Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 AĞUSTOS 1994. SAYI438 Mfijdat Gezen: Her ülkenin o kadar zenginliğivarki. Nurseli tdiz: Yeni yeni keşfediyoruz örneğin Osmanlfyı. tnanılmaz birmalzemc var. Mttjdat Gezen: Ingiltere'den daha fazla ne var. ı Nurseli tdiz: Ooo çok şeyt var. Anadolu 'daki medeniyetleri... Ömer Kavur: O medeniyctlerden yararlanmadıgın sürece sanaait olmuyor. Nurseli tdiz: Kültürcl malzeme var ama, bu, malzeme olarak kalıyor. Lale Mansur: Politik ncdenlerle Bizans bile korunmuyor Istanbul'da. Ben de geleceğe umutlu bakmıyorum. özellıklc eğitimden dolayı.. tmam hatip okullularını üniversitcye alan zihniyct özellikle çok rahatsız edici. Bclediye seçimlcri çok şeyi açığa çıkardı. Bir şeyler yapmalıyız. Nurseli tdiz: Size ve Ömcr'e katılıyorum. Müjdat'a katılmtyorum. Sanat, toplumun önünde gitmektir zaten. Sanatçı, şartlan ne olursa olsun toplumun 2 adım önünde gitmclidir. önde derkcn, üstün olmak anlamında değil. Demokratik değerlerde, banş değerlerinde önde gitmek zorundadır. Bunun için acı çeker. ö tner'in dediği gibi kendi toprağımızın, kendi kültürümüzün nimetlerini ürctime dökebilmiş değiliz. Daha üst düzcy üretimlere ihtiyacımız var. 5 insan bir araya gelip iş yapmak durumundayız. Ortak potansiyel ve gücü kullanmak durumundayız. C. Dergi: Lale, sizin ikili bir yaşamınız var. Yurtdışından Türkiye nasıl görünüyor? Lale Mansur: Beni cn çok deli eden, haber alamamak. Haber yok. En çok asabımı bozan şey bu. Haber alamıyorum. Dışandan bizde pek çok şeyin yerleşmediği görülüyor. Demokratik haklar açısından. Avrupa'da durum bizdeki kadar berbat değil. ömer' in son dedik BAŞKENT GUNLERİ Balkonda Fakir Baykurt' la MÜŞERREF HEKİMOĞLU W NURSELİ İDİZ Sanatçılar dünyadayan yana ve inadına inadına üretiyorlar. Birlikte bizler de çokyaratıcı şeyler üreterek daha kuvvetli kadrolarla kalıcı cevaplar verebiliriz. lerine katılıyorum tamamen. Çok güzel bir şekilde toparladı. Her kelimcsine katılıyorum. Ama maalescf kendimi hiç şanslı hissctmiyorum. Buraya ait olmaktan dolay ı şanslı hissediyorum tabii. Çünkü gerçekten müthiş bir zenginlik var. Ama bu yaşadığım ortamdan ve şu anda bana sunulan rezaletten memnun değilim. C. Dergi: Pekiyi Şanar, siz gidip de döncnlerdensiniz. Ne diyorsunuz? Şanar Yurdatapan: Döndüğüm Türkiye'nin durumu, ne yazık ki, gittiğimkinden daha beter. 1980 Türkiyesi üniformalıydı, bugün sivil giyimli. Ama gerisi aynı: 12 Eylül rejimi sapasağlam ayakta. Otoriter '82 Anayasası yerli yerinde. Düşünceyi yasaklayan yasalar, yerli yerinde. Eh öylc olunca, tabii ki, Haluk Gerger'ler, Fikret Başkaya'lar, Münir Ceylan'lar, tsmail Beşikçi'lcr de kendi yerinde.. Sıvas katillerini koruyup Aziz Nesin'i asmak isteyen DGM Başsavcısı da... Ama bu tabloda bir tek şey eksik. Hani muhalefet? Hani direniş. '80'lerde hapiste de olsa, sürgünde de olsa, "hatta Zincirbözan'da bile olsa" bir muhalefet, bir direniş vardı. Bugün ağır bir scssizlik, umutsuzluk. Şimdi düşünen ve susmayı kabul etmcyen insanlann görevi daha da ağır, ama gökten zembille kurtancı inmeyecek ki! Banş için de, özgürlük için de, mücadcleyi burada vc birlikte vermck zorundayız. Buradan başka yurdumuz da yok, birbırımizden başka düşmanımız da, dostumuz da... • ** Banş buluşması bu sözlerlc noktalanmadı. Ama Cumhuriyet Dcrgi'nın sınırlı sayfalanna tartışmalardan bu kadannı sığdırabildik. ^ akir Baykurt ve eşiyle kahve içiyoruz balkonda. 196O'lı yıllan konuşuyoruz. 27 Mayıs Devrimi'yle gelişen düşünce ortamını, umut ve coşku dolu çabalan. TÖS'ün kuruluşu, Fakir'in genel başkanlığı, tohumun ycşermesi, çiçeğe dönüşmesi türü olaylar yaşanıyor ülkede. Söyleşimizi ycğenlerim de izliyor balkonda. Mchmet Özgür'ün okuduğu ilk roman Fakir Baykurt'un "Yılanların ö c ü " adlı yapıtıymış mcğer. Örentepe'de karşılaşınca çok sevinmiş, balkondaki buluşmaya daha çok sevindi kuşkusuz. Okuduğunuz ilk romanı anımsar mısınız? Kitaba nasıl ısınır, okumaya nasıl sevdalanır insan! Yeğenim de, eşi de sevdalı değil karasevdah okurlar. Fakir Baykurt'u iyi tanıyorlar. Sevdikleri bir yazarla karşılaşmanın tadını da iyi çıkardılar. Elbet yazar da hoşlandı bu karşılaşmadan. Üçüncü kuşaktan küçük tpek özgür'ü kucağınaaldı, kitapsever bir gcnç kız olmasını dilcdi. O da el çırparak şarkılar söyledi. şaşırtıcı boyutlarda. Büyük şaşırtmaca da Kocagöz kuşkusuz. Güzel bir insan, düşün ve yazın yaşamını aydınlatan bir yazar. Şu günlerde "Bu da Geçer Yahu"yu okuyorum. Şükrü Kocagöz'e teşekkürlerle. Çok mutluyum, belleğimde güzel anılar, yaşamımda güzel insanlar var her zaman. Birini anımsarken öteki geliyor, bir fotoğrafta kaç resim birden seyrediyorum. Sümer Sokak'taki evimizde Hasan Ali Yücel'in 27 Mayıs'çılarla buluştuğu bir gcceyi anlatıyorum Fakir Baykurt'a. Köy Enstitüleri'nin kuruluşunu anlatıyor coşkuyla; sesi kırılıyor sonra, coşkuyu solduranlan anlatmaktan hoşlanmıyor ve susuyor. Ben de susuyorum, Fakir Baykurt başlıyor bukcz. öykünün boşluklannı o tümlüyor. Gönen Köy Enstitüsü, Kavacık ve Dereköy'deki öğrencilerini anlatıyor gözleri parlayarak. Mehmct özgüçlü de öyle değil mi? Çoktan emekli oldu ama öğrcncilerinden aynlmadı; oğlunun dükkânında dcfler, kalem LALE MANSUR Diyarbakır 'dan Erzurum 'a turneye giderken, her 20 dakikada bir abartısız kontrol vardı. Bayağı savaş gibiydi. Kum torbaları, askerler... Giderken yeni bir kitap uzattı Fakir Baykurt. Adı "Ifade". 12 Mart döneminde ifadcsini alanlar için yazılmış vaktiyle, bir belgesel olarak yayımlanıyor şimdi. Atatürkçü öğretmenleri suçlama, karalama yanşına girenler ve savaşını 1950'ierden blranu Sumtm kuLagoz veM. Hekimoğlu. sürdürenler... alan çocuklarla konuşurken gözleri parlıyor. Görevden aldılar, sürgüne yolladılar ama ören kıyılarını onunla gezdim ilk kez, Atatürkçü öğretmenlerin soluğunu 1950'li yıllann sonunda. Yörenin yaşamını kesemedilcr. Başta Hasan Ali Yücel, da ondan dinlerim hâlâ. Yeni pencereler açar Tonguç Baba, Hürrem Arman da bana. Bergama'da Kleopatra Hamamı balkondaydı o akşam. ören tatilinin özelliği açılıyor, mimardostum Cengiz Bektaş bu, doğadan insana, insandan anılara mekik onarıyor, ören iskelesindeki fabrika galeriye söylcşilerle gcçcr günler geccler. Şükrü dönüşüyor, siyanür sorunu tehlikcli Koç'tan bir öykü, Talip Apaydın'dan bir boyutlara ulaşıyor diye uyanr beni. Bir olay, Mehnıet Ali Şengül'dcn bir espn sigaralık söyleşilerde tüm haberleri özetler. duyanz. Mehmct Özgüçlü ant bahçelerinde Dinlerken kalbim çarpar. Balkondaki son gczdirir bizi. Halit Çelenk'ten bir Nâzım, buluşmada da Bergama'ya gitmeye karar Sıdıka Su'dan yeni bir türkü dinleriz. verdim birden, giderken Ahmet Yorulmaz'a Ruhı'nin sesi gclır Ida'nın doruğundan. uğrayıp birkaç kitap alınm. Ayvalık'tan söz Sabahattin Eyuboğlu vc Bedros Reis'in ederiz biraz. Sonra Çeşme'ye uzanacağım sesini duyanz iğde dallarında. Mehmet birkaç gün. Nermin Abadan Unat'ın Özgüçlü Samim Kocagöz ıle çekılmiş bir çağrısına katılacağım, özlediğim dostlan fotoğrafımızı getirdi bana. Şükrü göreceğim. Çeşme'de tatil yapanlan, Kocagöz'ün armağanı. Babasımn resimleri Amerika'dan, Londra'dan, Paris'ten arasında buluyor. Beni çok duygulandırdı. gelenleri. Sakızkoy'daki, Alaçatı'daki başka Neler anımsadım.. Gazetcciliğimin ilk on dostlan. Alaçatı evlerini, yollannı da çoktan yılında Söke'ye gittiğim zaman tanıdım görmedim. Ayhan Aydan'ın çıftlik evinde Kocagöz'ü. Sonra Ankara'da ve ören'de bir kahveyi de çok özlcdim doğrusu. Boyalı karşılaştık ama hayalimde o fotoğraftaki Koyu'nda denize dalıp maviyc bulanmayı Samim Kocagöz var hâlâ. tlk karşılaşmada da. lznik çinilerini üreten eller maviyi bu güzel bir söyleşimiz var. Söke'yi nasıl koydan götürmüş bence, ya da Assos'tan. gezdim ve nasıl şaşırdım.. Bafa Gölü, pamuk Kirlenecek diyc ödüm patlıyor! ^ tarlaları, toprak ağalan, zenginlik, fakirlik