19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BAĞIMSIZ BİR RUH: GUS VAN SANT Aykırılığın avukatı... ASLISELÇUK önetmen, senarist, yazar, ressam, fotoğrafçı Gus Van Sant (55), filmlerinde toplum dışı karakterleri, alt kültürleri, anti kahramanları, başkaldıran gençleri anlatıyor, kimlik ve sürekli özgürlük arayışı, eşcinsellik, cinsel sapmalar, uyuşturucu kültürü, eşiktelik ve hiçbir yere ait olamama duygusu, toplumsal erkle düzene karşı durma, sınıf çatışması temalarını işliyor. Bunu da sinemasal anlatımında kimi zaman cinema verite türünde doğrudan doğruya söyleşilerle, gerçekçi anlatımla, doğaçlamayla, melodramatik öğelerle, ağdalı diyaloglarla, lirik bölümlerle, deneysel, minimalist yöntemlerle yapıyor. Demokratik, ütopik, hiyerarşik ve ataerkil değerleri, cinsel ayrımları, toplumsal kabulleri bir potada eriterek öykülerini anlatan Van Sant, Amerikan bağımsız, militan sinemasının en önemli adlarındandır. Filmlerine mekan olarak yaşadığı Portland, Oregon’u seçen, dönemin en ünlü aktörlerini oynatan (Matt Dillon, River Phoenix, Keanu Reeves, Matt Damon), uyuşturucu bağımlılığı, jigololuk gibi Hollywood’un tabu saydığı konuları işleyen yönetmen, Rhode Island Tasarım Okulu’nu bitirdikten sonra reklam filmleri, David Bowie, Elton John gibi ünlülerin müzik videolarını çekti. Uzun yıllardır kayıp olan, 2006’da restore edilen ilk filmi Mala Noche’yi (1985), eşcinsel şairyazar Walt Curtis’in otobiyografik romanından uyarlayıp Curtis’in 16 yaşındaki Meksikalı bir sığınmacıya olan tutkulu aşkını düşsel bir görsellikle anlatır. Drugstore Cowboy’da (1989) toplumun dışladıklarının öyküsünü anlatmayı sürdürdü, eczanelerden uyuşturucu çalarak yaşayan bir grup işsiz gencin dünyasını aktarır. Ünlü beat kuşağı yazarı William S. Burroughs’un yaşlı bir uyuşturucu bağımlısını canlandırdığı film, 68 kuşağıyla 90’ların yitik kuşağı arasında bağlantı kurmaktadır. Uyuşturucu kültürüne romantik, özürsüz bir bakışla yaklaşan bu çalışma sanat filmi gösteren sinemaların hiti olur. Eşcinsel sinemanın kült filmlerinden My Own Private Idaho’da (Benim Güzel Idaho’m / 1991) uyuşturucu satıcılarıbağımlılarıyla, hırsızlarla dolu bir dünyada kimliklerini arayan iki eşcinsel erkek fahişeyi irdeler. William Shakespeare’in IV. Henry’sinden uyarladığı bu yol filmi yönetmenin en kişisel çalışmasıdır. ABD’nin tarihsel ve kültürel geçmişine bakarak şiirsel imgeler, kültürel göndermelerle oluşturduğu yapıtında Van Sant, western ve yol filmi türünü böylece birleştirir. Senaryosunu oyuncuları Matt Damon ve Casey Affleck’le yazdığı, doğaçlama tekniklerle çektiği Gerry’de(2001), ikisi de Gerry adlı iki arkadaş Güneybatı Amerika’da bir yerde arabalarından inerek New Mexico çölüne doğru yürürler. Sıcak, sussuzluk ve çölün sınırsızlığı onları gittikçe etkiler. Plan sekanslardan oluşan minimalist anlatımlı bu deneysel çalışmasında Van Sant, western türüne de göndermeler yaparak kaybolmak üzerine, Kafka ve Beckett soyutluğunda, yürekli, özgün bir yapıt çıkarmıştır. 199799 yıllarında Amerikan liselerinde peşpeşe gerçekleşen öğrenci katliamlarından esinlenerek çektiği Elephant(Fil/2003) adlı çok özel çalışmasıyla Van Sant, izleyiciyi sıradan bir taşra lisesindeki herhangi bir güne götürür. Son yılların silahlı okul katliamlarıyla değişime uğrayan çağdaş liseler gerçeğini sanatçının çok özel anlatımı, estetik vizyonu, değişik kurgulamasıya izleriz. Gerçek lise öğrencilerinin kendi öykülerini ve deneyimlerini katarak oynadığı, doğaçlama tekniğiyle çekilen, doğal ışıklı plan sekansların yer aldığı bu dram, izleyiciyi zaman ve mekanda öznel bir yere koyarak bu Y inanılmaz şiddeti ve vahşeti bire bir gösterir. Amerikan gündelik yaşamında yer alan şaşırtıcı şiddetle şaşırtıcı sıradanlığın soyut bir incelemesini yapan çalışma yönetmenin sinemasının adeta doruk noktasıdır (Cannes en iyi film, yönetmen ödülleri). Last Days’de (Son Günler/2005) Nirvana grubunun solisti ve gitarcısı Kurt Cobain’in intihar etmeden önceki son günlerinden esinlenerek anlattığı filminde yönetmen, 90’lar gençliğinin idolünün öyküsünü deneysel olarak aktarır. Ün, yıldızlık, dünyadan gittikçe kopma arasındaki bir sanatçının içgözlemlerle dolu portresi van Sant’ın elinde daha da ilginçleşir. 108 Portre (1995) adlı bir fotoğraf kitabı olan, Pink (1997) adlı romanında film yapımını alaycı bir yaklaşımla anlatan Gus Van Sant, küçük bütçeli filmler çeken, bağımsız deneysel yapımlarla (Dişi Kovboylarda Hüzünlenir/1995) büyük bütçeli stüdyo yapımları (To Die For /1995, Good Will Hunting /1997, Psycho/1998) arasında gidip gelen, gönlü daima bağımsız sinemadan yana olan bir sinemacıdır. Tüm filmlerini modern kovboy versiyonları olarak niteleyen sanatçı, Amerika’nın marjinal yanını, Amerikan rüyasının zorluklarla dolu öteki çirkin yüzünü anlatmayı sürdürüyor. 26. ULUSLARARASI İSTANBUL FİLM FESTİVALİ 27 SAYFA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle