Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İZMİR’DE GÖRÜŞECEĞİZ Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’yaMuzaffer toplarınızın, şenlik günlerinde davul sesleri gibi gürlemeğe başladığı şu dakikada, hiçbir şey, bana sizi hatırlamak ve size hitap etmek kadar tatlı ve ulvî görünmüyor. Belki, içinde bulunduğunuzu bildiğim o heybetli heyecanda sesim size kadar ulaşmayacaktır. Bu satırları belki bundan birçok gün sonra, kurtulmuş Türk şehirlerinin birinde, çizmelerinizin tozunu ve kaputlarınızın barut kokularını silktiğiniz esnada veyahut yorgun vücudunuzun ilk defa dinleneceği bir sedirin üzerinde okuyabileceksiniz. Temenni ederim ki yorgun vücudunuzu dinlendirecek o sedir Kordonboyu’nun konaklarından birinde kurulsun. Ey, genç çehresi tarihe, ilk defa olarak ‘İnönü’ olarak yazılmış, zaferlerin çift aydınlığı ortasında çıkan kahraman! Son görüştüğümüz gece, Sivrihisar’ın sert kayaları dibinde, o berrak mehtap aydınlığı içinde, bana söylediğiniz sözü bir an unutmadım. O gecenin üstünden günler geçti, haftalar geçti, aylar geçti, o gecelerin üzerinden İstanbul kapılarının zorlanması ve dünyanın mukadderatını elinde tutan bir devlet adamının bizi en acı sitemlerle tehdit etmesi gibi karanlık ve feci vakalar geçti. Fakat bütün bunlara rağmen sizin o sözünüz ruhumda bir vahyin ezelî titreyişi halinde kaldı. O geceden beri kalbim bir tunç parçası gibidir ve bu tunç parçasının üstünde ‘İzmir’de görüşeceğiz!’ müjdesi kazılmıştır. Bu müjdeyi oraya hangi ateşle ve hangi çelikle kazdınız, bilmiyorum. Fakat o dakikada hatırlıyorum ki sesiniz ateşten daha sıcaktı ve gözleriniz çelikten daha keskindi. Ayın ışığında, vücudunuz bana tabiatüstü bir şey gibi göründü, o dakikada sizi bir Cibril sanmam için yalnız kanatlarınız eksikti. Ben, harp ilminin ne demek olduğuna vakıf değilim. Toplarınızın ve silahlarınızın adedi hakkında da hiçbir fikrim yoktur. Bulunduğunuz noktadan İzmir’e kadar kaç kilometrelik yol vardır, ne kadar dağ ve tepe aşmak, ne kadar siperden atlamak, kaç düşman fırkasıyla boğuşmak lazımdır, bilmiyorum. Lakin bildiğim bir şey varsa, o da, bundan dokuz ay evvel, sizin bana ‘İzmir’de görüşeceğiz!’ demiş olmanızdır. Ben yalnız buna inandım, buna inanıyorum, daima buna inanacağım. Yanı başınızda bir tunç sağlamlığı bağlayan kalbime, bundan sonra artık başka ses, başka söz, başka hakikat nüfuz edemez. Beş on günden beri etrafımda birçok sesler, birçok sözler işitiyorum. Fakat hiçbirine kulak asmıyorum. Gazetelerde birçok askerî görüşmelere, tartışmalara tesadüf ediyorum, fakat hiçbirini okumuyorum. Siz susuyorsunuz, düşman söylüyor... ‘Türk askerleri filan noktadan, filan hatlarımıza girmek teşebbüsünde bulundu, mühim zayiat ile geriye püskürttük’, ‘Filan yerden mukabil taarruza geçtik, filan tepeye vuku bulan şiddetli topçu hücumları beyhu Bulabildikleri teknelerle İzmir’i terk eden Rumlar. 292