Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
StYASET 84 11 m ıı tl ıı e t m e k t e nattığı "Çıngıraklı Yılan'ın İnUkamı"nı bitirmiş durumda. "Bounty" ufukta yol alırkcn "Conan" ve ardından gerçek Tarzan "Greystoke" geliyor. Şimdi dünya sinemalarının girişinde çocukluk yıllannın kokusu ağır basıyor. Edebiyatta "Pardayyanlar" gibi, "Monte Kristo Kontu" gibi, "Paris Esran " gibi tarihsel romanlar modasının yeniden gündeme geldiği bir sıra, bu tür filmlerin dc gördüğü büyük ilgi bir tek şeyle açıklanabiliyor: lnsanların düş gereksinimi, kitle turizminin yolculuk keyfini öldürdüğü çağımızda bir serüveni düşte olsun yaşama isteği. Çizgi romanın da benzer bir yol izlemekte olduğu düşünUlürse, SpielbergLucas ikilisinin başarı nedenlerini anlamak daha kolaylaşıyor. Tabii, krizli dönemlerde kendini gösteren kaçış göz ardı cdilıneyecek bir öğc. Bir de, belli çağların kendiierine özgü büyüleyiciliği söz konusu. tnsanoğlunun henüz her şeye dudak bükme, burun kıvırma eğiliminde olmadığı, henüz herkesin çocuk olduğu çağları. Steven Spielberg'in bütün bu söylenenlerle tam bir uyum içinde olduğu kesin. "Akıl yaşım 16'da takıldı kaldı" diyen ve Peter Pan gibi büyümek istemediğini yineleyen Spielberg, çocukluk yetisini bir an bi le yitirmemiş. Filmleri, doğrudan çoeukluğunun karabasanlarının ve düşlcrinin beslediği ürünler. Spielberg'in en iyi portresi de, yaptığı filmler. 27 Arahk 1947 günü Ohio eyaletinin Cincinnati kentindc doğan Spielberg, bir elektronik mühendisiyle kendini Steven'in ve üç kızının eğitiminc adamış eski bir piyanistin oğlu. "Amerikan orta sınıfının kent dışına yerleştirilmiş kozasında geçen, çok güven verici bir çocukluktu" diyor şimdi Spielberg. Bu çirkin, cılız, sporla uzak yakın ilişkisi bulunmayan, dondurma ve beyzbol delisi yaşıtlannın fazla hoşlanmadıkları çocuk da, kızkardeşlerine eziyet ederek alıyor intikamını. (Bugün Los Angeles'ta "Samanyolu" adlı bir lokanta işleten annesi, Spielberg'in durumunu hiçbir ruhbilim kitabının yazmadığını hâlâ savunuyor) ve avuntuyu sinemada buluyor. Neden mi sinetna? Bu konuda çeşitli kuramlar var. En başta da "elektrikli tren kuramı" geliyor. Steven'in babasını çok kızdıran bir merakı var çocukluk yıllarında: Elektrikli trenleri çarpıştırmak. Oğluna, artık elektrikli trenleri çarpıştırmamasını, masrafa dayanamadığını söylüyor baba Arnold. Steven da, babasının kamerasını ödünç alıp çarpıştırdığı ve raydan çıkardığı trenlerin filmini çckiyor, canı istedikçe bu filmi seyrediyor. Bir yönetmenin doğuşu bu. Baba Arnold, ona ilk kamerasını armağan ediyor ve Steven Spielberg 12 yaşında ilk filmini çeviriyor: Üç dakika süren "Son Tüfek" adlı vvesterni. nelerle sevgi nefret ilişkisine örnek olarak, Spielberg'in "E.T." ile birlikte en çok sevdiği film olan "Bela"ya (Duel) bir gözatalım. Katil bir kamyon, film boyunca hiçbir neden bulunmaksızın bir otomobili izliyor. Yine yapımcılığını Spielberg'in yaptığı, Tobe Hooper'in yönettiği "Poltergeist"ta aynı tema işleniyor. Ya yıldızlar, uzaym sonsuzluğu? Ürkünç hayvanların cirit attığı filmler? "Denizin Dişleri"nin canavarı, "Kulsal Hazine Avcıları"nın 7000 yılanı, "Indiana Jones"un korkunç böcekleri? Spielberg'in filmlerinin bir başka özelliği de babadan yoksunluk ya da baba imgesinin pek parlak olmayışı. Gizemli biçimde izi yitip giden çocuklar, yönetmenin en kişisel filmi olan "E.TV'deki dostluk düşü... Evet, bunların tümü garip ama yüzde yüz gerçekliği bulunan kaynaklar. Spielberg'in dehası ise, bu kaynaklara bir çocuk bakışıyla, gerçekçiliğin sınırlarını yıkan bir saf bakışla yaklaşması. Onda aydının geriye düşme kaygısı hiç yok. François Truffaut'nun deyimiyle, sıradan in 99 Ertesi gün, büyük bir tutku ve utangaçlık karışımı olan delikanhyı çağırthm ve kendisiyle... yedi yıllık bir anlaşma yaptım. O giinden bu yana onu biraz da kendi oglıım sayarım." öykünün devamı, delikanhnın stüdyodaki çalışmaya ayak uydurmada çektiği sıkıntılar, alışmadığı yöntemler ve insanlar karşısındaki tutukluklar, TV dizileri için yapılan çekimler (bugün o çalışmalar için "biraz hız ve etkinlik okuluydu" diyor Spielberg), 1972'de "Bela", 1974'te "Sugarland Express"... Gerisi sinema tarihinin malı. Her keresinde başarı, her keresinde etkileyici bir teknik. Bugiine kadar tek başarısız işi olan "1941" için bile, teknik yönden denccek şey yok. Spielberg'in işbilirliğinc bir başka örnek 1977 yılında Lucas kendisine Hawai'de "Indiana Jones"un konusunu anlatır anlatmaz, 1930'lardan 1950'lerin ortalarına kadar Amerika'nın neredeyse tek entelektüel besini olan çizgi roman kahramanları, birer serüvenlik "comics"ler geliyor ak mamalıdır..." Yönetmenin bu sözleri, 1882 yılında bir yazarın edebiyat anlayışına değin sözleriyle birleşiyor: "Kendi benliğimizden sökülüp götürülmeli, kitabın sonıında kendimi/.i bir yığın imajla başbaşa, uyuyamaz ya da bir konu üzerindc uzun uzun düşüncmez halde bulmalıyız... Çocuk için oyun neyse, romandaki kurgu da yetişkin için odur... Oyun kendini tümüyle vereceği ölçüde düş gücüyle birluşir, her olay onu kendinden geçirirse... bu kurgunun, bu yaratının adı serüven romanı olur." "Define Adası"nın yazan Robert I.ouis Stevenson bunları söylerken, yaptığı işin nasıl olması gerektiğini iyi biliyordu. Ama ABD'nin en ünlü sinema okulu olan USCden (University of Southern California) geçmeyen Spielberg buralara nasıl gelebildi? Filmleri seyredilir, meslek yaşamının aşamaları dikkatle izlenirse sorunun karşıhğını bulmak daha kolaylaşabilir. Ama anlaşılması güç olan, bu insanlardan kopuk kişinin karşı karşıya kaldığı büyük şokları nasıl atlatabildiği. Çünkü kısa bir süre önce, "Der Spiegel" dergisinc şöyle diyordu Spielberg: "Bazen Kaptan Nemo'nun 'Nautilııs' adlı denizaltısındayken duyduklarına benzer şeyler duyuyorum... Kendi küçük evime kapanmayı yegliyorum..." Söz konusu küçük ev, Spielberg'in kurduğu Amblin Entertainment şirketinin Universal Stüdyoları arazisindeki 477 No'lu bina. Burası Spielberg'in isteği üzerine Meksika mimarisi biçiminde yapılmış bir tuğla ev. Girişinde, "E.T."nin küçük kahramanı Elliott var. Bisikletine binmiş, arka planda ise dolunay. İki katlı cvin içinde, sinemanın teknolojik yönden sunabileceği en son yeniliklerin tümü, artı 45 kişilik bir gösteri salonu (salonda patlamış mısır çıkarılabilen otomatik bir makine de var) ve video oyunlarıyla dolu bir oda var. Burası tümüyle Universal tarafından Spielnerg'c armağan edilmiş. Universal onun sinemaya ilk adımını attığı, "E.T." ve "Denizin Dişleri"ni ortaklaşa yaptığı stüdyo. Birlikte çalıştığı 15 kişiyle, Spielberg, şu sıra tam 19 tasarı üzerinde çalışıyor. "Tintin"in yayın haklanyla ilgili söylentiler gelişirken (bu konuda kesin bir şey yok, ama Spielberg'in yayın hakkı sahiplerinin yaşadığı Brüksel'de görüldüğü kesin) Universal ve NBC için bir TV dizisi ("Amazing Storics"), Richard Donner'in "Dooners" gibi garip adlı bir filmi, 1987 yılında çevrilmek üzere ha/ırlanan "tndiana Jones"un üçüncü bölüınü, bir "Gremlins 2", 1983'te Spielberg'in yapımcılığını üstlendiği ve VVarner Stüdyoları'mn raflarda dondurduğu Kevin Reynolds'un "Fandango"su, bir "Peter Pan" (ama sanıldığı gibi Michael Jackson'la değil) tezgâhtaki çalışmalar. Kısa süre önce ABD'de yapılan bir kamuoyıı araştırması, TV'den ve video oyunlarından sonra gençlik üzerindeki en büyük etkiyi Lucas'ın ve Spielberg'in filmlerinin yaptığını ortaya çıkarmış bulunuyor. Tabii bu, altından kalkılması son derece güç bir sorumluluk. Belki Lucas, biraz da bu nedenle çiftliğine çekilmiş bulunuyor. Ya Spielberg nasıl karşılıyor sorumluluğu , nu? Onda başı dönmüş kişilere özgü bir I burnu büyüklük yok ve hep "dostluk'Ma 1 karşılık veriyor sorulara. Ama çok sıkıştı ' rıldığında bir itirafta bulunuyor: Artık film setlerinde çocuk oyunculara geçici sürelerle babalık yapmak yerine, kendi çocuğuna sahip olmak istediğini belirtiyor. Yoksa Peter Pan büyümeye mi karar verdi. Sorunun karşılığı gelecektc. Ama bu arada sinema hükmünü sürecek elbette. Geçtiğimiz haziran ayında, Londra'da, "tndiana Jones"un ilk gösterisinden çıkarken, alkışlarla karşılanınca, kadim dostu George I.ucas'a dönerek söyledikleri yakınlarının kulaklarında hâlâ: "Gördün mü? Bütün marifet onları mutlu etmekte." Arkadaşlar çetesi ~T "Tniversal Stüdyoları'mn içindeki m I 477No'lu binada bir tür aile, hem ^ y çalışıyor, hem eğleniyor. önce herkesin Frank Marshall adıyla tanıdığı "Dr. Frank Fanıasy" var. Bu hukuk öğrencisi ve gitar tutkunu genç adam, yönetmen Peter Bogdanoviç 'in peşine takılıp sinema serüvenine atılmış. 1973 yılında, Roma'da Peter ve Steven 'la yemek yerken, sürmekte olan çekimle ilgili bir aynntıya göz atmak üzere kilometrelerce yolu tepmekten kaçmmamış. Spielberg, sırası geldiğinde bunu herkese anımsalıyor. Marshall'ın parolası "Steven'in her istediğini anında yapmak." Ailenin bir başka önemli öğesi, erkeklerin egemen olduğu sinema sanayiine her nasılsa sızabilmiş olan bir kadın, Kathleen Kennedy. Radyo ve TVde çalışan Kathleen, "1941"filminde yapımcı yardımcısı olarak çalışmış, "E. T. "de yapımcı olmuş. Spielberg için "Birlikte çalıştığı insanlardan yüzde 110 randıman alan kisidir" diyor. sanlan olağanüstü durumlara sokuyor, güncelle olağanüstüyü ustaca birbirine karıştırıyor, bunları yaparken de son derece çağdaş kalabilmeyi beceriyor. Kendisini taklit ctmcyc kalkanları da kolayca safdışı bırakıyor. Bunun nedeni, ustalığının ardındaki yüzde yüz içtenliği ve filmlerinden hiç eksik olmayan benzersiz teknik. Pek çok kişinin seçemediği gerçek, Steven Spielberg'in her şeyden önce büyük bir profesyoncl olduğu. Bu usta yönetmen sinemayı seviyor, sinemanın her şeyini biliyor. Joe Dante'nin deyimiyle, "Bu tutkuyu paylaşmayan biriyle dostluk etmesi olanaksız". Üstelik son derece yetenekli. Sid Sheinberg'in anlattıklarına bir göz atalıııı: "1967 yılıydı, Universal Stüdyoları'mn TV bölümünü yonetiyordum. 24 dakikalık bir kısa film seyretmem istendi. Yaşı 20'yi bulmamış, Steven Spielherg adlı bir yeniyetmenin 'Amblin' (Gezinirken) adlı filmiydi bu. Gerek teknigi, gerekse oyuncu yönetimiyle, o yaşa özgü tuzakların hiçbirine düşmeyen bir sinemacının büyük, profesyonelce işiydi bu. Bu üçlü çekirdeğin çevresinde uydular var. Çiftliğinden kopmayı göze aldığı günler, George Lucas aralarına karışıyor. 0nun Spielberg'le yaptığı işbirliği herkesi şaşırtacak nitelikte: Bu iki dev birbirini öldürebilecekken, yalnız birlikte çalışmayı değil, dostluklarını korumayı da başarıyorlar. Çevrelerindeki başka bir yıldız ise, "Sugarland Express"den başlayarak Spielberg'in bütün filmlerinin müziğini yapan, Boston Pops Orkestrası'mn şefi, besteci John H'illiams. Tabii "YıldızlarSavası"nın "lndiana"larınyıldızı Harrison Ford"u, "l'.T."nin senuristi Mclisa Mathisson'u, Lucas'm ünlü "American Graffıti" sinin senaryosumı gerçekleşliren William Huyck ve Gloria Katz 'ı bu yakın çevreden uzak tutmamak gerek. Adları "tndiana Jones"un jeneriğinde yer alan bu kişiler, "Spielberg 'Indiana'filmlerini çevirtrken deli gibi eğleniyor" diyorlar. "Lucas da kendisiyle ortak olduğundan, sorumluluğun tümünü tasımamak onu daha da bir özgür ve rahat kılıyor. " lına. Başkası olsa bunları kopya etmeye kalkar. Spielberg, "Kutsal Hazine Avcıları"nın senaryosunu yazan Lawrence Kasdan'ın sözünü dinleyerek, ama kendi beğenisini de gözden uzak tutmayarak bu serüvenlere "Errol Filynn'in, Clark Gable'ın, Burt Lancaster'in serUven filmlerindeki büyük başarılarından" da kaynaklanan bir efsane, bir mitoloji aşılıyor. Anlatım biçiminde ise çizgi roman tekniğine yakın bir yol tutturuyor. Eylemi, davranışları ön plana alıyor. Çok hızlı bir kurguyla harekete iyice etkililik sağlıyor. Saniyede 24 imajla insanları güldürüyor, bağırtıyor, yine güldürüyor. Steven Spielberg'in sinema konusunda çok ilginç ve değişik görüşleri var. "E.T." filmi dolayısıyla kendisiyle yapılan bir konuşma sırasında şöyle diyor: "Beyazperde, insanları, milyonlarca kişiyi sıınsıkı yakalayıp, iki saat sonra, gözleri kamaşmış, şa$kın, mullu ya da tir tir tilrer halde kaldırıma püskurtmesi gereken dev bir aspiratördür. Seyircinin sinemadan tepkisiz ya da omuz silkerek çıkması söz konusu ol Steven'in başka anıları da var. Babasının kendisini bir kayan yıldız yağmuru izletmcye götürdüğü gece, yine baba Arnold'un eve ilk transistorlu pillerden birini getirip geleceğin bunlarda olduğunu söylediği sıra Steven'in pili yutması. lnleyen bir ağaç, küçük çocuğa işkence eden bir palyaço, "Bambi" filmini ilk görüşte gözlerden yağmur gibi akan yaşlar, ilk kez teleskopla ayın ölü yüzeyi scyredilirken duyulan müthiş korku vc tek kişilik bir dost edinme isteği. Hepsinin ardında, doğallıkla, Steven 17 yaşına geldiğinde boşanan anneyle babanın şiddetli geçimsizliği var. BUtün bunlara göz atıldığında, Spielberg sinemasının kaynakları açık seçik ortaya çıkıyor. örneğin, teknolojiyle, mekanik nes