Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BAĞIMSIZ BİR RUH: GUS VAN SANT Aykırılığın avukatı... ASLISELÇUK önetmen, senarist, yazar, ressam, fotoğrafçı Gus Van Sant (55), filmlerinde toplum dışı karakterleri, alt kültürleri, anti kahramanları, başkaldıran gençleri anlatıyor, kimlik ve sürekli özgürlük arayışı, eşcinsellik, cinsel sapmalar, uyuşturucu kültürü, eşiktelik ve hiçbir yere ait olamama duygusu, toplumsal erkle düzene karşı durma, sınıf çatışması temalarını işliyor. Bunu da sinemasal anlatımında kimi zaman cinema verite türünde doğrudan doğruya söyleşilerle, gerçekçi anlatımla, doğaçlamayla, melodramatik öğelerle, ağdalı diyaloglarla, lirik bölümlerle, deneysel, minimalist yöntemlerle yapıyor. Demokratik, ütopik, hiyerarşik ve ataerkil değerleri, cinsel ayrımları, toplumsal kabulleri bir potada eriterek öykülerini anlatan Van Sant, Amerikan bağımsız, militan sinemasının en önemli adlarındandır. Filmlerine mekan olarak yaşadığı Portland, Oregon’u seçen, dönemin en ünlü aktörlerini oynatan (Matt Dillon, River Phoenix, Keanu Reeves, Matt Damon), uyuşturucu bağımlılığı, jigololuk gibi Hollywood’un tabu saydığı konuları işleyen yönetmen, Rhode Island Tasarım Okulu’nu bitirdikten sonra reklam filmleri, David Bowie, Elton John gibi ünlülerin müzik videolarını çekti. Uzun yıllardır kayıp olan, 2006’da restore edilen ilk filmi Mala Noche’yi (1985), eşcinsel şairyazar Walt Curtis’in otobiyografik romanından uyarlayıp Curtis’in 16 yaşındaki Meksikalı bir sığınmacıya olan tutkulu aşkını düşsel bir görsellikle anlatır. Drugstore Cowboy’da (1989) toplumun dışladıklarının öyküsünü anlatmayı sürdürdü, eczanelerden uyuşturucu çalarak yaşayan bir grup işsiz gencin dünyasını aktarır. Ünlü beat kuşağı yazarı William S. Burroughs’un yaşlı bir uyuşturucu bağımlısını canlandırdığı film, 68 kuşağıyla 90’ların yitik kuşağı arasında bağlantı kurmaktadır. Uyuşturucu kültürüne romantik, özürsüz bir bakışla yaklaşan bu çalışma sanat filmi gösteren sinemaların hiti olur. Eşcinsel sinemanın kült filmlerinden My Own Private Idaho’da (Benim Güzel Idaho’m / 1991) uyuşturucu satıcılarıbağımlılarıyla, hırsızlarla dolu bir dünyada kimliklerini arayan iki eşcinsel erkek fahişeyi irdeler. William Shakespeare’in IV. Henry’sinden uyarladığı bu yol filmi yönetmenin en kişisel çalışmasıdır. ABD’nin tarihsel ve kültürel geçmişine bakarak şiirsel imgeler, kültürel göndermelerle oluşturduğu yapıtında Van Sant, western ve yol filmi türünü böylece birleştirir. Senaryosunu oyuncuları Matt Damon ve Casey Affleck’le yazdığı, doğaçlama tekniklerle çektiği Gerry’de(2001), ikisi de Gerry adlı iki arkadaş Güneybatı Amerika’da bir yerde arabalarından inerek New Mexico çölüne doğru yürürler. Sıcak, sussuzluk ve çölün sınırsızlığı onları gittikçe etkiler. Plan sekanslardan oluşan minimalist anlatımlı bu deneysel çalışmasında Van Sant, western türüne de göndermeler yaparak kaybolmak üzerine, Kafka ve Beckett soyutluğunda, yürekli, özgün bir yapıt çıkarmıştır. 199799 yıllarında Amerikan liselerinde peşpeşe gerçekleşen öğrenci katliamlarından esinlenerek çektiği Elephant(Fil/2003) adlı çok özel çalışmasıyla Van Sant, izleyiciyi sıradan bir taşra lisesindeki herhangi bir güne götürür. Son yılların silahlı okul katliamlarıyla değişime uğrayan çağdaş liseler gerçeğini sanatçının çok özel anlatımı, estetik vizyonu, değişik kurgulamasıya izleriz. Gerçek lise öğrencilerinin kendi öykülerini ve deneyimlerini katarak oynadığı, doğaçlama tekniğiyle çekilen, doğal ışıklı plan sekansların yer aldığı bu dram, izleyiciyi zaman ve mekanda öznel bir yere koyarak bu Y inanılmaz şiddeti ve vahşeti bire bir gösterir. Amerikan gündelik yaşamında yer alan şaşırtıcı şiddetle şaşırtıcı sıradanlığın soyut bir incelemesini yapan çalışma yönetmenin sinemasının adeta doruk noktasıdır (Cannes en iyi film, yönetmen ödülleri). Last Days’de (Son Günler/2005) Nirvana grubunun solisti ve gitarcısı Kurt Cobain’in intihar etmeden önceki son günlerinden esinlenerek anlattığı filminde yönetmen, 90’lar gençliğinin idolünün öyküsünü deneysel olarak aktarır. Ün, yıldızlık, dünyadan gittikçe kopma arasındaki bir sanatçının içgözlemlerle dolu portresi van Sant’ın elinde daha da ilginçleşir. 108 Portre (1995) adlı bir fotoğraf kitabı olan, Pink (1997) adlı romanında film yapımını alaycı bir yaklaşımla anlatan Gus Van Sant, küçük bütçeli filmler çeken, bağımsız deneysel yapımlarla (Dişi Kovboylarda Hüzünlenir/1995) büyük bütçeli stüdyo yapımları (To Die For /1995, Good Will Hunting /1997, Psycho/1998) arasında gidip gelen, gönlü daima bağımsız sinemadan yana olan bir sinemacıdır. Tüm filmlerini modern kovboy versiyonları olarak niteleyen sanatçı, Amerika’nın marjinal yanını, Amerikan rüyasının zorluklarla dolu öteki çirkin yüzünü anlatmayı sürdürüyor. 26. ULUSLARARASI İSTANBUL FİLM FESTİVALİ 27 SAYFA