15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÇOCUĞUN ADI KOYULUYOR “...Meclis’te hiç kimse Cumhuriyet kelimesinin ağza alınmasını istemezdi. Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve fikirdaşları ise sık sık, rejimdeki bu ‘gayritabiiliğin’ çabuk nihayet bulması gerektiğini ileri sürmektedirler. Yabancılara göre Türkiye’de devlet şekli askıdadır. Bir gün kapalı bir grup konuşmasında İsmet Paşa, yabancıların bu şüphelerini milletvekillerine anlatmıştı. Bir gün de Mustafa Kemal, galiba Avusturyalı bir gazeteci ile görüştüğü sırada ‘cumhuriyet’ kelimesini ağzından kaçırması üzerine meclisin ve İstanbul gazetecilerinin yüreği oynamıştır. Meclis reisinin küçük odasına koşuşan birtakım milletvekilleri Mustafa Kemal’in bu ‘dil sürçünü’ düzeltmesini istemişlerdir. Başlarında Hamdullah Suphi’yi (Tanrıöver) görmek hayli tuhaftı. Yine bu küçük odada geçen konuşmayı 11 Eylül 1923 tarihli notlarım arasında saklamışım. Konuşmanın rejim meselesine değinen kısmını buraya alıyorum: ‘Divandan sonra, saat yarımda, reis vekili Sabri Bey ve bir iki arkadaşla yemeğe çıkıyorduk. Meclis’in iç kapısında bahçeye ineceğimiz sırada, Mustafa Kemal Paşa’nın hademeye pabuçlarını sildirdiğini görünce durduk. Gözünde kendini bir tuhaf değiştiren, olduğundan daha zayıf ve yaşlı gösteren kenarı kapaklı toz gözlüğü vardı. Parti toplantısının kaçta olduğunu sordu. Üçte idi: Bana birde olduğunu söylediler, onun için erken geldim, dedi. Odasına giderken bizi de çağırdı. Milletvekili olmakla beraber hâlâ yaverliğini yapan eski subaylardan biri, parti tüzüğünün son şeklini getirdi. Tüzük bugün bütün milletvekilleri tarafından birer birer imzalanacaktı. Biraz sonra cebinden tüzüğün bir nüshasını çıkardı: Sahife açığına yazdığı Fransızca bir cümleyi okudu. Bu, Fransız Cumhuriyetinin ‘bir gayri kabili tecezzi’ olduğunu söyleyen cümle idi: Dün akşam Fransız ihtilal tarihi gözden geçirdiğim vakit not etmiştim, dedi ve sildi. Bir sualim üzerine Kanunı Esasi tadilleri meselesine geçtik. Biraz önce içeriye giren Yunus Nadi de aramızda idi. Gazi dedi ki: Cumhuriyet ne demektir? Kamusa baktım, ‘chose publique’ kelimeleriyle tercüme edilmiştir. Bizde manası ne olmalı? Gazi’nin, sözü hangi konu üstüne getirmek istediği belli idi. Kanunu Esasi’de yeni hükümet şeklini açıkça göstermek sırası geldiğini söyleyen Sabri Bey: Mesele bugünkü vaziyetin ifade edilmesinden ibarettir, dedi. Gazi: Ben projeyi gördüm. Çok eksik yerleri var. Bu hafta kendim uğraşacağım. Sonra bazı arkadaşlarla hususi müzakerede bulunuruz ve fırkaya getiririz, dedi. Yunus Nadi: Bunu en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız. Gazi, kalemini masaya vurarak: En kuvvetli zamanımız bugündür, dedi. Sonra yeni Kanunı Esasi’nin kendi niyetine göre ilk maddesini okudu: ‘Türkiye, Cumhuriyet usulü ile idare olunur bir halk devletidir.’ Nihayet yakında Cumhuriyet’in ilan olunacağını Meclis’te Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından işitiyorduk. Haber ağızdan ağza yayılarak mecliste herkes şüpheden kurtulacaktı. Acaba, böyle bir havadisi ölüm haberi gibi bekleyenler harekete geçecek miydi? ... ... 10 Eylül’den 29 Ekim’e kadar kırk dokuz gün var. Yukarıdaki notu buraya alışımın sebebi, Cumhuriyet meselesinin, sonuna kadar bir sır olarak saklanıp bir gece top sesleri ile ansızın ortaya çıkmış olmadığını anlatmaktır. Ankara’da ve İstanbul’da düşünebilen, görebilen ve duyabilen herkes biliyorEski rejimin son günü idi. Bunu bilenler az, bilmeyenler çoktu. Bilenler kaygılı bir rahat içinde idiler. Rahat, çünkü mesele kökünden kesilip atılacaktı. Kaygılı, çünkü kim bilir kaç yıl için, sadece Mustafa Kemal’in ömrüne bağlı bir yabancı rejime giriyorduk. Halkı bu du ki hiçbir yerde benzeri olmayan o rejim öyle gidemez. Bir şey olacağı, bir şey hazırlandığı belli idi. Devlet şeklinin Cumhuriyet ve Mustafa Kemal’in cumhurreisi olmasını istemeyenler, halk efkarını kendileri ile beraber sürükleyeceklerine inanmakta idiler ve bu inanışlarında haklı idiler. Eski Türkiye’de ‘Cumhuriyet’ sözü ‘şapka’ sözü kadar kötü ve korkulu idi. Yobaz lugatındaki manası ile ‘gâvurluk’ mahiyetinde idi. 1923 yılının o haftalarında Büyük Millet Meclisi’nde Cumhuriyetçilik akımı var mıydı? Hayır! Mustafa Kemal ne yapsa ona itirazsız razı olanlar dahi, içlerinden ‘Keşke bunu yapmasa...’ diyorlardı. Mustafa Kemal o Meclis’teki fikir tartışmaları ile tabi bir ‘ekseriyet’ elde edemezdi. İnce politika taktikleri ile bir ‘teslimiyet’ havası yaratmalı idi. ... Gerçek bir ihtilalci karşısındayız. O sonuna kadar her şeyi göze almıştır. Kimseye ne yapacağını da söylemez. Çankaya tepesinde kendisinden her şey beklenebilecek esrarlı bir tali kuvveti bağlamıştır. Muhalifleri ise, işlerin ‘kendiliğinden’ diledikleri gibi gelişmesini gizli gizli ve hiçbiri ortaya atılmayarak hazırlamaktan başka bir şey yapmamaktadırlar. Mustafa Kemal bir ayaklanmadan korkmaz. Ordudaki zafer arkadaşlarına ve halk arasındaki mistik nüfuzuna güvenmektedir. Komutanına ve subaylarına tamamıyla bel bağladığı muhafız kıtası vardır. Çankaya, Türkiye’de tutunabilecek tek tepe olsa, bu muhafız kıtasıyla ihtilali o tepede savunacak ve oradan tekrar bütün memleketi etrafına toplayacaktır. 328
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle