Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayfa 4 Dosva Doğa ekonomiye kurban • 1950yılından bu yana enerji, bakır, çelik, et ve kereste üretimi 2, çimento ve özel otomobil üretimi 4, plastik madde tüketimi 5, alüminyum tüketimi 7, hava trafiği 30, atmosferdeki karbondioksit gazı emisyonu 10 ve nüfus ise 2 kat artmış durumda. MUTLU DEMJRKAN ^ ^ • ^ ı konomik I . faaliyetlerin B^ çoğalması, doğal I . kaynakların .^^^J kullanımının da giderek artmasına neden oluyor. Insanoğlu bir yandan kullanarak tükettiği kaynaklarını bir yandan da kirleterek kullanılmaz duruma getiriyor. 1950 yılından bu yana enerji, bakır, çelik, et ve kereste üretimi 2, çimento ve özel otomobil üretimi 4, plastik madde tüketimi 5, alüminyum tüketimi 7, hava trafiği 30, atmosferdeki karbondioksit gazı emisyonu 10 ve nüfus ise 2 kat artmış durumda. Kaynakların bir yandan hızla tüketilmesi bir yandan da giderek kirletilmesi, çevre sorunlarını 21. yüzyıl gündeminin ilksırasına oturtuyor. KuzeyGüney çatışması, nüfus artışı ve azalan kaynaklar çevre sorunlarını artırıyor Batı ülkeleri büyiik bir hızla kirienen dogalannı koruyabilmek için endüstrilerine yüksek çevre maliyetleri getirmek zorunda kaiıyoriar. verilen karbondioksit emisyonunun kişi başına düşen miktarı Zaire'dekinin yaklaşık 170 katı. Bütün bu örnekler dikkate alındığı zaman bile 'küresel' çevre kirliliğinin asıl mimarlarının gelişmiş sanayi ülkeleri olduğu ortaya çıkıyor. Dünya kaynaklarının büyük bir bölümünü kullanan gelişmiş ülkeler, doğal kaynakların ve kentsel çevrenin kirletilmesınde de başlıca paya sahip. Gelişmiş ülkelerin üretim ve tüketim ihtiyaçlarını karşılamak için kullandıkları doğal kaynakların büyük bir bölümüne sahip olan azgelişmiş ülkeler bir yandan kendileri de plansız ve aceleci bir kalkınma çabası içinde olmaları ve aşırı yoksullukları nedeniyle kaynaklarını sorumsuzca kullanıp, kirleterek trajedinin boyutlarını daha da arttırıyorlar. Üçüncü (son yıllarda giderek artan bir biçimde kullanıldığı şekliyle dördüncü) Dünya ülkelerindeki hızlı kirlenme ve doğal kaynakların azalması olgusu, yoksulluğu daha da artırmakta, bu durum ise kaynakların sömürüsünü destekleyerek bir kısır döngü yaratıyor. Cevrevi kim kirletivor ? Dünya nüfusunun yüzde 20'si dünya doğal kaynaklarının yaklaşık yüzde 80'ini kullanıyor. Örneğin dünya nüfusunun yüzde 5'ine sahip olan ABD, dünya hammadde kaynaklarının yaklaşık yüzde 40'ını, dünya enerjisinin ise yüzde 25'ini tek başına tüketiyor. Ortalama bir Kanadalı, bir Etiyopyalı'nın 436 katı fazla enerji kullanıyor. ABD'de kişi başına enerji tüketimi ise Türkiye'dekinin 8 katından fazla. Diğer bir örnekse, dünyadaki petrolün yüzde 35'ini kullanan otomotiv sektöründen. Dünyada toplam 400 milyon dolayındaki otomobilin yüzde 78'i sanayileşmiş ülkelerde bulunuyor. ABD'de fosil yakıt tüketimi nedenıyle atmosfere Sürdürülebilir kalkınma kavramı ve Rio Doruğu ürdürülebilir kalkınma, doğal kaynakların, gelecek kuşakların gereksinmeleri düşünülerek kullanılması ilkesinin göz önüne alınması ile geliştirilmiş bir kalkınma biçimi. Bu kavram son on yıldır yoğun biçimde tartışılmakta. Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu'nun Brundtland Raporu olarak anılan ve 1987'deyayımlanan çalışmasında dile getirilen sürdürülebilir kalkınma kavramı, fiziksel ve insan kaynaklarına yapılan yatırımların, en az, kullanılan doğal kaynağın değerine eşit olması gerekliliğine dayanıyor. Doğal kaynakların aşınmasının bir bütün olarak yaşamın ve üretim koşullarının kötüleşmesı sonucunu S doğurması, kalkınmanın sürdürülebilirliği için çevre sorunlarının daha fazla önemsenmesini gerektirmiştir. Sürdürülebilir kalkınma, on yıldır çok tartışılmasına karşın ayrıntıları pek fazla belirgin olmayan bir kavram olarak kaldı. 1992 yılında Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı, 178 ulkenin katılımı ıle 'soğuk savaş' sonrasının ilk doruğu oldu. Zirve sonunda, devletlerin birbirleriyle ve kendi yurttaşları ile ilişkilerinin düzenlendiğı Rio Bildirgesi, Iklim Sözleşmesı, Biyolojik Çeşıtlıliğin Korunması Sözleşmesi ve Orman Varlığının Korunmasına llışkın Bildiri olmak üzere 5 uluslararası karar metni imzaya açılmıştır. Rio Doruğu'nda, ülkelerin kendi sınırları ötesinde bir çevre hasarı yaratmaksızın öz kaynaklarını kullanma hakkı, sürdürülebilir nitelikte olmayan üretim ve tüketim modellerinin azaltılması veya ortadan kaldırılması, uygun demografik polıtikaların geliştirilmesi, bütün dünyada sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya önderlik edecek açık bir uluslararası ekonomik sistemin ortaya çıkarılması için işbirliği gibi, özetle dünya ekonomik sısteminin çevre değerlerine ve sürdürülebilir gelişme ilkesine uygun yapılandırılması kabul edilmiş, ancak bugüne kadar umulan düzeyde hayata geçırilememiştir. öte yandan, sanayileşmiş ülkelerin kalkınmada sürdürülebilirlik açısından çifte standart uyguladığı yönündeki belirtiler oldukça fazla. Örneğin zararı canlılar için ölümcül düzeylere varabilen tehlikeli atıkların Batı'da sıkı yönetmelikler nedeniyle yüksek olan depolama maliyeti, atıkların azgelişmiş ülkelere ihracı durumunda üçte birine düşüyor. Aynı şekilde Batı'da artık kurulması yasaklanan bazı nükleer reaktör tipleri, üstelik de büyük bedeller karşılığında azgelişmiş ülkelere satılıyor. Bu türden örnekler, sanayileşmiş ülkelerin, kalkınmanın bütün dünya için sürdürülebilirliği konusunda samimi olmadıkları yönündeki görüşleri destekliyor.