19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 6/6/07 17:08 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 9 HAZİRAN 2007 CUMARTESİ Dost ‘Yüzler’ buluşuyor ? Beş yıldır Ege’nin iki yakası arasında şarkılar, türküler, oyunlar, paneller, sergiler, danslar, resimler, heykeller ve fotoğraflarla dostluğu taşıyan Defne TürkYunan Derneği bu yıl 6. yolculuğuna çıkıyor. Önce Antalya sonra Rodos’ta sürecek olan TürkYunan Dostluk Festivali’nin ana teması ‘Yüzler’ olarak belirlendi. “Çizgilerini; aynı güneşten, aynı rüzgardan, aynı denizden; yani aynı coğrafyadan alan ‘Yüzler’imiz ancak yüz yüze gelince yeniden keşfediyordu hayatlarımızın ne kadar da ortak olduğunu. Bu yüzden 6.’sını yaptığımız festivalde birbirimize ‘yüzler’imizi fotoğraflarımız aracılığıyla göstermeye karar verdik” açıklamasını yapıyor Defne Türk Yunan Derneği. Festival kapsamında birde fotoğraf yarışması düzenlendi. Ege’nin iki yakasında deklanşörlere basıldı. Henüz birbirlerini görmemiş insanlara, kentlerin, insanların, hayatların yüzlerini göstermek amaçlandı. Türkiye’den yarışmaya 63 fotoğrafçı 150’ye yakın eserle katıldı. Akdeniz Üniversitesi Öğretim üyeleri, Akdeniz Kültür Sanat Vakfı, Antalya Fotoğraf Amatörler Derneği ve Defne Derneği’nin oluşturduğu 5 kişilik jüri sergilenmeye değer 18 eseri belirledi. Fotoğraf ustası Ara Güler de bu eserler arasında Altın, Gümüş ve Bronz Defne ödüllerinin sahiplerini seçti. Altın Defne’yi Figen Çiftçi, Gümüş Defne’yi Tülün Şaşmaz, Bronz Defne’yi de Özer Kanburoğlu kazandı. Yunanistan’daki ‘Yüzler’in Altın, Gümüş ve Bronz’unu fotoğrafın bir başka ustası Nikos Economopoulos belirledi. 910 Haziran’da Antalya’da başlayacak olan festivalde ‘yüzler’ sergisinin yanasıra “İnsandan Kentten Hayattan Yüzler” paneli de düzenlenecek. Yunanistan’a ait Ege Adaları’nda Ege Üniversitesi’ni kuran Prof. Dr. Costas Sophoulis’in yöneteceği penele Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, Avrupa Parlamentosu’nun Türk kökenli milletvekili Cem Özdemir, Alman Hür Demokratlar Partisi’nin Genel Sekreteri Yunan kökenli Dr. Jorgo Chatzimarkakis katılacak. Festivalin Antalya bölümünde Anadolu müziğinin batıya açılan sazı Arif Sağ ve Yunan tiyatro eserlerinden fadolara uzanan bir çizgide özel hazırlanan repertuarıyla Aliki Kayalıoglou da sahne alacak. Etkinlik, 1112 Haziran’da bu kez Rodos’ta devam edecek. Fotoğraf sergisi Rodos’ta da açılacak. Ve bir penalde Türk ve Yunanlı gazeteciler ‘medyada öteki’ni tartışacaklar. Antalya’da olduğu gibi Rodos’ta da tarih, kültür ve sanat bölüşülecek. Dördüncü günün akşamı Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçıları Anadolu’dan taşıdıkları ortak ezgileri bu topraklardan doğan danslarla buluşturacak. Arif Sağ bu kez Rodoslular için söyleyecek. Maviliklerde bir aşk öyküsü Hakan Öge kendini ördek sanan bir martıyla tek başına dünya turuna çıktı, altıncı ayın sonunda yolda kendine ‘miço’ buldu... Hakan Öge bir diş hekimi. Yıllarca doğa sporları ve fotoğrafçılıkla uğraştı. Bundan 3 yıl önce dünya turuna çıkmaya karar verdi. Hem de tek başına. Doğa ve rüzgâr bilgisine güvense de iyi bir denizci değildi bu kararı verdiğinde. Fırtınalar, dev dalgalar, bütün işleri tek başına yapacak olması, deniz ortasında yalnızlık duygusu ve olası tüm tehlikelere karşın bir tutkunun ve hayalin peşinden gitti. 2 Mayıs 2004’te, “Martı” ve “Ördek”in ilk hecelerinden oluşan “Mardek” (kendini ördek sanan, martı) adlı, 9,5 metrelik teknesiyle maviliklere açıldı. Sürpriz yapmayı seven denizlerin, kendisine neler hazırladığı konusunda hiçbir fikri yoktu ama bilinmezliğin getirdiği heyecan vardı. Turun ilk 6 ayında, yeni yerler görmenin, o yerleri en güzel fotoğraf karelerinde ölümsüzleştirmenin heyecanını yaşadı. Deniz, 6 ayın sonunda Öge’ye peri masalını andıran, yaşamının en güzel armağanını verdi ve Öge, okyanusun ortasında tanıştığı, Belçikalı bir kıza aşık oldu. Böylece yalnız çıktığı ve yalnız bitirmeyi planladığı dünya turundan, denizin ortasında evlendiği Sophie Hunter’la el ele döndü. Figen Çiftçi GÜRSU KUNT DENİZLERİN EVERESTİ Büyük aşk, belki de denizin onlara hazırladığı en güzel, en anlamlı sürprizdi. Ama denizin açık yürekliliği bununla sınırlı kalmadı. Artık iki kişi olmanın verdiği güvenle, Öge Horn Burnu’nu geçerek, dünya turunu tamamlayan ilk Türk sıfatını aldı. “Denizlerin Everesti” diye tanımlanan ve dünyanın en tehlikeli suları olarak bilinen, Güney Amerika’nın en güney ucundaki Horn Burnu’nu, Sophie’inin de yolculuğa kattığı güçle geçti. Böylece 2 yıl olarak planlanan yolculuk, 3 yıla çıktı. Öge, geçen günlerde de kendisini İstanbul’dan uğurlayan arkadaşları ve ailesi tarafından, bu kez Antalya’da alkışlarla karşılandı. Uzun yıllar dağcılık, yamaç paraşütü gibi doğa sporlarıyla uğraşan, hava fotoğrafları çeken, ancak tüm bunları yaparken, aklının bir köşesinde hep, küçük teknesiyle dünya turuna çıkan, gezdiği yerleri gazete ve dergilere gönderen Sadun Boro olan Öge’nin, kararını vermesi de biraz tesadüflere dayanıyor. Öge, bu durumu şöyle anlatıyor. “1999 yılında eski eşimin babası Oğuz Yazıcıoğlu ile birlikte, tekne aldım. Onunla Türk sularını dolaştık, birlikte çok keyifli zaman geçirdik. Bu arada eşimden ayrıldım, kayınpederimi kaybettim. Tekne bende kaldı. Dünya turu fikri iyice belirginleşmeye başladığında, Atlas Dergisi’ne gidip düşüncemi açtım. Onlar da destek vereceklerini söylediler. Böylece Mayıs 2004’te yola çıktım.” seyahat eden Katharine, kardeşinin de fotoğrafçı olduğunu belirterek tanışmamızı istedi. O tarihte Belçika’da olan kardeşi Sophie’ye haber verildi. Ertesi gün Sophie geldi. Kısa süre içinde de aramızda güçlü bir aşk başladı. Ancak Yeşilburun’da, birbirimizden ayrılmak zorunda kaldık. Ben yoluma devam ettim. Bir süre sonra Atlas Okyanusu’nu geçerken gecenin karanlığında ışık gördüm. Bu ışığın, Sophie’nin de içinde olduğu tekneye ait olabileceğini düşündüm ve hemen anons ettim. Gerçekten de onların teknesiydi. Sabah bir noktada buluşmayı kararlaştırdık. Sophie, suya indirilen bir botla, benim tekneme geldi ve yolculuğa birlikte devam etmeye karar verdik. O günden bu yana birlikteyiz.” Sophie ile yolculuğuna devam eden Öge, bu arada zor bir karar daha veriyor. Dünya turu için genelde yolu kısaltan ve güvenli hale getiren Panama Kanalı yerine, Güney Amerika’nın tamamını dolaşmayı tercih ediyor. Panama’dan geçmek, onlara heyecanı az, turistik bir gezi gibi geliyor ve yaşadıkları inanılmaz macerayı, denizcilik literatüründe, “Denizlerin Everesti” olarak bilinen Horn Burnu’nu geçerek tamamlamak istiyorlar. Dünyanın en tehlikeli suları diye tanımlanan, hatta tekneyi batırabilecek bir rüzgâr sistemine sahip olan bu coğrafyada, soğuk havanın da etkisiyle zorlu bir yolculuk yapıyorlar. Hatta tekneden günlerce dışarıya çıkamıyorlar. Zorluk, burnu dönünce de devam ediyor. Bırakın insanı, karada hiçbir canlının olmadığı güzergâhtan geçiyorlar ve 2 ay boyunca hiç insan görmüyorlar. Bu arada tekneleriyle ilgili sıkıntı yaşasalar, yapılacak hiçbir şeyleri olmadığının da farkındalar. Ancak Öge, seyahatın bu bölümünü “muhteşem” olarak niteliyor ve “İnanılmaz bir coğrafya. İnsana iyi gelmişim dedirtiyor” diyor. Öge, bu kararıyla da Horn Burnu’nu dolaşarak, dünya turunu tamamlayan ilk Türk olduğunu söylüyor. Tülün Şaşmaz Özer Kanburoğlu Pink Floyd’un mirasçıları Türkiye’de Elektronik müziğin modernistleri olarak tanımlanan Fransız ikili Air, Lounge 102 ve BKM işbirliği ile 24 Temmuz’da Turkcell Kuruçeşme Arena’da olacak. Nicolas Godin ve JeanBenoît Dunckel’den oluşan Air’in müziği her albümle yeni bir yola sapıyor. Fransız stili aşk klişelerine ince bir mizahla yaklaşan ikilinin, 60’lar ve 70’lerden aldıkları ilham ve Serge Gainsbourg etkisi müziklerinde hissediliyor. Air; klasik disko müzik tarzından, 70’ler ‘rock’ına; JeanMichel Jarre ve Vangelis’in ‘new wave’inden, İtalyan film müziklerine kadar farklı kökenlerden beslenen bir topluluk. Air’in 1998 tarihli ‘Moon Safari’den çıkan ‘Sexy Boy’ ve ‘Kelly Watch The Stars’ parçaları özellikle İngiltere’de çok beğenildi. Hatta klipleri MTV müzik kanalında defalarca gösterildi. İkili, iki yıl sonra Sofia Coppola’ın ‘Virgin Suicides’ filminin müziklerini yaptı. 2001 yılında yayınlanan ve ‘How Does It Makes You Feel?’ şarkısını da barındıran ‘10.000 Hz Legend’ albümü ise, daha deneysel ve karanlık bir müziğe sahip. 2004’teki ‘Talkie Walkie’, ‘Moon Safari’nin pop anlayışıyla, ‘10.000 Hz Legend’ın deneyselliğini buluşturan bir albüm. İkili ‘Pocket Symphony’ albümüyle karmaşık olanı basite indirgemekteki yeteneğini gösterdi. Önceki albümlere göre artan doğu etkisinin ve Uzakdoğu enstrümanlarının varlığının hissedildiği albüm için, Nicolas Godin bir yıl boyunca Okinawa’lı bir ustadan klasik Uzak Doğu enstrümanları öğrendi. Geçtiğimiz sene yayınlanan Charlotte Gainsbourg’un ‘5:55’ isimli albümünün prodüktörlüğünü yapan Air, şimdiye kadar Pulp’tan Jarvis Cocker ve Divine Comedy’den Neil Hannon gibi isimlerle birlikte çalıştı. İkiliden Duncknel, geçtiğimiz sene Darkel adıyla yayınladığı solo projesiyle de büyük ilgi görmüştü. 70’lerin ‘synthesizer sound’unu, güncel müzik akımlarına uyarlayan Air, Pink Floyd’un mirasçıları olarak tanımlanıyor. YENİ BİR TEKNE GEREK Yaklaşık 33 gün Büyük Okyanus’ta kaldıklarını ve Tahiti’de evlenmeye karar verdiklerini söyleyen Öge, “Sophie’ye ben bu geminin kaptanıyım. Nikah kıyabilirim dedim ve yüzüklerimizi taktım. Tabi resmi olarak İstanbul’da evleneceğiz” diyor. Tahiti’den sonra, Samua Adası, Banuata Takım Adaları’na gittiklerini, Papua Yeni Gine’nin oldukça ilginç olduğunu söyleyen Öge, “Burada hayatında ilk kez beyaz insan gören çocuklar vardı. Yaklaşık 1 ay orada kaldık ve hiç Papua Yeni Gine parası görmedik. Bütün alışverişlerimizi takasla yaptık. Biz meyve aldık, onlara tekneden bir şeyler verdik. Ardından, Avusturalya, Endenozya, Singapur, Malezya, Tayland, Srilanka, Maldiv Adaları, Yemen’e ulaştık. Kızıldeniz bizim için zorlu bir seyir oldu. Sudan, Mısır, Süveyş, İsrail’in ardından da yeniden kendi topraklarımıza, Türkiye’ye döndük” diyor. Yeni bir dünya turuna çıkmayı çok istediğini, ancak 9,5 metrelik teknesinin çok küçük olduğunu söyleyen Öge, yeni bir tekne yaptırdıktan sonra yeniden maviliklere açılacağını belirtiyor. Bu kez daha soğuk coğrafyalara, örneğin Antartika’ya gitmeyi istiyor. 3 yıl süren yolculuk boyunca ise en çok sevdiği insanları, çayı, Türk mutfağını ve kara yaşamını özlediğini söylüyor. SOPHİE’YLE TANIŞMA Önce Yunan Adaları’na gittiğini söyleyen Öge, ardından Tunus, İtalya, İspanya, Fas, Afrika, Yeşilburun Adaları’nı dolaşıyor. Zaman zaman “Ben niye buradayım” dediği de oluyor ama kararından vazgeçmiyor. Yine bu soruyu kendisine sorduğu günlerden biri okyanusun ortasında başlayan aşkı da şöyle anlatıyor. “Okyanus’un ortasında Belçika bandıralı bir katamaranla karşılaştım. Katamarandaki çiftle de arkadaş oldum. Dünya turuna çıktığımı ve fotoğrafçı olduğumu söylediğimde, eşiyle birlikte
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle