29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMHURİYF.T DERGİ IIAn'ANINNOlURİDüvaüAsena [email protected] Koştu yine Süreyya... S ürcyya Ayhan yine koştu işte, hem Süreyya sessiz ve sakın koşup duruyor.. Başj dik, burnu havada koşuyor, başarıyor. Aıııa ınsanlar, nedense, ona kükremeyı sürdürüyor. Bir gün bırileri çıkıyor, de altın madalyaya koştu. Futbolcu erkek basınımızın, başarılanndan çok aşk macerasıyla gündeme getırdıği 'Süreyya ealışmıyor, antrenman yapınıyor, Süreyya yok oldu, başansız olacak' diyor. Ielevizyon prograınlarında, ne kadar doğru olduğu bile araştınlmadan bu konıı tartışılıyor. Süreyya telefonda cevap yetiştirmeye çalışıyor, yetiştiriyor da, çünkü o kendını bıliyor... Büyük büyük abileri, amcaları, nasıl bu kadar emin konuşuyorlarsa, 'çalışmıyorsun' diye ona kükrerlerken, o, kendinden emin, başı dik 'çahşıyorum' dıyor. Belli ki, Türkıye'nin 'ahlak bekçileri' ona kızmışlar bir kere... Sen, küçücük kız, ta Türluye'nin Antep'ınden çık, koş, hem de antrenörünlc birlikte ol... Ve başarılı ol.... Bu tür olaylar bir tek kağıt bebeklere yakışır. Bir atlet, hem de Güneydoğu'dan bir genç kız, neymış efendim aşk maceralan falan... Amcalarkızgın... Bunu halk da affetmez, o zaman her firsatta sopamızı sallayabiliriz ona... Süreyya ve antrenörü, ne güzel yapmışlar, her şeye kulaklarını tıkayıp, çalışmışlar. Ve Süreyya Münih'teki Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda, 1500 metrede Avrupa bırincısi oldu. Hep en önde koştu. Süreyya bu ülkenin yüz akı. En az llhan Mansız kadar. Bu başansı bıle yarın unurulur gider.Ama Süreyya koşacak. Başı dik, kulaklan tıkalı koşacak ve başanlı olacak. Futbolcu basınımız Süreyya'ya, Candeğer Kılınçar'a, Sevda Kalkan'a, Öznur Dursun'a, Semra Aksu'ya, Lale Öztürk'e, öteki sporcu kadınlara yine yüz vermeyecek, yine birinci, ikinci sayfalarına taşımayacak aıııa olsıın... Bu kadınlar koşmaya devam edecek. ^ BU DA BİR OYKU İŞTE. 1998'de "Mısır Çarşısı Bombacısı" diye lanse ediliyor. Ama ilk sorgulanmasında bombaya dair hiçbir soru yok... Hapse atılıyor... Patlamanın ilk raporu bir bomba uzmanından ve bomba değil "gaz sıkışması" olduğu söylenıyor. Bununla yetinilmiyor, tahkikatlar ve bilırkişı incelemelerı suruyor. Verilen bilirkişi raporlarının bilim adamlarına ait olanının hepsinde, "bu bomba patlaması değil, gaz sıkışması" deniyor. Hapis cezası ve duruşmalar sürüyor... Bir yıl önce tahliye ediliyor... Bunca zaman sonra, onun "bombacı kız" olduğunu söyleyen yeni tanıklar çıkıyor. "Evet onu tanıyoruz, bombayı o koydu" deniyor. Birdenbire ortaya bir cinayet çıkıyor ve sorumlusunun yine bu kız olduğu, içerdeyken emirle öldürttüğü söyleniyor. Bir kişi çıkıyor ve emir sonucu "üç kurşun sıkarak öldürdüğünü" itiraf ediyor. Oysa raporlarda dört kurşun sıkıldığı yazılıyor! Itirafçılar derslerini bile çalışmıyor. Avukat, "adlı cinayet, siyasi cinayet şekline sokulmuş. 'Ihanetçilerin sonu ölümdür' diye bir pusula bulunmuş. Bunun el yazısı incelemesi yapılması gerekiyor" dıyor. Sondan bir önceki duruşmada, yıllar sonra ortaya Delikanlı izin vermez! Rafet El Roman eşi Tuğba Altıntop 'un munkenlik yapmasına izin vermemiş çünkü... I agazin programlarında olan biteni yabana atmamalı... Onlar I toplunıun bir aynası.. Her sözden, her davranıştan genel durumumuz ortaya çıkıyor ve elbette ders alınacak bir şeyler... Magazin dünyasının kadınlarının bir bölümü, çoğu kadın gibi 'evlenmeye' programlanmış... Amaçlan 'iyi birav' ele geçirmek. Onların iyi avı ise, tanınmış, paralı, hoş bir erkek... Bu erkeği buluyorlar, evleniyorlar ve mesleklerini bırakıyorlar. Erkek meslek hayatında dolu dizgin