16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29EKIM1415 26.10.2013 03:00 Page 1 14 TEFRIKA Salı 30 Ekim 1923 HAKİKAT GAZETESİ BUHRAN GECESİ Suad Derviş’in romanının tefrikasına devam ediyoruz Perişandım... Dolaşıyordum... Kayaları tırmanmak, dünyaya çıkmak için, kayaları tırmanmak lazımdı. Büyük bir uçurumun içinde idim. Oh! Arkamdan biri geliyordu. Çalıların arasında canlanmış ayak sesleri vardı. Vahimeler içinde idim. Ellerim, ayaklarım kanıyor, ağlıyordum. Bana kimse yardım etmiyordu... Birden yine arkamdan bir ses duydum... O kuru ses! “Artık dünyaya çıkabilirsin!... Çünkü o melun hendeğin yanından geçtin. Çirkinliğin, hastalığın yalanları seni aşıladı. Yakında, çok yakında, günah kadar çirkin, lanet kadar çirkin, hastalık, çirkinlik kadar çirkin olacaksın!.. Git!.. Git!.. Yukarı!.. Artık kocan seni sevmeyecek!” Bu sesle kendimden geçtim. Kendime geldiğim zaman, birkaç saat –belki birkaç asır evvelkedinin teşyi gözlerini takibe başladığım yerde idim. Karanlık bir gece beni sarıyordu... Başım yanıyordu. Herşeyi hatırladım, korku ile ellerime bakıyordum. Acaba hastalığa aşılanmış mı idim? Hasta ve çirkin olacak mı idim? Bu evham içimi kemiriyordu... Ne yapacaktım?... Eğer kaçaçak olsam beni unutacaktı, eğer kalacak olsam bana fenalık edecekti... Islak toprakların üzerinde oturmuş, ağlıyordum. Gece karanlığından ince ve titrek bir kadın sesi çıktı! “Genç kadın! Derdini biliyorum. Ağlama! Koş!.. Koş! Daha vakit var. Daha hastalık seni kemirmedi. Daha çirkinlik saçlarını, dişlerini, kirpiklerini dökmedi... Hala güzelsin!.. Koş, koş, ona koş! Onun kalbine ebediyyen mâlik olmak için, göğsünden sök. Kendi göğsünün üstünde taşı! O kalbi artık kimseye veremez.” Baktım karşımda ihtiyar nine vardı, bana şeytanın hikâyesini anlatan ihtiyar nine... Sesi iğfâlkâr mıydı? Sesi o günkü gibi değil, çok tatlı idi... “ O zaman onun kalbine ebediyyen mâlik olduktan sonra, çir Bu sesle kendimden geçtim. Kendime geldiğim zaman, birkaç saat –belki birkaç asır evvelkedinin gözlerini takibe başladığım yerde idim. kinlik bile bir felâket değildir...” Evet! Hakkı vardı. O beni sevdikten sonra hala söyleniyordu: “ Orak işliyor... Orağın sesini duyuyor musun?” Evet! Orağın sesi tüylerimi ürpertiyor. “Koş! Koş genç kadın! Onun kalbini göğsünden çıkar... Al!... Aşkın hasede, iyiliğin fenâlığa gâlip geldiğini âleme gösterelim.” Bu son tesirin ardından yerimden doğruldum. Evet!.. İhtiyar ninenin hakkı vardı... Titriyordum... Odada şezlongun üzerine yatmış uyuyordu. Kumral saçları dağınık, gözleri kapalı idi. İri vücuduyla esâtîrî bir kahramana benziyordu. Kapının perdesini ellerimle tutarak ona bakıyordum. İçimde çirkinlik vardı... Oh beni sevmeyecek, sevmeyecekti. Yanında kalırsam istikrâh edecek, yanında kalırsam bana â’id kalbi...kalbini benim göğsümden, benim canımdan, benim etimden kopararak başkasına vereceklerdi... Bir başka kadına!.. İhtiyar ninenin hakkı vardı. O kalp benim olmalı idi... Koştum, delikanlı... Kırmızı abajurlu lambadan süzülen gölgelerde, beyaz ve solgun koştum... Ellerim göğsünün üstünde idi... Ellerim göğsünü örten bezleri paraladı... Sonra yüzünün her bir çizgisine ayrı ayrı bakışımla taabbüd ederken, tırnaklarımı göğsüne batırdım... Kalbi... Hala benim için çarpan kalbi, elimde idi. Onu yerinden kopardım. Sonra nasıl oldu bilmiyorum... Yanımda, yakınımda, kulaklarımın dibinde bir orak sesi... Bir şeyi koparıp atan bir orak sesi duydum... Beyazlı kadının gözlerinin alevi, dumanlanıyor... Sesinin âhengi dumanlanıyor... Başımı telâşla arkama çevirim. O da ne! Yarım loşluğunda ağzının bütün çirkinliğiyle gülen bir sihirbaz çehresi vardı. Bir kahkaha ve bu bakış, beni olduğum yerde mıhlamıştı. Ellerimin içinde kalb...sevdiğimin kalbi vardı. Gözlerim... Endîşenâk gözlerim, yavaş yavaş kocaman yüzüne çevrildi. Kocam uyuyordu. Gözleri kapalı, çehresi sâkin uyuyordu... İhtiyar kadının sesi: “Orağın sesini duydun mu?” dedi. Başımla tasdîk ettim. Nazarlarım erkeğimin yüzünde idi. “Orak sesi saâdetini kesti!” dedi. Nazarlarım erkeğimin vücudunda dolaşıyordu, cevap vermedim. Genç kadın! Elindeki kalp, ölü bir kalptir... Genç kadın! Karşında yatan bu adam, sevdiğin adam bir ölüdür. “Anlamadın mı genç kadın?” diye tekrarlıyordu. “Saâdetin mahvoldu, saâdetini mahvettin. Kendi elinle!.. Kendi elinle!..” Erkeğime bakıyordum. Erkeğim uyuyordu. Hayır, hayır delikanlı! Erkeğim uyumuyordu! Ona ne olmultu? Yüzü neden bu kadar sarı? Gözleri neden bu kadar çöküktü? Ellerimi ellerinin üstünde gezdirdim. Elleri niçin üşüyordu? Su’al dolu gözlerimi kaldırdım. Dehşetimden titriyordum. Karşımda kanburu çıkık, ağzı dişsiz, kahkahası ölü ihtiyar kadın yoktu. Karşımda siyah elbiseleri içinde uzun solgun adam vardı. O!.. O meş’um yabancı! Elleri, göğsünün üstünde kavuşmuştu. Solgun alnında çekik kaşları ve altında siyah gözleri pırıldıyordu. Korkunç bir ses: “ İktidârıma inanmayan tecrübesiz kadın!” diyordu. Ben iblisin dostuyum. Ben iblisin yardımcısıyım. Aşkı her şeyle öldürürüm... Evet anlıyor musun? Hattâ işte aşkı, böyle aşk ile öldürürüm.” Gözlerine bakan nazarlarım titriyordu. “Genç kadın! Elindeki kalp, ölü bir kalptir... Genç kadın! Karşında yatan bu adam, sevdiğin adam bir ölüdür. Yaratmak iktidârına mâlik olmayıp da imhâ eden her ferd, günahkâr ve melundur... Gene kadın elinde hasîs bir zevkle sıktığın bu kalp, artık sevmeye muktedir değildir! Bu kalp ölü bir kalptir! Evet karşında yatan bu erkek, bu muhteşem, bu güzel erkek ölüdür... Onu sen öldürdün!..”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle