Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SPOR FUTBOL NİSAN SALI BAKINCA Fethullahspor SERDAR KIZIK MHK BAŞKANI SARVAN: F.BAHÇELİ DEĞİL GÖZTEPELİYİM T U Ğ B A H A C I B AY R A M O Ğ L U 4 ‘ Yaşamın her alanına köklenip dal budak saran Fethullah’ın adı, sporda daha sık anılır oldu. Merkezi yönetim, yargı, emniyet, bakanlıklar, yerel yönetimler, dersaneler, okullar derken, futbolda da büyük bir alan... Geçenlerde Oray Eğin yazdı, Galatasaray’ı Fethullah’a satıyorlarmış... Galatasaray’da cemaat örgütlenmesi yeni değil. Özellikle Hakan Şükür’ün öncülüğünde bir dönem neredeyse takım kadrosunun bütününü kapsayan örgütlenmede iş gele gele bu noktalara uzandı. Eğin diyor ki: “Feldkamp, Galatasaray’da ikinci kez teknik direktör olarak göreve başlamadan önce Zaman gazetesi üzerinden Fethullah Gülen çevresiyle iyi ilişkiler kurmuştu. Hatta bir dönem gazetede yazılar yazdı, Zaman’ın “yılın sporcusu” ödül töreni başta olmak üzere çeşitli cemaat etkinliklerinde ön safhada yer aldı, onur konuğu olarak ağırlandı... Bugün Hakan Şükür niye ısrarla takımda tutuluyorsa, Feldkamp da o yüzden Galatasaray’a getirildi. Galatasaray çoktandır bir mali kriz içinde. Son dönemde Seyrantepe projesi takımın ciddi bir mali desteğe ihtiyacı olduğunu ortaya koydu. Bu projenin hayata geçmesi için sıcak para gerekiyor. Galatasaray bu sıcak paraya Feldkamp ve Hakan Şükür sayesinde bir ‘çevre’den kavuşmuş olabilir mi?” Soru ortada. Eski Galatasaray yöneticisi ve gazeteci Fatih Altaylı’nın konuyla ilgili basında yer alan değerlendirmelerine göz atalım bir de: “Hakan Şükür inanç dünyasını Galatasaray’a taşıdı. Dikkat edin Galatasaray’a gelen bütün genç çocuklar bir yerden sonra tarikata girmek zorunda kaldılar... Böyle bir olaya izin verilemez. Galatasaray bundan tam kurtuluyordu, Hakan gitmişti, son kalan cemaat kalıntısı Hakan Ünsal’ı da ben yollamıştım, dolayısıyla bir temizlik olmuştu...” Görüldüğü gibi örgütlenme nasıl da geriye, uzun yıllar süren bir çalışmaya dayanıyor. Galatasaray yıllardan beri tarikatçıların cirit attığı bir kulüp. Amigolarından tutun da, yönetici ve futbolcularına kadar tüm camiayı sarmış bir örgütlenme söz konusu. Anlaşılan o ki, dağıtılan örgütlenme yeniden etkinleşiyor. Yine cemaatin sporda önde gelen isimlerinden eski Beşiktaş yöneticilerinden İhsan Kalkavan ne demişti, anımsayalım: “Galatasaray’ı hocaefendi şampiyon yaptı.” Savlara göre Feldkamp, gelecek sezon teknik direktörlüğü şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyespor’da çalışan, bir dönem GS PAF takımında görev alan Abdullah Avcı’ya mı bırakacak? Yine eski futbolcusu Arif, yardımcı antrenör olarak mı görev alacak? Amacımız bir başarıya gölge düşürmek değil, Galatasaray’ın geleceğini sorgulamak. Bu çerçevede Adnan Polat şimdi ne düşünüyor, ne planlıyor acaba? Benzer değerlendirmeler elbet diğer kulüpler için de yapılıyor. Örneğin aynı odakların Beşiktaş’a da parasal destek sağladıkları, hatta Ertuğrul Sağlam’ın da bu kapsamda teknik direktörlüğe getirildiği öne sürülüyor. Futbolun geleceği ne olacak? Bugünkü federasyon yapılanmasında sorunun önemi daha da artıyor... F utbolcuları izlemek, teknik direktörlerin taktiksel düşüncelerini görmek için oturuz tribünlerdeki koltuklarımıza ya da ekranlarımızın başına... Ama tartışmalarımızın odak noktası ne Alex ne Delgado, ne Zico ne de Felkamp olur. Hakemle başlarız hakemle bitiririz futbolcu sohbetlerimizi... Oysa ki onlar futbolun yıldızı değil, her türlü tepkiyi göze alarak sahaya çıkan futbolun emekçileri... İkinci kuşak hakemlerimizden bir zamanların en ünlüsü şimdi ise onların başındaki isim Oğuz Sarvan’ı konuk ettik. ODTÜ İnşaat Mühendisliği mezunusunuz, iyi bir eğitim aldınız mesleğiniz var; hakemliği neden tercih ettiniz? OĞUZ SARVAN: Babam da hakemdi (Muzaffer Sarvan). Dolaylı bir katkısı olmadı onun ama küçüklükten beri hakemlerin içinde büyüyünce insan merak ediyor. Üniversiteye geldiğimde hakemliğe başladım. Futbol oynadınız mı? O.S.: Üniversite takımında oynadım lisanslı olarak spor külübünde oynamadım. İyi bir hakem sizce nasıl olmalı? O.S.: Aslında çok basit ama çok kapsamlı bir yanıtı var. Kondisyonu, kural bilgisi, yorumlaması, sahada duruşu, dışarıdaki ilişkileri iyi olacak... Ama en önemlisi de güven. Güven duygusunu iyi yansıtmalı bir hakem. Dünyanın en iyi hakemlerinden Colina’yı düşünün siz ona güvenmiyorsanız gerisi boş. Hakemin sahadaki duruşu nasıl olmalı? Bazı hakemler sert mizaçlı bazı hakemler ise güleç yüzlü... O.S.: Aslında hakem kendi yapısına uygun bir duruşu seçmeli. Şu anda mesala Fırat Aydınus güleç yüzlü, Bünyamin Gezer sert mizaçlı. Doğru ya da yanlış diyemeyiz. Önemli olan kendileri olmaları. Bir hakem sahada kötü tezahüratı duyduğunda ne hisseder? O.S.: Kötü tezahürat bizim zamınımızdan daha farklı. Bizim zamanımızda sadece hakeme yapılırdı daha sonra kulüp başkanlarına, federasyonlara yönelince önlem alınmaya başlandı. Seyircinin olması aslında bir hakemi de motive ediyor. Sarı ve kırmızı kartlar konusunda hakemleri uyarıyor musunuz? O.S.: Bu konuyla ilgili bir şey söylemedik ama ‘kararı satmak’ diye bir şey var Avrupa’da; litarütüre girmiş bir deyim. Kararı kime satmak… Oyuncuya, seyirciye, medyada satmak. İzleyenlere kendi kararını anlatabilmek. Önemli olan kartı gösterip oyuncuyu atmak değil. Oyuncuyu uyardığınız zaman oyun durmuşken ellenizi kolunuzu kullanarak yani seyirciye göstererek uyarmalısınız ki futbolcu ikinci hareketi yaptığında haklılığınız ortaya çıksın. Hareketi tekrar ettiğinde herkes oyuncuyu suçlasın. Pişman olduğunuz bir kararınız oldu mu? O.S.: Hayır, olmadı. İnsanlar bana hep soruyorlar: ‘Vicdanın rahat mı’ diye... Hata yapmak başka hatayı bilerek yapmak başka. ‘ Bir hakemin kondisyonu, kural bilgisi, yorumlaması, sahada duruşu, dışarıdaki ilişkileri iyi olacak... Ama en önemlisi de güven. Güven duygusunu iyi yansıtmalı bir hakem. Dünyanın en iyi hakemlerinden Colina’yı düşünün siz ona güvenmiyorsanız gerisi boş.