ilerlerken, kadınlar evlerinin hanımı oluyorlar. Böylcsine renkli hayatın içinde başka avcılar da var elbet ve onlar evlilik falan tanımıyorlar. Erkek ise, genç, varoşlardan ya da Anadolu'nun bagrından kopmuş gelmiş... En önemli söylemi; 'ben Anadolu erkeğiyim, delikanlıyım'... Onlar da ünlü olmayan milyonlarca hemcinsi gibi, kendi eşlerini eve kapatırken, öteki kadınlardan ilgilerini esirgemiyorlar... Aç bilaç buraya gelmişler... Kim etkilenmez bu ilgiden... Ve çapkınlıklar... Ve aldatmalar... Ve boşanmalar ya da 'erkektir yapar canım ne olacak' diye kendini kandırarak mutsuzca katlanmalar... Esas söylemek istediğim şey ise, erkeklerin kadınlara 'izin verme'leri ve 'yasak' koymalan... Bu, son derece doğal bir durum... Erkekler yasaklıyor, ya da izin veriyor kadınlar da bunu normal görüyor... Ama mesleğini yapması yasaklanmış kadın, bir ihanptle karşılaşıp, boşanmak durumunda kalınca sudan çıkmış balığa dönüyor... Ne olacak şimdi... Rafet El Roman, güzel cşınin mankenlik mesleğini yapmasına izin vermemiş... Uıı meslek kötüyse, niçin bu mesleği yapan bir kadınla evlenmiş... Ve bir insanın yapmak istediği bir şeyi yapmasını engelleyecek hakkı kendinde nasıl görmüş? Güzel eş, niçin bir insanın kendine yasaklar koymasına izin vermis.? lşin ilginç yanı, bu magazin dünyasında böyle diişünmeyen erkekler de var... Doğal olanı yapıyorlar ama 'delikanlılar' arasında olduğumuz için bu doğallığa şaşırıyor insan... örneğin Ebru Şallı'nın sevgilisi Harun... Aynı feodal kültürün uzantısı olan 'delikanlı muhabir' Harun'a, 'evlenince eşinizi çalıştıracak mısınız* diye soruyor... Harun, bu abuk sabuk soruya, 'onun bir mesleği var, yapmak istediği sürece yapacaktır elbette, buna ben karışamam' diye yanit veriyor. Sibel Can'ı tesettüre sokmak istediği söylenen Söha Bey ise, 'Sibel Hanıma sahneyi yasaklayacak mısınız?' gibi berbat bir soru karşısında, harika bir cevap veriyor; " yasak, en sinirime dokunan kelime. Ne demek bir insanın başka bir insana yasak koyması"... Evet çok doğal, çok olması gerektiği gibi bir karşı çıkış ama kutlamak zorundayım bu vahşi ormanda... Bir yetişkinin bir başka yetişkinden izin alması, bir yetişkinin bir başkasına yasaklar koyması, ötekinin de bunları kabullenmesi şiddet kadar aşağılayıcı bir olay... Ama pullu giysileri, ağır makyajları altındaki genç kızlarımız, kınta kınta ve övünerek, 'bana izi vermiyor' diyorlar... Bravo, devadjedin bakalım kendinizı böyle I» çıkan ıtirafçıların yalan söyledikleri ortaya çıkıyor. Duruşmada; "baskı sonucu bu açıklamayı yaptık, itirafçı olduk, bu kızı tanımıyoruz, pişmanız" diyorlar. İtirafçı sosyolog kıza, "dikkat et seni öldürecekler" diyor. Onlarca bilirkişi raporunda bomba olmadığına dair kararlar olmasına rağmen, tekrar bilirkişi görüşü isteniyor. Bu kez rapor heyetteki jandarmaların imzasıyla "bomba" diye çıkıyor. Ancak heyetteki sivil kışi, bir ODTÜ profesörü, itiraz ediyor, "bu karar bilim dışıdır" diyor ve imzasını koymuyor. Raporda yazılanlar polisin itiraz dilekçesinde yazılanların aynı. Bu sosyolog kız, şimdi dışarıda ve deli gibi çalışıyor... Insanlar ıçin, kadın hakları için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Kadın konferanslarının, kadın buluşmalannın öncüsü... Üzgün ama korkmuyor, yılmıyor, küsüp köşesine çekilmiyor... Ama birileri, onca bilim ınsanının raporuna rağmen, bu bombadır, yapan da budur diyorlar... Duruşmaları izleyen insanlar, şaşırmaktan başka bir şey yapamıyorlar... Durmadan birbirlerine 'neden' diye soruyorlar... Pınar Selek'in macerası kısaca böyle bir öykü işte... Ve yorum yapmaya hiç gerek yok... ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle