Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADNAN DİNÇER’LE FUTBOLA BAKIŞ Eposta:adnandincer?hotmail.com N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Futbol aşkımızın ele batan dikenleri N orveç ve Bosna Hersek aşacağımızı bu köşede ve medyada iddia galibiyetleriyle 2008 Avrupa edenlerden birisi olarak bazı futbolcuların Şampiyonası’na katılmaya hak kadroya girmesinin şart olduğunu kazanırken unutulmaz acılar yaşandı. savunanlardandım. Gökhan Gönül, Emre İsviçre maçında yaşattığımız çirkinlikler Aşık, Hakan Balta, Nihat Kahveci, Semih sonucu dünya futbolu karşısında ilk kez Şentürk’lü yepyeni bir kadroyla Norveç ulusal takım boyutunda ceza alan deplasmanına çıkan takımımız zoru başardı futbolumuzun bu kirliliği temizlemek için ve 21 kazanarak yolunu açtı. önemli bir mücedele vermesi şarttı. ? Sakatlıkları bitmeyenler!.. Bazı Tribünlerin haksız yere futbol sevgisinden futbolcuların sakatlıklarının bitmemesi, uzak tutulduğu dönemde teknik kadro ve takımlarında oynarken ulusal kadroda yer futbolcularımıza büyük sorumluluk almamaları da gözümüzden kaçmadı. düşmekteydi. Gruptan çıkma gücü, inancı Herkes konuştu: En son Ali Sami Yen’de ve başarısı gerekliydi. Terim başaracağını kazanılan galibiyetle Avrupa ve kendine bu şansın verilmesini istedi. Şampiyonası’na gidilen zor virajda herkes Geçen 2 yıla yakın süreçte o kadar çok konuştu. O kadar gereksizlikler ve olay yaşandı ki, bundan en büyük zararı tuhaflıklar yaşadık ki, bazıları 3 gün önce futbola aşık olanlar gördü. konuştuklarını şimdi farklı satırlar ve ? Türk gibi başladık ama!.. Cezalı ve cümlelerle süsledi; radyo, TV kanallarıyla seyircisiz karşılaşmaları içine alan günlerde yazılı basında, saha dışında utanılacak bir 4 maçta 12 puan “kakofoni” yaşandı. Bu toplamak bize durum son maçta yaramadı. Yeniden tribündeki futbol yapılanma cazgırını da aştı. yolundaki Ersun Oysa herkes Yanal’ın Hakan bayrağını alıp Şükür’le tribünde temiz çekişmesi duygularıyla sonucu takımımızı gönderilmesi desteklemek için ve yerine vardı. Terim’in ? 2. olmanın gelmesiyle farklı dayanılmaz inadı: bir ivme kazanan Ulusal takımımız tüm ulusal takım, kupalara 2. olarak 2008’i taşıyacak katıldı. Asla grup bir kadro ve sisteme birincisi olmadı. Geçmiş taşınacaktı. Bu süreçlerde 2. olanlar beklenti futbol adına play off oynarken yeni dengesiz zikzaklar uygulamada böyle bir çizdi. Farklı bir Terim durum yoktu. 16 profiliyle buluşan takımlı Avrupa medya ve futbol Şampiyonası’na 8 kamuoyu, yeni futbolcular grupta ilk 2 sırayı alanlar yerine takımlarında gidiyordu. Aslında bizim oynamayanlara forma gitmemiz değil, tersi verilmesini yadırgadı. Daha sürpriz olacaktı. Sonuçta sonra Malta, Moldova treni son anda yakaladık. beraberlikleri ve Bosna Ama bize ders olacak bir Hersek yenilgisi ve en AMPUTE ULUSAL TAKIMIMIZ yıpratıcılıkla... son Yunanistan ? Ve primler!.. Şimdi mağlubiyeti Atina herkes futbolcularımız ve başarısına gölge düşürdü. Nihat, Yıldıray, teknik kadroya verilecek yüksek primleri Nuri Şahin, Fatih Tekke, Halil Altıntop konuşmakta. Ulusal takımda prim gibi futbolcular unutulurken Hakan Şükür’e beklentisi olmayacak bir bilinç olmalıdır. Bu kurgulanmış oyun modeli bir anda takım prim için kazanmaz. Ancak işin beklenmeyen puanların kaybına neden ölçüsünü de kaçırmadan prim vermek, oldu. başarılı olanları ödüllendirmek gereklidir. ? Kadro değişimi olumlu yansıdı: Şehit aileleri, okul, hastane gibi destekler Yunanistan’a Ali Sami Yen’de 10 galibiyetlere unutulmaz anlamlar kazandırır. yenildikten sonra Terim’le medya ? Ve bir başka unutulmaz başarı: arasındaki uçurum büyüdü. Çünkü Hepimizin ulusça bağrımıza basmamız Macaristan maçından sonra kaptan gereken dünya üçüncüsü olan Ampute Emre’nin tribüne yaptığı elkol hareketi, takımımızı yürekten kutluyorum. Onlar ulusal takımı ve Terim’i zorda bıraktı. vatan için canlarını feda etme uğruna sakat Aradaki 1 ay her türlü futbol dışı kaldı. Ancak yaşama adına bizlere çok söylemlerin ve belden aşağı karşılıklı önemli örnekler vererek futbolda dünya atışmaların yakışıksızlığı içinde geçti. üçüncüsü oldular. Burası sözün bittiği Türkiye’de Norveç’i deplasmanda yenecek yerdir. Onlara ne versek azdır. Vatan size 11’lerin olduğunu söyleyen ve bu sıkıntıyı minnettardır. Behice Öğretmenim Seni Sevgi, Saygı ve Rahmetle Anıyorum Geçen cumartesi Öğretmenler Günü’ydü. Aslında güller gülücükler serpintisiyle dolu gün yaşamalıydık. Ama ne yazık ki 24 Kasım 2007 tarihli gazeteler Öğretmeler Günü’nü kara tablolarla anıyor ve anımsatıyorlardı. Kimi okullarda şeriat sesleri kimi okullarda öğretmenler aleyhine kurulan kumpaslar ve kimi gazetelerin öğretmelerin aleyhine açtığı kampanyalar. Son 5 yılda öğretmenleri ekonomik ve sosyal sıkıntıya sokan yasalar, kararlar, yönetmelikler bir yana Atatürk’ün eğitim ordusunu ikiye bölen ve milli sıfatını taşımayı hak etmeyen bir eğitim anlayışı. Eğitimdeki kadrolaşmaların azıttığı, siyasi görüşün öne çıktığı, kimi öğretmenlerin sürgün yediğini okuyor ve duyuyoruz. Hele Amasya Valiliği’nin Öğretmenler Günü’nde mevlit okutması, yaşadığımız zorlu günlerin mana ve önemini çok açık anlatıyordu. Bu ulvi mesleği kendi inançlarına uygun hale getirip ruhuna mevlit okutuyorlar. Kimse duymak ve görmek istemeyenler kadar sağır ve kör olamaz. Ne yazık körler ve sağırlar ülkesinde yaşar olduk.Bizi bugünlere yetiştiren öğretmenlerimizle öylesine güzel öylesine unutulmaz olaylar yaşamışız ki kimi zaman sınav kapılarında midemize sancılar girmiş olsa da o günleri özlüyorum. Şimdi bir film gibi gözümün önünden geçiyor anılar ama birisi var ki gazetecilik mesleğimin hemen her anında onu anımsarım, saygıyla ve sevgiyle.Vefa Lisesi edebiyat bölümü son sınıfındayım. Edebiyat öğretmenimiz Behice Kaplan. Bir dosya hazırlayacağız, tez olacakmış. Herkese bir Türk bir yabancı yazar verdi öğretmenimiz, bana da Latin şairi Virjil’le Refik Halit Karay düştü. Herkes Beyazıt Kütüphanesi’ne koştu. Tevfik Fikret’ten Reşat Nuri’ye, Hugo’dan Dostoyevski’ye ne ararlarsa buldular ama ben koskoca kütüphanede Refik Halit’le ilgili bir yayın bulamamıştım. Ders saatinde herkes kitaplardan aldıkları bilgileri dosyalarken benim dosyam bomboştu. Sıkıla sıkıla Behice öğretmene adeta fısıldıyarak şunları söylediğimi dün gibi anımsıyorum. ‘’Hocam Refik Halit bey ölmediği için hakkında kitap yazılmamış, bulamadım. Başka bir konu verirseniz... ‘’ Gülerek, ‘’Teneffüste öğretmenler odasına gel’’ dedi. Gittim, heyecanlıydım, “Ne diyecek” diye de merak ediyorum. “Telefon rehberini getir, Refik Halit’in telefonunu bul’’ dedi. Titreyen ellerimle buıldum. ‘’Telefon et, röportaj yapacağım de, randevu iste’’ demez mi? Pencereden at kendini dese atardım. Yapacağım bir şey yoktu, telefonu çevirdim, karşıma Refik Halit bey çıktı. ‘’Vefa Lisesi’nde edebiyet bölümü son sınıf öğrencisiyim. Öğretmenimiz sizin yaşam hikâyenizle ilgili görev verdi. Kütüphanelerde sizinle ilgili bir bilgi, bir yayın bulamadım. Hayatta olduğunuz için kimse bir şey yazmamış’’ deyince benim hareketlerimi dikkatle izleyen diğer öğretmenler kahkahayı basmaz mı? Öyle utanmıştım ki Behice hocam, ‘’Sen doğru söyledin, yalan değil ki’’ deyince rahatlamıştım. Neyse uzatmayalım, randevuyu almıştım ya... Osmanbey’de Şişli Emniyet Müdürlüğü’nün karşısındaki evine gittim. 4.5 saat konuşmam sürmüş, farkında değildim. Hikâyeler, anılar, soyadı yasasına karşı direnişleri falan her şeyi anlattı. Notlarım koltuğuma sığmıyordu. Geldim, yazdım. Kalın bir dosya oldu ve dosyayı öğretmenime teslim ettim. İki gün sonra yine edebiyat dersimiz vardı ve hocam elinde benim dosya sınıfa girdi. ‘’Abdülkadir ben senin sırana oturacağım, sen tezini okuyacaksın. Kürsüye geç’’ demez mi? Geçtim, tam ard arda iki ders Refik Halit’i anlattım. Aynen dediklerini yazdığım gibi de anlattım, hatta onun mimikleriyle... O günkü gençlerin deyimiyle kombinezonlu dille. Sınıf gülmeden kırılıyor. O gün Behice Kaplan bana bol yıldızlı bir not verdi ve ‘’Sen gazeteci ol, röportajın da iyi konuşman da. Bu dosyanı da Vefa Lisesi’nin kütüphanesine vereceğim. Refik Halit hakkında ilk yazan sen ol’’ dedi. Öğretmenlerimiz bizi teşvik eden, hayata alıştıran, hiçbir engel tanımamayı öğreten babalarımız, annelerimiz, ağabeylerimiz, ablalarımızdı. O günden sonra gazeteci olmayı kafama koymuştum. Bugün gazeteciliğimin 54, Cumhuriyet Gazetesi’nde de 52 yılımı geride bırakmışsam bunu tüm öğrencilerine ölesiye ilgi gösteren; okuma, yazma zevki ve heyecanını veren, dünya edebiyatınin tüm klasiklerini adeta ezberleten Behice Kaplan hocamın o günkü motivasyonuna borçluyum. Öğretmenler Günü’nde Behice Hocamı, ilkokulun birinci sınıfında ağlayarak kucağına sığındığım Hadiye öğretmenimden başlayarak akademideki profesör hocalarıma dek hepsini saygı, sevgi ve rahmetle anıyorum. Eposta:ayucelman?cumhuriyet.com.tr SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14