19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 yeni 27/6/07 18:28 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? 3 Gün İçinde Öleceksin (In 3 Tagen bist du tot ) Andreas Prochaska’nın yönettiği ve Sabrina Reiter, Laurence Rupp, Julian Sharp ile Susi Stach’ın oynadığı film, Nina ve arkadaşlarının “Üç gün içinde öleceksin!” şeklinde aldıkları cep telefonu mesajının ardından başlarına gelen trajik olayları konu alıyor. Bunun başlarda bir şaka olduğunu düşünen gençler, önce Nina’nın erkek arkadaşı ertesi sabah, ayaklarına beton bir blok bağlı şekilde göle atılmış olarak bulur. Nina’nın bir başka arkadaşının da vahşi bir saldırıya uğraması ile gençler hayatlarının tehlikede olduğunu fark ederler. Zaten cinayetlerde daha da vahşileşerek devam etmektedir. Si ne ma 8 ntalya, 1928 Ekim arasında 44. Altın Portakal Film Festivali, 3. Uluslararası Avrasya Film Festivali ve 2. Avrasya Film Fuarı gibi üç yoğun etkinliğe yine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Kırk bir yıldır ulusal boyutta düzenlenen festival kırk ikinci yılında 1. Uluslararası Avrasya Film Festivali’ni de bünyesine katarak uluslararası oldu, kırk üçüncü yılında da Türkiye’nin ilk film pazarını gerçekleştirdi. Bu yıl da Altın Portakal geçen yılki gibi Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) ve Antalya Kültür Sanat Vakfı’nın (AKSAV) işbirliğiyle, Real Hipermarketler Zinciri’nin ana sponsorluğunda yapılacak. ASLI Kırk dördüncü yılında festival yine yeniliklerle, atılımlarla gündemde: Bunlardan birincisi ilk kez SELÇUK gerçekleşecek senaryo geliştirme ödülü. Avrasya Film Fuarı’na yurtiçi ve yurtdışından başvuran ortak yapım projelerinin senaryoları uzman bir jüri grubunca seçilip değerlendirilecek, aralarından en iyisine Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (Türsab) 25 bin ytl ödül verecek. Senaryo geliştirme ödülünün dünyada bilinen en iyi örnekleri de Uluslararası Rotterdam Film Festivali’ndeki Hubert Bals Fonu, Uluslararası Selanik Film Festivali’ndeki Balkan Fonu. (Live Free or Die Hard) Senaryosunu Mark Bomback’ın yazdığı filmin yönetmenliğini Len Wiseman yapıyor. Filmde, Bruce Willis, Timothy Olyphant, Maggie Q, Justin Long, Jeffrey Wright, Mary Elizabeth Winstead, Cyril Raffaelli rol alıyor. Greg Pope (Timothy Olyphant) tarafından yönetilen bir bilgisayar korsanları çetesi, Amerika’nın bilgisayar altyapı unsurlarına saldırıp işe trafik ışıklarından başlayarak sistemleri teker teker kapatırlar. Bankalararası bilgisayar ağlarına ve borsaya da müdahale ettikten sonra, Amerika’nın ekonomisi çökmeye başlamıştır. Eski bir polis memuru olan McClane (Bruce Willis), yeni tutukladığı Matt ile birlikte teröristlerin tam olarak ne yapmak istediklerini ve amaçlarına ulaşmak için hangi adımları atmaları gerektiğini anlayarak onların peşine düşerler. ? Zor Ölüm 4 ??????????????????????????????????? Zengin bir Altın Portakal A ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Dehşet ve vahşetin görsel dansı ALPER TURGUT Dehşet Gezegeni (Planet Terror), matrak, iğrenç, tuhaf ve karman çorman bir çizgi roman… Bol keseden gereksizlik ve biçimsiz bir güzellik… Korku, gerilim ve şamatayı harmanlayan, gerçekten alışılmadık bir film bu… Başrolünde geleneksel hortlaklar yerine virüs kurbanı olan ahir zaman Zombileri… Gerisi, dehşet ve vahşetin görsel dansı ve sizi rahat bırakmayan bir kusma hissi… Ve kan banyosu… Sırılsıklam… Acayip filmlere imza atmakla ünlü, hayli de başarılı Robert Rodriguez, 1993 yılında Teksas Üniversitesi’nde okurken 7 bin dolara çektiği Gitarım ve Silahım (El Mariachi) adlı yapıtıyla bir anda meşhur oldu. Ardından devamı niteliğindeki Desperado geldi. Çılgınlık konusunda yarıştığı, yakın arkadaşı Quentin Tarantino ile vampir komedisi Gün Batımından Şafağa (From Dusk Till Dawn) (1996) filmini kotardı. Robert Rodriguez, El Mariachi üçlemesinin sonuncusu Bir Zamanlar Meksika’da (Once Upon a Time in Mexico) ile büyük ses getiren görsel mucize Günah Şehri’ni (Sin City) de yöneterek hayranlarına yeni hayranlar ekledi. Sıradan filmlerin anıtını dikmek adına kollarını sıvayan pek muhteşem ikili (Rodriguez ve Tarantino), farklı olma hevesiyle beslenen şımarıklıklarından, bugüne dek (ya da uzunca bir süredir) karanlıkta kalan ‘iki film birden’ adlı (Grindhouse) ucubeyi güneşe çıkartıyorlar. Yine de deneysel saçmalıkların bütününden, (komik, kaçık, beş para etmez, aptalca ve iğrenç olsa da…) keyifli bir film yaratmak hiçte kolay olmasa gerek… Unutmadan söyleyelim. “Sonuna kadar gitmemek olmazdı” diyor Rodriguez ve bunu ispatlıyor. Hani film icabı da olsa oğlunu öldürebilecek kadar… Zor Ölüm 4.0 (Die Hard 4,0) ile dün tekrar beyazperdeye yapışan, hepimizin malumu Bruce Willis, İngiliz Hasta (The English Patient) ile tanıştığımız, son yılların en bomba dizisi Lost’ta canlandırdığı Sayid karakteriyle iyiden iyiye bellediğimiz Naveen Andrews, ‘ben bu adamı bir yerlerden hatırlıyorum’ cümlesine cuk oturan Michael Biehn, filme renk katıyorlar. The Black Eyed Peas grubunun solisti Fergie (Stacy Ferguson), Six Feet Under dizisinin yetenekli oyuncusu Freddy Rodriguez, her iki filmde de boy gösteren Rose McGowan, Dehşet Gezegeni’nin diğer ağır topları… Bunun dışında Marley Shelton, Jeff Fahey, Tom Savini ve Michael Parks da filmde önemli roller üstlenmişler. SALDIRGANLAŞAN İNSANLAR Grindhouse’un ilk bölümü (ikincisi de denilebilir) olan Ölüm Geçirmez’i (Death Prof) izleyen sinemaseverler, önümüzdeki ay da Dehşet Gezegeni’ne (karakter çözümlemeli zombi filmi) seyahat edebilecekler. (Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkede gişe beklentisi nedeniyle Ölüm Geçirmez ve Dehşet Gezegeni adlı siyam ikizlerinin ayrılmalarına karar verildi) TOPLAM ÖDÜL TUTARI 700 BİN LİRA İkinci ödülse Yurtiçi Kargo’nun, festivalin kurucusu belediye başkanı Dr. Avni Tolunay adına konan, en iyi ikinci filmin yapımcısına verdiği 30 bin dolar. Bu yıldan başlayarak Dr. Avni Tolunay Yurtiçi Kargo Jüri Özel Ödülü’nü kazanan filmin ayrıca ulusal ve uluslararası dolaşımı da şirketçe sağlanacak. En iyi filmin 300 bin ytl alacağı Altın Portakal’ın toplam ödül tutarı 700 bin ytl. TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil’inde belirttiği gibi bu ödüller Türk sinemasına katkıda bulunmak amacıyla veriliyor. Ulusal seçici kurulun başkanlığını Hakkari’de Bir Mevsim, Faize Hücum, At, Camdan Kalp filmlerinin oyuncusu, değerli aktör Genco Erkal üstleniyor. Yarışmalı bölümler dışında çok sayıda ulusal ve uluslararası örneğin, toplu gösterimlerin, anısına saygı bölümlerinin, panellerin, söyleşilerin,atölyelerin, sergilerin, sinema etkinliklerinin festivalde yer alması tasarlanıyor. Etkinliğin onur ödülleriyse ÇASOD ve SODER’in ortak kararlarıyla Uzlaşma, Böcek, Yolda filmlerinin oyuncusu Halil Ergün’le, Muhsin Bey, Eşkiya, Gönül Yarası filmlerinin yönetmeni Yavuz Turgul’a veriliyor. Doktor William Block (Josh Brolin) ve eşi Dakota Block (Marley Shelton), 9 yaşındaki oğulları Tony (Rodriguez’in oğlu Rebel Rodriguez) ile birlikte Teksas’da sessiz ve sakin bir yaşam sürdürürler. Ta ki bir gece yarısı, evlerinin arka bahçesinde gezinen insanlarla karşılaşana dek… Evlerinden çıkarak kasabaya inerler ve hemen hemen herkesin garip davranışlar sergilediğine tanık olurlar. İnsanlar, yırtıcı aç hayvanlar gibi saldırganlaşmaya başlamıştır. William ve Dakota, buna bir patlama sonucu, kasabayı kaplayan gaz bulutunun neden olduğunu keşfederler. Gazdan bulaşan virüs, kısa sürede insanları esir almıştır. Önce yaralar oluşmuş, ardından tüm bedene yayılmıştır. En son kafalar büyümüş ve böylelikle ürkütücü sahne tamamlanmıştır. İnsanlar hastalanmış ve zombilere dönüşmüştür. Tek istedikleri şey öldürmektir… Vahşi bir saldırının ardından bacağı kopan dansçı Cherry (Rose McGowan) ve tehlikenin kokusunu almışçasına bir anda çıkıp gelen eski erkek arkadaşı Wray (Freddy Rodriguez), William ve Dakota’ya katılırlar. Kasabadaki turları, korku ve eğlenceyi beraberinde getirir. Aileleri, dostları, komşuları, iş arkadaşları… Hepsi şuursuz katillere dönüşmüştür. Testis koleksiyoncusu paralı asker Abby (Naveen Andrews), gözüne kıymık batan ve üstüne üstelik penisi eriyen bir numaralı tecavüzcü (tabii ki Quentin Tarantino), lezbiyen saldırganlar, gözü dönmüş barsak sevdalıları, bir kısmı et yemeyen vejetaryen zombiler, kan akıtmaya doymayan caniler… Ve dahası… Onlar kaçmayı değil zombilerle savaşmayı seçerler. Güzel Cherry’nin bir bacağı makineli tüfektir artık… Kahramanımız yeniyetme Wray, tepeden tırnağa silahlı genç kızların başına geçer. Teğmen Muldoon (Bruce Willis), şerif Hague (Michael Biehn) ve mesai arkadaşı şerif yardımcısı Tolo’nun (Tom Savini) da hikayeye katılmasıyla ortalık iyice şenlenir. Bol kan banyosu, parçalanan organlar, kesik uzuvlar… Tiksindirici bir savaş başlamıştır. MARKA KENT Türkiye’de ilk kez bir film festivalinin iki sivil toplum kuruluşunun, TÜRSAK’la AKSAV’ın ortak düzenlemesiyle yapıldığına değinen Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel, özellikle Avrasya Film Fuarı’nın bir dinamo etkisi yaratacağını, Antalya’yı marka bir dünya kentine dönüştürmenin en önemli yolunun kültür ve sanat etkinliklerinden geçtiğini vurguladı. Türel, Avrupa ve Asya sinema endüstrilerini Antalya’da buluşturmayı amaçlayan fuarın, Türk sinemasına katkıda bulunarak uluslararası ortak yapımlar, satışdağıtım anlaşmaları için platform oluşturacağını, bu değişimin olumlu sonuçlarının ileriki yıllarda daha iyi alınacağını da belirtti. Film Fuarı’nın yöneticiliğini Toronto, Thames, Selanik gibi film festivallerinin fuar organizasyonlarında, Hong Kong’un başlıca Tv kanallarında çalışmış, Sundance Channel’in film program bölümünün başkanlığını yapmış olan Tony Watts yapacak. Uluslararası arenaya adım atan, Doğu ile Batı arasında bir sanat köprüsü kurmayı amaçlayan Altın Portakal, kırk ikinci yılından bugüne Norman Jewison, Taylor Hackford, John Irvin, Roger Corman, Irvin Kershner, Leos Carax, Kim Ki Duk, Darius Mehrjui, Samira Makhmalbaf gibi yönetmenleri, Dame Helen Mirren, Sir Peter O’Toole, David Carradine, Woody Harrelson, Michael Madsen, James Cromwell, Barbara Bouchet, Mathilda May, Kiera Chaplin, Isild Le Besco, Padraic Delaney gibi ünlü oyuncuları, Louis Gardel, Michel Fessler gibi senaristleri konuk etti. Ödül tutarlarını yükselten, kültür ve sanatın etkisini her yılki gibi önemseyen 44. Altın Portakal, özgün çalışmaların, yaratıcı yönetmenlerin, popüler kültürün harmanlanacağı bir ortamda gerçekleştirilecek. Bu yılda festivalin afişlerini Saatler, ahraman, Soğuk Dağ, Frida, Panama Terzisi, Yetenekli Bay Ripley, gibi filmlerin afişlerini hazırlayan, reklamcılığın Oscar’ı sayılan Key Art ödülünü üst üste iki kez kazanan yetenekli uluslararası grafiker Emrah Yücel hazırladı. Ne atraksiyon ne mekan, başrolde ‘insan’ var SİNEM DÖNMEZ Türk sineması kaliteli yapımlara imza atmaya devam ederken akıllarda kalacak bir yenisinin daha çekimlerine başlandı. Müthiş bütçeler, medyatik isimler olmadan da başarılı film yapılacağının, Türk kültüründeki tükendi sandığımız değerlerin hâlâ varolduğunu kanıtlarcasına başlanan “Sacayağı”, güçlü oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Sacayağı filminin senaryosu yönetmenliğine de imza atan Berrin Dağçınar’a ait. Dağçınar, ilk sinema filmi deneyiminde, böyle bir kadroyla birlikte çalışmaktan çok mutlu olduğunu dile getirirken “Bu filmde baskın olan ne mekan, ne atraksiyon. Biz filmde insan ilişkilerinden bahsediyoruz ve bu da ancak oyuncuyla yakalanabilecek bir şey. Filmin sonunda temiz ve sıcak bir iş yaptık diyeceğiz. Önemli olan oyuncuların buraya senaryoya inanarak gelmesi” diyor. Sacayağı’nın konusu, çocukluklarından beri hiç ayrılmamış, kendi yağında kavrulan üç ailenin hikâyesinden oluşuyor. Küçük bir kasabada yaşamanın verdiği sadece günü geçirme alışkanlığı yüzünden bir birikimleri olmayan aileler, kendilerine ait mutlu yaşamlarını sürdürüyorlar. Ancak, bir yandan dünya değişir ve çocukları büyürken artık bu şekilde yaşamanın ve tevazunun artık yetmediğini farkediyorlar. Paralel düzlemdeki farklı yaşamları ise bir anda aynı sorunla değişiyor. Üç arkadaştan birinin küçük oğlunun kör olma tehlikesi ameliyat olmasını gerektiriyor. Azla yetinmeyi bilerek yaşayan aileler bir anda yüklü miktarda paraya ihtiyaç duyuyor. Dostluklarının verdiği güçle ve hayata bağladıkları umutla birbirine kenetlenen üç aile bu zorluklara umutları ve dayanışmaları sayesinde göğüs geriyor. dönmesini istediğimiz değerlerin olduğu bir film bu” diyor. Zeynep Eronat, Sacayağı’nın bir umut filmi olduğunu söylüyor. Senaryoyu okuduğumda içimin yıkandığını hissettim umarım izleyiciler için de böyle olacak, hayatımının en mutlu setlerinden birinde, şahane bir kadroyla birlikteyim, bu filme de yansıyacak diyor. Suzan Aksoy da öncelikle birlikte çalıştığı kadroyu övüyor ve ilk sinema filmi yönetmenliğini yapan Dağçınar’la birlikte olmanın çok heyecan verici olduğunu söylüyor. “Burada çok mutluyuz, güzel bir film, onurlu bir iş yapacağız” diyor. Tarık Pabuççuoğlu diğer oyunculardan farklı olarak, yazım aşamasından beri filmin içinde, Dağçınar, onun filmde yer alan üç erkekten biri olmasına başından beri karar vermiş. Pabuççuğlu, “Film ve senaryo tahminimden de güzel çıktı. Ben iddiamız yok demiyorum, bence bu film görüntüleriyle, derinliğiyle, oyunculuğu ve hikâyesiyle güzel bir sinema filmi olacak” diyor. Çekimlerin başarıyla devam ettiğini vurgulayan sanatçı, yüzlerinin akıyla bitireceklerinden emin konuşuyor. Ceren Soylu da, “Gişesi iyi olacak olmayacak o ayrı bir konu ben bizim içimize sineceğinden eminim. Burada ciddi bir emek, gönül işi var” diyor. Hakan Boyav ise bu filmden çıkanların filmdeki umudu hissedeceklerini, filmden mutlu çıkacaklarını söylüyor ve aslında filmi şu cümlelerle özetliyor: “Çok sıcak günlerde çalışıyoruz, çok sıcak, çok sevimli ilişkilerin olduğu bir set ilişkimiz var, çok sıcak insanlarla, ustalarla birlikteyiz ve karşımızda çok sıcak bir senaryo var, dolayısıyla umut ediyorum ki çok sıcak bir film çıkacak karşımıza” diyor. GENÇ KADRO MUTLU Film için Balıkesir’e bağlı Gömeç ilçesinde bazı yapılar restore edilmiş, Gömeç gibi ne köy gibi geri kalmış ne de kasaba gibi şehirleşmeye başlamış bir yerde çekiliyor olması da filmin konusuna oldukça uygun. Alasya, “İtalya’da 370 ada var ama içlerinde en çok Kapri adası meşhur, çünkü bu adada birçok film çekildi. Bizim de film ya da dizi çekilen yörelerimizin halkının buna sahip çıkması gerekiyor, geçtiğimiz günlerde Balıkesir Valisi önümüzden arabasıyla geçti, ben durmasını bir merhaba demesini beklerdim, yöre halkı da bulunduğu yerde böyle bir proje yürütülmesinin ne kadar faydalı olduğunun bilincinde olmalı” diye sitem ederken, bir gün Türkiye’nin de Oscar alabileceğinden umutlu olduğunu söylüyor. “İlla ki büyük bütçeli filmler yapılmasına gerek yok, yabancı film dalındaki oscarların hangisi büyük bütçeli? Bizim ülkemizin durumu belli, tasarruflu olmak lazım, bu film de tasarruflu, bir bakıma o yüzden de hoşuma gidiyor burada yer almak” diyor. Filmin genç kadrosu da böyle büyük ustalarla çalışmaktan gurur duyuyor. Tüm genç kadronun ilk sinema deneyimi olan bu projede, ustaların onlara çok yardımcı olduklarını söylerken, “Böyle büyük oyuncularla beraber olmak hem keyif hem de hâlâ heyecan verici” diyorlar. Filmin yapımcılığını üstlenen Ali Kaygısız, Sacayağı’nın dilden dile dolaşarak seyirciye ulaşacağını söylüyor. “Reklamla elde edilen balon seyirci değil hedeflediğimiz. Türkiye’de doğru zamanda yapılan doğru işler her zaman karşılığını alır” diyor. Filmin uluslararası arenada da yer alacağını, festivallere katılacağını ekliyor ve “Arizona’daki adam da bu filmi izlediğinde bir şey alacak” diyor. Filmin senaristi ve yönetmeni Berrin Dağçınar, ilk sinema yönetmenliği deneyiminde bu büyük kadroyla çalışmaktan dolayı çok heyecanlı. “Bu film benim kafamda üç adamın hikâyesini anlatan bir komedi olarak doğdu, daha sonra yontula yontula bir melodrama dönüştü. Hâlâ içimde büyük bir korku var, dizi çekmeye benzemiyor sinema filmi, diziyi öbür hafta toparlayabilirsiniz ama sinemada böyle bir olanak yok. Benim en büyük şansım, birbiriyle böyle kaynaşan bir kadroyla birlikte çalışmak. Ben setin atmosferinin filme de yansıdığına inanıyorum” diyor. BİR UMUT FİLMİ Filmde, Mehtap Anıl, Zeki Alasya, Tarık Pabuççuoğlu, Hakan Boyav, Zeynep Eronat, Suzan Aksoy, Ceren Soylu, Haldun Boysan gibi usta ve deneyimli oyuncuların yanı sıra, Mert Fırat, Sedef Avcı, Cenk Gürpınar, Dilan Demirel gibi genç ve yetenekli oyuncular da yer alıyor. Bütün ekip, birlikte çalışmaktan çok mutlu ve şimdiden sıcak ilişkiler içindeler. Alasya, böyle iyi bir kadroyla, dostluk, kardeşlik, dayanışma gibi güzel duyguların işlendiğini vurgularken, “Naif, özgün, eli yüzü düzgün bir film çıkacak ortaya. Biz bu işe önce iyi niyetimizi koyduk, filmde oyunculuğunu ispatlamış deneyimli oyuncular yer alıyor. Böyle bir hikâyenin etrafında birleşince de doğru dürüst bir film çıkacak ortaya. Baş yapıt olacağız demiyorum ama giderek unuttuğumuz ama şimdi de geri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle