiş, çalmış ve söylemiş” durumu... Çünkü tamamen kendine ait bir şey sunmak istemiş. Üstelik de insanların karşısına çıkıp “Merhaba ben Erdem Yener, şimdi size başkasının şarkılarını söyleyeceğim” demenin onu heyecanlandırmayacağını düşünmüş. Hikâyesi de değişik Yener’in. Her şeye çok erken el atmış aslında. 7 aylıkken yürümüş, 12 aylıkken konuşmuş, 4 yaşında da okumayazmayı sökmüş. Ailesi de çıtayı yükselttikçe yükseltmiş tabii ve akademik anlamda çok şey beklemiş ondan. Oysa o küçük yaşta uğraşmak istediği şeyin müzik olduğuna karar vermiş ve her şeyiyle içine dalmayı seçmiş. Böylece 13’ünde şarkı yazmaya, 18’inde de gitar çalmaya başlamış. Ailesi zamanla kabullenmiş durumu. Hatta onun müzik sevgisi babasını 70’ine yakın “rockçı” yapmaya bile yetmiş. Buyrun Yener’in dünyasına... Bugüne dek müzik piyasasının içindeydiniz zaten. Kendi albümünüzü çıkarmaya nasıl karar verdiniz? Karar vermedim aslında. Şarkı yazmak, bunun beğenildiğini ve talep edildiğini görmek çok gurur verici. İşin mutfak kısmı dışında yıllarca sahnede de bulundum. Performans da beni çok heyecanlandırıyor. Bu durumda söyleyeceğim şarkıları, kendi adımı taşıyan bir albümde toplamak karardan ziyade kaderdi benim için. Albümdeki tüm enstrümanları siz çalmışsınız. Hangi enstrümanları çaldınız ve neden böyle bir tercihte bulundunuz? Bu özellikle yapılmış bir tercih değil aslında. Aklımdaki şeyleri yapmanın en iyi yolu oturup kendi başıma yapmaktı. Enstrümanlar istediğim gibi tınladığı zaman da, geri dönüp onları bir kere de başkasına çaldırmak gereksiz olacaktı. Gitar, bas ve keyboard çaldım. Bir de farklı sesler üretmek gibi bir merak oluştu bende. Basit bir sesten yola çıkarak başka sesler türettim. Herhangi bir klavye ya da ses modülünde olmayan, kendi tasarladığım sesler... Onları da kullandım albümde. Ama kesinlikle davulların hakkını vermek lazımdı. Bu yüzden onları Volkan Öktem çaldı. Tanju Eren ve Cem Tuncer de misafir sanatçılar olarak dokunuşta bulundular. Enstrümanları çalmanın dışında, söz, müzik ve düzenlemeleri de siz yaptınız. Neden özellikle albümünüzün her şeyini kendiniz yaptınız? İnsanlarla kendi müziğimi paylaşmak istiyordum. Benim sözüm, müziğim, benim aranjmanım... Yani tamamen bana ait bir şey bu albüm. Bunun daha samimi olduğuna inanıyorum. ‘Merhaba ben Erdem Yener, şimdi size başkasının şarkılarını söyleyeceğim’ demek beni heyecanlandırmıyor. Indigo’da dans Elektrohouse müzik yapan D. Ramirez 17 Ekim Cuma akşamı saat 23.00’de Indigo’da sevenleriyle buluşacak. Bugüne kadar sayısız hit parçaya imza atan D. Ramirez, 2007 yılında DJ Magazine tarafından ‘En İyi Elektronik Müzik Prodüktörü’ ünvanına layık görüldü. Ünlü DJ, house müzik sahnesinin önemli plak şirketlerinden Azuli için bir albüm yapmıştı. Müzikseverler D. Ramirez’in DJ setleriyle keyifli saatlar geçirecek. (0212 244 85 67, biletler 25 ve 15 YTL) albümü Aslı coşturacak Türk rock müziğinin en başarılı bayan vokallerinden Aslı, 15 Ekim Çarşamba akşamı Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde müzikseverlerle buluşacak. 3. stüdyo albümü ‘Söylediğim Şarkılarda Saklı’ ile üniversiteler tarafından bu yılın ‘En İyi Bayan Rock Sanatçısı’ seçilen Aslı, insanın içine işleyen sesi, şarkıları ve benzersiz tarzı ile çok beğeniliyor. 90’lı yıllarda başlayan müzik serüvenini 2000’lere taşımayı başaran sanatçı, geleneksel rock kalıplarını modern bir çizgide sunuyor. (0212 244 25 58) HER ŞEY KİRLİ Albümünüzü kirli olan her şeye kısaca hepimize ithaf ettiğinizi söylüyorsunuz... Sizce her şey kirli mi? Evet her şey kirli. İnsan doğasının bir parçası kirlenmek. Uzun yıllar direndiğimiz ama sonunda kirlenmeden yaşanmayacağına kanaat getirip boyun eğdiğimiz bir durum. Bir itiraf yani. Öyle değilmiş gibi yaşamayalım diye... 7 aylıkken yürümeye, 12 aylıkken konuşmaya ve 4 yaşınızdayken de okuyup yazmaya başlamışsınız. Her şeyi çok erken yaşamışsınız... 27 yaşınızdasınız ve 10 yıldır yani 17 yaşınızdan beri müzik piyasasının içindesiniz. Her şeye nasıl bu kadar erken başladınız? Hayatım boyunca hep geç kaldığımı düşündüm ben aslında. Umarım söylediğiniz gibi erkendir. Belki de, hep geç kaldığımı düşündüğüm için koşmuşumdur, bilemiyorum. Aileniz size akademik anlamda büyük beklentilerle yaklaşmış. Siz enerjinizi müziğe nasıl çevirdiniz, aileniz müzikle ilgilenmenizi nasıl karşıladı? Kardeşlerimden ODTÜ’lü, Hacettepe’li mezunlar çıkınca benim de aynı yoldan yürüyeceğimi düşündüler. Oysa ben üniversite tercihi bile yapmadım. Hiç denememiş olmam hep sorun oldu. Ama benim yolum başkaydı, oyalanmak istemedim. Sadece hobi olmasını umdukları müziğime saygı duymaları vakit aldı. Şimdi sorun yok. Babam 70’ine yakın ‘rocker’ oldu mesela. BİR NEVİ AŞK... Müziğin yanı sıra; karikatür, oyunculuk, radyo programcılığı ve dansla da ilgileniyorsunuz. ‘10 parmağında 10 marifet’ diyebilir miyiz sizin için? Kulağa hoş geliyor, her yerde söyleyin bunu. Sanata dair her şeyin içinde olmak çok güzel. Yaratıcılığımı kullanabileceğim ne kadar mecra varsa dahil olmak istiyorum. Bir nevi aşk bu da. sirin.guven?gmail.com R.E.M. ve sonrası “Aranızda kaç kişi İstanbul’dan?” Kalabalıkta yer alanların çoğunun eli havada. “Kaç kişi İstanbul dışından bu konser için geldi?” Ellerin bir bölümü havada. “Kaç kişi 1975’ten sonra doğdu?” Ellerin büyük bölümünün yine kalktığını gören R.E.M.’in 48 yaşındaki solisti Michael Stipe, bunun üzerine herkesi güldüren bir karşılık veriyor: “Ben de elimi kaldırıyorum. Çünkü harika görünüyorum!” Doğru söylüyor... Kesinlikle çok iyi görünüyor ve mükemmel sahne ZÜLAL performansıyla alkışı fazlasıyla KALKANDELEN hak ediyor. Ufak tefek, incecik fiziğinden beklenmeyecek kzulal?yahoo.com kadar enerji dolu. Michael Stipe’ın çekingen ve biraz da soğuk diye nitelenen bir kişiliği olduğu bilinir. Ama sahnede şarkı söylerken hiç de öyle değil. Üstelik kendisine özgü öyle bir dans edişi var ki, işte o ünlü dansı yaptığı zaman çekingenliğinden eser kalmıyor. Geçen hafta sonu Kuruçeşme Arena’da rock grubu R.E.M.’i dinlerken sahne büyüsü denilen şey bu olsa gerek diyorum içimden... Pozitif ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen S.O.S. İstanbul adlı etkinlik kapsamındaki konser, R.E.M.’in ülkemizdeki ilk performansıydı. 1980’de kurulan bir grup oldukları düşünülürse, oldukça geç geldiler. Yeni albümleri “Accelerate”de yer alan şarkıların yanı sıra, eskilerden de çaldılar. Ve tabii dinleyicinin şarkılara katılımını da, her konserde olduğu gibi, yine o unutulmaz hitler sağladı. “Man On the Moon”, “Everybody Hurts” ile çoşan kalabalık, “Losing My Religion”ı hep birlikte söyledi. Obsesif ve karşılıksız aşkın adeta marşlarından biri olan bu şarkıyı on bin kişinin birlikte seslendirişi, görülmeye değer bir manzaraydı doğrusu. İki saatlik konser sırasında, her zamanki gibi politik mesajlar vermeyi de ihmal etmedi Michael Stipe. Bir Amerikalı olarak bu yıl sonunda hükümetlerinin değişecek olmasından mutluluk duyduğunu söyledi; Barack Obama’ya ve yürüttüğü kampanyaya teşekkür etti. Yaklaşık 8 yıldır Bush hükümeti altında yaşamak, birçok Amerikalı için utanç nedeni gerçekten... Stipe’ın sevincini anlamak hiç zor değil. S.O.S.’İN ÖNEMİ Aynı zamanda Kuruçeşme Arena’nın sezon kapanış etkinliği olan S.O.S. İstanbul hakkında da söylenmesi gereken bazı konular var. Öncelikle biz de Michael Stipe gibi birincisi gerçekleştirilen bu organizasyonu düzenleyenlere teşekkür ediyoruz. R.E.M.’le birlikte, İngiltere’den Spiritualized, ülkemizden Ayyuka ile Mor ve Ötesi’nin de katıldığı, bütün güne yayılan bir ilk buluşma oldu S.O.S. İstanbul. Etkinlik sayesinde birçok sivil toplum örgütünün projelerini tanıtma olanağı bulması önemliydi. Konserler arasında sahnenin bu kuruluşların temsilcilerine bırakılması ve böylece dinleyiciler arasında bir “farkındalık” yaratılmaya çalışılması iyi bir fikirdi. Fakat kanımca, konuşmaların yapıldığı sırada ses düzeyinin yetersiz kalması bir eksiklikti. Çünkü arkalara doğru gidildiğinde konuşmacıların anlattıklarını duymak neredeyse olanaksızdı. Tabii, sanki R.E.M. her hafta sonu orada konser veriyormuş gibi, müziği dinlemek yerine arkadaşlarıyla bağırarak konuşmayı tercih edenlerin, bir sivil toplum örgütünün temsilcisi konuşurken susmasını beklemek fazla iyimserlik... Dinlemeyi bilmeyen bir toplumda yaşıyoruz. Öğrenemememizin en önemli nedenlerinden biri de bu. Bir toplantıya katılanların dinlemesini bilmesi eğitim meselesi... Dinleyip anlamak ise bir başka mesele... TEMA Vakfı’nın temsilcisi çevreyi korumaktan söz ederken bir gencin, uzayan tuvalet sırasına bakarak, “Beklemektense ben denize işemeyi tercih ederim” diye dalga geçişi inanılır gibi değildi. İnsan Hakları Örgütü’nün projeleri aktarılırken kadınların yüzde yetmişinin partnerleri tarafından dövüldüğünü duyan delikanlının, “Bak bunu sevdim işte!” diye bağırışına ne demeli? Elbette o etkinliğe gelen herkesin bu kadar bilinçsiz olduğunu söylemiyorum. Ama olaylara bu şekilde yaklaşan gençler de azımsanmayacak sayıda. Geçenlerde Baskın Oran, gençlerin 12 Eylül’de neler olduğundan haberlerinin bile olmadığını söylerken haksız değildi. Bunda suç kimindir? Giderek eğitimin içini boşaltanların tabii ki! İşte bu nedenle S.O.S. İstanbul gibi, müziğin eğlenceden öte toplumsal duyarlılığı geliştirmeye de yarayabileceğini gösteren etkinliklere özellikle ihtiyaç var. Tepki göstermek, silkinmek ve inisiyatif alabilmek için! Hani belki uyku fizyolojizisinde REM Uykusu denilen duruma benzer bir şey olur... Hızlı göz hareketleri ile karakterize edilen, beyin aktivitesinin arttığı dönemdir bu. Bu evrede görülen rüyalar hatırlanır. Genel olarak bunun sonrasında birçok kişi uyanır. R.E.M. uzun süredir beklenen bir rüyaydı, sıra artık uyanışta... www.zulalkalkandelen RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B