Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
H A K A N Ü N S A L : Bizim jenerasyon bir daha gelmez TUĞBA HACIBAYRAMOĞLU C SPOR FUTBOL OCAK SALI G alatasaray’ın ve Ulusal Takım’ın en parlak günlerinin kilit ismi, sol kanadın geçilemeyen stoperiydi. Ancak büyük başarıların ardından SarıKırmızılı takımdan uzaklaştırılınca futbola küstü. Erken yaşta yeşil sahalara veda etti. Son günlerde televizyonda Galatasaray maçlarını yorumlayıp futbola yeniden “merhaba” diyen Hakan Ünsal’la geçmişi, günümüz futbolunu ve o dönemin pek çok oyuncusunun üzerine yapıştırılan tarikatçı futbolcu sıfatı ile bir türlü yapılamayan jubile konularını konuştuk... UEFA Kupası şampiyonluğu, Süper Kupa şampiyonluğu, üst üste lig şampiyonluklarının ardından futbolu bıraktınız. Yapamadığım dediğiniz bir şey kaldı mı? HAKAN ÜNSAL: Hem Galasaray hem de ulusal takım olarak ilkleri başardık. Yaşadıklarımızın ardından geriye tek bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kalıyor... Ama bunlar olduktan sonra bu başarıları ilk kez yaşamış bir ülkede Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu da olmayıversin diyebiliyorum. Türk futbolunun gidişatı, bu tip başarıların daha uzun yıllar yaşanamayacağını gösteriyor. Peki o dönemdeki başarının sırrı neydi? H.Ü.: En büyük şansımız o dönemde yerli oyuncuların kalitesinin üst seviyede olması ve en formda olduğumuz zamanda bir araya gelmemizdi. Eksik olan noktamız ise saha içi sistem, oyun disipliniydi. Fatih Terim geldikten sonra her şey tamamlanmış oldu. Oyuncuların kaliteleri, ahlâk anlayışları da çok önemliydi. O dönemdeki oyuncularda arkadaşlığın ötesinde duygular vardı. Biz mesela çok farklı zevklerden hoşlanan insanlardık ama ortak bir noktada buluşabiliyorduk. Tek bir şeye inanıyorduk, gerçekten de birbirimizi çok seviyorduk. Futbolu bıraktık ama hâlâ görüşüyorsak bu onun etkisinden kaynaklanıyor. Sevgi bağı, takım arkadaşlığının dışındaydı. Ulusal takım’daki başarının sırrı neydi? H.Ü.: Aslına bakarsanız ulusal takım da G.Saray’ın bir devamı... O dönemdeki ulusal takımın 11’lerine şöyle bir baktığınızda 78 kişi G.Saray’da oynuyordu. Hazır bir takım vardı. Rüştü, Alpay gibi kaliteli oyuncular da vardı. Böyle olunca da başarı geldi. Şimdi eksik olan ne? H.Ü.: O başarıyı yakalamış olanların bir kısmı futbolu bıraktı, bir kısmının yaştan dolayı performansı düştü. Onlar kadar kaliteli oyuncuların gelmemesi birinci etken. Bu oyuncuların büyük bir çoğunluğunun tek bir takımda toplanması ikinci etken. İlk başlarda biz hem takım oyununu bilmiyorduk hem de oturmuş bir sistemimiz yoktu. Ben oynadığım mevkiide nerede nasıl durmam gerektiğini bilmiyordum. Bunu bize Fatih hoca öğretti. Türkiye’de hocalara yönelik en büyük eleştiri defans kurgusunu bilmemesi yönünde oluyor. Fatih hocayla biz bunu zamanla aştık. Takımların başındaki yabancı hocaların çoğu da defans sorunlarını oturtmuyor. Bir an önce sonuç almak için defansı oturtmuyorlar. 32 yaşında bıraktınız... Çok erken değil miydi? H.Ü.: 93’te Karabüksopr’da oynarken yeni profesyonel olmuştum. Şimdi ismini hatırlamıyorum ama büyük takımlarda oynayan bir ağabeyimizin 32 yaşında futbolu bı ‘EMRE’NİN SUÇU YOK’ Emre’nin ırkçılık suçlamaları için ne diyorsunuz? Onunla da konuşuyorsunuz mutlaka... H.Ü.: Emre gerçekten çok üzgün. Everton maçında siyahi oyuncuyla tartışıyorlar. Birbirlerine bir şeyler söylüyorlar. Irkçılıkla ilgili değil, küfür diyelim... Bunu saha içinde bütün oyuncular söyleyebiliyor. Emre kesinlikle ırkıçılık yapacak biri değil. Yıllarca kendisiyle de beraber oynadık. Bizim takımımızda da siyahi oyuncu vardı .Türkiye’de ırkıçılık yoktur zaten. Bu durumda Türklere karşı bir ırkçılık komplosu mu yapılıyor? H.Ü.: Emre’nin söylediği bir şey var İtalya’da oynarken... ‘Biz Türkler milliyetçiliğimizle övünürüz. Gelsinler İtalya’ya da görsünler milliyetçiliğin ne olduğunu...’ İnanılmaz bir şekilde birbirlerini tutuyorlar. İtalyanlar da öyle, İngilizler de... O zaman Emre’ye özellikle mi yapıldı? H.Ü.: Bunu bilemem ama orada Lescott diye bir oyuncu var, o aşırı bastırıyor. Zaten İngiltere’de, İtalya’da, başka ülkede Türkiye’ye ve Türklere nasıl baktıklarını hepimiz biliyoruz. Fatih hocanın demeci var. “2030 Türk olsaydı bunlar olmazdı” diyor... H.Ü.: Var. Gerçi Tugay var ama tam tersi Tugay seviliyor. Emre genç, geleceğin yıldız adayı. Newcastle’da çok seviliyor. Normalde böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalan bir oyuncuyu hem hocası hem de takımı dışlar ama Emre’ye böyle bir şey yapılmadı. Bu olayın en kısa zamanda kapanacağına inanıyorum. Futbolu bıraktınız, yorum yapıyorsunuz, yazı yazıyorsunuz. Ya antrenörlük... H.Ü.: Dünya Kupası’nda üçüncü olunca antrenörlük diploması vermişti zaten federasyon... Ben zaten antrenörlük yapmak istemediğimi söylemiştim. Futbolu bıraktıktan sonra yorumculukla ilgili teklif geldi. Aklımın ucundan geçen bir şey değildi. Hafta sonları G.Saray maçlarına gidiyorum, Star gazetesine yazıyorum, hafta içinde de kendi işimi yapıyorum. Türkiye’de antrenörlük yapmak çok zor. Kadronuzun iyi olması lazım. Yönetim kurulunun bu işi bilen, size karışmayan biri olması lazım. Taraftar da destek vermeli. raktığı yazılmıştı. Ben o zaman düşünmüştüm, 32 yaşında futbol mu bırakılır diye... Ama ben 32’ye geldim ve bıraktım. İçinde bulunduğunuz ortam bazen böyle bir karar almanızı gerektirebiliyor. Ben fizik olarak devam edebilecek durumdaydım, herhangi bir sakatlığım da yoktu. Ancak içinde bulunduğunuz ortam, kariyeriniz, isminiz bazen bütün bunlardan vazgeçmenize neden olabiliyor. Pişman mısınız? H.Ü.: Hayır değilim. Bu kadar büyük başarıları yaşamış bir oyuncu olmak, kariyeri yaşamak da bu kararı vermenizde etkili oluyor. Bu çok büyük de bir şans, büyük bir onur ve gurur... Fotoğraflar:FATİH ERDOĞDU 4