Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL Eposta:adnandincer?hotmail.com. Faks: (212) 343 72 61 N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Okurlarımla Rekortmen Gökten Zembille İnmez BAŞBAŞA D yazın diye bir not düşmüşsünüz. eğerli okurlarım köşeme Öncelikle şunu hemen belirteyim ki ne gönderdikleri yazıları ile önemli turkuaz renkli formayı ne de kırmızı beyaz paylaşımda bulunmaktadırlar. formayı beğenmedim. Turkuaz renge Öncelikle kendilerine teşekkürlerimi gelince; ben o rengi çocukluğumda bildirmek istiyorum. Takdir edersiniz ki camgöbeği diye öğrendim, benim gençlik tüm mektuplara yer vermem olanaksızdır. yıllarım olan 80’li yıllarda genç kızların Ancak içinden bazı ilginç olanlar var ki penye tipi yazlık giysilerinde, bikini paylaşmamız gerekecek. Ayrıca bana mayolarında ve espardil ayakkabılarında mail gönderen ve düşüncelerini paylaşan çok yaygın olarak kullanılırdı. Günün değerli okurlarımın kimliklerini büyük bir birinde milli takım formamızın rengi onurla buradan açıklayacağım.. Bu olabileceği doğrusu hiç aklıma gelmezdi. mektupların çoğunun ulusal takımımızın Kırmızı beyaz renklerin hepimizin bidiği Nike firması ile yaptığı anlaşma gereği tekrar açıklamaya gerek olmayan milli yurt dışında ve Avrupa Şampiyonası’nda anlamlarından bir soğutma, bu anlamların giyecekleri Turkuaz forma ile ilgili.. Ancak bir içini boşaltma çabası olarak görüyor benim özellikle sizlere aktarmak istediğim ve yorumluyorum bu uygulamayı. Sonuç değerli Sayın Prof. Dr. Mehmet olarak keşke göğsü kımızı bantlı, Kıcıman’ın uyarısıdır: ortasında ayyıldızımızın yer aldığı beyaz ‘’Formanın anlamı yazınıza renkli milli formamıza tekrar aynen katılıyorum. Formalarla kavuşabilsek diye ilgili teknik bir özellik de geçiriyorum içimden. görünebilme acısı kıstasıdır. Saygılarımla.’’ Yukarda Tam karşıya bakan bir oyuncu örneğini verdiğim ilginç renk ve şekle bağlı olarak 160 okurlarımın mektupları ile 180 derecelik bir görme hakkında yorum alanındaki takım yapmayacağım. arkadaşlarını Sadece belirtmek sezinleyebilir. Örneğin istediğim şudur: Hollanda’nın kullandiığı Turkuaz renkli formayı portakal rengi 180 istemeyen ve çok derece sağladığı gibi üzülen sayısız açık mavi ve açık yeşil futbolsever bana renkler en az görme yazmaktadır. Bu acısını verir. Bu okurlarımın genel bakımdan bizim klasik kanısı şudur. Türk formamız ve Brezilya futbolunun Nike forması en iyi firmasının formalardandır. vereceği paraya Konunun uzman ULUSAL TAKIMIN FORMASI TARTIŞILIYOR ihtiyacı yoktur. spor ve göz Forma farklı hekimlerine çağrışımlara ve özellikle AB sürecinde danışılmasında da yarar vardır diye yaşadığımız ortamda ulusal renklerini ve düşünüyorum.’’ tanınmışlığını hiç ilgisi olmayan biçimde Sayın Kıcıman’ın bu bilimsel öngörüsü değiştirmiş ve heyecan vermemektedir. ışığında yapacağım araştırma ile konuyu Elinde Türk bayrağı ile tribünde yer alan daha da gerçekçi verilere Türk insanı sahadaki forma ile iletişim dayandıracağım. Kendisine teşekkür kuramaz. Bizim kendimize ait ulusal ederim. Soner Erduyan: ‘’Cumhuriyet yapımız tarihten gelen ve ruhsal yönden spor ekindeki yazınızı okudum; konuyla bizi etkileyen ulusal forma ilgili görüşümü paylaşmak isterim. sorumluluğumuzu daha da arttırmaktadır. Öncelikle formanın bayrak gibi kırmızı Bir kaç ülkeye de forma yapan Nike o beyaz olması gerektiğini savunanlar için; ülkelerin ulusal bayrak renklerini formada böyle bir zorunluluk olmadığını, Hollanda, kullanmıştır. Ayrıca ulusal forma da yer İspanya, İtalya gibi tarihlerinde alan ayyıldız ve kırmızı beyaz farklı şampiyonlukları olan büyük takımların gerekçelere pazarlama olmamalıdır. Bu takımların bayraklarında olmayan bir kültür sorunudur. Türkiye’yi hiç renklerle de çok güzel formalara sahip olduğunu ve değişik çağrışımlar tanımayan, hakkında bilgi sahibi yarattığını belirtmek isterim. ‘Turkuaz olmayan kişi sadece rengi ile turistik rengi ne tür bir çağrışım yaratabilir ki’ tercih kullanır mı? Turistik tanıtım ve diye düşünenlere de insanların, özellikle turizm bakanlığının, firmaların reklamı de yabancıların “Türkiye” denince buna yeterli olmuyor mu? Sonuçta akıllarına tatil cenneti olan, masmavi daha çok kanı ile canı ile akan şehit (turkuaz) renkte denizlere sahip olan Ege, kanı ile bayrağını kutsal sayarak Akdeniz, Marmara, hatta ve hatta bütünleşmiş bir toplum olan bizlerin Karadeniz gibi güzelliklere sahip her daim 1923’ten bu yana formasında taşıdığı tatil hayalleri kurulan bir ülkenin renk ve ayyıldızın değişmesi çok kolay gelmesidir. Bu bir nevi pazarlamadır. ‘’ kabul edilir bir umursamazlık olamaz. Erdal Süer: ‘’Sayın hocam, 25.03.2008 Çoğunluğun fikri budur. Not: Sizlerin bu tarihli yazınızın altında yeni milli takım konuda ki fikirlerinizi ve tercihlerinizi formaları hakkında ne düşündüğünüzü bekliyorum. S porumuzu yönetenler nedense tutarsızlıklarını sürdürmekte inat ediyor. Hele özerkliğe kavuştuktan sonra Basketbol Federasyonu Başkanı ve ulemasının burunları öyle bir havaya kalktı ki... Beyler, efendiler, neden özerk oldunuz biliyor musunuz? Neden sizlere özerklik verildi, anlıyor musunuz? Yıllardır bürokrasinin engellerinden bir türlü rayına oturamayan sporumuzu çağdaş bir düzene getirmek için. Ama ne mümkün; özerk oldular ya tamam, ‘’Ben (biz diyen zaten çok az) her şeyi iyi bilirim, benden büyük yok’’ havalarında... Vay be... Görüyoruz boyunuzun kaç arşın olduğunu. Ama ne yapıyorsunuz diyen yok, ne yapacaksın diyen de yok. “Özerklik istedin verdik. Hani özerk olup da şunca sponsor bulacaktın da mali açıdan kendi kendini idare edecektin!” diyen de yok. Yine devlet kasasından yani milletin cebinden alacaksın, milletin isteğine sırt çevireceksin. Şunun şurasına ne kaldı ki; “Pekin Olimpiyat Oyunları’na acaba kaç kişiyle katılacağız, acaba nasıl bir sonuçla döneceğiz” diye, özerkliği kapmış uykuya yatmışlara hiç olmazsa ben sorayım dedim. Sevgili genel müdürüm Mehmet Atalay, bu özerkleri 6 ayda bir sorguya çekecektin. “Bir ilerleme olmadığını görürsek değiştireceğiz” diyordun, ne oldu? Yoksa hepsinden memnun musun? Gerçekten mi? Sevgili dostum, en başta özerk olup da burunları havaya kalkan federasyonlara şunu anlatman gerek... ‘’Sporcu sayısını elbette arttıracaksın, bununla övünme. Ama bana olimpiyatlara gidecek sporcu yetiştireceksiniz. Ne isterseniz veriyoruz, ne yaptığınızı sormuyoruz, ne yapacağınızı da bilmiyoruz ama sonuca bakıyoruz. Görünen bir şey yok.’’ Oysa bu ülkede yetenekli sporcular vardır, sporun bütçesi ve genel müdürü, yardımcıları vardır. 81 il ve her ilin onlarca ilçesinde, bucağında teşkilatı vardır; salonları, statları, havuzları vardır da neden şampiyon yetişmiyor? Sporcu Karpuz Tarlasında Yetişmez P erfomanslı sporcu yetişmiyor. Yetişmiyor, çünkü başta medya olmak üzere sporu yönetenler şampiyon sporcunun gökten zembille ineceğini sanıyor. Medyamız ‘’Şampiyon olsunlar, Avrupa’da sesimizi duyursunlar, bakın boy boy fotoğraflarını koymuyor muyuz’’ diye, kendilerini savunmuyorlar mı? Bir yıldız sporcu kolay yetişirmiş gibi... Efendiler, beyler, arkadaşlar... Durduğu yerde büyüyen tek canlının karpuz olduğunu bilir miydiniz? Karpuz tarlasından sporcu yetişmesini beklersek deniz biter, balık kavağa çıkar. Şu anda sporun gündeminde amatör spor kulüplerinin istekleri var. Geçen gün Can İşbakan Cumhuriyet’te yazdı. Basketbol kulüpleri (Beko Ligi ve Bayanlar Ligi) düşmenin kalkmasını, takım sayısının artmasını istiyormuş. Neden istiyorlar dersiniz? Çünkü sporcu maç yapa yapa yetişir. Ama genç kız ve genç erkek sporcuların sorunu sadece bu kadar değil ki... Öncelikle ülkemizde okumak artık parayla oluyor, bunu biliyoruz. Geçenlerde bir gazete İstanbul’un varoşlarında okumayan kızların sayısının 300 bine ulaştığını yazıyordu. Bu İstanbul... Anadolu’da durum daha da vahim. Genç kızlar ve erkekler ya okullarında ya da spor kulüplerinde spor yapıyor, liglere katılıyor. Sezon başlarken hevesle kendilerine forma, eşofman, malzeme yaptıran okullar daha ilk maçta elenince paralar boşa gidiyor. Kimi amatör kulüpler var ki onlar da liglere katılıyor ve de bulabilirlerse sponsorla spor yaşamlarını sürdürüyor. Bu genç kızlar ve erkekler liginde de böyle, Beko Basketbol Ligi’nde de böyle. Sponsorlar haklı olarak kendilerinden daha fazla söz ettirmek, onun için de daha çok maç ,daha çok yarışma ister. Ama ne oluyor? 12 takımlı gençler ligi ekimde başlayıp martta bitiyor. Bu durumda kulüplerin istekleri daha fazla takımla daha fazla maç yapılması ve karşılaşmaların daha uzun sürmesi... Bu düşünceye karşı çıkılır mı? Ama Basketbol Federasyonu karşı çıkıyor. Neymiş, mevzuat izin vemezmiş. Yahu siz mevzuattan şikayet etmediniz mi? Ettiniz, mevzuat hazretleri de kaldırıldı, şimdi mevzuat diyorsunuz... Yok mu sizin yönetiminizde mevzuatın yerini tutacak bir akıl hocası? Siyasi ve Sosyal Yanı B akın bu işin spor yanı kadar siyasi ve sosyal yanı da vardır beyler. Aklınızı başınıza toplayın. Genç kızları spordan alıkoyduğunuzda aile ve çevre baskısı ortaya çıkar, kızlar eve kapatılır. Sadece İstanbul’da okumayan 300 bin kızın başına gelen Anadolu’daki genç kızların da başına gelir. Genç erkekler ise ekonomik nedenlerle okulu bırakır, sanayi çarşılarında ya da kaportacılarda sigortasız ve geleeğinden umudunu kesmiş bir yaşama girer. ‘’Bu durum kimlerin işine yarar’’ derseniz onu da söyleyeyim; din tacirlerinin... Burs ve değişik yöntemlerle din tacirlerinin eline düşen bu gençlerin yolu çizilmiştir, vazgeçemezler... Bu kadar karanlık bir tabloyu göremeyenlere de ülkemizin spor yapan ve okuyan genç kızları ve genç erkekleri emanet edilemez. Herkes aklını başına alsın... Eposta:ayucelman?cumhuriyet.com.tr SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14