15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İSTANBUL’DAN CEPHEYE BAKIŞ 9 Eylül günü İzmir’e ilk giren subay olan Şerafettin Bey, şehrin kurtuluşunu şu sözlerle anlatıyordu: “Süvari kolordusunun ikinci fırkasının 4. Alayının alay kumandan muavini idim. 8/9 gecesini Manisa ile Bornova kuzeyindeki Sabuncu Boğazı’nda geçirdik. 9. günü sabahın erken saatlerinde harekete geçtik. Ben fırkanın öncü bölüğüyle harekete memur idim. Bornova’nın şimaline yaklaştığımız zaman üzerimize hafif bir piyade ateşi açıldı. Bu ateş Bornova’nın kuzeybatı sırtlarından geliyordu. Kısa bir tereddütten sonra ateşe ehemmiyet vermeyerek ve karşılıklı çatışmaya lüzum görmeyerek derhal Bornova’ya dahil oldum. Bornova istasyonunda şoseyi takiben İzmir üzerine hareket ettiğimiz esnada alay kumandanım Filibeli Kaymakam Reşat Bey emrime bir bölük daha gönderdi. İki bölüğümle süratle İzmir’e doğru yürüyüşe geçtim. Mersinli’ye geldiğimiz zaman Karşıyaka istasyonundan İzmir’e doğru giden bir piyade yürüyüş koluna tesadüf ettim. Bunlara da zerre kadar ehemmiyet vermedim. Ve bu yürüyüş kolunu şose üzerinde yardım, yoluma devam ettim. Ellerinde silah olan bu kişiler pek şaşaladılar; evlerin duvarlarının arkasına, şuraya buraya saklanmaya başladılar. Ben geçtim; geçtikten sonra fırkamın 13. Alayının birinci bölüğünün bunları esir aldığını bilahare öğrendim. Bu düşmanın bir piyade alayı mevcudunda olduğunu zannediyorum. Bunlar bir avuç süvari kuvvetine bir tek bile silah atmaya cesaret edemediler. Mersinli’yi geçtikten sonra Tuzakçıoğlu fabrikasının önüne geldiğimiz zaman fabrika dahilinden üzerimize ateş edildi. Dört neferim burada şehit oldu. Bornova’dan Mersinli’ye kadar benim atımdan başka kimse yaralanmadı. Tuzakçıoğlu fabrikasından sonra şehir göründü. Sağ kalan dört yaya askerimi ata bindirdim. Kılıçları çektirdim ve Punta’ya doğru yürüdüm. Sokaklar muhacir Rumlar ve bunların arabalarıyla kapanmıştı. Bunların arasından yol bularak geçiyorduk. Punta istasyonunun köşesine geldiğimiz zaman bir İngiliz amiraline tesadüf ettik. Yanında yaveri ile bir bahriye müfrezesi vardı. Konuşma(görüşme) memuru olarak fırka kumandanımız tarafından gönderilmiş olan Binbaşı Atıf Bey, amiral ile konuşmaya başladı. Biz de Kordonboyu’na yöneldik. Ve biraz sonra Kordon’a çıkıp dahil olduk. Kordon’da aynı zamanda silahlı Fransız, İngiliz, Amerikan, İtalyan bahriye müfrezelerine tesadüf ediyorduk. Bu müfrezeler önlerinden geçerken bizi selamlıyorlardı. Keza evlerdeki ve sokaklardaki ahali de bizi alkışlıyorlardı. Biz Kordon’da hem ilerliyorduk hem de silahlı Yunan efradına silahlarını yere atmalarını ihtar ediyorduk. Bunlar derhal silahlarını yere bırakıyorlardı. Orada bulunan sivillere silahlarını denize atmalarını söylüyorduk. Bu suretle Kordon’dan geçiyorduk. Pasaport dairesinin önüne geldiğimiz zaman, belinde kayışı ve kasaturası, elinde silahı olan bir sivile silahı bırakmasını söyledim. ‘Bırakmam’ dedi ve derhal elindeki bombayı yanına tekaründen evvel üzerime attı. Bomba tabii patladı. Elimdeki ikinci atım karnından yaralandı (karnı parçalandı). Ve biraz sonra öldü. Ben de iki yerimden yaralandım. Süratle yürüyüşe devam ettik. Hükümet konağına gittim. Kapılar kapalı idi. Yan kapıdan girerek cephedeki kapıyı açtık. Balkona şanlı bayrağımızı çektim. Hükümet ve kışlaya nöbetçiler ikame ettim. Bölüğün birini Göztepe istikametine gönderdim. Diğer bölüğümden emniyet için civara devriyeler çıkardım. Ve güvenliği bozacak bir hareketin oluşmasına meydan bırakmadım. Hükümet önünde bu işler ile uğraştığım sırada İzmir Amerikan konsolosu orada idi. Konuştuk ve benim resmimi aldı. Mümaileyh bana kartını verdi ve kartını bugün de muhafaza ediyorum.” 297
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle