16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kortun efsaneleri H emen her alanda unutulmaz isimler vardır... Gerek karakterleri, gerek yaptıklarıyla hafızalara kazınır, gönülleri fethederler. Söz konusu spor olunca sahada sergilenen performans, sergilenen estetik hareketler, elde edilen başarılar çıkmaz görsel hafızalardan. Dilerseniz tenis kortlarında nostaljik bir gezinti yapalım ve kimi isimleri yeniden analım... Bahse değer isimlerin başında kuşkusuz Bjorn Borg gelmekte. Borg, 197680 yılları arasında 5 defa üst üste kazandığı Wimbledon Turnuvası’yla akıllarda yer etti. İsveçli raket, Mc Enroe’ya karşı oynadığı ve 4 saat süren final maçını dördüncü sette 1816 biten tiebreakle kazanmıştı. 26 yaşında tenisi bıraktıktan sonra atıldığı ticaret hayatındaki başarısızlıklar ve özel yaşamındaki sıkıntılar nedeniyle Wimbledon’da kazandığı kupaları ve 80’deki son şampiyonlukta kullandığı raketi satışa çıkararak hayranlarını bir hayli üzmüştü. Bir başka efsane isim ise John Mc Enroe. Kortta elde ettiği başarılar kadar aykırı ve hırçın tavırlarıyla da yer etti zihinlerde. Tenis dünyasının Eric Cantona’sı olarak nitelendirebileceğimiz McEnroe, hakemlerle ve seyircilerle atışmaları ve her maç kırdığı raketlerle de ünlenmiş bir tenisçiydi. Günümüzde modellleri aratmayan tenisçilerinin aksine her zaman saçı başı dağınık görüntüsüyle de kazındı hafızalara McEnroe. 1972 doğumlu Patrick Rafter 1991’de profesyonelliğe adım attı. 1994’te ilk ATP birinciliğini Manchesterda elde etti. 1997 Eylül’ündei şampiyon Andre Agassi ve son finalist Michael Chang’i yenerek çıktığı Amerika Açık Finali’nde İngiliz Greg Rusedski’yi devirdi. 1998’de ilk grand slam şampiyonluğunu yaşadığı Amerika Açık’ta zaferini tekrar etti. 2002 sonunda kariyerini noktalayan Patrick Rafter, 2006’da tenisin en iyileri arasına seçilerek ölümsüzleşti. Madem söz efsanelerden açıldı Boris Becker’den bahsetmeden geçmek olmaz. Spor hayatına futbolla başlamak isteyen Becker, Bayern Münih’le antrenmanlara çıksa da yeterli bulunmaz. O da kendini kortlara atar. Etkili servisleri ve voleleriyle tanınan Alman raket, seri başı olmadan Wimbledon’ı kazanan ilk isim olarak tarihe geçer. Özel hayatıyla da gündeme gelen Becker, milliyetçi Almanların tepkilerine karşın siyahi bir kadınla evlenerek de dikkatleri üzerine çekti. Münih Eyalet Mahkemesi’nde vergi kaçırmak suçundan yargılanan Becker, 2 yıl tecilli hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme ayrıca Boris Becker’i 300 bin Avro para cezasına çarptırdı ve 200 bin Avro da yardım kuruluşlarına ödemesine karar verdi. Bir başka unutulmaz raketse Andre Agassi. Elde ettiği başarılarla “wonderkidharika çocuk” ünvanını fazlasıyla hak etti. Erkeklerde dört grand slam turnuvasını da kazanan tenisçilerden biridir. 1986’da adım attığı profesyonel turda ilk turnuvasını bir yıl kazanan Agassi, 1988’i altı şampiyonluk ve Fransa Açık ile ABD Açık’ta yarı final oynayarak tamamladı. 1992’de ilk büyük zaferini Goran Ivanisevic’i beş setlik final C SPOR TENİS GÖRÜŞ / OCAK SALI Prof. Dr. MEHMET TINAZ * S A M P R A S A G A S S I NAVRATILOVA de devirerek Wimbledon’da yaşadı. 