Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3AYFA 6 29 EKİM 1998 PERŞEMBE 1. DUNYA SAVASrNDAN CUMHURIYET'E Bu dünya pazarlannı ellerinde îutan ülkeler, bütün bir Avrupa demek değildir. Batı Avrupa 'nın bu ayrıcalıklı ükeleri, iktisatçı François Perroux 'nun deyimiyle, "egemen Avrupa "dır ve karşısında da, tarımı geri ve sanayisi çocukluğunu yaşayan "edilgin Avrupa " vardır. Birincisinin başında lngiltere ile Almanya yer aîır; onları, daha da geriden Fransa ile alabildiğine sanayileşmiş küçük ülkeler, Belçika, îsviçre, Hollanda izler. Londra, giderek lngiltere, "dünya ekonömisinin merkezi 'dir. lngiltere 'nin asıl rakibi de, kara Avrupa 'sının başta gelen gücü durumundaki 67 milyonluk Almanya dır; teknik ve örgütlenişte bir başka dev gelişmeyi yaşamıştır Almanya. Bü birkaç ülkenin dışında, geri kalanı "edilgin Avrupa "nın içinde yer alırlar. SİRVER TANİLLİ inncı Dünya Savaşı, 1914'te Almanya, AvusturyaMacaristan, Bulgaristan ve Osmanlı devletinin oluşfurduğu Ittıfak Devletleri ile Fransa, lngiltere, Rusya, Italya ve Avrupa dışından Japonya ile Amerika Birleşik Devletleri'nin oluşturduğu Itilaf Devletleri'nı karşı karşıya getirir. Sıradan insanlann gözünde savaş, 28 Haziran 1914'te Saraybosna'da, Avusturya veliahtı arşıdük Franz Ferdinand'ı bir Boşnak öğrencinin öldürmesiyle ortaya çıkmıştır. Bir tabanca kurşununun böylesi bir hengâmeye yol açması aklın alacağı şcy değildir; derinde nedenleri olsa gerek olayın. O korkunç boğuşmayı ve onu izleyen gelişmelen anlatmadan önce, Birinci Dünya Savaşf nın eşığınde Avrupa'nın üstünlüğünün , dayandtğı tcmelleri görmekte yarar var. Ncleri temsil ediyordu 1914'te Avrupa? çalışılır: Rusya 19O5'te, Osmanlı Imparatorluğu 1908'de, Çin 1912'de, Avrupa siyasal rejimlerinin temelini oluşturan hoşgörü, liberalizm, hâttâ demokrasi ilkelerine yüzlerini çevirirler. Öte yandan denizaşın ülkelerdeki genç milliyetçi reformcular, yurtlanna bir yenilik getirme kaygısı içinde, Avrupa tarihinin kendılerine sağladığı örneklerden esinlenırler: Büyük Petro, Kossuth, Mazzini, Cavour, Bismarck. ulusal birliği kuran bu dev insanlardır, örnekler de. Fransız Devrimi'nin ortaya atüğı liberal düşünce, pozitivist anlayış, yüzyılın başlanndaki Çin reformculanna, Osmanlı'nın tttihat ve Terakki Komitesi sivil ve subaylanna, Balkanlar'ın yurtseverlerine esin verir. Böylece 1914'te, kapitalizmin zafer bayrağını dalgalandırdığı bir dönemde, "büim ve gücün tekefi"ne sahip Avnıpa, gerçek bir üstünlük içindedir. Avrupa, teknisyenleri ve sermayeleri sayesinde, EKe Hatevy'nin deyişiyle, "bir uhıslararası ticaret cumhuriyed" kurmuştur ve o cumhunyet, "Britanya'nın öncülüğünde, ama gerçekte bütun Beyazlann yaranna" çalışır. Paralann istikran, sermayelerle insanlann dolaşımındaki kolaylık, iktisadî kalkınma, bütün bunlar, sistemin gücü hakkında mutlak bir güven yaratmıştır ve çok az kımse kuşkulanır bundan. Ama yine de tehlikelervardır... Avrupamn üstünlüfiünü tehdft eden tehltkeler Gerçekten, iktisatçı Keynes'in, anısım iç geçirerek canlandırdığı bu mutlu zamanlann Avrupa'sı, uluslararası ilişkilerde gitgide artan bir anarşı ile burun burunadır ve buna yol açan da emperyalizmleri birbirinin karşısına diken rekabetlerdir: Kara Avnıpa'sının en büyük iktisadî gücü olan Almanya, bir sömürge imparatorluğundan yoksun tek büyük devlettir ve işlerin böylesi bir olup bittiye varmasını kabul etmez; Avnıpa dışında ve Avrupa'da, bütün büyük devletler birbirinin karşısındadır ve aralanndan kimılerinin içerde güçlükleri vardır: İrlanda'da, Alman ve Rus » »VÎT1 P AvusturyaMacaristan İmparatoru Franz Joseph'in önünde 1. Dünya Savaşı'na kaülacak olan askerler yemin töreninde. ellennde tutarlar: Dünyaya yollanan mallann yüzde 62'sini onlar sağlarlar. Dışandan hammadde ile yiyecek maddeleri alımında da başta onlar gelirler. Birleşik Devletler, maden kömürü, demir ve çelik üretiminde başta gelse de, mamul madde dişsatımının ancak yüzde 33'ünü ojuşturur ye ticaret donanması, dış ticaretinin sadece onda birini karşılar; uluslararası ahşverişte. Amenka'nın payı yüzde 14 ve Asya'nınkı yüzde 10.6 iken, Avrupa'nın payı ezıcidir. Ticaret alanında, Avrupa bütün dünya ülkeleri arasında her yönden zorunlu bir aracıdır: Önce Londra, sonra Amsterdam, Anvers, Frankfurt, Viyana, Paris, dünya ticaretinin hakemleri. "iktisadî karann merkezieri''dırler. Dev bir malî gücü de vardır bu Avrupa'nın. Ancak unutulmasın: Bu dünya pazarlannı ellerinde tutan ülkeler, bütün bir Avnıpa demek değildir. Batı Avrupa'nın bu ayncalıklı ilkeleri, iktisatçı François Perroux'nun deyimiyle, "egemen Avrupa"dır ve karşısında da, tanrru geri ve sanayisi çocukluğunu yaşayan "edilgin Avrupa" vardır. Birincisinin başında lngiltere ile Almanya yer alır; onlan, daha da geriden Fransa ile alabildiğine sanayileşmiş küçük ülkeler, Belçika, Isviçre, Hollanda izler. Londra, giderek lngiltere, •'dünya ekonömisinin merkeri"dir. Ingiltere'nin asıl rakibi de, kara Avrupasının başta gelen gücü durumundaki 67 milyonluk Almanya'dır; teknik ve örgütlenişte bir başka dev gelişmeyi yaşamıştır Almanya. Bu birkaç ülkenin dışında, geri kalanı "edilgin Avrupa"nın içinde yer alırlar. Başta Güney ve Doğu Avrupa, büyük toprak sahiplerine tâbi, yoksul bir yaşamı sürdüren geri köylülerin .„ yurdudur. Sanayi tohum halindedıl^ orada \e kolonyal tıptedır Çoğu kez Fransız, Alman, Belçika sermayesıyle yaratılmıştır bu ve kimi zaman yabancılarca yürütülür. Bu doğu devletleri içinde en büyüğü olan dev Rus imparatorluğunun sanayisi daha da yetersizdir. Her iki Avrupa arasındaki ticaret de, egemen Avrupa'nın dünya ile sürdürdüğü ticaretin aynısıdır: Mamul madde karşılığında, hammadde ve yiyecek maddeleri almak! Peki "egemenlik alündaki dünya"nın durumu ne bu Avrupa karşısında? ülkenin yurttaşlan Çmlılere oranla ayncalıklı durumdadır: Istedikleri gibi girer çıkar; ticaretlerini yapar; Çin mahkemelerinde değil konsolosluk mahkemelennde yargılanırlar; belli noktalarda yabancılann garnizonlan vardır; ticaret, en ayncalıklı ulus ilkesine dayanır ve devede kulak bir jjümrük ödenır; ba$ka malî ayncaîıklardan da yar&rlamkr; belîi başlı kamu hızmetlen üzerinde de denetim konmuştur: Limanlar, gümrükler, dola>lı vergiler Batıhlara bırakılmıştır. Yabancı bankalar, devlet borçlanmasında. demiryolu yapımında, tazminat ödenmesinde birer aracı durumdadırlar ve korkunç koşullara bağlarlar olan bitenı. Bu iktisadî bağımlılık, Çinlileri sıkı bir siyasal bağımlılığa sürüklemiştir ve Çinli yüz kızartıcı biçimde aşağılanır, kendi ülkesinde: Hıristiyan misyonerler ulusal gelenekleri çiğner; yabancı işletmeler, Çinliye. bir yabancıya oranla düşük ücret öder. Gümrük bağımsızlığının yitırilmiş olması, ülkenin sanayileşmesini geciktirir; dokunulmazlıklar, kimi suçlann kovuşturulmasında yerli makamlann elini kolunu bağlar; nüfuz dairelerinin yaratılması ülkenin bölünüşünü hazırlar. Böylesine sert biçimde olmasa da Ortadoğu'da Osmanlı devleti ile Mısır'da da durum aynıdır. Latin Amerika'da, Avrupa, Birleşik Devletler'le paylaşmak zorundadır sömürüyü. Ote yandan, kurduklan sömürge imparatorluklannda, büyük Avrupalı devletler, kendi çıkarlanna tekel kurmakta. yerli kaynaklan ve emeğı istedikleri gıbı sömürmekte daha da serbesttırler. Afrika"da. Asya'da böyledirler...Fikri bir temelı de var mıdır bu üstünlüğün? AvrupaJiırtflfcrîve ^ teknik ustünlüğü Zrir2i Hemen Avrupa İle •dllgln Avrupa Avrupa'nın 1914'te dünyanm geri kalan bölumü üzerindeki ustünlüğü, sadece askerî gücune dayanmaz; maddî ve teknik alanda. malî alanda ve evrensel boyutlardaki fıkri alandadır da bu ustünluk. Avrupa, dünyanın fabrikası, bankası ve öğretmenidir. Yaşh kıtanın ustünlüğü başta sanayi ve ticaret alanındadır ve bu konuda ilk dikkati çeken de şudur: Dünyada, Avrupa'nın en başta da Batı Avrupa'nın yaranna bir "dikey fşböfânnr yerleşmiştir. Birleşik Devletler'in hızla sanayileşmesine karşın en önemlisanayı merkezi, işte bu Batı Avrupa'dır: lngiltere, Almanya, Fransa, üretim yeteneği ile kıtanın nitelikli işgücünün 10'da 7'sine sahiptirler. Bu üç ülke. meta üretiminde, neredeyse bir tekeli Egemenllk altındakl dünya Avrupa dışında, Birleşik Amerika, Japonya ve bir ölçüde Dominyonlar bir yana bırakılırsa, alacaklı sanayi ülkelerinin tekeli tamdır. Doğrudan doğruya yönetilen sömürgeler dışında, Asya, Güney Amerika, Afrika, bir yansömürge rejimine tâbidirler. Uçsuz bucaksız Çin en belirgın örneğıdır bunun. 1842'de 18 ülkenin imzaladığı antlaşmalann sonucu, Çin'in kapılan Avrupa'ya açılmıştır. O Söz konusu maddî egemenlik, tartışmasız bir fikrî üstünlüğe de dayanır. Son yüzyıllann en bereketli fikir akımlanyla buluşlan Avrupa'da ortaya çıkmışlardır; insanlığın başına musallat âfetler ile salgınlan gerileten hekimler, yeryüzünün çehresini değiştiren büyük bayındırhk çalışmalannı yürüten mühendisler, Avrupa'nın laboratuvarlanyla üniversıtelerinde yetişmışlerdir. Gücünün ve başanlannın sırn da gelip ondan sonılur: Dünyanın dört bucağından öğrenciler Ingıliz, Alman, Fransız vb. üniversitelerine doğru akarlar; modern bilimin formülleri onun kıtaplanndan ya da çevirilerinden bellenir; modern devlet yapısı ve yöntemı yine ondan gelinip öğrenilir; ulusal ordulann kurulup yeriştirilmesi söz konusu olduğunda, Alman ya da Fransız askeri heyetleri, Ingıliz denız görevlileri gelip işe koyulurlar. Kıyısından bucağından olsa da. Avrupa temsilî kurumlanna öykünülmeye Polonya sında, Alsace Lorraınede^ j ; Finlandiya'da, AvusturyaMacaristan Imparatorluğu'nun Slav ya da Latin azınlıklan arasındadır bu sorunlar ve ulusal bilinç ilerleyip milliyetçiliklenn de o ölçüde kızıştığı her yerde düşündürürler rejimleri. Öte yandan rekabetler vardır ki, ilerlemeleri, onlara bir eşitlik statüsü tanımaya Avrupa'yı zorlar: Amerika kıtasında, Birleşik Devletler'in nüfuzuna bir pay ayırmak gerekmiştir, Uzakdoğu'da da Japonya'nın nüfuzuna; bununla beraber, pazarlann genişleyıp yayıldığı bir sırada Avrupa'nın karşısındaki tehdit, henüz tam anlamıyla kaygılandıncı gözükmez. 1914'te uç veren kaygılar, 19. yüzyılda sanayi Avrupa'sı yaranna yerleşmiş hiyerarşi ile ilgili değildir pek; daha çok. gitgide gelişen sosyal sıkıntı ve kanşıkhklar yol açmaktadır bunlara. Gerçekten 1905'tenberi tngiltere'de, Fransa'da, Italya'da, devrimci bir nıtelık taşıyan dev gre\ ler patlak vermiştir; her yıl 1 Mayıs gösterileri, işçi sendikalannın artan gücünü ortaya koyarlar. Ne var ki söz konusu sendikalann üyeleri, bir bütün olarak pek düşüktür: Fransa'da, bir milyon sendikalı vardır ve tüm işçi sınıfinın da yüzde 12 ya da 13'ünü oluştururlar; sayısının en çok olduğu maden işçileri bile toplam üye sayısının sadece yüzde 33'üdür. Rakamlar, daha da sanayileşmiş ülkelerde daha da büyüktür: tngiltere'de 4 milyondur, Almanya'da da hemen hemen ona yakın. Marksizmin etkisi de büyür, sosyalıst partilerin toplaştıklan Drinci Enternasyonal'e o esin verir: Parlamentolarda, işçi temsilcilerinin oranı, Almanya'da yüzde 28, Norveç'te yüzde 25, Belçika'da yüzde 20, Fransa'da yüzde 17, ttalya'da yüzde 10, Hollanda'da yüzde 9'dur; Ingiltere'de İşçi Partisi'nin Avam Kamarası'nda sandalye sayısı sadece yüzde 6'dır, ama 1910'da oylann yüzde 42'sini elde eder. Bununla beraber, hiçbir yerde, yönetici sınıflar yerleşik düzenin yıkılmasına yönelik bir korku içinde değillerdir ciddî olarak; sadece Rusya'dadır ki, sosyal hiyerarşi tehdit altında görünür, çünkü 1905"teki korkunç bastırmadan beri, huzursuzluk nedenlenne çare buhna konusunda pek az şey yapılmıştır. İşte 1914'te patlayan savaş, Avrupa'nın belirtmeye çalışüğımız bu üstünlüğünü yıkmaya başlayacaktır ve bir kırk yıl sonra da, eser kalmayacaktır ondan; bu arada Rusya'da patlayan devrim (1917), işçi hareketinin evrimini ve sosyal sorunun verilerini baştan aşağıya değiştirecektir. 1. Dünya Savaşı bir silah ekonomisi yaratü. Almanya'daki bir silah fabrikasında çahşan Türk ve Alman işçiler.