20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 7/3/07 15:56 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 10 MART 2007 CUMARTESİ Türkler eğlenceye para harcamıyor Türk insanı evinde yaşıyor SABİHA KURTULMUŞ “Her açılan kapı yeni bir konsepte açılıyor” Türk insanı eğlenceye mantığıyla oluşan İstanbul para harcıyor mu? Doors Grup, Vogue, Da “Bizim ülkemiz açısından bakılırsa Mario, Wanna, A’jia, Anjelique gibi İstanbul gece eğlenceye çok fazla para harcanmıyor. hayatının nabzını tutan mekanların yaratıcısı. Berk Eğlenceye de bir yaşam tarzı olarak Ekşioğlu ortakları Rıza, Levent, Bülent Büyükuğur bakarsak, sinemasından tiyatrosuna, gece kulübünden restoranına veya müzeye kardeşlerle birlikte “moda” mekan yaratma konusunda gitmek, sanat faaliyetine katılmak, bunların marka olmuş durumda. Berk Ekşioğlu’yla, her yaş ve hepsini bir eğlence olarak düşünürsek, gelir düzeyine hitap eden Kitchenette’i ve yeni açıkçası Türk insanı Avrupa ya da projelerini, Vogue restoranın nefis panaromik Amerika’yla karşılaştırdığımız zaman daha manzarası eşliğinde konuştuk. çok evinde yaşayan, evinde yemek yiyen bir Doors grup nasıl oluştu? Siz daha önce neler kültüre sahip. Zamanla hem kadının hem yapıyordunuz? erkeğin birden çalışmaya başladığı “Amerika’da makine mühendisliği okudum. Daha kozmopolit ortamda, yavaş yavaş dışarıda yeme içme de daha kaliteli sonra Almanya Bosch Siemens’te makine mühendisi sunulabilir, daha çok para harcanabilir ve olarak çalıştım. İstanbul’a dönünce de Arçelik’te ürün daha çok eğlenilebilir bir pozisyon geliştirmede. Daha sonra mühendisliği bırakıp borsada oluşturmaya başladı. Ama bu şehir hayatı, trader’lık yapmaya başladım teknik analiz konusunda. İstanbul için geçerli daha çok. Karşılaştırma O sırada gerek yemeiçmeden, gerek eğlenceden yapıldığında Avrupa ve Amerika’ya göre aldığım keyif sebebiyle, Levent, Rıza, Bülent eğlenceye harcanan para çok çok az, Büyükuğur ile bir araya gelip 1997 yılında Vogue’un tüketim de keza öyle. Alkol veya kahve açılmasını sağladık. Onların o zaman işleyen Da tüketimine bakıldığında, bizim nüfusun 10’da biri kadar olan ülkelerde bile, 5 – 10 Mario restoranları vardı. 2000 yılında Vogue, kat daha fazla kahve, alkol vs. tüketiliyor. Da Mario ve Havana’yı, kurumsal kimlik “Eğlenceye Şu an için az ama yakın zamanla gelir ve konsept olarak da ‘her açılan kapı de bir yaşam tarzı olarak düzeyine paralel artacaktır diye yeni bir konsepte açılıyor’ düşünüyorum.” bakarsak, sinemasından mantığıyla İstanbul Doors çatısı altında topladık. O günden tiyatrosuna, gece kulübünden bugüne, üzerine Anjelique, restoranına veya müzeye gitmek, sanat Wanna, Kitchenette, Aija faaliyetine katılmak, bunların hepsini bir eklendi.” 10 yıl öncesine geriye dönüp baktığımızda eğlenen insan profili nasıl gelişti, farklılık gösterdi? “1820 yaşlarındayken bir bara ya da kulübe girdiğimizde genelde yüzde 90’ı erkek olurdu, çok fazla kadın olmazdı. Eğer kadın varsa onlar da erkek arkadaşlarıyla gelmiş olurdu. Daha fazla gerginliklerin olduğu bir ortamdı. Şimdi bakıyorum kadınlar da arkadaşlarıyla birlikte bir yerlere gidebiliyor, eğlenebiliyor. Bu bence sektörü çok daha renklendirdi. En azından insanlar eğlenmek istediği için kendi tarzı mekanlara gidiyor ve oralarda da o rengin olması işin doğası gereği bütünlüğü sağlıyor. Bana göre şu anda çok iyi bir harman var ve daha iyiye gidecek diye düşünüyorum.” Gece hayatı ve evlilik nasıl gidiyor? Eşiniz çalışma temponuza ayak uydurabiliyor mu? “Eşim de çok çalışıyor. Senelerdir reklamcılık işinde. Güzel Sanatlar Reklam Ajansında 12 sene çalıştı. Onun da işlerinin saatleri düzensiz ve çok yoğun. Son iki senedir ortak olduğu The Partners şirketinde organizasyon, prodüksiyon, kurumsal iletişim konularında çalışmakta. Gerek seyahatleri, gerek iş saatleri çok yoğun. O açıdan bir denge var hayatımızda.” SÜREKLİ YENİLİK Çalışma saatleriniz nasıl? “İşimiz gece işi gibi görünse de aslında işimizin yüzde sekseni gündüz ofis ve toplantılarla geçmekte. Ama kulüp konseptleri olan Wanna ve Anjelique’de sıkça gece geç saatlere kadar kalmamız gerekebiliyor.” Bir mekanın ilgi görüp görmeyeceğini ve konseptini nasıl belirliyorsunuz? “Açıkçası bizim yaratmış olduğumuz konseptlerde insanların isteklerini ve o istekler karşısında geri dönüşlerini anlayabiliyoruz, algılayabiliyoruz diye düşünüyorum. Sonuçta trendlere göre konseptlerin de kendilerini yenileyebiliyor pozisyonda olmaları gerekiyor. Mesela Vogue onuncu senesinde olmasına rağmen; sadece her üç senede bir mimari olarak değil, çok dinamik bir şekilde menülerini, ürün gamını da yeniliyor. Klasiklik olsa bile isimde, markada, o yeniliği devamlı yaşatmak gerekiyor süreklilik açısından. Dolayısıyla mevcut konseptlerde yenilikler yapılması mekanlara dinamizm ve çekicilik getiriyor kanısındayım. Ama normal şartlar altında bizim bu yeniliklere karar vermemiz; ruhumuz, beğenimizle ve insanların da bundan hoşlanacağını hissetmemizle olan bir şey. Türk insanının yeniliklere ve farklı kültürde etnik konseptlere hala çok açık olduğunu düşünmemekle beraber, yavaş da olsa bunun gelişeceği düşüncesindeyim. Sıkça ziyaret edilen balıkçı veya kebapçı konseptleri kültürümüzde ne olursa olsun gayet iyi bir yer alıyor ve almaya da devam edeceğini düşünüyorum.” eğlence olarak düşünürsek, açıkçası Türk insanı Avrupa ya da Amerika’yla karşılaştırdığımız zaman daha çok evinde yaşayan, evinde yemek yiyen bir kültüre sahip. Karşılaştırma yapıldığında Avrupa ve Amerika’ya göre eğlenceye harcanan para çok çok az, tüketim de keza öyle. Alkol veya kahve tüketimine bakıldığında, bizim nüfusun 10’da biri kadar olan ülkelerde bile, 5 – 10 kat daha fazla kahve, alkol vs. tüketiliyor.” Fotoğraf: UĞUR DEMİR Ses sorunu... Yaz için neler düşünülüyor, yüksek ses sorununu çözebildiniz mi? “Yaz için Anjelique projemiz mevcut. Geçen sene sektörde sesle ilgili problemler olmuştu. Ama sesin insanları evlerinde uykusuz bırakacak kadar yüksek olması kabul edilebilir bir şey değil. Ne olursa olsun bunu yapmaya çalışan işletmelerle, sesin kontrolü için hiçbir çalışma yapmayan işletmeleri de bir tutmamak gerekiyor. Geçen sene yanlış bir uygulama oldu bana göre, bir anda sesten şikayetler oldu diye sahildeki tüm işletmeler bir hafta kapatıldı. Bu şuna benziyor; okullarda öğrenciler bıçaklanıyor, o zaman okullar kapansın. Burada aslında sorunun temeline inilip nerelerde, niçin kontrolsüz bir durum var, bunun tespitinin yapılması ve gerekiyorsa bunlara eğitimler verilip, o işletmelerin normal bir ses düzeyiyle insanları eğlendirmesini sağlamak gerekiyor. Bunun için belediyelerle birlikte çalışmalarımız var.” Etrafa bakmak değil... Müdavim kimdir sizce? Sizin müdavim profiliniz nedir? “Müdavim bence oraya gittiği zaman kendi ruhuyla oradaki ruhu bir bütün olarak hisseden kişidir. Bunun sürekli olması gerekmez. Bir kere bile hissetse bence müdavimdir. Şu profile özel bunu yapıyoruz gibi bir durum hiçbir zaman yok. Tabii ki bilinen şeyler var. Genç yaştaki insanların daha çok nelerden hoşlandığı, orta yaş grubunun nelerden hoşlandığını biliyorsunuz. Bütün konseptlerimiz ve bu kitle hep aynı değil. Zaten birbirinin ayağına basmayacak, birbiriyle çok fazla rekabet oluşturmayacak konseptler oluşturmaya çalıştık. Mesela Kitchenette konsepti her türlü kitleye, her türlü yaşa açık. Bakıldığı zaman 2025 yaş arası kaç kişi gelirse, 6570 yaş arası da aynı sayıda insan gelmekte. Ve her gelir düzeyinden insanın gelmesi Kitchenette’nin özelliği. Vogue daha yabancılar ve iş yemekleri ağırlıklı, Wanna ve Angelique’in müdavim profili ise birbirine yakın.” Kapı güvenliği ve müşteri seçimi konusunda ne düşünüyorsunuz? “Restoranlarda yok ama gece kulüplerinde oluyor. Zaten bunun sebebi de, servis edilebilecek insan kapasitesinin belli olması. Gerek içerideki insanların servis alabilmesi, gerek dışarıdan gelecek insanların içeride bunalmaması ve memnun olabilecekse içeri girmesi için kapı var ama insan sınıflamak için değil açıkcası.” Sizin için eğlenmek nedir? “İnsanın başkasının kıyafeti makyajıyla değil, kendisi olup mekanın veya konseptin sunduklarına kendini bırakmasıdır bence eğlenmek. Oraya buraya bakmak, etrafı, insanları incelemek o başka bir olay. Ben onu pek eğlenme olarak tarif edemiyorum. Eğlenme, insanın kendisi veya arkadaşlarıyla, kendisi olarak, kendini gerçekleştirmesi. Bu bir deşarj sonuçta ve insanın ruhuna faydalı olduğunu düşünüyorum. Her türlü terapiden çok daha iyi. Ama herkesin deneyimi kendisiyle alakalı. Kapıdan girerken her şeyi dışarıda bırakabiliyorsan o çok güzel. Ama bir beklenti varsa mutsuz olma ihtimali de var. Yani içeriye ‘şu olacak’ diye girmemek lazım.” Haydutlar Orkestrası’ndan çıldırtıcı ritimler YILDIZ ÇELİK Tüm zamanların en iyi Çingene orkestralarından biri olan, Balkan Roman müziğinin yaşayan efsanesi Taraf de Haidouks, henüz piyasaya çıkmamış olan yeni albümlerinden parçaların da yer alacağı performansları ile bu gece 22.00’de (10 Mart 2007) Garajistanbul’da sahne alıyor. Shaman World Music Days günleri kapsamında, 5 yıl aradan sonra tekrar İstanbul’lu müzik severlerle buluşacak olan Taraf de Haidouks çarpıcı kemanları, çıldırtıcı ritimleri ve müthiş vokalleri ile izleyicileri kendilerine hayran bırakan 12 Çingene ‘Lautari’ (geleneksel Romen folk müzisyen)’den oluşuyor. ‘Taraf de Haidouks’ dünyanın en iyi Çingene orkestrası, bugün İstanbul’da İndependent: “Dünyanın en iyi Çingene grubu” New York Times: “Taraf de Haidouks (Haydutlar Orkestrası) vahşi çingene müziğinin özünü ortaya çıkarıyor. Etrafa yaydıkları sesler bebop, salsa ve Batı Afrika müziklerini çağrıştırıyor.” gece kulübü Viper Room’da gerçekleştirdikleri unutulmaz performansları ile Hollywood’da bir şehir efsanesi haline geldi. 2002 yılında Avrupa’nın en önemli Dünya Müziği ödülü olan BBC Radio 3 Awards for World Müsic ile ödüllendirilen Taraf de Haidouks, 2006 yılında çıkan ‘The Continuing Adventures of Taraf de Haidouks’ (Taraf de Haidouks’un Yeni Macerları) adlı DVD/CD’leri ile Hollanda’nın Grammy’si sayılan Edison Award’ı aldı. ALBÜM ÇIKIYOR Fransız Çingene yönetmen Tony Gardiff de Cannes Film Festivali ödüllü ‘Latcho Drom’ (İyi Yol) filminde ‘Taraf de Haidouks’u anlattı. Bu film ile Roman müziğine ayrı bir ilgi oluştu. Grubun heyecanla beklenen albümü de Temmuz 2007’de piyasaya çıkacak. Grup, yeni albümlerinde, Bartok, Khachaturian, Komsa, Ketelbey, Manuel de Falla, Albeniz ve Liszt gibi Doğu’dan etkilenmiş klasik bestecilerin parçalarını kendilerine özgü Balkan Çingene renkleriyle harmanlıyor. Dünyada; Gypthos, Tsigane, Gypsy, Zingari, Tigani, Rom, Dom, ülkemizde ise çingene, roman, mutrip, kipti, elekçi, poşa, cano gibi isimlerle çağrılan dokuz sekizlik ritmin üstadlarının, inanılmaz akorları, baş döndürücü vokalleri, kural tanımayan sahne performansı ile ve müthiş enerjileri ile coşacağız bu akşam… MÜZİĞİ TANITTILAR Yaşları 20 ile 78 arasında değişen müzisyenler; Stephane Karo ve Michel Winter isimli iki Belçikalı müzikseverin 1990 yılında, Romanya’ya yaptıkları bir gezi sırasında, onları keşfetmesiyle seslerini dünyaya duyarmaya başlarlar. O zamana kadar Romanya’nın küçük bir köyü olan Clejani’de düğünlerde, vaftiz törenlerinde, hasat zamanında yapılan kutlamalardan başka bir yerde hiç çalmamışlardı. Onları keşfettikten, kısa bir süre sonra, Karo ve Winter grup için Belçika’da birkaç konser organize ettiler. Çok geçmeden de 1991’de Musique des Tziganes albümlerini çıkarmalarına yardımcı oldular. Repertuarlarında ortaçağdan günümüze ulaşmış baladlar ve Balkan kökenli Türk oyun havalarının da yer aldığı grup, dünyaya Romanya Çingenelerinin zengin müziğini tanıtıp, sevdirirler. Devam eden yıllarda; 1994’de Honourable BrigandsMagic Horses, 1998’de Dumbala Dumba, daha sonra Such Was My Life albümleri çıkardılar. Taraf de Haidouks başrolde Johnny Depp’in oynadığı ‘The Man Who Cried/ Erkeğin Gözyaşları’ filmi ile Avrupa’daki ününü Amerika’ya kadar taşıdı. Film için beş şarkı yazan grup, filmde Depp’in ailesi rolünü de üstlendi. Sıra dışı rollerin oyuncusu olan Depp’in kişisel hayranı olduğu grup, aktörün Los Angeles’daki
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle