19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 2/11/06 15:59 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 4 KASIM 2006 CUMARTESİ teleSUR Latin Amerika’nın medya tekellerinin emperyalist yayın anlayışlarına karşı kurulan kanalı Güneyin kamu televizyonu GAMZE ERBİL teleSUR’un Venezüella yönetiminin 6 yıldır üzerinde çalıştığı bir proje olduğu söyleniyor. Görüntü ve politik tercihlerle manipüle edilen tekelci medyaya karşı bir proje. CNN gibi kanalların Latin Amerika halklarını “istediği ve gördüğü gibi” yansıtmasına karşın, Latin Amerika’nın sesi olmayı hedefleyen kanalın nasıl bir ihtiyaç olduğu, en açık haliyle Venezüella’da 2002 yılında gerçekleştirilmeye çalışılan darbe sırasında ortaya çıktı. Univision Network Venezüella’daki en büyük medya grubu, patronu Gustavo Cisneros olan ağın en büyük hissedarı ABD’de. Başta ABD’nin ticari çıkarları olmak üzere Amerikan çıkarlarını gözeten bir yayıncılık yapıyor. Chavez yönetimine muhalif olmakla kalmıyor, haberleri çarpıtıyor ve yalan yayın yapıyor. Bu medya tekelleri, Chavez’in devrilmeye çalışıldığı darbe sürecinde sürekli yanlış bilgiler vererek hem Venezüella halkını, hem dünyayı kandırmaya kalktı. İşte teleSUR, bu tabloda da dengeleyici bir unsur olarak ortaya çıkıyor. KÜLTÜR EMPERYALİZMİNE KARŞI Daha önce sınırlı yayın yapan teleSur, 31 Ekim 2005’te 24 saat yayına geçti. Latin Amerika ölçeğinde milyonlara seslenen kanal, “Bizim Kuzeyimiz Güney’dir” sloganıyla, İspanyolca yayın yapan CNN En Español, Univisión ve BBC World gibi kanalların yayınlarını dengelemek üzere devreye girdi. Büyük hissedarı Venezüella hükümeti olan kanalın, diğer sahipleri Arjantin, Uruguay ve Küba. Bolivya’nın yakında ortak olması bekleniyor. Kendi Latin Amerika kanalı TV Brasil Internacional üzerine çalışmalarını sürdüren Brezilya ise, teleSUR’a kısmi destek sağlıyor. teleSUR’un merkezi Caracas’ta ve tüm kıtada yaygın temsilcilik ağı var. Venezüella İletişim Bakanı ve teleSUR’un Başkanı Andres Izarra, Eylül ayında yapılan Bağlantısızlar Zirvesi sırasında gazetecilere yaptığı sunuşta, kanalın Latin Amerika ulusları arasında bir bütünleşmeyi sağlama hedefiyle yayın yaptığını vurguladı. “Kendi sürecimizi, kendi toplumlarımızı ve kültürümüzü kendi gözlerimizden görmek, haber ve bilgileri bu şekilde almak için” çalışıyoruz diyen Izarra, yayınlarının emperyalizme, onun ifade biçimlerine özellikle kültür emperyalizmine karşı olduğunu belirtti. teleSUR, daha yayına başlamadan önce ABD tarafından bir tehdit olarak ilan edildi. Temsilciler teleSUR ve BBC haber Meclisi’nde, teleSUR’un paylaşımı konusunda bir anlaşma imzaladı. Kanalın başdeneme yayınına kanı Andres İzzera, BBC gibaşlamasından bir kaç gün bi başka yayın kuruluşlarıyönce, 20 Temmuz’dala da stratejik ilişkiler kurFlorida milletvekili mak istediklerini söyledi. Connie Mack’ın Bu yılın başlarında merkeönerisiyle kanalın zi Katar’da bulunan Arap kayayınına alternatif olarak nalı El Cezire ile bir işbirliği her gün 30 dakika yayın anlaşması yapan teleSUR, yapacak bir başka TV ABD yönetimi tarafından ağır kanalının finanse edilmesi bir şekilde eleştirilmişti. teleSUR’un BBC ile işbirkararlaştırıldı. Mack, liğine Amerikan yönetiminin teleSUR’u “ABD’nin nasıl bir tepki göstereceği kıtada oluşturduğu güç merak konusu. Ancak, BBC dengesinin altını oyacak gibi saygın bir kurumla imzabir tehdit” olarak lanan işbirliği anlaşmasının niteliyordu. Chavez’in ABD yönetimi tarafından koABD karşıtı, özgürlük laylıkla itham edilemeyecekarşıtı retoriğini ğine inanılıyor. yayacağını iddia ediyor ve onu El Cezire’ye benzetiyordu. teleSUR’un sunucularından Patricia Villegas, kanalın büyük medya tekellerine alternatif bir yayıncılık anlayışını geliştirme çabası içinde olduğunu vurguluyor. Villegas, egemen medyanın gözünü kapadığı toplumsal hareketlerin ve halk muhalefetinin sözcüsü olmayı seçtiklerini söylüyor. Patricia Villegas ile teleSUR’u konuştuk. Patricia Villegas Bir İtalyan mimarın İstanbul projeleri ESRA ALİÇAVUŞOĞLU Caddeye yayılacakmış gibi duran cephe gülleri, balkonlarından sarkan çiçek bezemeleri ile İstiklal Caddesi’nin kuşkusuz en gözde ve en dikkat çeken yapılarından biridir Botter Apartmanı. İstanbul’da 1900’lerin hemen başında Art Nouveau üslubunda inşa edilen ilk yapı olma özelliği taşıyan bu apartman, sarayın, özellikle de II. Abdülhamit’in terzisi olan Hollanda kökenli modacı J. Botter için inşa edilmiş. Gerek yapıldığı dönemde gerekse izleyen süreçte İstiklal Caddesi silüetinin ayrılmaz parçası olan bu apartman, adını daha pek çok yapıda gördüğümüz İtalyan mimar Raimondo D’Aranco’nun imzasını taşıyor. Botter Apartmanı, D’Aranco’nun en bilinen yapısı olmasının yanı sıra inşa edildiği dönemin sosyal yaşamını yansıtması bağlamında da hayli önemli bir yer tutuyor. Örneğin kimi yazarlar, apartmanın önünde içeriden çıkmış gibi gezinmenin bile moda olduğunu aktarıyorlar. 18931909 yılları arasında İstanbul’da yaşayan D’Aranco’nun tek yapısı Botter Apartmanı değil kuşkusuz. İtalyan mimarın gerçekleştirdiği pek çok yapının yanı sıra tasarım aşamasında kalmış pek çok projesi de bulunuyor. Erenköy’de Yeni Cemil Bey evi, Tarabya’da İtalyan Büyükelçiliği yazlık konutu, Feneryolu’nda Mehmet Sadık Efendi Evi, günümüzde Cumhurbaşkanlığı yazlık konutu olarak kullanılan Yeniköy’deki Huber Köşkü, Beşiktaş’ta Şeyh Zafir Türbesi D’Aranco’nun tasarlayıp inşa ettiği yapılardan sadece birkaçı... D’Aranco bu yıllar içinde kimi zaman saray, kimi zaman ise özel siparişler doğrultusunda projeler üretiyor ama bir çoğu gerçekleştirilmeden kağıt üzerinde, tasarım sürecinde kalıyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz, D’Aranco’nun İstanbul’da kaldığı 18931909 yılları arasında gerçekleştirdiği projelerinin, çizim ve krokilerin bir derlemesi şu günlerde Suna İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde sergileniyor. Enstitünün açılış sergisi olarak planlanan bu derleme, aslında ilk kez izleyici karşısına çıkmıyor. 1995 yılında İstanbul Yıldız Sarayı’nda ve Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde yine Udine Çağdaş Sanat Galerisi Koleksiyonu’ndan derlenen bir sergi gerçekleştirilmişti. Hemen hemen aynı içerikteki bu sergiyi yaklaşık 10 yıl sonra tekrar izlemek Osmanlı mimarlığının bir dönemine ve 20. yüzyılın başındaki İstanbul’a yabancı bir mimarın gözüyle bakmak bağlamında ilginç olabilir. 10 yıl önceki etkinliği izlemeyenler için ise bu sergi, adı Art Nouveau akımı ile olduğu kadar İstanbul ile özdeşleşmiş bir mimar ile tanışmak için bir fırsat sunuyor. İnşaat işiyle ilgili bir aileden gelen D’Aranco’nun İstanbul’a gelişi ve bu kentte pek çok yapıya imza atması ilginç bir tesadüfe bağlı olarak gelişiyor. 1893’te aralarında Osman Hamdi Bey, Alexander Vallury gibi isimlerin bulunduğu bir komite tarafından İstanbul’da düzenlenmesi planlanan ünlü Dünya Sergisi’nin projelerini hazırlamak üzere çağırılan D’Aranco, 1894 İstanbul depreminin ardından suya düşen bu planın yerine İstanbul’un kimi yapılarının onarımı ile görevlendiriliyor. Depremin hasar verdiği yapıların onarımını üstlenen D’Aranco’nun bu kent için en temel özelliği, Avrupa’da mimarlık alanında yaşanan değişim ve dönüşümleri, kentin mimari belleğini de işin içine katarak özgün tasarımlar ve projeler gerçekleştirmiş olmasında yatıyor. İtalyan mimarın bu tavrını projeler ve çizimler ile toplu olarak görmek pek çok araştırmacı için yeni veriler sunacak nitelikte. D’Aranco’nun gerçekleştirilmiş projelerinin çoğunun kentte izini sürmek olası. Ancak Karaköy Meydanı’ndaki Merzifonlu Camii’yi yerinde bulmak mümkün değil bugün. 1950’lerin sonunda Demokrat Parti’nin istimlak ve yıkım operasyonunda meydanın genişletilmesi ve yeniden düzenlenmesi amacıyla yıkılan bu camiinin –genelde tam tersi bir süreçin yaşandığı unutulmamalı kendisi değil ama çizimlerinin tamamı yine bu sergide görülebilir. D’Aranco’nun yapıtları sadece Avrupa yakasıyla sınırlı değil. Mimarı yakından tanımak isteyen ve sergiyi izlemek için Anadolu yakasından Avrupa’ya vapur ile seyahat edecek izleyiciler, mimarın Alexandre Vallery ile gerçekleştirdiği, Selimiye Kışlası ile Haydarpaşa Garı arasında kalan ve bugün Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi binası olarak kullanılan yapısını görebilir. Son olarak, D’Aranco’nun öncülük ettiği belki fazla gösterişli ama yine de yüksek estetik kaygılı bir mimarlık anlayışından hiçbir esprisi olmayan ve ancak “klasik Türk müteahhit mimarisi” olarak ifade edilebilecek bir düzeye nasıl geçtiğimiz sorusu ise mutlaka sergiyi izledikten sonra zihninize takılacaktır. BBC ile haber paylaşacak ‘LATİN AMERİKA’NIN EL CEZİRESİ’ teleSUR için “Latin Amerika’nın El Cezire’si” benzetmesi yapılıyor. Bu doğru mu, doğruysa benzerlikler neler? “İki kanalın ortak yönleri olduğunu düşünüyorum. En başta, dünyada egemen olan medyanın haber vermediği bölgelere yoğunlaşmak. Dünyanın bu bölgelerinde neler olup bittiğine dair büyük bir kavrayış eksikliği var. Her ikisi için de geçerli olan bir başka ortaklık, henüz yayına dahi başlamadan iki kanal için de olumsuz kampanyalar yapılması. Öte yandan El Cezire daha gelişkin bir altyapıya sahip, teleSUR ise yeni bir proje. Bir de El Cezire’nin bir sahibi var, teleSUR ilk uluslararası kamu televizyonu. Küba, Arjantin, Uruguay ve Venezüella yönetimlerine ait, yakında ortaklığa Bolivya da dahil oluyor.” Bu devletlerle ilişkileri kanalın yayın politikasını nasıl etkiliyor? “Herkes bunu merak ediyor. Bugüne dek hiçbir zaman, bu devletlerin hiçbir temsilcisi tarafından bana ne yapmam gerektiği söylenmedi.” Egemen medya olarak nitelediğiniz medyayla farkınızı nasıl tarif ediyorsunuz? “teleSUR’un haberleri hazırlayışıyla egemen medya arasında büyük bir farklılık var. Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Örneğin CNN Meksika’daki seçim sonuçlarını hemen “Calderon kazandı” şeklinde ilan etti. Oysa biz süregiden tüm anlaşmazlık boyunca çok sorumlu bir yayın yaptık. Özellikle seçimin yasallığının tartışıldığı bir dönemde, Calderon’un ya da Obrador’un devlet başkanı seçildiğini “ilan etmedik.” Calderon’un yasal konumunun tartışmalı olduğu bir dönemde CNN’in yaptığı doğru bir yayıncılık değildi.” eleSur’un tüm Latin Amerika ülkelerinde temsilcilikleri ya da bağlantıları var. Washington, Meksika, Kolombiya, Brezilya, Bolivya, Haiti, Nikaragua, Ekvador, Şili ve Peru’da da temsilcilikler var. Uydu yayını olarak ve kablolu televizyonlardan Latin Amerika ülkeleri, Kanada ve ABD’den izlenebiliyor. Avrupa’ya da sinyaller gidiyor, ancak burada henüz bir kablo işletmecisiyle bir anlaşma yapılmadığından izlenemiyor. Ayrıca internetten izleniyor. (www.telesurtv.net) “Osmanlı Mimarı” D’Aranco 18931909 İstanbul Projeleri: Restorasyonlar, Projeler, Kitaplar: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü 17 Eylül15 Kasım, Meşrutiyet Cad., 109 TepebaşıBeyoğluİstanbul Tel: 0212 334 09 00 ? T t ürkiye Su altı Milli Takımı Kaptanı Alptekin Baloğlu, ekibiyle birlikte Bodrum Küçük Resifi’nin 24 saatlik sürecini fotoğraflamış ve şimdi sizi gerçek bir su altı gösterisine davet SİNEM ediyor. ‘Denizde 24 Saat’, DÖNMEZ benzerlerinden çok farklı. Türkiye’de ilk kez sualtındaki bir alanın 24 saatteki değişimi görüntülenmiş. Serginin en dikkat çekici özelliği ise fotoğrafçıların gündüz çektiği görüntülerin normal ışıkta, gece görüntülerinin izleyenlerin birer fenerle içine girdikleri karanlık bir çadırda sergilenmesi. Baloğlu sergiyi şöyle anlatıyor: “Ben, Asım Dumlu, Fikret Altay, Birkan Babakol ve teknik destek veren bir ekiple Bodrum Limanı’ndan 1 mil açıkta bulunan Küçük Resif’in 24 saatini görüntüledik. Her saat diliminde dalış yaptık ve sadece 60 metrekarelik bir alanda nelerin yaşandığını, gündüz ve gece ne tür değişimler olduğunu gözlemledik. Gündüz ortada olan büyük balıklar ve diğer canlıların çoğunun gece uyumak üzere çekildiklerini ve onun yerine gündüz hiç ortalarda olmayan küçük balık, yengeç, karides gibi daha küçük canlıların gece beslenmek için dışarı çıktıklarını ve bu rutinin her gün tekrarlarlandığını gördük.” Denizin ve su altındaki yaşamın daha fazla ilgi çekmesini sağlamak için Tepe Nautilius’un desteğiyle, ‘Denizde 24 Saat’ 2930 Kasım’da Lütfi Kırdar’da sonrasında Ankara ve Bodrum’da sergilenecek. Baloğlu, su altı fotoğrafçılığına dalgıçlıktan geçmiş, aslında Sualtında 24 saat mimarlık eğitimi almış ve matbaacılık yapmasına karşın 12 yıl önce su altına ilgi duyup 1 yıl sonra sualtı fotoğrafçılığını öğrenmiş. Hepimizin İstanbul’un denizlerinde yaşam öldü, su altında hiçbir canlı yaşamıyor diye düşünmesine karşın Boğaz’da, Adalar bölgesinde ve Haliç’te 15 gün süren dalışlar süresince 20 farklı noktada fotoğraf ve video çalışmaları yapan Alptekin Baloğlu ve teknik ekibi, boğazdaki her dalış noktasında deniz atlarına rastlamış. Baloğlu bunun denizlerin temizlenmiş olmasının önemli bir göstergesi olduğunu şöyle vurguluyor: “Deniz atı dünyada koruma altına alınmış bir canlı ve onu boğazda görmüş olmak bazı şeylerin düzeldiğini kanıtlıyor.’’ Baloğlu ve ekibinin çalışmaları sürüyor. Önümüzdeki dönemde su altı hakkında üç boyutlu film yapmayı hedefleyen ekip, ‘Denizde 24 Saat’ sergisiyle pek çok yerde, belgeselleriyle İz Tv’de, katıldıkları yarışmalarla dünyada ülkemizi temsil ederken, Türkiye’ye su altını sevdirmeye çalışıyor. anda Türkiye’de 100150 bin lisanslı dalıcı ve binlerce Şu su altı fotoğrafçısı var. Bu konuda bir şeyler öğrenmek veya kendini geliştirmek isteyenler, iki haftalık teorik ve pratik dalış kurslarına katıldıktan sonra dijital makinelerine taktıracakları özel ‘housing’lerle yani su altında fotoğraf ve video çekebilmek için kameranın içine konan koruyucuyla fotoğraf çekmeye başlayabiliyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle