22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 04 15/8/07 16:17 Page 1 CUMARTESİ EKİ 4 CMYK 4 18 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ Konser Buyrun dansa! FG 93.7 tarafından bu sene dördüncüsü düzenlenen Türkiye nin ilk ve tek dans müziği festivali ‘Electronica Festival İstanbul’, Avrupa’nın en büyük dans müziği festivali olan ‘Global Gathering’ ile güçlerini birleştirdi. Burc Beach’te gerçekleşen festival dün kapılarını müzikseverler için açtı. Festival kapsamında bugün ve yarın da, iki ayrı sahnede birbirinden önemli yerli ve yabancı müzisyen sahneye çıkacak. The Shapeshifters, Westbam, Junior Jack & Kid Creme, Blackstrobe, Yoji Biomehanika, Pendulum feat. SPMC, Zombie Nation, Motor, Andy Moor ve Sander Kleinenberg başta olmak üzere pek çok DJ ve topluluk müzikseverleri coşturacak. (0216 556 98 00, biletler 120, 100, 80 YTL) Gripin, Çubuklu Hayal’de Gripin, 24 Ağustos Cuma akşamı Çubuklu Hayal Kahvesi’nde sevenleriyle buluşacak. 1999 yılında Birol Namoğlu ve Evren Gülçiğ tarafından kurulan topluluk, ilk albümleri ‘Hikayeler Anlatıldı’nin ardından, kendi isimlerini taşıyan ikinci albümleri de yayınladı. Grup saat 23.30’da başlayacak konserde, en beğenilen şarkılarını müzikseverler için Çubuklu Hayal Kahvesi’nin boğaz manzarasına karşı seslendirecek. (0216 413 68 80) Ödüllü gitarist İstanbul’da 15 yılda 13 kez ‘En İyi Caz Gitaristi Ödülü’nü almış tek müzisyen Al Di Meola, bu akşam Bodrum’da hayranlarıyla buluşacak. Son albümü ‘Consequences of Chaos’ turnesi kapsamında, vurmalı çalgılarda Gumbi Ortiz, gitarda Peo Alfonsi ve akordiyonda Fausto Beccalossi’den oluşan ‘Midsummer Night Quartet’le Ottoman Life Konak Evleri havuz başında konser verecek. Vokaliz Organizasyon’un düzenlediği, saat 21.30’da başlayacak konseri sadece 300 kişi izleyebilecek. Şimdiye kadar 58 albümde çalmış olan sanatçı, çağdaş enstrümantal cazın en önemli isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. (0216 556 98 00, biletler 150 YTL) anadalı dahi piyanist Glenn Gould’un 1982’de ölümünden sonra, hakkında birçok film ve belgesel çekilmeye devam etmekte. Bunlardan sonuncusu Fransız kemancı ve film yönetmeni Bruno Monszingeon’un “Hereafter” adlı filmi DVD formatında ülkemize de ulaştı. Gould’un sağlığında yakın arkadaşı olan Monszingeon, Richter, Menuhin gibi birçok yorumcu üzerine BÜLENT filmler yapıldı. Müzik en tartışmalı ERGÜDEN tarihinin kişiliklerinden olan bulenterguden@yahoo.com Gould’la ilgili farklı dokümanlar ve kayıtlar bulmak, izlemek her zaman ilgi çekici olmakta. DVD’de Bach, Prokofiyev, Chopin, Wagner gibi birçok besteciyle birlikte, Gould’un kendi eserleri de yer almakta. Film Gould’un ölümünden sonra etkisinin nasıl devam ettiği konusunda. Yönetmen, onun bilinen, biraz da mitik hale bürünmüş öyküsünü yeni bir tarzda anlatmak amacında değil. Öykü Gould’un kendisi tarafından anlatılıyor. Burada biyografik elementlerden çok onun müzik üzerine önemli görüşleri ortaya çıkmakta. Çeşitli makalelerde, TV ve radyo programlarında dile getirdiği bu görüşlerin yanında önemli bir kaynak da dinleyicileriyle olan yazışmaları. Gould oldukça asosyal bir sanatçıydı. Ancak toplumla ilişkilerini TV programları, telefon konuşmaları ve mektuplarla gerçekleştiriyordu. Yazdığı binlerce mektup yönetmence incelenmiş. Diğer bir kaynaksa yönetmenin kendi anıları. Sonuç olarak filmin dayanakları çok güçlü. K Yorumcunun yorumlanması bestelerini yazdıktan sonra eserlerin üzerinde bazen aylarca oynadığı iyi bilinir. Yani müzikal yaratım bestenin doğuş anından sonra da sürmektedir. Benzeri bir biçimde Gould da stüdyoda bu olanağı kendine sağlar. 60’ın üzerindeki kayıtlarının içinde ilk kez kaydedilen birçok eser vardır. Zaten yaşantısı tamamen müzik çalışmalarına adamış, lüksle hiçbir ilgisi olmayan, oldukça mütevazı bir tarzdaydı. Eşcinsel olmamasına rağmen hiç evlenmedi ve kız arkadaşı olmadı, Kanada’nın dışına da pek çıkmadı. Gould’un klasikleşmiş öyküsünde Bach’ın Goldberg varyasyonlarını ilk kez yorumladığı kaydının nasıl büyük olay olduğu, Sovyetlerde gerçekleştirdiği turnesinde o dönemde zirvede olan Rus piyanistlerini nasıl şaşırttığı, büyülediği, hayran bıraktığı, NASA tarafından güneş sistemi dışına yollanan ‘Voyager1’in içine uzayda canlılarla karşılaşırsa dünyanın sesi olarak onun seslendirdiği bir Bach eseri konulması ve tuhaf davranışları baş yeri tutar. “Hereafter” filmi ise ona farklı açılardan yaklaşmaya çalışıyor. Gould besteci ve yorumcu gibi dinleyicinin de yaratıcı olması gerektiğini düşünürdü. Film daha çok bu konuyu işlemekte. Ünlü piyanist Alfred Brendel onun bestecilere kendi kılıfını geçirdiğini, bunun da yanlış olduğunu söyler. Eğer Chopin çalıyorsa, Chopin Gould olur, ancak tersine Bach çalıyorsa Gould Bach olur. Benzeri bir durum Schoenberg için de geçerlidir. Tasavvuf felsefesindeki başkasının ayna sayılması, ancak başkası olursan kendini görebileceğin ve başkası olabileceğinin benzeri bir durumdur sözkonusu olan. Böylece yorumcu besteciyle dinleyici arasındaki bir aracı olmaktan kurtulur. Extasy (kendinden geçme) haliyle ve yaratıcı bir eylemle bestelenmiş bir esere, sadakatin bunun tam tersi bir yaklaşımla olması anlamsızdır. Bestecinin kutsandığı romantik anlayışa karşı Gould modernizmle postmodernizm arası bir yerden müziğe yaklaşır. Ölümünden çeyrek asır sonra Glenn Gould’un dinleyiciyle olan serüveni daha canlı olarak sürüyor. Hereafter ciddi dinleyici arasında bir ölçüde tanınmış, bir müzik anarşisti olan Glenn Gould’a giderek artan ilginin bir parçası niteliğinde. Müzik öğrencileri de ders mahiyetinde izleyebilirler. Sokak hayvanları için sahneye Barınak Gönüllüleri ve Hayvanlara Yaşam Hakkı Derneği (BGD), BKM’nin desteği ile Türkiye’de ilk kez bir hayvan hakları konseri düzenliyor. Konser kapsamında Türkiye’nin en ünlü sanatçıları, sahipsiz hayvanlar için 23 Ağustos Perşembe akşamı saat 21.15’te Turkcell Kuruçeşme Arena’da olacak. Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Candan Erçetin, Hande Yener, Yaşar, Sunay Akın ve DJ Murat Uncuoğlu, ‘Kalbimiz Sokakta Atıyor’ projesi kapsamında sevenleriyle buluşacak. Konserden elde edilecek gelirle, sakat, yaşlı, hasta ve bakıma muhtaç sahipsiz hayvanlar için hizmet verecek bir rehabilitasyon merkezi kurulacak. (0216 556 98 00, biletler 56 ve 45 YTL) YAŞIYORMUŞ GİBİ... Filmde beş sıradan müziksever, ölümünden sonra Gould’la ilişkilerini bir şekilde sürdürmeye çalışmaktalar. Moskovalı eski bir propagandist kadın, bu kez Gould’un gibi çalıştığını anlatır. Filmde hobisi propagandasını yapmaya çalışıyor. Yaşlı bir sorulduğunda müzik, boş zamanlarınızda ne İtalyan kadın Toronto’ya gelir ve Gould’un bir yaparsınız diye sorulduğunda ise kitap okurum bank üzerinde oturur şeklindeki heykeliyle diye yanıtlamakta. John Cage nasıl besteci(sanki hâlâ yaşıyormuş gibi) konuşur. Eski bir filozof örneği oluşturduysa Gould da yorumcuİngiliz rockçısı, sonradan Gould hayranı olmuş, filozof örneği oluşturdu. Yazdığı çok sayıdaki onunla ilgili dövmeler taşıyan genç kız onu makalelerde müzik felsefesini, neden uç biraz da kutsayarak anlatır. Bir Japon müzik noktada görülen yorumlar yaptığını anlatır. eğitimcisi ise Gould dinleme seansları Sözgelimi seçtiği farklı tempolar çok düzenlemektedir. tartışılmıştı. Ona göre tempo seçimi müzikte Filmin en başında Gould bir matematikçi çok önemli değildir. Bütün parça kafada edasıyla bir günün, bir yılın ve insan ömrünün oluşturulup yorumlandıktan sonra müzikal nasıl milyonlarca saniyeden oluştuğunu yapıyı en iyi ortaya çıkaracak tempoyu rakamlarla, teatral bir dille anlatır. seçer. Filmde Mozart’ın bir tema ve Kanadalı Ardından insanlığa yaşadıkları çeşitlemelerini çalarken ilk bölümü dâhi piyanist milyonlarca an için ne kadar az ağır almasının nedenini, giderek Glenn Gould’un şey yaptıkları suçlamasında ölümünden 25 yıl sonra hızlanacak olan yapının daha iyi bulunur. Bu durum doğal ortaya çıkması olarak anlatır. dinleyicisiyle olan ilişkisini Gould’un “beklenilmeyen olarak müzisyenler için de konu alan film, ‘Hereafter’ şeylere” tutkusu olduğu geçerli. Üstün yetenekli DVD Formatıyla çıktı. olmalarına rağmen çok az iş söylenilmiştir. O ise her yapan ne kadar çok müzisyen Fransız yönetmen Bruno yaptığını ahlaki, mantıki bir var? Gould için müzik tam zemine de yerleştirdiğini iddia Monszingeon Gould’a bir tutkuydu. Ünlü bir klasikleşmiş öyküsünün eder. Kanadalı yazar olan komşusu Gould’un 1964 yılında artık dışında yaklaşmayı Robert Fulford onun çocukluk konser vermeyeceğini söylemesi de denemekte dönemlerinde nasıl büyük insanlar oldukça tartışıldı. Son günlerde bir klasik müzik mail grubunda bu konuyla ilgili bir “buluşpazarlama” durumu söz konusu olduğu iddia edilen bazı görüşler ortaya atılmakta. Eğer Âşık Veysel’in bir türküsünü düzenleyerek ya da Mozart’ın Türk marşını regtime benzeri bir yorumla karikatürize edip sıradan dinleyiciyi eğlendirecek bir duruma getirir ve ardından da bunları yıllarca konserlerinizde çalarsanız, evet bu buluşpazarlama durumuna girer. Ancak Gould’un böyle bir durumla hiçbir ilgisi yok. Cazın prensesi geliyor Bossa Nova’nın kraliçesi Bebel Gilberto, İstanblue ana sponsorluğunda, BKM ve Lounge 102 işbirliği ile 22 Ağustos Çarşamba akşamı İstanbul’da olacak. Turkcell Kuruçeşme Arena’da saat 21.00’de gerçekleşecek konserde, ‘Momento’ albümüyle, dünyayı kendisine bir kez daha hayran bırakan Gilberto sevilen şarkılarını seslendirecek. Gilberto’nun düşük tempolu elektronikayı sade bir akustik anlayışla yorumlayan ilk albümü ‘Tanto Tempo’, Amerikan tarihinde en çok satan üçüncü Brezilya albümü olmuştu. Brezilya popu, samba, bossa ve çağdaş elektronikayı bir araya getiren Gilberto, güçlü ve yumuşak vokali ile de dikkatleri üzerine çekiyor. (0216 556 98 00, biletler 82 ve 56 YTL) DÜNYANIN SESİ Konsere çıkmamasının nedenlerini konser salonlarındaki kötü akustikler ve çalgılar, dinleyicinin genellikle pek de sanatsal olmayan beklentilerinin olumsuz etkisi, müziğe hiç uymayan yarışmacı anlayış olarak ortaya koyar. Bunların hepsi ciddiye alınması gereken gerekçelerdir. En ünlü olduğu dönemlerde konsere çıkmamak olsa olsa ona para kaybettirmiştir. Gould stüdyo kaydını dünyada ilk kez bir sanat formu olarak gören müzisyendir. Bazılarının sandığı gibi stüdyo hilelerine tenezzül etmez. Filmde de açıkça görüldüğü gibi kayıt üzerinde ikinci ve üçüncü yaratımlar gerçekleştirir. Beethoven’ın Prince son albümüyle yine şaşırttı Hiç kuşkusuz son 30 yıldır müzik dünyasını en kzulal?yahoo.com çok etkileyen sanatçılardan birisi Prince. Öylesine verimli bir müzik dehası ki, kariyerine 24’ü stüdyo albümü olmak üzere toplam 49 albüm ve yüzlerce unutulmaz şarkı sığdırdı; 6 kez Grammy Ödülü’nü kazandı; yaptığı film müzikleriyle Oscar ve Altın Küre aldı; tüm dünyada 80 milyonu aşkın albüm sattı. Bunları yaparken de zekâsı, yeteneği ve yaratıcılığıyla herkese parmak ısırttı. Ve şimdi de o efsaneleşen yeteneğini “Planet Earth” adlı yeni albümünde Mor ve Ötesi turnede Mor ve Ötesi, Ege turnesine çıktı. Dün Dikili Babay Beach’te konser veren topluluk, bu akşam Çeşme Kum Beach’de olacak. Ardından, yarın da Kuşadası Jade Beach’de sevenleriyle buluşacak. Saat 21.45’te başlayacak iki konserde de, ön grup olarak Sakin sahneye çıkacak. Mor ve Ötesi, Ege turnesine 21 Ağustos Salı günü Bodrum Hadigari’de ve 22 Ağustos Çarşamba ise Marmaris Club Arena’da devam edecek. Turne, 24 Ağustos Cuma akşamı Denizli Açıkhava Tiyatrosu’nda yapılacak konser ile son bulacak. Turnenin son üç ayağında ön grup olarak Gren sahneye çıkacak. (0216 556 98 00, Denizli konserinin biletleri 22.50 ve 17.50 YTL; İzmir, Aydın, Marmaris konserlerinin biletleri 28 YTL; Bodrum konserinin biletleri ise 34 YTL) ZÜLAL KALKANDELEN kötülük olarak değerlendirdi. Oysa Prince’e göre bu bir doğrudan pazarlama yöntemiydi. İngiltere’deki büyük mağaza zinciri HMV, bu yönteme karşı yapabileceği fazla bir şey olmadığını görünce, mağazalarında gazeteyi satma yolunu seçti. FARKLI MESAJLAR Aslında bu olay, işin içinde Prince olduğu için pek de hayret verici değil. 30 yıldır onu izleyenler iyi bilir; her zaman tartışmalı olayların içinde oldu Prince. Eski plak şirketi Warner Bros.’un dayatmalarını açığa vurmak için yüzüne “slave” (köle) yazıp dolaştı. Yine aynı nedenle 1994 yılında “The Most Beautiful Girl In The World”ü kendi olanaklarıyla single olarak yayımladı. Ertesi yıl “The Gold Experience” adlı albümü yayımlamayı reddetti ve sonunda kendi plak şirketini kurdu. Albümlerinin satışını doğrudan kendi internet sitesi üzerinden yapmayı denedi. İsminin Warner Bros. tarafından marka haline getirilip bir ticari araç olarak kullanıldığını söyledi ve bunu önlemek için telaffuz edilemeyen bir işareti isim olarak kullanmaya başladı. 2000’de bu şirketle sözleşmesi bitince yeniden Prince adını aldı. Son günlerde garip bir şekilde küçük otellerde hayranlarına konserler vererek albümünü tanıtıyor. Eh, Prince bu, aklına koyduğunu yapar. Üstelik artık 49 yaşında ve hiç kimseye hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda değil; o bir ikon artık. Prince’in fırtınalı müzik yaşamı düşünüldüğünde, Planet Earth’ün çıkışıyla kopan bu gürültü hiç de şaşırtıcı değil. Ama şaşırtıcı olan başka bir şey var; o da Prince’in bu albümde ilk kez sosyal ve politik mesajlar vermesi. Bazıları bunu sanatçının Yehova Şahitleri’ne katılması nedeniyle o eski seksi şarkı sözlerine elveda deyişi olarak yorumlayabilir. 1980’lerdeki Prince’le karşı karşıya olmadığımız doğru. Ama yine de, Planet Earth’de ve bir önceki albüm “Black Sweat”te az da olsa satır aralarında yapılmış akıllıca dokundurmalar yok değil. Albümün açılışını, içinde bulunduğumuz sergiliyor. Ülkemizde yeni satışa sunulan albüm çıkışıyla birlikte müzik dünyasında büyük bir tartışmayı da başlattı. Albüm satışa çıkmadan önce İngiltere’nin ünlü gazetelerinden The Mail on Sunday’in 15 Temmuz nüshasıyla birlikte dağıtılınca olanlar oldu. Daha önce de birçok CD ve DVD gazetelerle dağıtılmıştı ama bu yapılan bir ilkti. Henüz satışa sunulmamış bir albümün tam 3 milyon adet kopyası ilk kez bir gazete ile ücretsiz veriliyordu. Tabii buna karşı tepkiler de şiddetli oldu. Müzik mağazalarının oluşturduğu birlik ayağa kalktı ve bunu kariyeri boyunca Prince’e destek olanlara yapılmış büyük bir döneme uygun olarak çevreci mesajlar veren “Planet Earth” adlı şarkının girişindeki solo piyano yapıyor. “50 yıl sonra bizim hakkımızda ne diyecekler? Suyu ve atmosferi umursadık mı?” diye sorarak başlayan şarkı, sonuna doğru siyasi bir boyut kazanarak günümüzün en önemli sorununa parmak basıyor. “Geçerli bir nedeni olmadan başlayan ve neden sürdürüldüğü belli olmayan bir savaşa çocuğunuzu gönderdiğinizi düşünün” diyor Prince, “Eve dönebilirlerse hâlâ fakir mi olacaklar?” Asıl ilginç olan şarkı ise, albümün sonuna saklanmış. Savaşlarda kimsenin kazanmadığını, insanların söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmadığını anlatan “Resolution”, Prince’ten beklenmeyecek bir protesto şarkısı havasında. Ama farklı olan, Prince’in protestosunu bağırarak değil, hoş bir melodi eşliğinde pop müziğin hafifliğinden yararlanarak yapması. Albümün en akılda kalıcı şarkısı, U2 soundunu hatırlatan ilk single “Guitar”. Bu şarkısında sadakatsiz bir sevgiliye hitap eden Prince, “Seni seviyorum ama gitarımı sevdiğim gibi değil” diye itirafta bulunuyor. Listeleri alt üst edecek bir hit şarkıdan yoksun gözüken Planet Earth, müzik açısından yeni bir şey sunmuyor. Bu albümde Prince’in daha önce funk, pop, soul, rock, caz ve R&B türlerinde yaptıklarından farklı bir şey yok. Daha önce kimsenin yapmadığı bir şey de yok. Üstelik “Purple Rain”, “Kiss” “Cream”, “When Doves Cry” gibi tüm zamanların en güzel şarkılarına imza atmış bir sanatçının kariyeri göz önünde tutularak değerlendirildiğinde bazılarını hayal kırıklığına da uğratabilir. Ama şunu da belirtmek gerekir ki, Prince, “Musicology” (2004) ve “3121” (2006) albümleriyle girdiği yolu izleyerek yine birçok müzik türünü bir arada kullanmış. Prince karışımları sever. Hem rock yapar hem R&B, hem muhteşem baladlarla gönlümüzü fetheder hem funkla coşturur. Şarkı sözleri bazen seksidir bazen de ruhani. Cazibesi bu karışımdır onun. Bu defa sınırları zorlamıyor ama yine yaratıcı, yine keyifli… Bodrum’da klasik müzik Doğuş Grubu’nun kurucu destekçiliğini üstlendiği ‘DMarin Turgutreis 3. Uluslararası Klasik Müzik Festivali’ 30 Ağustos Perşembe günü başlıyor. 2 Eylül Pazartesi akşamına kadar devam edecek festival bu yıl, ulusal ezgilerimizi özgün bir yorumla evrensel sanat müziğine katan değerli bestecimiz A. Adnan Saygun’un 100. doğum yılı anısına ‘Ulusaldan Evrensele’ temasıyla oluşturuldu. Festival kapsamında, günümüzün en önemli genç viyolonselcilerinden HanNa Chang, dünyaca ünlü keman virtüözleri Shlomo Mintz, Mirjam Tschopp, dahi çocuk piyanist Kit Armstrong, Gülsin Onay, Alexander Melnikov, JanErik Gustafsson, Rüya Taner, Cihat Aşkın, Şef Emil Tabakov yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası, Shlomo Mintz, Şef Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Şef Rengim Gökmen yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gibi pek çok ünlü orkestra ve isim sahneye çıkacak. (www.dmarinfestival.com, bir gecelik biletler 10 YTL, kombine biletler ise 40 YTL)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle