Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 2/11/06 15:58 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Eve Dönüş ? Testere 3 Si ne ma 8 SUNGU ÇAPAN 12 Eylül darbesinin acılarını bizzat yaşamış Ömer Uğur’un senaryosunu ve yönetmenliğini üstlendiği Eve Dönüş, ihtilal döneminde yaşamlarını sürdürebilmek için mücadele veren fakir bir işçi ailesinin trajikomik hikayesini anlatıyor. Mehmet Ali Alabora, Sibel Kekilli, Savaş Dinçel ve Altan Erkekli’nin başrolleri paylaştığı filmin senaryosu üzerine dokuz yıl çalışan yönetmen, İstanbul’un kenar mahallelerinde yaşayan, siyasetten ve gündemden hayli uzak duran sıradan insanları portrelemeyi tercih etmiş. Mustafa eşiyle birlikte sağ sol çatışmasına karışmadan yeni aldıkları televizyonun taksidini ödeyebilmek için var gücüyle çalışır. Bir sabah darbenin gerçekleştiğini öğrendiklerinde çatışmaların (Saw 3) duracağını düşünerek sevinirler. Ta ki Mustafa siyasi bir militan olduğu gerekçesiyle tutuklanana kadar. Yönetmenliğini Saw 2’den anımsadığımız 27 yaşındaki Darren Lynn Bousman’ın üstlendiği Saw 3’de Jigsaw, dahiyane planlarıyla kurbanlarını avlamaya devam ediyor. Tobin Bell, J. LaRose ve Angus MacFadyen’in başrolleri paylaştığı ABD yapımı filmin senaryosu Saw hayranlarının internette buluştuğu forumlardaki fikirler göz önüne alınarak yazılmış. Psikopat katil Jigsaw, çırağı Amanda sayesinde polislerin elinden kurtulmuştur ancak ölmek üzeredir. İkilinin yerini bulmaya çalışan polisler ve Dr. Lynn katilin yeni hedefi olduklarının farkında değildirler. Kurbanlar yeni işkence ve oyunlarla sınanacaklardır. ABD’de geçen hafta gösterime giren yapım 33 milyon dolarla en çok izlenen film oldu. ??????????????????????????????????? Pedro’nun gözünden anneler ve kızları yapan ablası Soledad’ın (Lola Duenas) O çok beylik tanımla, arabasına doluşarak annelerinin köydeki İspanya sinemasının mezarını ziyaretleryle başlıyor. Mezara ‘haşarı ve hınzır çocuğu’ özen göstermek o yörede, âdettendir, ne de Pedro Almodovar’ın olsa bedenlerimizin ikinci evidir mezar. 1980’den günümüze kadar imzaladığı 16. Elden ayaktan kesilmiş, yarı yarıya filmi Dönüş, Kötü Eğitim’le Konuş bunamış, gözleri görmez halde köyde bir Onunla gibi erkek ağırlıklı ve olgunluk başına yaşayan, yaşlı teyzelerine de döneminin başyapıtları niteliğindeki son iki uğruyor Raimunda, Paula, Sole üçlüsü, filminin ardından Almodovar’ın yeniden çünkü Raimunda sevgili teyzesi için hep kökenlerine, öteden beri hikâyelerini endişeleniyor. Oysa teyzenin kapı komşusu anlatmayı sevdiği kadınların arasına Augustina’dan (Blanca Portillo) dönüşünün ürünü. Zaten filmin adı Volver, öğrendiklerine ve köye yayılmış dönmek ya da geri gelmek demek söylentilere göre, bir yangında azgın İspanyolcada. Malum, genelde melodramla kocasıyla ölmüş anneleri İrene (Carmen kara komediyi, gerçeklikle gerçek üstünü Maura) sabah akşam bakmaktadır düşkün bir araya getiren, taşkın, abartılı, kitsch kardeşine (teyzeye). Aynı ailenin farklı anlatımının öne çıktığı, aşkı, yaşamı, kuşaklardan 3 kadınını eksen alan filmde, şiddeti, ihaneti, türlü saplantı ya da Paula sarhoş kafayla ona tecavüze yeltenen sapkınlıklarıyla cinselliği konu edinen, babalığını kazayla öldürünce annesi fedakâr marjinal karakterlerden geçilmeyen ve yer Raimunda derhal devreye giriyor, ortalığı yer tabuları sarsan sıradışı filmleriyle temizliyor, arkadaşının restoranındaki derin tanınan Almodovar, her filminde aynı dondurucuya saklıyor kocasının cesedini. düzeyi yakalayamasa da, kuşkusuz Luis Bu arada arabasının bagajından çıkıveren Bunuel’den sonra en ünlü İspanyol İrene, kızı Sole’in yanında takılıyor gizli sinemacı günümüzde. gizli. Cesetle uğraştığından teyzesinin 1949’da La Mancha’nın bir köyünde cenazesine katılamayan Raimunda’nın ne (Calzada de Calatrava) doğan, çocukluğu, kadar güçlü, sorumlu bir kadın olduğunun Kore savaşının, Macar ayaklanmasının, altını çizen Almodovar, giderek doğaüstü soğuk savaşın yaşandığı 1950’li yıllarda öğenin ve gülmecenin yerini alan, polisiye geçen, 1966’da postu serdiği Madrid’de bir heyecan ve gerilim boyutuna sokuyor Milli Telefon şirketinde 10 yıl kadar derken filmi. Cesede adeta çöp muamelesi memurluk yaparken çeşitli dergilere yapan Raimunda, restoranda güzelce öyküler yazmaktan, tiyatroya bulaşmaktan, yedirip içirdiği 30 filmlerde figüranlık kişilik film ekibini de etmekten, rock grubu memnun bırakacak kurmaktan da geri kadar becerikli, yaman durmayan bir kadın. El attığı her Almodovar’ın kısa işi başaran, sürekli film denemelerinden çalışan bir emekçi sınıfı sonra 1980’de Pepi, kahramanı sanki, Lucy, Bom ve nevrotik burjuva Mahallenin Öteki kadınlarından tamamen Kızları’yla başladı ayrılan. meslek yaşamı. Özünde iki kız İhtiras Labirenti kardeşin anneleriyle (1982), Bunu Hak ilişkisi üstüne gelişen Etmek İçin Ne Dönüş’te, Raimunda’ya Yaptım? (1984), yardım eden ve Matador (1985), genellikle siyahlar Sinir Krizinin içindeki tüm kadınlar, Eşiğindeki Kadınlar sürekli öpüşür, sarılıp (1988), Bağla Beni kucaklaşır, birbirlerinin (1991), Sivri omzunda ağlaşır, Topuklar (1992) gibi dokunaklı bir birbirinden ilginç dayanışma sergiler, isimlere sahip kadın triplerine girerler. filmleriyle süren, en Entrikanın, yine iyi yabancı film melodramın dalağını Oscar’ını kazanan yaran dönemeçlere Annem Hakkında saptığı filmde Herşey (1999) ve Almodovar’ın bitmeyen Konuş Onunla sürprizleri finale dek (2002) gibi Dönüş / Volver / Yönetmen, başarılarıyla tavana Senaryo: Pedro Almodovar / Kamera: sürüp gidiyor. Yetiştirdiği otları bir vuran kariyerinin Jose Luis Alcaine / Müzik: Alberto artık doruğunda, Iglesias / Oyuncular: Penelope Cruz, güzel tüttüren, joint’çi 60’ına merdiven Carmen Maura, Lola Duenas, Blanca komşu Augustina, Portillo, Johana Cobo, Antonio De La köyün ilk çiçek çocuğu dayamış La Torre, Maria Isabel Diaz / İspanya olan annesinin sırrını Mancha’lı 2006 (Chantier Films). çözerken kansere Almodovar. Kırsal yakalanıyor. Meğerse kesimde geçen Augustina’nın babasıyla Raimunda’nın çocukluk anılarına dayanarak ve küçükken annesi İrene yasak ilişki yaşadıkları için, seyrettiği, genelde kadın filmleri de denen Augustina’nın aldatılmış hippi annesi çoğunlukla Joan Crawford ya da Barbara tarafından çıkarılan yangında ölmüşler ve Stanwyck gibi yıldızların oynadığı, 1940’lı bilin bakalım genç kız Paula’nın babası yılların Hollywood melodramlarından kimdir? esinlenip etkilenerek senaryosunu yazdığı Annesinin anısı için yıllardır bu filmi Dönüş’te dilediğince dalgasını geçmiş yine çekmeyi tasarlayan Almodovar’ın yine hazret. Ensest, kanser, aldatma, cinayet, vb. farklı türleri karıştırıp kaynaştırarak, gibi eski tema ve takıntılarına ve her zaman komediden drama kolon vuran tarzıyla bağrına bastığı, özel bir empati duyduğu kotardığı Dönüş’te kısa, müzikal bir kadınlar âlemine geri döndüğü bu filmle, 7 numarası da var; filme adını veren Carlos yıl önce Annem Hakkında Herşey’le en iyi Gardel’in tangosu Volver’i filmi sürükleyen yönetmen seçildiği Cannes’da, bu yılın Penelope Cruz söylüyor. Flamenco yıldızı Altın Palmiye yarışına katılan eşcinsel Estrella Morente’nin sesinden. Bir ara yönetmenimiz, canlılarla ölü yakınlarının Visconti’nin Bellisima’sındaki anaç Anna bir arada yaşayabildiği (!), doğaüstü Magnani’yi televizyondan izleyen olayların da karıştığı, modern bir masal Raimunda rolündeki Cruz’un başından beri anlatmaya soyunmuş bu kez. Masaldan eşcinsel duyarlılığıyla kadınların içinde çok, kadın cinsinin çektikleri ve kadınlık bulunduğu zor durumlarla ilgilenen filmleri hali üstüne bir Almodovar güzellemesi çeken Almodovar’la, Çıplak Ten ve Annem Dönüş. Ya da her an değişen hayatın Hakkında Herşey’den sonra üçüncü kaçınılmaz inişçıkışlarına karşı güçlü bir işbirliğinin eseri Dönüş ilgiyle seyrediliyor kadının mücadelesinin filmi. Dönüş, bir sonuçta. Ne var ki kışkırtıcı, şamatacı ve baltaya sap olamamış, evde yan gelip yatan âlemci yanlarını, yaşını başını aldıkça üvey kızına sulanan, bira içip TV’de futbol törpüleyip bir olgunluk dönemine giren bu seyreden, hayırsız bir kocayı (filmin tek tük yaratıcı yönetmenin son filmi pek yeni bir erkeklerinden Antonio De La Torre) şey de getirmiyor, canlı, cafcaflı kabullenmiş, habire çeşitli işlerde çalışarak renklerinden, her zamanki gibi aşırı süslü, çocukluktan genç kızlığa geçmenin albenili görselliğinden başka. Biblo gibi sancıları içindeki kızı Paula’yı (Johana Penelope Cruz’un öne çıktığı kadın Cobo) yetiştirmeye uğraşan, emekçi kadın oyuncularının, bu yılkı Cannes festivalinde Raimunda’nın (göz makyajıyla Leopar’ın topluca en iyi kadın oyuncu ödülüne layık Claudia Cardinale’ini hatırlatan, kabarık görüldüğü Dönüş, Almodovar’ın etekleri, apartman topukları ve dolgun kökenlerine döndüğü ama pek eski göğüsleriyle de 1950’lerin dilber Sophia formunda olmdağı son filmi olarak Loren’ine bezetilmiş Penelope Cruz kuşkusuz yönetmenin tutkunu kuşkusuz filmin lokomotifi) kızıyla sinemeseverlere hitap ediyor öncelikle. kocasınca terk edilmiş, evinde kuaförlük ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ‘Kambur kadın’da savaş izleri ALPER TURGUT Yarınlara olan umudu yeşerten savaş karşıtı bir filmin adı Grbavica… Etkili, sıcak, samimi, bir o kadar özgün. Film, Bosna Savaşı’nda tecavüze uğrayıp, bedenlerinde işkencenin ömür boyu silinmeyecek izlerini taşıyan kadınları bize tekrar hatırlatıyor. Yanı başımızda acımasız bir işgal sürerken kanayan ruhların sessiz çığlığı duyulabilsin diye… Bundan 14 yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) askerlerinin gözleri önünde yaşanan cinayet, katliam ve soykırım uygulamalarının korkunç bilânçosu: 312 bin ölü, iki milyon evsiz, kimi kaynaklara göre 20, kimine göre ise 50 bini aşkın tecavüz mağduru kadın. Avrupa’nın göbeğinde toplarla dövülen kentler ve semtler: Saraybosna, Srebrenica, Zepa... Yıkılan tarihi Mostar Köprüsü... Yakılan evler, toplama kampları, yüzlerce toplu mezar... 1992–1995 yılları arasında Bosna Hersek’de yaşananlar nasıl anlatılır? Keskin nişancıların sivilleri hedef tahtasına çevirdiği, Kurukafa bayraklı Sırp çetelerinin (Çetnik) kana doymadığı, erkeklerin sünnetli diye kurşuna dizildiği, kadınların sistematik tecavüze uğradığı gerçeği tüm insanlığın karşısında sere serpe dururken... Ki uzak bir geçmiş değil ve acısı hala taptaze... Bugüne dek Bosna Savaşı’na dair pek çok film çevrildi. Örneğin; Milcho Manchevski’nin çemberin asla yuvarlak olmadığını ‘kelimeler’, ‘yüzler’ ve ‘resimler’ ile haykırdığı muhteşem başyapıtı Yağmurdan Önce (Before the Rain), ünlü yönetmen Emir Kusturica’nın acıyla mizahı harmanladığı Yeraltı (Underground) ve sonrasında Bir Mucizedir Yaşamak (Zivot Je Cudo) adlı eserleri, Isabel Coixet’in (Goya ödüllerini toplayan) bir kadın şahsında savaşı resmettiği filmi Sözcüklerin Gizli Yaşamı (La Vida Secreta de las Palabras) ile Ahmed Imamovic’ten tabiri caizse ‘ortaya karışık’ ve kısmen absürd bir deneme Batıya Git (Go West) ilk akla gelenler… Boşnak kadınların belki de yaşamları boyunca içlerinde taşıyacakları inadına suskun dramı, savaş ve şiddet görüntülerine yer vermeden ortaya seren bir film Grbavica... Delirenler, intiharı seçenek belleyenler, sözcüklerini yitirenler, donup kalanlar, ağlayamayanlar ve sürekli ağlayanlar (Gözyaşları anıların izi değil midir?) ise işkence ve tecavüz melanetinin kadınlar üzerindeki yansımasıdır. Bu korkunç tablonun yaratıcısı olan savaş suçluları ise ya ellerini kollarını sallayarak dolaşmaktadır ya da ne hikmetse yakalanamamaktadır. Canlı ve yalın bir acının sürekli örselediği bu kadınların sosyal hayata tutunmaları ise neredeyse imkânsız gibidir. İş bulamama, kendini kandırma, gerçeği saklama, aşağılanma, istenmeyen çocuklar ve dahası... İşte Grbavica bunu anlatmayı deniyor. Basit ancak etkili bir dil kullanarak ve aktarılmak isteneni seyircinin insafına bırakarak… Neden Grbavica diyecek olursanız? Film adını yaşayabildiğini hatırlatmak istedim” dedi. Avusturya, Bosna Hersek, Almanya, Hırvatistan ortak yapımı filmde, Çetnikler tarafından tecavüze uğrayan Müslüman kadın Esma’yı ise ünlü Sırp aktris Mirjana Karanoviç oynuyor. (Birçok savaş karşıtı filmden aşina olduğumuz Karanoviç adeta döktürüyor, Sırplar tarafından vatan haini ilan edilmek pahasına) Esma’nın kızı Sara rolünde ise yaşından büyük işler başaran Luna Mijanoviç var. Filmin konusu ise kısaca şöyle; Boşnak Müslüman, Sırp Ortodoks, Hırvat Katolik ayrımıyla körüklenen, komşuları birbirine düşman eden süreç en nihayetinde bitmiştir. Hatta üzerinden epey bir zaman geçmiş, eski düşmanlar yaşamgeçim mücadelesine geri dönmüştür. Ancak savaşın dağladığı yürekler çoktan suskunluğa gömülmüş, onlar için zaman, zulmün tenlerine işlediği gün durmuştur. Başkent Saraybosna’da parasızlıkla boğuşarak yaşayan anne Esma’nın 12 yaşındaki kızı Sara’ya anlatmadığı bir sırrı vardır. Sara üstüne üstlük sorunlu bir kızdır, annesi ona bir “şehidin” kızı olduğunu söylemiştir. Oysa bir fotoğraf bile yoktur çocukluk kahramanı babasına dair. Şüphe küçük kızın içini kemirir durur. Sara, okulundaki hiçbir akranıyla anlaşamaz. Karşılıklı kavganın tetiklediği dostluğu ise bir şehit oğlunda bulur. Bu yeni yetmelerin dostluğu zamanla masum bir aşka dönüşür. 200 avro tutan okul gezisine gitmeyi kafasına koyan Sara, şehit kontenjanı için yapılan indirimden yararlanmak ister. Ve annesinden babasının şehit olduğunu ispatlayan bir belge ister. Pavyontaverna kırması bir gece kulübünde çalışmak zorunda kalan Esma’nın eski yaraları tekrar kanamaya başlar. Toplama kampında yaşadığı acı, utanç ve kahır, bedeninde saklıdır. Esma tecavüze uğrayıp hamile kalmıştır. Genç kadın, bebeği önce istememiştir. Ama yan odada tutulan ve anne kokusuna hasret kalan bebek Sara, saatler boyu ağlamıştır, savaşın yol açtığı hayırsız sükuneti yırtarcasına… Anne dayanamaz, bebeğin yanına getirilmesini söyler. Esma, Sara’yı bir kez emzirdikten sonra ondan asla ayrılamayacağını anlar. Geleceği kucaklama vakti gelmiştir. Ve sonrası umuda ait bir ezgidir. (alperturgut@cumhuriyet.com.tr) Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da bulunan ve anlamı “Kambur Kadın”a denk gelen bir semtten alıyor. Grbavica, “Otobiyografi”, “Sonra, Sonra” ve “Gece Oldu, Biz Yakıyoruz” adlı belgesellerle tanınan genç kadın yönetmen Jasmina Zbaniç’in ilk uzun metrajlı filmi... Düşük bütçeli Grbavica önce tam 56 ülkeden toplam 360 filmin katıldığı Berlin Film Festivali’ne katıldı. Ve sonrasında büyük ödül için yarışan ve çoğu usta yönetmenlerin elinden çıkma 18 önemli filmi geride bıraktı, Altın Ayı’yı kaptı. Zbaniç barışın daim olması dileğiyle ödülünü alırken, “Ben sadece Bosna Savaşı’nın üzerinden uzun yıllar geçmesine karşın savaş suçluları Radovan Karadziç ve Ratko Mladiç’in Avrupa’da serbestçe Ulusal bir kırım: Hazır gıda ASLI SELÇUK Richard Linklater, 2006’da iki filmi Cannes’a alınarak film festivalinin tarihçesine giren bir yönetmen. Fast Food Nation (Hamburger Cumhuriyeti) ve A Scanner Darkly onun titiz seçmeciliğini gösteren başarılı yapımlar. Obezitenin ulusal felakete dönüştüğü, tüketicilerin giderek sağlıklı beslenmeye yöneldiği ABD’de gazeteci Eric Schlosser’ın 2001’de yayımlanan çok satışlı Fast Food Nation (Hazır Yemek Ulusu) adlı kitabı gıda endüstrisiyle ilgili çarpıcı gerçekleri açıklıyordu. Romandaki istatik veriler kötü beslenmenin organizmadaki yıkıcı sonuçlarını yansıtıyordu. Morgan Spurlock’ın Super Size Me (Şişir Beni/2004) belgeselindeki gibi Fast Food Nation’da yaygın bir ağı, politik sınıfla yiyecek firmaları arasındaki ilişkiyi, tadların standartlaştırılmasını, göçmen işçilerin sağlıksız çalışma koşullarını, kesimevleri ve malı sürüme hazırlama zincirlerindeki hijyen yetersizliğini gözler önüne seriyordu. Dörtyüz sayfalık romanı filmleştirme önerisi yazar Eric Schlosser’a ilk kez İngiliz besteciyapımcı Malcolm Mc Laren’dan gelir. Laren, yazarı Son İmparator, Çölde Çay gibi önemli filmlerin yapımcısı Jeremy Thomas’la tanıştırır. Bu düzeyli kitabı konulu bir filme dönüştürmek pek kolay değildir. Yönetmen arayışı yazarın, Teksaslı, sinefil, yirmi yıldır vejetaryen, Austin’deki bürosundan Hollywood sistemini idare eden Richard Linklater’la karşılaşmasına dek sürer. Filmografisinde aşk (Before Sunrise/1995, Before Sunset/2004), western (The Newton Boys/1998), komedi (The School Of Rock/2003, Bad News Bears/2005), bilimkurgu (A Scanner Darkly/2006) türleri bulunan Linklater, Fast Food Nation’ı olayları ve sayıları bir kenara bırakıp hazır gıda endüstrisine bağlı kişilerin analizini yaparak filmleştirebileceğini yazara açıklar. Sherwood Anderson’ın küçük bir kentin insanlarını anlatarak tüm ABD’nin portresini çizen Winesburg, Ohio kitaplarından esinlenerek senaryo yazımına girişirler. Ortaya Traffic, Crash gibi yapboz tarzı bir senaryo çıkar. Üç kaçak Meksikalı (Catalina Sandino Moreno, Ana Claudia Talancon, Wilmer Valderrama) Colorado’daki uydurma bir kentte bulunan Cody Et Fabrikası’nda iş bulup çalışmaya başlarlar. Hastalıklı etleri kullandığından kuşku duyulan fabrika, Mickey Hazır Yemek Lokantaları zinciri görevlisinin (Greg Kinnear) anket araştırmasına neden olur. Görevliye inanılmaz bilgileri bir hayvan yetiştiricisi (Kris Kristofferson) verir. Aynı anda bekar bir annenin (Patricia Arquette) gündelik yaşamı izlenir, 17 yaşındaki kızı (Ashley Johnson) Mickey Hazır Yemek Lokantaları’ndan birinde çalışmaktadır. Antikonformist amcasının (Ethan Hawke) gelmesiyle genç kız iki yetişkin rakibiyle (Lou Taylor Pucci, ilk kez oyunculuk yapan şarkıcı Avril Lavigne) yakınlaşmak zorunda kalır. Hiçbir hazır yemek lokantası mekanını vermek istemediğinden, kesimevi ve lokanta sahneleri Colorado ve Meksika’daki stüdyolarda çekilir. Yedi haftada bitirilen 16 mm formatındaki filmin bütçesi 20 milyon doların altındadır. Oyuncular ücretlerini indirmişlerdir, hepsinin projeye tümüyle odaklandıklarını belirten yapımcı Jeremy Thomas, Arquette’le Hawke’nin üç günlük çalışmayı onayladıklarını, kitabın hayranı şarkıcı Avril Lavigne’nin kadroya girmek için direttiğini belirtiyor. Ücret almayan Bruce Willis ise et endüstrisinde çalışan bir iş adamını gönüllü olarak oynar. Eric Schlosser, Fast Food Nation’ı (2006) izledikten sonra kamuoyunun günümüzde ABD’de böylesine şeylerin nasıl olabildiği sorusunu sormalarını istiyor. Altıncı kez Linklater’la çalışan Ethan Hawke ise filmi şöyle tanımlıyor: “Fast Food Nation çok boyutlu uzanımları olan bir punk rock gerilim. Richard’ın gözde konusu gençlerin uyanışıdır. Sistemi eleştiren Amerikan filmlerinden, iletisi olan seçkinci bir film değil”. Yönetmenin son çalışması Philip. K. Dick’in romanından uyarladığı Keanu Reeves, Robert Downey Jr, Woody Harrelson, Winona Ryder’ın oynadığı A Scanner Darkly ise animasyon teknikleriyle ön planda. Animatörler özel bir işlemle gerçek görüntülerin üstüne farklı tabakalar yerleştirmişler. Amerikan Bağımsız Sineması’nın en yetenekli yönetmenlerinden Richard Linklater’ın Fast Food Nation ve A Scanner Darkly filmleri çok yakında sinemalarımızda gösterimde olacak.