20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 15/8/07 16:17 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Aman Tanrım (Evan Almighty) 2003 yılının olay komedisi ‘Bruce AlmightyAman Tanrım!’ın devamında Jim Carrey’nin yerini Steve Carell alıyor. Tom Shadyac’ın yönettiği ve Steve Carell’ın yanı sıra Lauren Graham, Morgan Freeman, Jimmy Bennett ile Johnny Simmons’un oynadığı filmde, Tanrı’nın çok özel bir görev yüklediği yeni kişi bu kez haberciliği bıraktıktan sonra siyasete atılan ve kongreye yeni seçilen Evan Baxter’dır. Geçmişini Buffalo’da bırakarak ailesini Virginia’ya taşıyan Baxter’ın yeni yaşamı, Tanrı’nın aniden karşısına çıkması ve Nuh’un gemisinin benzerini inşa etmesini buyurmasıyla bir anda altüst olur. Bu durum karşısında ailesinin de kafası karışır. Evan gerçekten Tanrı’dan aldığı mesaj doğrultusunda mı hareket etmektedir, yoksa sergilediği garip tutumlar, olağanüstü bir orta yaş krizinin ya da ruhsal bir sorununun göstergesi midir? ? Kanunsuzlar (Outlaw) Nick Love’un yönettiği ve Sean Bean, Danny Dyer, Rupert Friend ile Sean Harris’in oynadığı Kanunsuzlar, günümüz Londra’sının kontrolsüz sokaklarında geçiyor. Kanunsuzlar, önceki filmleri Goodbye Charlie Bright, The Football Factory ve The Business’den tarz olarak belirgin şekilde farklı olarak, yazaryönetmen Love’ın çatışmalar yumağı bir toplumdaki güncel olaylara tepkisinin bir dışavurumu. Filmde, Irak’taki görevinden dönen emekli paraşütçü Danny Bryant (Sean Bean) ülkenin bıraktığından çok daha farklı bir yerde olduğunu görünce sarsılır. Bu konuda bir şeyler yapmaya karar verir. Tıpkı kendi gibi düşünen, iyiyle kötü arasındaki dengeyi çözmeye kararlı bir grup insanı bir araya toplar ve günahkarlara, adaletten kaçanlara hadlerini bildirmeye karar verirler. Si ne ma 8 ??????????????????????????????????? Usta sorgulayıcı Michael Haneke M ichael Haneke günümüzün en çatışmacı sinemacısı. Sürekli modernizmi, maddeciliği, iletişimsizliği, insanlıktan çıkmayı eleştiriyor. İlk filmi Das Siebente Kontinent’te (Yedinci Kıta/1988) önerilen başarı modellerinin diktatörlüğünü, yapaylaşan aile mutluluğunu, kurtarıcı para kültü sonucu ASLI tüketimin kutsanmasını baştacı edilen SELÇUK sorguladı, konforun, şık mobilyaların, seçkin yiyeceklerin yaşamlarına hiçbir artı getirmediği, dairelerinde ölüp giden bir ailenin etkileyici portresini çizdi. YIKIM SAPLANTILARI Benny’s Video’da (Benny’nin Videosu/1992) dünyayı TV ekranından, bilgisayardan izleyip öğrenen genç kuşağı anlattı. 71 Fragmente einer Chronologie des Zufalls’da (Rastlantısal Kronolojiden 71 Bölüm/1994) derinlerde öldürücü bir saldırganlık besleyen toplumun yüzeyselliğini, duygu eksikliğini irdeledi. Funny Games’de (Ölümcül Oyunlar/1997) şiddeti zevkli bir gösteriye çevirdi, toplumun içten yıkılma olasılığını, yitirecek hiçbir şeyi olmayanların ayrıcalıklardan duyduğu nefretin öc almaya dönüşünü aktardı. Bu sosyal ayrışım korkusunu Amerikan sinemasının felaket filmleri türünde de görüyoruz. Hollywood çağdaş toplumların yıkım saplantılarını depremlerle, sellerle, uzaylı istilalarıyla, zombilerin dirilişiyle üretmeyi sürdürdü. Ülkesini terketmek zorunda kalan kitleleri, panik ve yağma görüntülerini TV haberlerinde, The Day After Tomorrow (Yarından Sonra/Roland Emmerich, 2004), War of the Worlds (Dünyalar Savaşı/Steven Spielberg, 2005), Land of the Dead (Ölüler Ülkesi/George A. La Pianiste Romero, 2005) filmlerinde de izledik. Haneke, dengesizlikleri, kaymaları kiminde genel bir bozgundan (Le Temps du loup/Kurdun Zamanı, 2003) bazen de özelde (La Pianiste/Piyanist, 2001) sundu. Code inconnu’yü (Bilinmeyen Kod/2000), Haneke Caché’yi (Saklı/2005) yalan, kötülük, kuşku ve korkunun egemenliğindeki baskıcı bir ortamda geçirdi. Hiçbir filminde karakterlerine iyi davranmadı, onları acımasızca hırpaladı böylelikle izleyicilerini de tartakladı, şaşırttı. Fantezilerden uzak, gerçekliği en tedirgin edici biçemiyle en kötüsünü, en sarsıcıyı göstermeyi yeğledi, bilinen, gelişmiş, uygar insan topluluğunu yasa, sağduyu ve onurun bulunmadığı bölgelere çekti. ŞİDDET HER YERDE Son çalışması Saklı’da görünmeyen bir düşmanın baskısıyla suçluluk duygusuna batmış bir TV programı yapımcısının kaygısını çağdaş dünyamızın bunalımlarıyla birleştirdi. “Suçluluk bir Hıristiyan buluşudur. Hepimiz bu kültürde boğuşuyoruz. Aynı anda felsefi bir sorundur da. Buna çözüm getiremem ancak şunu sorabilirim: Uzakta olsa bile sefaletin çevrelediği bir dünyada nasıl yaşayabiliyoruz? Başkalarının omuzlarına çıkıp onları sömürerek yaşadığımız azınlığın içinde nasıl yer alıyoruz? Buna karşı apayrı tepkiler gösterilebilir. Saklı’daki programcı gibi çözümü iki uyku hapı alarak uyumakta bulur. Bazıları da yardım kurumlarına bağışta bulunarak rahatlarlar” diyen yönetmen vicdansızlığı medyanın her an her yerde hazır olmasına bağlıyor. Görselişitsel çağdan önce de insanlığın iyiye gitmediğini ama daha az bilgi sahibi olduğumuzu, şimdiyse 24 saat süresince herşeyden haberdar olduğumuzu belirtiyor: “Varsıl ve barış içindeki ülkelerin ekranlarında sürekli korkutucu, şiddet dolu, umutsuz görüntüler var. Bu doğallıkla suçluluk duygumuzu arttırıyor. Bu aslında çok karmaşık bir sorun çünkü medya bize gerçeği alabildiğine çarpıtarak veriyor, özellikle göz alıcı, sarsıcı görüntüleri seçiyorlar” diyen Haneke bu resimlerin günlük algımızdan uzak olduğuna değiniyor: “Bu tümüyle güdümlenmiş bir gerçek. Yaşamımda fiziksel şiddetle çok az yüzleştim. TV izlediğimde bende şiddetin her yerde olduğu düşüncesi beliriyor.” Filmlerinde ileti vermeyi, çözümler sunmayı sevmediğini, insanları az da olsa bilinçlendirmeyi istediğini vurguluyor Haneke: “Sinema bir güdümleme sanatıdır. Film çekerken, film izlerken bunu asla unutmamalıyız. Gerçeği yansıtması açısından filmlerimden hep kuşku duyulmasını isterim. Onlar izleyiciyi uyarmak, uyanıklığını sağlamak için yapıldılar. Sinemanın gücü sayesinde sertlik, amansızlık tüketimi yapan bu görüntülere karşı durabiliriz, savaşabiliriz.” Michael Haneke’ye göre, sinema tarihinde şiddeti en iyi irdeleyen film Pier Paolo Pasolini’nin Salò o le 120 giornate di Sodoma’sı (Salo ya da Sodom’un 120 Günü/1975). Filmlerinde aile kavramını yıktığı belirtilen Haneke, dört çocuk babası olduğunu söylüyor: “Bir ailenin de tehdit edilince şiddete yöneleceğini gösteriyorum sadece. Aile, sağlamlık, istenç, kurma hoşnutluğu ama aynı zamanda herşeyi yitirme korkusu da demektir. Bu korkunun çağdaş toplumdaki rolüyse büyüktür. Saklı’nın anahtar sözcüğü –hiçbir şeyi yitirmemek için herşey yapılırdır.” Michael Haneke, herşey yapılır uğruna insanın bilinçli ya da bilinçsizce yaptığı haksızlıkları, acımasızlığı, kötülüğü başarıyla anlatmayı, günümüz toplumunun amansız eleştirisini etik sorularını vurgulayarak yetkinlikle yapmayı sürdürüyor. Bende hüküm sür ALPER TURGUT Reign Over Me, yakınlarını bir terör saldırısında yitiren Amerikalı Charlie’nin buruk öyküsü… Onların acısıyla hiçliğe yuvarlanan kahramanımız, artık yarı deli ve hepten yalnızdır. Bilincinin kör kuyularına hapsolmuştur ve ister istemez insan sıcağına hasret bir yaşamı sürdürmektedir… Sonra dostluk ve aşk çıkagelir… Kimbilir belki de bir insan kâbustan ancak böyle uyanır… 11 Eylül, hepimizin malumu… Çağımızın imparatorluğunun evinde vurulduğu tarihtir bu… O gün, koca bir toplum paranoyaya teslim olmuştur. Ve sarsıntısı hâlâ sürüyor. Irak’ta, Afganistan’da, Ruanda’da, Somali’de, Bosna’da ve birçok coğrafyada yaşanan acılara, gözlerini yuman, kulaklarını tıkayanlar, rüzgâr ekenin fırtına biçtiğini ta yüreklerinde hissedebildiler. Acı ama gerçek… Ateş düştüğü yeri yakar. İşte “Bende hüküm sür” olarak çevrilebilen Reign Over Me, iç acıtan 11 Eylül deneyiminden yola çıkıyor. İyi oyunculuklar, zengin bir kadro, kah gülümseten kah hüzünlendiren usta işi bir akış… Filmin yönetmeni, Mike Binder senaryoyu da kaleme aldı. Aynı zamanda yetenekli bir oyuncu olan Binder, kendisine bir yan rol vermeyi ihmal etmemiş. Filmin müzikleri müthiş… Zaten adını The Who grubunun “Love, Reign O`er Me” şarkısından alıyor. Komedi filmleriyle hatırladığımız Hollywood yıldızı Adam Sandler, belki de hayatının oyununu oynamış dersek abartmamış oluruz. Sinema oyuncusu, aktör, yönetmen, şarkıcı, senarist ve yapımcı gibi parmaklarında pek çok yüzük taşıyan Sandler’e, Altın Küre sahibi, Oscar adayı ve tabiri caizse yetenek deposu Don Cheadle eşlik ediyor. Hiç kuşkusuz, Traffic, Crash ve Hotel Rwanda, Cheadle’yi zirveye taşıyan yapımlar… Model ve müzisyen Bebe Buell ve Aerosmith’in solisti Steven Tyler’ın kızı olan güzeller güzeli aktris Liv Tyler filmin bir diğer ağır topu… Tyler sinema dünyasına, Bernardo Bertolucci’nin “Çalınmış Güzellik” (1996) filmiyle sıkı bir giriş yaptı. Tekmil Yüzüklerin Efendisi’nde Elf prensesini canlandıran Liv Tyler, bugüne dek erkek hayranlarının başını döndürdüğü birçok dev prodüksiyonda rol aldı. Gelelim İngiliz aktris Saffron Burrows’a… Babam İçin, Frida, Enigma, Truva onun cazibesini yansıttığı filmler… Kurt aktör Donald Sutherland’i anlatmaya ise bence lüzum yok. MUTLULUK DOSTLUKTA Charlie Fineman (Adam Sandler) ve Alan Johnson (Don Cheadle) üniversite yıllarında oda arkadaşıdırlar. İkisi de diş hekimi olan Charlie ve Alan, kendi hayatlarını yaşarken ayrı düşerler. İkisi de evlenir, çoluk çocuğa karışırlar. Sonra 11 Eylül gelir. Charlie, kaçırılan uçaklardan birinde bulunan eşini, üç kızını ve köpeğini kaybeder. Artık yaşam onun için sona ermiştir. Saçlar uzar, hekimlik biter, acı büyür ve ruh kaybolur. Charlie’nin yaşadığı yıkımı gazetelerden öğrenen Alan, yollarının kesişeceğini tahmin bile etmez. Ama beyazperdede New York’un, harika manzarası akıp giderken iki eski dost karşılaşırlar. Charlie, iki kızı ve eşi Janeane Johnson (Jada Pinkett Smith) ile mutlu bir evlilik sürdüren Alan’ı önce hatırlamaz. Çünkü yıllardan beri hafif kaçık ev sahibesi dışında hayatına giren kimse olmamıştır. Gecenin ilerleyen saatlerinde Alan kendini Charlie’nin evinde bulur. Yakınlarını yitirdiği için milyon dolar tazminat alan Charlie, kendini bilgisayar oyunlarına veren, bir grupta hıncını bateriden çıkaran ve gecegündüz kulağında MP3 çalar ile dolaşan bir adam olmuştur. Üzerine tüneyip gezdiği, motorlu kaykay muadili Zencefil ile acılarından kaçmaya çalışır. Sevdiklerinin resimlerine bile bakamaz. O kimsesizdir. Alan, mesaisinden arta kalan zamanlarını Charlie ile birlikte geçirmeye başlar. Zaten işyerinde Donna Remar (Saffron Burrows) adlı güzel müşterisi tarafından taciz edilmesi sinirlerinin yıpranmasına yol açmıştır. Alan her şeye sahiptir ancak Charlie’nin yaşamına imrenir, mutluluğu dostlukta bulur. Amacı Charlie’yi yaşama döndürmektir. Psikolog Angela Oakhurst’dan (Liv Tyler) yardım ister. Alan’ın ilk tepkisi kabuğuna çekilmek olur. Ona göre, kendi dramından uzaklaşmasının tek yolu vakit geçirmeye birebir boş işlerle iştigal etmektir. Sonra kızılca kıyamet kopar. Charlie, yılların suskunluğunu adeta çıldırarak çıkartmaktadır. İntihar etmeyi bile düşünür, güvenlik güçleriyle başını belaya sokar, yakar, yıkar... Charlie, bir gün Alan’ı ziyaret ettiği diş merkezinde aldatılmanın ve terk edilmenin tepkisiyle yönünü yitiren Donna ile karşılaşır. İçinde yeşeren bir şeyler bulur. Aşk, acının üstüne gitmeye ve yeniden nefes almaya neden olabilir mi? İşte hayatın dönemeci, bedbahtları bir araya getirmiştir bile… Değişim, dostluk ve aşk sadece Charlie’yi değil sirayet ettiği herkesi gülümsetecektir. DVDVCD Yeniler Happy Feet (Neşeli Ayaklar) Yön: George Miller Seslendirme: Elijah Wood, Robin Williams, Brittany Murphy/2006, renkli, 104 dakika/Warner BrosTiglon İyimserliğin filmi, penguen Mumble’ın yumurtadan çıkışı, çocukluğu, yetişkinlik dönemi, dünyada kendine bir yer ararken geçirdiği deneyimleri kapsıyor. Ruh ikizi şarkı söyleyerek bulunan bu diyarda şarkı söyleme yeteneğinden yoksun Mumble duygularını step dansıyla dışa vurmaktadır. Onun bu ifade yolunu garip karşılayan koloni Mumble’ı dışlar. Ailesinden ayrılan, yeniliklere açık genç penguen onu benzersiz kılan özelliğinden vazgeçmez. Aidiyetle ilgili bu hayvan masalı, kimlik, iletişim, dışlama, erk temalarını sorguluyor, kendinizle barışık olun, kendinizi olduğu gibi kabul edin iletisini veriyor. Özel Bölümler’de yeni iki sahne, Savion Glover step dansını öğretiyor, müzik klipleri, Şarkı Söylemeyi Seviyorum adlı animasyon, fragman, Dvdrom link yer alıyor. En iyi animasyon Oscar’lı, penguenlerin olağanüstü dünyasını yoğun bir duyarlıkla yansıtan filmin seslendirme kadorsunda Nicole Kidman, Hugh Jackman gibi ünlüler de var. Charlotte’s Web (Charlotte’un Ağı) Yön: Gary Winnick Oyn: Dakota Fanning, Kevin Anderson, Essie Davis/2006, renkli, 93 dakika/Tiglon E. B. White’ın 1952 tarihli çocuk klasiğinin sinemaya (1973) ikinci uyarlaması, Noel’de domuz pastırması olmak istemeyen bahar domuzu sevimli Wilbur’la iyliksever örümcek Charlotte’un eşsiz dostluğunu sıcak, duygu dolu bir anlatımla aktarıyor. White’ın bir dostluk ve kurtuluş masalı olarak adlandırdığı çalışma, küçük bir yaratığın da büyük şeyler başarabileceğini göstererek evrensel değerleri kucaklıyor. Sana nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle davran, hiçkimseyi görünüşüne göre yargılama, her yaşam kurtarmaya değerdir iletileriyle dolu yapım, aile, sevgi, dayanışma, yaşam, ölüm temalarını başarıyla vurguluyor. Özel Bölümler’de yapım belgeseli, yaratıcı ekiple söyleşiler, set tasarımları, karakterleri geliştirme, hayvanları eğitim, romana sadık kalmak, görsel efektler, ünlüler seslendirmede, Flacka’nın Domuz Öyküleri, çekim sonrası yaşam, müzik klipleri, fuarda bir gün, çekim hataları, çıkarılmış sahneler, yaratıcı ekibin yorumlarıyla filmi izleme seçeneği var. Julia Roberts, Robert Redford, Sam Shepard gibi ünlüler seslendirmede yer alıyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle