15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dolmabahçe Sarayı’nda harf devrimi konusunda bir konferans. Bütün bu yenilikler yapılırken, milletin önündeki en önemli tehlikelerden biri olan cehalet, yerini koruyordu ve bunun en önemli dayanağı da okuma yazma oranının azlığıydı. Mevcut alfabedeki Arap harflerinin zorluğu, okuma yazma öğrenmeyi iyice güçleştiriyordu. Mustafa Kemal Paşa, bu engelin de aşılması için 1928 yazında, dönemin Maarif Nazırı Mustafa Necati Bey’den, Ankara’da bu konuyu incelemek üzere bir komisyon oluşturmasını istedi. Uzun ve hummalı bir çalışmaya girişen komisyon, Latin harflerini esas alarak oluşturduğu alfabeyi Mustafa Kemal Paşa’ya sundu. Bu seçimi gayet uygun bulan Mustafa Kemal Paşa, ağustos ayında katıldığı bir davette, etrafındakilere şöyle sesleniyordu: “Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. 334 Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz! Bütün millete, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki bir milletin, bir içtimai heyetin yüzde sekseni okuma yazma bilmez, bu ayıptır. Bundan insan olanların utanması lazımdır. Bu millet, utanmak için yaratılmış bir millet değildir, iftihar etmek için yaratılmış ve iftiharla tarihini doldurmuş bir millettir.” Mustafa Kemal Paşa sadece bu sözlerle yetinmeyecek, bundan sonraki günlerde çeşitli illere yaptığı gezilerde bizzat kara tahtanın başına geçerek, kendisini izleyenlere öğretmenlik yapacaktı. Harf devriminin kanunlaşması ise, 1 Kasım 1928 tarihli Meclis oturumunu takiben 3 Kasım günü Resmi Gazete’de yayımlanan önergeyle gerçekleşecekti. Artık yeni bir alfabeye kavuşmuş olan Türk dilinin bundan sonraki gelişimini hazırlamak ise 1932 yılında kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin görevi olacaktı. Türk milleti bu hızlı gelişmeye ayak uydurmaya çalışırken, gözden kaçırılmaması gereken önemli bir unsur, senelerden beri sürdürülen savaşta ve günlük yaşamda ön saflarda çaba harcamakla beraber, layık olduğu haklara sahip bulunmayan kadınların bu engelden kurtarılmasıydı. Kadını ancak erkeğin yarısı olarak niteleyen, toplumdaki rolünü geriye, kapalı alanlara iten zihniyetin tersine, toplumun kalkınmasının kadının kalkınmasına bağlı olduğuna inanan Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuda yaptığı girişimler sonucu Medeni Kanun’la erkeklerle kadınların eşit haklara sahip olduğu tanımlandı. Türk kadını, 3 Nisan 1930’da belediye meclislerine, 5 Aralık 1934’te ise milletvekilliğine seçme ve seçilme hakkına sahip olacaktı. 1919 yılında İstanbul’dan Anadolu’ya hareket ederken zihninde canlandırdığı yeni Türk milletini ve onun yeni yönetim biçimini askeri ve siyasi alandaki yorulmaz çabalarıyla sabırla işleyen Mustafa Kemal Paşa’nın tüm hedefleri sırasıyla gerçekleşmiş, büyük bir hastalık iyileşmiş, bütün dünyanın şaşkın bakışları arasında bir yeniden doğuş yaşanmıştı. Memleketin asri, medeni ve yenilikçi olması bir hayat davasıydı; Türkiye ya yeni fikirlerle bezenmiş namuslu bir idare olacak, yahut olmayacaktı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle