Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türk’ün rengi ‘Al’dır METİN TÜKENMEZ C SPOR ALTERNATİF NİSAN SALI * S on zamanlarda Al Bayrağımızı ve ulusal kültürümüzü uluslararası alanlarda temsil etmekle yükümlü Ulusal Futbol Takımı’nın giydiği forma üzerine yapılan tartışmaların boyutları bilinmektedir. Bu tartışmaların gerçek olup Ulusal Takım’ın Turkuaz forma ile alana çıkacağını bir şaka olarak algılamaktaydım. Beyaz Rusya ile yapılan maçta forma rengini görünce tıpkı İlhan (Selçuk) Ağabey’in gözaltına alınması türü bir duyguyla üzüldüm, şaşırıp kaldım. Alanda mücadele eden takımın Türkiye Ulusal Takımı olduğuna inanamadım ve maçı izlemedim. Bu uyduruk forma ile sahaya çıkan Ulusal Takımı bundan sonra da izler miyim, bilemiyorum. Ama tüketim hırsı gözlerini bürümüş bilgisiz ve görgüsüzlere anımsatmak isterim ki Türk’ün rengi Oğuz Kağan’dan beri “Al”dır. Bugün Anadolu kültürüne baktığımızda da “Al”ın yaşamımızda nasıl bir yeri olduğunu görürüz. Anadolu’da bir ev inşaa edildiğinde çatısına bir Al Bayrak asmak, eğer yoksa al bir bez parçası asmak gelenektir. Düğünlerde oğlan evinin kapısına al bir bez asılır. Gelin kızın çeyizi al renkli bir bezle sarılır. Gelin al bayrak eşliğinde baba evinden çıkartılıp koca evine götürülür. Cenazelerin al bayrağa sarılarak götürülmesi onurların en yücelerindendir. Gelinlerin başına atılan duvağın rengi aldır. “Allı Gelin” Oğuzlar’dan buyana süregelen bir Türk deyimidir. Al duvak genç kızın temizliğinin ve gelin olmasının simgesidir. Düğünden bir gün önceki kına gecesinde gelinin eline yakılan kına “Al”a olan düşkünlükten ve bağlılıktan kaynaklanmaktadır. İnsanın kanı kırmızı olduğu halde Türkler “Al Kan” derler. Çünkü Al kan bir yücelik ve şehitlik anlamı içermektedir. Al’ın ve Kayın ağacının Türk kültürü açısından önemli bir özelliği ve ona kutsallık atfedilmesinin nedeni, Kayın ağacının “Gülük” adı verilen meyvesidir. Gülük yeşil yaprağın tam ortasında yaprağa bitişik, nohuttan biraz daha küçük al renkli meyvedir. Al renk geleneksel Türk inancında çok kutsal bir yer tutmaktadır. Turna kuşunun Türklerce çok sevilmesinin, kutsal sayılmasının ve Türkülere girmesinin nedeni, tepesinin tam ortasında bir tutam al renkli perçemdir. Oğuz Kağan’dan bu yana töre dışına çıkan insanlar, var olduğuna inanılan AL Kız tarafından cezalandırılır. Loğusa kadınların AL Kız’dan korunması için başlarına 40 gün boyunca bir al yazma bağlanır, çocuk yalnız bırakılmaz. Annem, kardeşim Yıldırım’ı dünyaya getirdiği 1964 yılında kardeşimi AL Kız götürmesin diye 40 gün onun başında beklediğimi çok iyi anımsıyorum. Ötüken Bayrağı da AL kumaş üzerine muntazam beş uçlu yıldızlar serpiştirilerek oluşturulmuştur. Ötüken’deki ana ocağında değerli konuklara kahve ikram edilen 12 fincanın üzerinde de bu yıldızlardan vardır. Yıldız Oğuz Kağan’ın Bozoklar olarak bilinen üç oğlunun en küçüğünün adıdır. Gökten inen bir ışık demetinin içinden çıktığına inanılan ve Oğuz Kağan’ın ilk eşi olan Tanrısal değer taşıyan kadının alnının ortasında beş köşeli bir yıldız vardır. Bugünkü Al bayrağımızın üzerini bir hilal ile tamamlayan “YILDIZ” işte o yıldızdır. Batı Anadolu’da çıkan çininin rengi turkuazdır diye bu rengin Türk rengi olduğunu uyduranların, kuşkusuz bu tarihi ve geleneksel gerçeklerden haberi yok. O zaman Elazığlıların isyan etmesi gerekmez mi? Çünkü Elazığ’da bordo mermer yatakları vardır. Yoksa Elazığ Türk ili değil mi? Elazığspor bordo rengi formasında taşıyor. Turkuaz renkli bir Türk takımı olabilir, ama Turkuaz renkli Türk Ulusal Takımı olamaz. Çünkü Türk’ün rengi Oğuz Kağan’dan beri “AL”dır. 82 yaşında bir spor çınarı: Vedat Dinler “İzmir’in en büyük atletleri aramızdan çıktı. Birçoğumuz milli formayı yurt dışında şerefle temsil etti. Sayısız Türkiye rekorları kırdık; Balkanlar’da derece aldık. Bir çok olimpiyatlara katıldık. Büyük atlet Avni Akgün ordulararası dünya birincisi oldu. Kendilerine güveni tamdı, dürüsttüler; memleketi canlarından üstün tutuyorlardı. Çünkü atletizm sporunda kötülük, iki yüzlülük, kavgagürültünefret gibi duygular yoktu. Sevgi, saygı ve hoşgörü ana spor atletizmin temelinde yatar. Memleket sevgisi, Atatürk sevgisi ile dopdolu olan bu dürüst arkadaşlardan hayali bir hükümet kurmayı düşündüm. Bu hayal gerçekleşseydi, Türk milletine yararlı olurlar mıydı? Hiç düşünmeden yanıtım evet oldu...” Bu satırlar kimin? Vedat Dinler’in... Peki Vedat Dinler kim? İzmir’de doğup büyüyen; kendini sporun anayasası atletizme adayan, sayısız ulusal atlet yetiştiren; beden eğitimi öğretmeni olduğu İzmir okullarını küçük yaşlardan başlayarak takım oyunlarında başarıdan başarıya koşturan bir eğitimci. Yıllar öncesine gittiğimde, denetiminden, sıkı çalışma yönteminden, en önemlisi de disiplininden yakınan öğrencilerinin, başarıya ulaştıklarında Vedat öğretmenlerine olan övgüleri gelip geçiyor gözlerimin önünden. 1950’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra, 1 yıl Giresun Tirebolu’da, 3 yıl Elbistan’da görev yapan Dinler, 1955’te bankacı olarak döndüğü İzmir’de, 16 yıl Sümerbank’ta çalıştıktan sonra, yüzünü yeniden spora ve eğitmenliğe döndü., Erdem ve Ege Kolejleri, Özel Türk Koleji ve son olarak 16 yıl aralıksız Fatih Koleji’nde sayısız Nüvit başarılara imza atarak emekli oldu. TOKDEMİR Aslında bu emeklilik yasal zorunluluktu, çünkü Vedat Dinler sporla bağını hiçbir zaman koparmadı ve koparmıyor. 1942 yılında İzmir’de atletizmin yaygınlaşmasında büyük emeği geçen Seha Aksoy’un katkısıyla atletizme başlayan Vedat Dinler, ilk atlayışında sırıkta 8 kişi içinde 7’nci oluyor ama geçtiği isim önemli; çünkü o daha sonra İzmir’i yöneten bir belediye başkanı olacaktır ve İhsan Alyanak’tır. 1942’de “küçük dev adam” diyebileceğimiz Vedat Dinler, kendisini bu spora yönlendiren ustası Seha Aksoy’un sırıkla atlamadaki İzmir rekorunu 1.60’lık boyuyla 3.25’lik dereceyle yeniler ve bu derece daha sonra yıldız ve gençler rekoru olarak tescil edilir. Burada bir ana biyografi çıkarmadığımıza göre, Dinler öğretmenimizin yaptıklarına ve izlenimlerine de yer vermeliyiz. Örneğin, 1947’de sakatlığına karşın sporculuğunu sürdürmeye çalışması, yüksek atlamada bir inatla tek adımda Hilmi Mergen ve Avni Akgün gibi ustaların karşısında 1.20’yle başlayıp, 1.65’e çıkması anıları içerisinde önemli yer tutuyor. Dinler, çalıştırdığı okul takımlarını atletizm, voleybol, basketbolda İzmir’den başlayarak Türkiye Şampiyonlukları ve ikinciliküçüncülük gibi başarılara adeta abone etti. O dönemde yetiştirdiği atletler arasında ulusal takımlara giren yüksekçi Ali Kocalevent, 100 m.’de Safter Karabağlı, Recep Kalender, Behlül Altıntaş, Ufuk Geldişen, Ogün Tamay, Ercan Toşal gibi isimler vardı. Atletizmle başlayıp futbola dönenler arasında Göztepeli Küçük Ali (Çağlar), Zeki Türkkuşu ve Altınordu’nun unutulmaz isimlerinden İsmet Orhunbilge yeralıyordu. Dinler’in unutulmaz anılarından biri ise tabiat bilgisi derslerine girerken, öğle aralarında çalıştırdığı Tepecik Orta Okulu’nu 4 yıl aralıksız basketbol şampiyonu yapması bulunuyor. Dinler’in başarıları saydıklarımızla kısıtlı değil elbet. 1963 yılında Uluslararası Voleybol hakemi oluyor ve 1965’te gittiği Torino Üniversite Oyunları’nda 8 başhakemlik, 3 yan görevleriyle en başarılı hakem ödülünü alıyor. Emeklilik bir yasal zorunluluktu Vedat Hoca için. O ciritdisk ve gülle atmaya; üçadımyüksek ve sırık atlamayı sürdürdü ve sürdürüyor. Türkiye’nin bir spor politikası geliştirmediği; okulkulüp işbirliğini gerçekleştirmediği sürece sporun hiçbir dalında başarıya ulaşamayacağına inananlardan. Öyle bir spor bağımlılığı ve başarıya koşma isteği var ki, 23 Temmuz’da Slovanya’da yapılacak Avrupa Veteranlar Şampiyonası’nda kendi yaş grubunda yarışmak için gün sayıyor. Bu isteme ancak alkış tutulur... Çünkü o gerçek bir spor çınarı... * KONUK YAZAR 15