23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 AĞUSTOS 1998. SAYI 645 onları aldım. Tahtaya çivileri çakıp, telleri taktım. Akor nasıl yapılır bilmem, gerdim telleri gerebildiğim kadar." Bugün hiçbir müzik aletine benzetemediği o talıta parçası onun ilk enstrümanı olmuştu. Bir arkadaşı karctc ile ilgili video kasetleribiriktiriyormuş, veevlerininduvarındada bir gitar asılıymış. Bir anlaşma yapmujlar, Orhan, abisinin evdeki karete kasetlerini verccck, arkadaşı da gitarını. Gitar, vurmalı çalgılar, bas gitar çalmış. Ama, gönlii buzukiye düşmüş. Gümüleine'deK.urnelasdiyebirtavernadagarsonluğa başlamış. Ama, kulağında hep buzukiden eıkansesler. Birgün"al buzukiyi eardemişler. Böylece, buzukili iij hayatı baş,lamıs.. "Bir, iki sene geçti parmaklarım bayağı açıldı.Pozisyonlarıöğrendim,kültürünüaldım. 1718 yaşlarıma geldiğimde teklifler almayabaş.ladım.Gümülcine'dedüğünlerde çalmaya baş,ladım. Buzukiyi pişirdim, düğünlerde. Havam çok değişti. Sonra Yunanlılardantekliflergeldi. Birçok ünlü ile çalıştım; Lizetta Nikolau, Dimitris Sarri, Alçksandra ve Stclyos ICazancidis. Sonra yurtdıs,ı teklifleri geldi. Amerika, Bulgaristuıı ve burası." Yunanistan'da sahne ortamını yaşamak daha farklıymışTiirkiye'den. Herşeydenönce, müziğe karşı biiyük birdisiplın vardı. Çitt buzuki, bateri, bas, klavyc, akordeon ve süslcmesazındanolus,angüçlübirorkestraanlayişı vardı. Istanbul'agelincedurumbiraz değişiyordu. "Yunanistan'da 24.00'te sahne alınacaksa, saat tam 18.00'de provalarbaşlardı. Saatlerce prova yapılırdı. Amerika'da da öyleydi. Prova yapmaktan Amerika'yı gezcmemis,tim. Ama, burada herkese birer kaset veriyorlar. Adam, tamam deyip gidiyor. Prova olursa da dörtte denilen prova altıda başlıyor." Buzuki Orhan, buzukininromantik,içyakıcı, yeri gcldiğindc neşeli tınısını bir anda elektronik baglamayaçeviren sesdüzenleyicilcrinedepekahş,amamı$. 9/8'likritmdcki zorlanmalar, scsdüzeni veişdisiplinindeki farklara pek uyum sağlayamamış istanbul'da. "Bu/ukinin tınısı batıa hiç yabancı gelmiyordu. Buzukinin kaba tellerine Yunanca 'Burgana' deniyor. Orada Doğukültürünü alırsınız. Alt tellcrde dc Akdeniz... Almanya'dan kalan bir Batı kültürü dc vardı. Bu kültürlerinhcpsinimiksyapmıs,tım. Buzuki, bana birden fazla kültüryaşatıyordu. Buzuki hakkında birçok hikâyc anlatılır ya, bunlardan biri dc Buzuki Erol'dan: "Orta ve Batı Anadolu'da birçok Rumyaşardı. Karamanlılar. Onların musikisi ilebizim halk müziğimiz iç içeydi; sazı, bağlamayı vecurayıkullanırlardı.Birinci DünyaSavaşı'ndan sonra Yunanistan'a gittiler. Gidenlerdcn birinin bağlatnası, onarılamayacakderecedekırılıyor. Pirc'desazyapımcısı aramayabaijlıyor. Içimandolinvegitarlarla dolubirdükkânbuluyor. Bağlamanıncnkazı iledükkânadalıyor. Adamın Rumcasıda yok. Binbirzorluklabağlamasınıonartmak istcdiğini anlattığında, tamirci, bunun mümkünolmadığını,ama, istcrscbirycnisiniyapabilcccğinisöyliiyor. Biraysonrayagünveriliyor. Günü gelince, adam, enstrüman yapımevinin yolunu tutuyor. Içeri girdiğinde, usta cserinesonciladarbelerini vurmaktadır. Gururla' işte sazın ha/.ır' diyc uzatır. Adam hayretler içinde kalır. (,'aresiz, tezesini yclek ceketinden çıkarıp, kara düzene kurmayaçalışır. Ne rnümkün teller kazık gibi sert. O hırsla,sazıtezgâhınarkasındakiustanınkucağına atıp' Ulan olsa olsa bu, bağlamanın bozmasıdır." der. Saz zamanla bozma, bozuki, bozukdiyegelerek nihayet 'Buzuki' adı ile ycrinialıyor." BAŞKENT GUNLERI Şarkılar ve anılar MÜŞERREF HEKİMOĞLU N Istanbul Kurtuluş'taki Mandra Tavernası'nda saat 24.00'ü geçtiğinde, Buzuki Orhan sahnenin tam göbegindc, "Zorba" parçasiylaşovyapıyor. Bardakla çalmaya bas, lıyor buzukiyi, sonra rakış.is,esiyle,o dayetnıiyortabureninbacağı ileçalıyorsazını. Buzuki sahnedekisolist kadar dikkatçekiyor. "Yunanistan'da buzuki ikincisolisttir,şarkıcıdan sonra. Türkiye'de buzuki, renk sazı olarakkullanılıyor." Sırageliyorzeybeklere... Ağırağırritme ayakuyduruyorpisttekiler. Ortayarakıdolu bir bardak konuluyor. Ve onunla dnns ediyorlar, taa ki onu parmaklarımn ucuy la kırana kadar. Oynayanların şeref ine ta TV'de Müzeyyen Senar'ı Izlediniz mi acaba? Halit Kıvanç ile söyleşirken çiçekler açtı belleklerde. Kimi dostlanm ünlü şarkıcının başkentte yaşadığı yıllan anımsadı. Bir sefire olarak katıldığı partilerı, bir Arap diplomatıyla evliliğini. Katıldığı partilerde güzel rüzgârlar, kimi zaman da fırtınalar estiren bir sefire Müzeyyen Senar. O dönemi yaşamadım ben. Açıklamam gerekir, müzik devrimi doğrultusunda bir yaşam biçimim var yıllardır. Müziksel olayları da bu doğrultuda izliyorum. Yazarlığım da bu çizgide gelişiyor. O çizgide olmak, alaturkaya tümüyle karşı olmak değil elbet. Üstelik ailemde de var alaturkacılar. Kimi kanun çalar, kimi piyano, kimi ud, kimi keman, biraraya gelince çalar ve söylerier ama belleğimde ancak soyut çizgileri var o müzik akşamlarından. Kimi şarkılan dinlerken anılara gülümsüyorum, kimi şarkıcıları da her zaman hayran dinliyorum. Biri de Müzeyyen Senar. Acaba hatırlar mı? Benim unutamadığım bir gece var yıllarca önce. Ankara Kız Lisesi'nin son sınıfındaydım, edebiyat derslerinde iyi bir öğrenci sayılırım ama Hilmiye Dener cebirde geçerii not vermedi nedense, bütünlemeye kaldım. Edebiyat ve felsefe ögretmenlerim Nahct Hanım ve rtfet Hanım benden çok üzüldü, Hilmiye Hanıma da tepki gösterdi ama boşuna! Hilmiye Hanım iyi bir ögrencinin fen derslerinde de iyi not almasını savunuyor, lise diplomasını o zaman hakedeceğini söylüyor. O yaz Istanbul'a gitmedik, cebir çalıştım gündüz gece. Sınavdan sonra Hilmiye Hoca'yla öpüştük. Ertesi gün de olgunluk sınavlarına girdim. Onu da kazandım ama sağlıım da etkilendi. Büyük dayım Bahri Berksan Kızılcahamam'a götürdü Hülhüllerle yarışan şarkıcımız Müzeyyen Senar. beni, damadı Nevzat Çavuşoğlu ile birlikte Ankara Bolu yolunu yapıyor. Yol üzerinde çamlar arasında bir şantiyede kalıyorlar. Doğa çok güzel. Yol yapımını, köprü, blokaj çalışmalannı ilk kez görüyor, hayli etkileniyorum. Derken Ankara'dan bir haber, Bayındııiık Bakanlığı'ndan bir grup geliyor Çamkoru'ya, Müzeyyen Senar ve Ercüment Işıl da var grupta. Çamlar altına sofralar kuruluyor, şantiyenin aşçısı yemekler yapıyor, ben de sofranın bir ucunda oturup konukları izliyorum. Görkemli bir gece gerçekten gökte ay, çam dallannda sanyeşil parıltılar ve Müzeyyen Senar. Çok hoş, sade. doğal bir kadın konuşuyor, gülüyor, şarkılar başlıyor derken. Bahri Dayı da sazıyla eşlik ediyor Müzeyyen Senar'a. Gece ilerliyor, bülbül sesi duyuluyor birden, Müzeyyen Senar'la yarışır gibi. Bir şarkı bitıyor, bülbül başlıyor, bülbül susuyor Müzeyyen Senar bülbülleşiyor! Sonra ne oldu biliyor musunuz, Bahri Dayı'nın sazının ucuna kondu bülbül, Müzeyyen Senar da en güzel şarkısını söyledi ona. Inanılmaz bir olay ama yaşadım. Yıllardır gitmedim Kızılcahamam'a, o gecenin gizemini korumak istiyorum galiba... Bir de Fenerbahçe gecesi var, önce güneşi uğuriadık denizde, sular menekşelendi, ay doğdu sonra, ışığı sis gibi yayıldı geceye. Fenerbahçe'ye selam olsun yeniden, ayı ne güzel kucakladı, koynuna aldı o akşam. Bir aşk buluşması gibi... Şevki Sevgin'ın neyini daha önce de dinledim ama ney ve bülbül buluşmasına ilk kez Fenerbahçe'de tanık oldum. Gün ile gecenin, gece ile sabahın buluşmasına da. önce güneş battı ay doğdu, sonra ay battı güneş doğdu Fenerbahçe'de* Çok mutluyum, yaşamımda böyle olaylar da var. Istanbul'un doğal güzelliklerini yitirmediği bir dönemde yaşadım. Şevki Sevgin Yenişehir'de, Fahire ve Refik Fersan ile aynı apartmanda oturuyor tanıdığım zaman. Eşi nedeniyle akrabalığım var, Güven Mahallesi'ndeki bahçede güzel güller üreten yeşil ellerini sevgiyle anımsarırn. Melek Abla ile birlikte mutluluğun çiçeklerini toplardı o güzel bahçede. O ev apartmana dönüştü sonra, lıyor. Onlarca tabagı havaya fırlatıp tuzla buzediyorlar. Kırılan tabaklardançıkanses orkestrayı duyulmaz halegctiriyor. "Yunanistan'da artık tabak kırılmıyor. Kör olanlar,yaralananlarolduğuı'vin, tabak yerine çiçck ve peçeteler atılıyorsahncyc,"diyor Buzuki Orhan...^ yeni sahipleri de "Gül Baba" koydu adını. Bir bülbül de şarkı söylüyor kimi geceler. Melek Sevgin neler anımsıyor kimbilir. Amerikan Koleji'ni ilk bitirenlerden biri Melek Abla. Öğrencilerinin çok sevdiği, unutamadığı bir Ingilizce öğretmeni Ismetpaşa Kız Enstitüsü'nde. Kızı Sıral Özer'in de güzel bir adı, uzmanlığı var eğitim dalında. TRT ekranında bir söyleşisini izledim geçende. Bir sevgi masalı anlattı nerdeyse. Oysa gerçek sevginin gücünü, sevgiyle yaşanan güzellikleri kanıtlıyor. Biri çocuk, Öteki yetişkin iki yabancı sevgiyle kucaklaşıyor, annekız oluyor, güzel biıiikteliği kanıtlıyor. Her zaman yazarım, tüm güzellikler sevgiyle oluşuyor. Sevgi varsa yalnızlık, yabancılık yok oluyor. Doğurmadığı çocukların da anası oluyor kadınlar, karındaş olmayanlar da yanyana, cancana kardeşliği yaşıyor. Mutlu bir olay, tüm yozluğa, sevgisizliğe karşın bu tür buluşmaların gizemini yakalayanlar da var çevremizde. Siz de onlardan birisiniz belki, ya da olabılirsiniz.^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle