03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yollar kesişince MÜŞERREF HEKİMOĞLU Müfide Çalık sergisi ir' lümler, hastalıklar, cenaze törenleri, dünyanın ortasında I yalnızlığı yaşayan çocuklar, evini, yatağını, annesini, babasını yitirenler, küçük yüzlerindeyaşamın acı faturasını yansıtanları izlerken "durdurundünyayı"diyebağırmakistiyorum. Dünya duruyor derken. Yaşamda son dönemin vazgeçilmez gözlemi bu. Yıldızlarparlarkensönüyor. Amabirbaşka pencere, kapı açılıyor düşüncemde. Karabasandan kurtulmanın, yalnızlığa gömülmenin kaçınılmaz tepkisi bu. Açıkpenceredeniçeridalıyor,birazönce saplandığım yerden geri dönüyorum.Karanlığıgeridebırakıyor.önümde açılan yollarda ilerliyorum. Suna Kan geliyor karşıma, îdil Biret, Giirer Aykalve müzik dalınıtırmandıran her yaştan sanatçılar. Belki belli bir gerçeğivurguluyordurmadan.saplantılardan kurtanyor beni. Önümde ince, küçük bir kitapçıkvar. Sayfalarında keman çalıyor sevgili dostlar. Idil Biret ve Suna Kan yolların kesiştiği bir günde karşımdalar. tkisi de çok mutlu gülümsüyor. Ben de gülümsüyorum onlara bakarken, incecik bir kitapta ne güzel yolculuklaryapıyorum. Küçük kitabın sayfalarında güzel olayların devboyutu var. Harika çocukların yaşamöyküleri, yüdönümleri derken güzel gerçekler canlanıyor düşüncemde. Çoksesli müziğin öyküsü oluşuyor. Atatürk devrimlerini boyutlandıran müzik ve kadın devrimlerinin somut gerçeğini hissediyorinsan. Birazşaşırıyorum. Yılda400 piyano ithal edildiğini gösteren belgelerden sözediyorkitap. Ancakbatı müziğini tanıtmak, yaygınlaştırmak, müzik eğitimi kurumlarını açmak, devrimlerin özünü, içeriğini yansıtmak için açık seçik anlatıyor Atatürk: Müzik gerekli değil yaşamda, yaşam müziktir, diyor. Müzikle ilgisi olmayan varhklar insan değildir. Sözü geçen yaşam insan yaşamiysa, kayıtsız şartsız müzik vardır. Müziksiz yaşam zaten varolamaz. Müzik yaşamın neşesi, ruhu veherşeyidir. Ancak müziğin içeriğini, yapısını düşünmek gerekir, diye bir konuşmasıvar. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün buyruğuyla müzik dalında gençler yollanıyor yurt dışına. Paul Hindemidh ve Bella Bartok gibi Avrupalı ünlü müzisyenler ülkemize çağrılıyor. Batımüziğiçalışmalarıhızlanıyor. Ankara Konservatuvarı,lstanbulvetzmir Devlet Senfoni Orkestralan'nın kurulması da 1936'da gerçekleşiyor. Müzik dalı güzel ürünler veriyorsonra. Ilginç bir rastlantı, Özsoy Operası da 1934 yılında sahneleniyor. Onur konuğu da Rıza Şah Pehlevi. Bugün de il ginç olaylar yaşanıyor ama müzik dalında gerçekleşen işbirliğindenhayliuzaktayız değil mi? Suna Kan'ın bir sözü var, akan suların eninde sonunda denize ulaşacağını, söyler. Kanıtı ortada bir söz. 50. yılı kutlarken Orta Doğu Teknik Üniversitesi onursal doktorayla selamlıyor iki çalgıcıyı. Evrensel müzik alanında ülkemizi en iyi simgeleyen Idil Biret ve Suna Kan'a onursal doktora ünvanını veriyor. Rektör Akbulut çok güzel sözlerle selamlıyor sanatçılarımızı. Suna Kan güzel bir konuşmayla yorumluyor bu olayı. Adana'da doğmuş, Paris'te eğitim görmüş bir sanatçı ama Ankaralı olmaktan on u r duyuyor her zam an, Ankara 'yı yaşıyor. Bu duygusunun altını çizerekbelirtiyor. Mutlu ve mutsuz olayları başkentte hissetmiş her zaman. Güzel bakıyorbaşkente. SayınKetnalKurdaşşimdinerelerde acaba? Son kez Kazdağı'nın tepesinde Tahtakuşlar köy müzesinde karşılaştık. Sonra Ören'deki balkonda çay içtik bir akşam. Sayın Kurdaş'ı sevgiyle, saygıyla anarım her zaman. O da saygın bir Ankaralı. Rektörlüğü döneminde güzel olaylar gerçekleşti ODTÜ'de. Diktiğifidelerormanadönüştü.çıplak tepeler yeşerdi. Profesör Erdal Inönü'nün de değerli izleri var ODTÜ'de. Arkeolojik kazı da o dönemde başladı Keban Barajı'nda. Suna Kan'ın haklı nedenleri var, Ankarab olmaktan mutluluk duyması bu nedenlerden kaynaklanıyorbence.Birçalgıcıolarak.yaşadığı olaylar arasında güzel tepeler var. Ankara'yı güzel, çağdaş bir başkent olarak hissetmek boşuna değil! Acaba duydunuz mu, belki deokudunuz, Sayın Inönü de güzel çizgiler çağnştınyor geçmiş yıllardan. Çello çalmayı öğrenmesi de önemli bir olay değil mi? Ders alıyor, boş zamanlarında çalıyor, konser vermiyor ama müzikle uğraşan bir politikacı, başbakan, cumhurbaşkanı olarak yer alıyor siyasal sahnede. Şimdi o çelloyu CSO'nun çalgıcıları seslendiriyor. Sade bir olay ama siyasal yaşamın doruğunda bir kişinin ülkesine, dünyaya bakışını anlatıyor. Geçmişten bugünedönünce karar veremiyorum ama umudumu yitirmiyorum. Karanlığın içinde parlayan yıldızları yakalıyorum birden. Bir ışık yağmuru başlıyor derken. Değerli sanatçılarımız yıldız yıldız parlıyorgökyüzünde. Kuşkusuz daha çok parlayacak. Bu yıldız yağmurundan sınlsıklam ıslanacağımız günler de uzak değil bence. İncecik kitaplarda dev boyutlara ulaşan iki çalgıcımızı selamlıyorum. • ŞLU KADIN OZLEM ALTUNOK Müfide Çalık'ın rengârenk, uçarı ve zengin şiirsel anlatımıyla dikkat çeken seramik çalışmaları, 'kadın' temalı heykelcikleriyle birlikte 23 Mayıs'a kadar Iş Sanat Parmakkapı Sanat Galerisi'nde sergileniyor. Bundan 40 yıl önce, 1963'te kendi seramik atölyesini kıırmuş, 1964'te ilk sergisini açmış ve önümüzdeki yıl 40. sanat yılını kutlayacak bir seramik sanatçısı Müfide Çalık. Eşi Sadi Çalık, ağabeyi Necati Cumalı, hem yaşadığı ortanı, hem de sanatın büyüsü çekmiş onu bu dünyaya, ama sorumluluğunun herhangi bir sanatçıdan daha çok ya da az olduğunu düşünmüyor, sanat yaşama nedeni, yaşamın anlamı çünkü. Işte bu yüzden durmadan üretmiş, yurt içinde ve dışında açtığı birçok serginin yanı sıra Şişli Osmanlı Bankası, Sayıştay Binası Toplantı Salonu, Ankara Ibni Sina Hastanesi, Eminönü Denizcilik Bankası, Kartal Süreyya Paşa Hastanesi gibi kurumlara duvar panoları yapmış. Gücünü; sanatın ve doğanın bitmez tükenmez yaratıcı dilinden, diyeceklerini; yaşadıklarından, gördüklerinden almış. Eşini kaybedince yapıtlarına kuş figürünün dahil olması da bu yüzden. Yaşadıkları, yaşamın getirdikleri, dillenmiş, sanatına akmış. Seramiklerinde rengin baskınlığının, heykellerinde ise kadın formunun sonsuz zenginliğinin nedeni de bu yüzden. Sonrasında, 'renk benim imzamdır' sözü onu tanımlar olmuş, kuşlu kadın figürlerinin de imzaya dönüştüğü gibi. ilk olarak 1999'daki lcişisel sergisinde seramiklerinin yanına yaren ettiği alçı kadın heykellerini sergileyen sanatçı, bu sergisinde bronz ve gümüş malzeme kullanıyor kalıcı olanı yakalamak için."Bütün duyguları, gücünüz yettiğince kadın foımu aracıbğıyla aktarabilirsiniz" diyor, formun sonsuz çoğalımı sanatçının 'Yalnız Kadın', 'Kuşlu Kadın', 'Yatan Kadın' heykellerinde de görülebileceği gibi. Bir de kuş konduruyor kadın figürlerinin eline, yalnızlığını paylaşsın» özgürlüğünü pekiştirsin diye. Kuşların yalan, dolansız, temiz hallerini göstererek, bugünkü karışık ilişkilere yanıt olsun diye. "Bir kitap nasıl arındınyorsa, alıp götürüyorsa insanı, ben de atölyemde zamanı unutuyorum. O düşüncelerle, yaptığınız iş düşlerinize girmezse istediğinizi yapamazsınız gibi geliyor bana, samimi olamazsınız" diyor yaptığı işler için. Seramikleri daha çok farklı tabak formları üzerine soyutlamaya dayanırken, heykellerinde klasik bir anlamdan kaçarak figürü tercih ediyor. "Kadın formu o kadar zengin ki, hangi açıdan bakarsanız bakın, sizde rarklı bir biçim izlenimi uyandırıyoı." Diyor eskiden kopmadan, yeniyi dışlamadan... • (Sergi 23 Mayıs'a kadar tş Sanat Parmakkapı Sanat Galerisi'nde. Tel: 0 212 244 20 21)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle