22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 03 15/8/07 16:17 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 18 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ 3 Bitmeyen yolda sorgulanan kimlikler Kısadan uzuna yolculuğa çıkan Selim Evci’nin ilk uzun metraj filmi ‘İki Çizgi’, şehirli insanın kimlik arayışını konu alıyor Çok sayıda sinemacı yetiştirmiş ve 40 yıllık sinema yaşamında bir çok ulusal ve uluslararası ödül almış belgesel ustası Suha Arın’ın sinema duygusunu aşıladığı son dönem öğrencilerinden Selim Evci, ilk uzun metrajlı filmi ‘İki Çizgi’de metropolde yaşayan iki sevgilinin kırsala doğru çıktıkları yolda girdikleri kimlik sorgulamasını anlatılıyor. İstanbul, Çanakkale, Geyikli, Bergama ve Foça’da çekimleri gerçekleşen ve Gülçin Santırcıoğlu ile Kaan Keskin’in başrolleri paylaştığı film, aslında bir yol hikayesi... Film, bitmeyen yolda olaylara, başka kimliklere ve yaşama çarpa çarpa ilerleyen iki sevgilinin aslında kendileriyle, kendi kimlikleriyle yüzleşmelerini konu alıyor. İki Çizgi, festivallerde gösterildikten sonra 2008’de vizyona girecek. Yaşamı ciddiye alacaksın Prof. Dr. Cengiz Kuday, beyin ameliyatlarında en ön sırada değerlendirilen şeyin ‘yaşam kalitesi’ olduğunu söylüyor. Yani önemli olan hastanın hayatta kalabilmesi değil hayatın içinde var olabilmesi Fotoğraf: VEDAT ARIK ZUHAL AYTOLUN İKİLEMENİN İLK FİLMİ Yönetmenliğini yaptığı 5 kısa filmle katıldığı ulusal ve uluslararası festivallerde çeşitli ödüller alan Evci, bu ilk uzun metraj filminin senaryosunu kısa filmlerinden de önce yazmaya başlamış. Kısa film özgürlüğünde bir film çekebilmek için de uygun şartların oluşmasını beklemiş. Selim Evci “Kısa film ile uzun metraj filmin ayrıldığı noktalar var elbette ancak bir film yapmak birşey anlatmaktır. Kısa filmin içselleştirilen özgür bir alanı vardır. Uzun metrajı da onun bağımsızlığında çekebilmek için hep uygun şartları bekledim ve hiç bir yapımcı arayışına girmedim” diyor. Senaryosunu yazdığı filmin yapımcılığı ve yönetmenliğini de üstlenen Evci, ilk filmi için böyle bir başlangıç tercih ettiğini vurguluyor özellikle. Evci’nin 5 yıl üzerinde çalıştığı İki Çizgi aslında ikilemenin ilk filmi. İstanbul’dan başlayıp Ege’nin sahil kasabası Foça’da sone eren ilk film, iki şehirli insanın yolda, kendi kimlik arayışlarını konu alarak, metropol insanının açmazlarını anlatıyor. Aslında kendilerini iyi tanıdıklarını düşünen çift, filmin sonunda gerçek anlamda tanışıyorlar. Yol ise bir süre sonra işlevini kaybediyor. İkilemenin ikinci filmi için Evci çok fazla ipucu vermese de ayrı karakterler ve içerikle bir kıyı kasabasından başlayarak şehre yolculuğun anlatılacağını söylüyor. ürkiye’nin en ünlü ve en iyi beyin cerrahlarından biri olan 65 yaşındaki Prof. ALPER Dr. Cengiz Kuday, profesyonel bir futbolcu gibi 24 saat göreve TURGUT hazır. Ağzına içki, sigara koymayan ve saat 22.00’de uykuya dalan Kuday, gece yarısı ameliyata çağrılmaktan son derece mutlu oluyor. “En iyi, iyinin düşmanıdır” ve “Hastalık yoktur hasta vardır” diyen Cengiz Kuday, cerrahların sosyal, bilgili ve entelektüel olması gerektiğinin altını çiziyor. O, büyük bir inatla sırlarını saklayan beyinde, yaşamın tüm anlamını buluyor. Var oluşun büyüsüne en çok yaklaşılan yer olan ameliyathanesini ise “mabet” olarak kabul ediyor. Küresel ısınma dolayısıyla artan sıcaklık beyin kanamalarına yol açabilir mi? Herkes bunu merak ediyor ancak beyin kanamasının sıcak havayla ilgisi yok. Hatta soğuk havalarda beyin kanaması örnekleri daha da artıyor. Finlandiya ve Norveç’te beyin kanaması vakalarının oranı oldukça yüksek… Bazı ırklarda mesela Japonya’da beyin kanaması riski daha yüksek… Bunun dışında sıcak havaların, genel sağlık yapısını bozduğu bilimsel bir gerçek… Türkiye, cerrahi alanında önde gelen batılı ülkelerin seviyesini yakalayabildi mi? Tıp, ABD ile ilerler. Ülkemiz bu konuda doğruyu bularak Avrupa’yı değil ABD’yi örnek almış. Bu nedenle gelişmeler paralel ilerliyor. Amerika’da güncel ne varsa Türkiye’de de uygulanıyor. Üniversitelerimiz de hemen hemen eşdeğerdedir. Türkiye’nin cerrahisi ileri seviyededir. Diğer dalları bilemem ama plastik cerrahi de buna dâhildir. ABD’de cerrah olmak zordur. Çocuklarına, ailesine ve etrafındakilere bakılır. Hayvanlara nasıl davranmış, sapkınlığı var mı hepsi araştırılır. Hastanelerimizde ciddi yardımcı personel eksikliği var. Devlet yeterli personel ve ekipman vermiyor. Hasta sayısı arttıkça kalite düşer. Hasta elekten geçirilmeli. MR çektirmek Londra’da zordur. Batılıların katı bir sağlık sistemi var. Önce küçük kliniklere götürülüyor hastalar durum acilse ancak o zaman büyük hastanelere sevk sağlanıyor. T GENÇ SİNEMACILAR DESTEKLENMİYOR Yaklaşık 5 yıldır üzerinde çalıştığı film için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Sinema Destekleme Kurulu’na kredi başvurusunda bulunan ancak beklediği desteği göremeyen Evci, borçlanarak başladığı filmi kendi imkanlarıyla çekmiş. “Her ne olursa olsun bu filmi çekmeye kararlıydım” diyen Evci, banka kredisiyle film çekmek üzere yola çıkarak evini ipotek altına aldırmış. Zor şartlarda çekimleri gerçekleştirdiğini söyleyerek, bu işin biraz da delilik olduğuna vurgu yapıyor. 10 yıldır sektörün içinde çalışan genç bir sinemacı olarak Bakanlıktan küçük rakamlarla da olsa destek beklediğini ancak genç sinemacıların beklenen desteği alamayaşına üzüldüğünü söylüyor. İki Çizgi’ye kredi desteği verilmemesinin nedeni ise 14. madde. “14. madde o kadar geniş ki; sinematografik yetersizlik, cinsellik, siyasi içerik... Projenin reddedilme sebebini tahminlerle belirlemeye çalışıyoruz ancak” diyor Evci. Kültür Bakanlığı’nın ilk filmini çekecek genç sinemacıları keşfedip, onları destekleyerek ortaya çıkarması gerektiğini belirten Evci, “Bakanlık ilk filmleri desteklemiyor ancak bireysel çabalarla çekilen ve ilgi gören filmleri daha sonra destekleme kararı alıyor. O zaman da ‘bizim yönetmenimiz’ diyor. Bu biraz hazıra konma durumu” diyor. Önemli olan var olmak ATÖLYE ÇALIŞMALARI İFSAK’ta 4 yıldır sinema atölyesi yapan Evci, yeni dönemde kısa film atölyelerini Mithat Alam Film Merkezi’nde de gerçekleştirecek. Üretime yönelik çalışmalar yapmayı tercih ettiğini söyleyen Evci, “Atölyelerde senaryo aşamasından çekim ve kurguya dek birçok alanda çalışmalar yapıyoruz. İşin o hayali durumunu somutlaştırmak ve farklı bakış açıları kazandırarak toplumun vizyonunun gelişmesine katkı sağlamak açısından atölyeler önemli. Çünkü bir filmin senaryosundan çekimi ve kurgusuna kadar bütün aşamaları uygulamalı olarak öğrenen atölye katılımcılarının artık bir film izleyicisi olarak da konumları ve beğenileri değişiyor” diyor. Atölye katılımcılarının sinema öğrencilerinden çok, belli dönemlerde sinemayla ilgilenmek istemiş ancak yaşam şartları gereği başka işler yapmış olan insanlardan oluştuğunu söylüyor Evci. Hatta bazen sinema öğrencilerinden daha fazla ilgi ve enerjiyle çalıştıklarını da belirtiyor. Bu yüzden atölyelerin sektörün gelişmesi açısından faydası olduğunu vurguluyor: “Sinemayla ne kadar çok kişi uğraşırsa, endüstri de o kadar büyür. Türkiye’de küçük bir alan var ancak son zamanlarda bu mecra gelişiyor.” Savaşın tek iyi yönü.. İnsanoğlu beynin sınırlarını keşfetmeyi sürdürüyor. Beynimizi tam olarak ne zaman keşfedeceğiz? Beyinde 500 milyar hücre var ve bu hücrelerin her biri birbirine 30 bin kabloyla bağlı… Şuur nerede? Hâlâ araştırılıyor. Koca Amerika kıtası kadar bilgisayar yapsanız dahi 5 yaşındaki bir çocuğun düşünce hızına erişemez. Beyin hala sırlarını saklıyor. Konuşma, yazma, resim, müzik merkezleri beynin sol tarafındadır. Mesela bir hasta piyanist… Ve beynin müzik merkezinde iyi huylu bir tümör var. Tümörü alırsam hasta bir daha piyano çalamaz. Beyin cerrahisinin felsefi ve ahlaki tarafları da var. Yaşam sadece soluk almaktan ibaret değildir. Önemli olan hastanın hayatta kalabilmesi değil hayatın içinde var olabilmesidir. Bu durum yaşam kalitesi olarak adlandırılır ve beyin ameliyatlarında en ön sırada değerlendirilir. Büyük ozan Nazım Hikmet, “Yaşamı ciddiye alacaksın” der bir şiirinde… Başkalarının yaşamını ciddiye almak bizim için kendi hayatlarımızı ciddiye almakla eşdeğerdir. Beyin cerrahisi nasıl gelişti? İlginçtir ancak savaşlar beyin cerrahisindeki gelişmeyi sağlamıştır. Örneğin trafik kazasında sivil ölümleri fazladır. Savaşta ise cephe gerisindeki sahra hastaneleri, sıhhiyeciler devamlı ve sürekli çalışır. Ani müdahale konusunda sivil hayattan daha tecrübeli ve hızlıdırlar. Birinci Dünya Savaşı’nda yüzde 80 olan ölüm oranı, İkinci Dünya Savaşı’nda yüzde 50’ye geriledi. Ambulans helikopterler ile yaralıların sevki daha da hızlandırıldığı için Kore ve Vietnam savaşlarında bu oran azaldı. Şimdiki savaşlarda farklı farklı buluşlar hayata geçiriliyor. Lazer öldürücü bir silahtır ancak yaşatmak için ameliyatlarda kullanıyoruz. Harp sanayisinde kullanılan goro tex ve stend şimdi tıp biliminin hizmetinde… Örneğin fiber optik ile her yere girebiliyoruz. Mikroskobu bir zamanlar sadece kuyumcuların kullandığını söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Eski Mısır’da firavun zamanında “kötü ruhların tohumu” olduğu gerekçesiyle mumyalama işleminden önce beyni çıkartıyorlardı. Bu işlemi burundan yapıyorlardı. Burundan müdahale böylelikle keşfedildi. Kullandıkları aletler ise, bugün bizim kullandığımız aletlere çok benziyor. Geçmişte yaralı gladyatörlerin tedavisi için Bergama ve Kaş’ta hastaneler açılmış. Bu hastanelerde damarlara bakılmış. Doğu uygarlıklarının eskiden tıp alanında batıdan fersah fersah ileride olduğu apaçık ortada… Cengiz Kuday, ülkemizde sağlık haberlerinin çala kalem yazılmasından, bilimsel yetkinlikten yoksun oluşundan, uzun yıllardır kullanılan tekniklerin yeniymiş ve mucize yaratacakmış havasıyla sunulmasından şikâyetçi… Ünlü Time dergisinin örneğin bir sayısının tamamını “beyin” üzerine ayırdığını üstelik her türlü yeni gelişmenin bilimin ışığında kaleme alındığını vurgulayarak, “Türkiye’de yeni bir teknik olarak lanse edilen uygulamalar, 5, 10, 20 yıldır kullanılıyor. Hastalar ve onların yakınları, büyük bir ümit ile bize koşuyor. Sonrası hayal kırıklığı… Basının daha dikkatli olması lazım” diyor. ? Millliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila, şarkıcılar Ebru Gündeş ve Levent Yüksel’in de aralarında bulunduğu pek çok kişi, Cengiz Kuday’ın yaptığı ameliyatların ardından hayata tutundu. Cengiz Kuday, 1942 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu Bilecik’in Söğüt ilçesinde doğdu. O 3 yaşındayken hava pilot olan babası şehit oldu. İlkokul, ortaokul ve liseyi İzmir’de bitirdi. Yükseköğrenimini İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamladı. 1967 yılında Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Bölümü’nde asistan olarak göreve başladı. Kuday, 1972’de uzman oldu ve İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nde askerlik yaptı. 1974’te İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroşirurji Kliniği’ne atandı. 1978 yılı Nisan ayında Doçent oldu. Aynı yıl İngiltere Glasgow Üniversitesi Nöroşirurji Bölümü’ne kafa travmalarında uzmanlaşmak için başvurdu. Glasgow Üniversitesi’nin verdiği araştırma bursu ile 1980’e kadar İskoçya’da çalıştı. Sonra Türkiye’ye döndü ve 1982‘de klinik direktörü seçildi. 1992’de İstanbul Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsü’nü, İ.Ü. Nöroşirurji Kliniği’ni, Nöroloji Kliniği’ni, Cerrahpaşa Nöroşirurji, Nöroanestezi, Nöroloji ve Farmakoloji Bölümünü meslektaşları ile birlikte kurdu ve Nörolojik Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne atandı. Cerrahpaşa Cerrahi Tıp Bilimler Bölüm Başkan Yardımcılığı’nı uzun yıllar sürdürdü. Kuday, “Asrın Cerrahı” sıfatını çoktan kazanan Gazi Yaşargil’in öğrencisi… Yurtdışı ve yurtiçi Nörolojik ve Nöroşirurji topluluklarının pek çoğuna üye olan Prof. Dr. Kuday, Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi Beyin Cerrahisi Bölüm Başkanı olarak ameliyatlarına devam ediyor. Evli ve iki erkek çocuk babası Kuday’ın eşi Prof. Dr. Tülay Kuday da Kadıköy Kızıltoprak’ta yeni açılan Florence Nightingale Hastanesi’nin Fizik Tedavi Bölümü’nde çalışıyor. Asrın cerrahının öğrencisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle