Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SPOR FUTBOL 13 OCAK 2009 SALI BAKINCA Dokuzuncu Fenerli... S ER D AR KIZIK Beşiktaş, karışık bir operasyonla Yusuf’u kadrosuna aldı. Bu transfer; Beşiktaş, Trabzonspor ve Bursaspor kamuoyunda geniş tartışmalara yol açtı. Yarı şaka da olsa, “Yusuf’u alacaktık, Sergen’i niye gönderdik?” değerlendirmesi konuyu bir ölçüde anlatıyor. Yusuf kim? 20 Temmuz 1975 AntalyaElmalı’da doğdu. Profesyonel futbol hayatına 199596 sezonunda Kemerspor’da başladıktan 1 yıl sonra Denizlispor’a transfer oldu. Bu kulüpte 3 sezon forma giydi. Ardından F. Bahçe’ye geçti. Burada da 3 sezon oynadı. Ardından Gaziantepspor, Ankaraspor ve Akçaabat Sebatspor formalarını giydi. 2005’te yeniden Denizlispor’a döndü. 3 sezon oynadı, ardından Bursaspor’a transfer oldu. Yusuf; istediğinde, yüksek motivasyona ulaştığında oynuyor. Hem de iyi oynuyor. Teknik kapasitesi yüksek, akıllı, oyun zekâsı iyi, futbol bilgisi üst düzeyde. Ancak fiziksel direnci, dayanıklılığı ve devamlılığını ise başta yaşı sınırlıyor, daha sonra kendisinin oyun anlayışı. Yusuf, evet zaman zaman canını dişine takar, koşar, oynar. Ama unutmayın zaman zaman... Gerçekten lider kimliğine sahip. Oynadığı takımlarda bu anlamda saygı gördü. Yine bir ‘ancak’la sürdürelim. Zaman zaman hırçın ve sinirli oluyor. Özellikle olgunluk döneminden önce disipline direnen yanını anımsatalım. Yusuf’u Beşiktaş’a Mustafa Denizli istedi. Ersun Yanal da bu futbolcuya kadrosunda yer vermeyi planlamıştı. Liglerin bu iki değerli ve yerli antrenörünün beğendiği isim elbette işe yarar. Ama nasıl? Geçen haftalarda vurgulamıştık. Beşiktaş’ın geleneksel çizgisini bırakarak transfer konusunda diğer takımların yöntemini izlemeye başladığını aktarmıştık. Büyük takım ya da başaralı takım ne yazık ki o anda en iyi futbolcuları alarak, bir araya getirerek olmuyor. Hatta yıldızların yan yana gelmesinden başarılı bir kadro yaratılamıyor. Transfer bir bütünlük içinde değerlendirilmeli oysa. Bir çark gibi uyumlu ve düzenli çalışacak unsurlar toplanmalı. Oyun anlayışına uygun bir kadro oluşturulmalı. Beşiktaş’ta, transfer edilen futbolcuları Denizli belirlemediğine göre bu yapı içinde Yusuf neyi çözecek? Delgado’nun sakatlığıyla açmaza giren Denizli’nin bu girişimi, bir ölçüde kendini güvence altına alma arayışına dayanıyor. Denizli’yle Yusuf’un geçmiş birliktelikleri, anlaşılan o ki aralarında bir güven duygusu yaratmış. Denizli, Yusuf’u önemsiyor. Anımsayın.. transferinden önce “Mesela bir Yusuf’la çok şeyler değiştirebiliriz” demişti. Denizli’nin hesabına göre Yusuf, lider gömleğiyle teknik direktörünün sahadaki planlayıcısı olacak. Ne derse, ne isterse onu yapacak. Peki yapı olarak buna uygun mu? Elbet bir teknik direktör bu durumu çok iyi analiz etmiştir. Ama bizim bildiğimiz, bu futbolcunun başına buyruk bir yanı da var. Özellikle güç açısından yetersiz kaldığı zamanlarda bu açığını farklı yollarda gidermeye çalışması hiç şaşırtıcı olmayacak. Bu durumda hem kendi adına hem de Beşiktaş adına can sıkıcı manzaraların doğması da bir olasılık. Yusuf futbolu seviyor ama Paolo Maldini ya da Romario kadar mı, onu göreceğiz!.. Demirören, F. Bahçe’de forma giyen 9. futbolcuyu aldı. Taraftarlardan bazıları “Fener’in gönderdiklerini topluyoruz” diyor. Haklılar mı değiller mi, göreceğiz. Öte yandan anımsatalım... “Yusuf doğuştan Beşiktaşlı.” Denizli belki de başka bir yol olmadığından, orta alana pahalı bir transfer yapılamadığından Yusuf’u tercih etti. Yine de bu tercihin sorumlusu ilk planda kendisi olacaktır. Beşiktaş’ın önceden olduğu gibi kendi özünden futbolcular yarattığı dönemleri görmek dileğiyle... Ergün: G.Saray’a bir gün geri döneceğim SEVİL ARINAN K ‘ 4 ‘ Futbolcu olduğum dönemde Sarı Kırmızı formayı giymeyi çok istedim. Şimdiyse hedefim yeniden G.Saray’ın çatısı altında olmak. Çünkü ben hedefleri uğruna yaşamını şekillendiren biriyim. Tarihe geçmiş, Türk sporunun önemli kulüplerinden G.Saray’ın teknik ekibinde olmak istiyorum. ulübüyle özdeşleşen futbolcular vardır. Taraftarından yönetimine tüm camianın sevgisini kazanır, her maçta forma şansı bulur onlar. Eski oyunculardan F.Bahçeli Rıdvan ve Cemil, Beşiktaşlı Recep ve Rıza, Trabzonsporlu Ogün ve Abdullah, G.Saraylı Tanju ve Bülent bu isimlerden sadece birkaçı... Sarı Kırmızılı camiayla özdeşleşen bir futbolcu daha var. Sahadaki duruşu, sportmenliği ve yeteneğiyle G.Saray’ın en sevilen yüzlerinden biri o. Uzun yıllar Sarı Kırmızılı formayı giyen, nadir sakatlandığı için ‘kemik’, soğukkanlı yapıya sahip olduğu için ‘buz adam’ lakaplarını alan bu futbolcu, o dönemlerde F.Bahçe ve Beşiktaş taraftarlarının da sevgisini kazandı. Türkiye’nin 17. Dünya Kupası’nda elde ettiği 3.’lük başarısına büyük katkı yapan bu yeteneğin ismiyse Ergün Penbe... Futbol yaşantısını sonlandırmasının ardından tecrübesini antrenörlükte göstermek isteyen Ergün, şimdilerde Hacettepespor için ter döküyor. Profesyonel futbolculuğa ilk adımını attığı G.Birliği Tesisleri’nde bu sezon Hacettepespor için çalışan Ergün Penbe’yle ligin ilk devresini ve hedeflerini konuştuk... Antrenörlük deneyiminiz de futbolculuğunuz gibi G.Birliği Tesisleri’nde başladı... Ergün Penbe: Evet, profesyonel futbolculuk yaşantıma Ankara’da başladığım gibi antrenörlüğe de burada başladım. Bu bakımdan Ankara benim için özel bir kent. Hacettepespor’da göreve başlayalı kısa bir süre oldu ama antrenörlüğün oyunculuğa göre daha zor ve stresli bir iş olduğunu gördüm. Kulübede maçları izlerken işin stresini daha iyi anlayabiliyorsunuz. Futbolculuk dönemimde ‘otokontrol’üm iyi olmasına karşın aynısını bu görevde yapmakta zorlanıyorum. Antrenörlük yaptığınız Hacettepespor; ilk devreyi 17. sırada, ligin en az gol atan, galibiyet sıkıntısı çeken takımı olarak tamamladı. Hacettepespor’un geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? E.P: Futbolcularımız ligde galibiyet sıkıntısı çektiği için düşüş yaşadık. Çocuklarımız özgüvenini yitirince akıllarına “Acaba bu maçı da kaybedecek miyiz” sorusu yerleşti. Bu psikolojiyle sahaya çıkıp iyi oynadıkları maçı bile kaybettiler. İkinci devrede alınacak ilk galibiyetin ardından toparlanacağımızı düşünüyorum. ‘ŞAMPİYON GALATASARAY’ Uzun yıllar formasını giydiğiniz G.Saray’ın size göre ilk devredeki durumu nasıldı? E.P: G.Saray ilk devreyi bence hak ettiği yerde tamamlayamadı. Ama ben G.Saray’ın başarılı olacağına inanıyorum. Çünkü Sarı Kırmızılılar ilk kez bu sezon kesenin ağzını açıp iyi transferler yaptı. Ekonomisi sarsılan G.Saray, nitelikli oyuncuları aldı. Örneğin Baros ve De Sanctis, eksik mevkilere alınan iyi oyuncular. Ayrıca G.Saray, şampiyonluğun en güçlü adaylarından. Bence şampiyon G.Saray. Ama G.Saray, ilk devrenin zirve yarışında varlık gösteremedi... E.P: G.Saray’ın sıkıntısı, Skibbe’nin istenilen 11’i kuramaması. Çünkü sezon başında milli takıma ve EURO 2008’e oyuncularını gönderdiler ve bu futbolcular ciddi sakatlıklar yaşadı. Bu durum lig maçlarına da ‘başarısızlık’ olarak yansıdı. Skibbe kadroyu kurarken bir maçta oynattığı oyuncuları bir sonraki karşılaşmaya çıkartamadı. Devre arası hazırlıkları onlara ilaç gibi geleceğini düşünüyorum.