1995’te yükseldiği 11 ATP finalinin 7’sini kazanarak dünya sıralamasının bir numarasına yükseldi. Ertesi yıl 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda altın madalya kazandı.1999’da tenis tarihinin en önemli geri dönüşlerinden birini gerçekleştirerek iki grand slam turnuvasından birden şampiyon oldu. 17 Master Series şampiyonluğuyla bu alandaki rekorun sahibidir. Kariyerinde 8 grand slam zaferi yer almaktadır. Unutulmazlar arasında yeri en sağlam olan raketlerden biri de Pete Sampras... Tüm zamanların teklerde en çok Grand Slam Şampiyonluğu kazanan isimdir. 14 şampiyonluğunun 7’sini Wimbledon’da, 2’sini Avustralya Açık ve 5’ini Amerika açıkta elde etmiştir. Profesyonel bir ATP oyuncusu olarak son turnuvasına 2002 Amerika Açık’ta çıkan Sampras, 17. sıradan katıldığı Grand Slam turnuvasını kazanmıştı. Dünya sıralaması birinciliğini aynı zamanda rekor bir süre olan 286 hafta koruyan Sampras, 15 Nisan 1996 ile 30 Mart 1998 arasında 102 haftalık bir seri de yakaladı. 15 yıllık kariyerinde 64 tekler şampiyonluğu elde eden Sampras ATP Yılın Oyuncusu olma onuruna 1993’ten 1998’e kadar üst üste 6 kez erişerek bir rekor kırdı. Pete ayrıca ATP Dünya Şampiyonluğu’nu 5 kere (1991, 1994, 1996, 1997, 1999) kazanarak, ünlü tenisçi Ivan Lindel’le paylaştığı bir rekora imza attı. Önemli efsanelerden biri de Martina Navratilova. Çek asıllı Amerikan tenisçi kortlardaki başarıları kadar özel yaşamıyla da gündemden inmeyen bir isimdi. Kazandığı 167 maçla tekler serisinde en çok kazanan ünvanını elde eden Navratilova, üst üste kazandığı 109 maçla da hafızalara kazındı. Sarf ettiği bir söz ise hala akıllardadır: “Sözünüzü tutmak ile tüm varlığınızla sözünüzün arkasında durmak arasındaki farkı biliyor musunuz? Yumurta ile jambon örneğini düşünün. Tavuk yumurtasını vererek sözünü tutar. Ama dana tüm varlığıyla jambona dönüşür.” Alman raket Steffi Graf ise kariyerinde 107 WTA tekler ve 11 çiftler şampiyonluğu kazandı. Alman raket 4 Avustralya Açık , 6 Fransa Açık , 7 Wimbledon ve 5 ABD Açık’tan oluşan 22 Grand Slam tekler şampiyonluğu elde etti. Toplamda 31 Grand Slam finali oynayan Graf, 1995 ABD Açık’ın sonunda, 4 Major tekler şampiyonluğunun hepsini 4’er kez kazanan tek oyuncu olarak tenis tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Alman tenisçi 1988 yılında takvimde yer alan 4 büyük turnuvayı da kazanarak ‘Grand Slam’e ulaştı. Graf ayrıca 1988 Seul Olimpiyatları’nda da altın madalyaya uzanarak ‘Altın Grand Slam’e erişmiş oldu. Steffi, dünya sıralamasında peş peşe 186 toplamda 377 hafta kalarak hiçbir erkek veya bayan tenisçinin erişemediği bir rekora imza attı. 13 Ağustos 1999’da dünya klansmanının 3. sırasındayken tenisi bıraktı. İsviçre Saati uyumuzdur başarıya illa bir kulp takacağız. Hemen bu kulp bulunmuş. Neymiş efendim rakipler güçlü değilmiş. Rakipler yanlış antrene ediliyorlarmış ve çok sık koç değiştiriyorlarmış!.. Tenis düşüşteymiş!.. Kurallar ilk 10’u koruyor, diğerlerini es geçiyormuş!.. Hani kuralları ve uluslararası camiayı izlemesek, okuma yazmamız da olmasa inandıracaklar. Burada geçerli yegane iki neden görüyoruz. Biri İsviçre saatinin hakikaten üstün bir teknoloji ve kurguya sahip olduğu, diğeri de ABD tenisinin inanılmaz bir düşüş içinde olduğu... Şampiyonluğa ulaşırken nice maç (6) oynayan birinin tek bir set bile vermemesi, en büyük rakip diye anılan Andy Roddick’i bir saatten biraz uzun sürede hani neredeyse olimpiyat amblemiyle korttan çıkaracak olmasının altında pot aranıyor da alkış niye tutulmuyor anlamak olası değil. Adam başarıdan başarıya koşuyor, bizde pot aranıyor. Geçen yıl “volesiz tenisçi” deniyordu. Düşünün ki üzerinize gelen top ortalama 5060 kg. ağırlığında (yani ortalama ağırlıkta bir insan geliyor üzerinize). Yanıt verme süreniz de taş çatlasa yarım saniye. Bu topu çevirecek, sonra da oyunu planlayıp voleye geleceksiniz. İşte Federer de o kadar geliyor. Evet volesiz, dropshot’suz tenis daha bir zevksiz. Bunu görmemek olası değil. Ancak bugünkü ödül tutarı söz konusu olunca sporcular da artık garantiye gidiyor. İşi çok az riske atıyorlar. Ne olursa olsun Federer, Safin, Henman, Ljubicic, Murray ve son zamanlarda Roddick’in varlığı bir şans. Yoksa hiç vole seyredemeyecektik. Son örnekse Haas: Fernandez’e karşı voleye geldi, ne oldu hepimiz gördük. Federer’in başarısının rakiplerin kötülüğüne bağlanmasına karşı yegane söylemimiz “Fernandez.” Eğer finale gelene dek Hewitt, Blake ve Nadal’ı yenmiş biri “zayıf” olarak isimlendirilebiliyorsa biz bu işten hiç anlamıyoruz. Avustralya Açık hiçbir zaman tenis dünyasının kader turnuvalarından biri olmamıştır. Öncelikle yılın ilk turnuvasıdır. Tenisçilerin çoğu yıl içindeki tek uzun tatillerinden çıkmıştır. Çoğu raket soğuk ülkelerin vatandaşı olup ancak 12 haftalık ısınmadan gelirken Avustralya yazın en sıcağıyla boğuşmaktadır. İşte bu nedenlerden Avustralya’ya bakıp yılın geriye kalanı hakkında karar vermek çok zor. Esas parkur bundan sonra başlıyor. Kolay olan tek karar Federer’in tartışılmaz üstünlüğünü koruyacağıdır. Bize göre 2007’ye damgasını vuracak raket ise (antrenörü Brad Gilbert olduğu sürece) İngiliz Andy Murray’dir. ABD tenisi inanılmaz bir düşüş içinde... Bunu gözlemleyen USTA, tüm tenis kamplarından kendini soyutlayarak Evert Tenis Akademisi’yle anlaştı. Ülkenin çeşitli bölgeleri seçilerek birçok akademi / kamp oluşturuyorlar. Seçilecek kızlıerkekli gençler tüm ama tüm yaşantılarını bu kamplarda geçirecek. Kadın tenisinden pek az bahsettik. Doğru. Ama sıkılmadınız mı sürekli aynı fotoğrafları görmekten? Hani araya Hingis gelip girmese “Benim oğlum binâ okur; döner dolaşır yine okur” olacak. Tabii bir de Serena Williams var. Moda dünyasından darlanıp tenise zamanı kalınca eşsiz gücüyle neler yapabileceğini herkese gösterdi. Renklerinden, çığlıklarından, anne ve babalarından, küpelerine varana dek horlanıp oyunlarından hiç bahsedilmeyen Williams’lara tenis dünyasının ne kadar gereksinimi olduğu ancak ABD’deki malzeme satışları dibe vurunca farkına varıldı. Williams kardeşlerin dünyasındaki bir ilginçlik de antrenman partnerlerinin TED’in 40 yıllık oyuncusu Barış Ergün olması. Performans sporculuğunu bırakmanın eşiğinde olan Barış’ı 2 yıl önce İstanbul Cup esnasında Venüs keşfetmişti. Ama bu yıl sakatlıktan kurtulamayınca Barış da Serena’nın oldu. Avustralya’ya oyuncu yollayamadık ama iyi bir antrenman partneri yolladık diyebiliriz. H 10 * TED Spor Kulübü Başkanı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle