22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 PORTRE CUMHURlYET DERGİ. 14AĞUSTOS 1994. SAYI438 Gazete nakliyecisi Rüzgâr Selami, . gazetelerin kamyonlarla taşındığı yılları anlatırken,' Johnson Mektubu'ndan, îstanbul'un 1960 model hosteslerine kadar her şey, gözlerinin yaramaz ışığından geçti. Rüzgâr gibi geçtiler ECETEMELKURAN eytan Salih, Mucurlu Fikret, Abaza Hikmct, Abaza Behzat, Haluk Efendi, Aba za Cihan, Acem Yavuz, Başçavuş Recep, Yandım Sami, Dayım Amber, Bitlisli Arif, Cengiz, Heriki Mustafa, Laz Hasan, Çelebi Şimşek, Raif Usta, Kel Bahattin, lbrahim Avcı, Tatar Erol, Deli Hulusi ve Rüzgâr Selami... Türk gazeteciliğinin kahramanlan, "hızlı yaşayanlan", üçüncü vitesten aşağı düşmeyip "ölmek var, dönmek yok" diycnleri. Ayhan Işık, Kadir Savun ve Ekrem Bora'nın oynadıklan "Hızlı Yaşayanlar" fılmini kimse unutamaz. Gazete taşımacılığının bıçkın raconunu anlatan fılmin çektiği klark, hâlâ bir yaradır zamanın gcnç kızlarının yüreğinde. Kaytan bıyıklar, 3. vites öykülcri, kasada mürckkcbi kurumamış gazete balyalan, yandan çarklı tütünler, radyoda Safıye Ayla'lar, torpidoda sevgilinin fotoğrafı, fırtınalı sollamalar, "hey yavrum hey"yaşamaklar... Karşınızda Rüzgâr Selami. Artık, Birleşık Basın Pazarlama'nın kapısında birinci viteste geçse de ömrii, hâlâ kaytan model bıyıkları. Gözlerinin delikanlı ışığında, mürekkep kokulu serüvenlerini, bir de tstanbul'un 1960 model güzel hosteslerinigizliyor hâlâ Rüzgâr Selami... Babı Ali'den yüklenır gazeteler, gürültüyle çalışır eski bcnzinli kamyonlar. Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet... Bütün gazetelerin arabalan yollara dökülür. Kim önce varacak, gazeteler taşraya yetişecek mi, ya yolda birmaraz çıkarsa? Haydi selametle! Bir macera işiydi gazete nakliyeciliği. Onlara göre, "bu iş akıllı işi değildi" hepsi "deliydı". Rüzgâr Selami böyle söylüyoren azından ve ekliyor: "Yani nerde çalgı, orda kaldı hesabı." Rüzgâr Selami, gazete nakliyeciliğine 1961 'de başlamış, Şeytan Salih sebebi olmuş. "Bu yolda" diyor "8 arkadaşım şehit oldu. tki arkadaşımın yanmşar kilo külünü lstanbul'a gctirdigimi bilirim. ölenlere şehit deriz biz, kalanlar gazi." Şu "Rüzgâr" işi de aynalı hani: "Bcn, 7 sene tzmir'e çalıştım. Gazctclcri yetiştirmek için elimizden gelcni yapıyorduk. YalovaKartal arasında araba vapurunu tercih ediyorduk. Bir gün Kartal iskelesine geldik, hava bozuk. Gcminin kaptanı da, daha önce Van Gölü'ne sürülüp geri gelmiş. 'Göl kaptanı' diye alay ediyorlar bununla. Adı da Abdurrahnıan Kaptan. Kimse vapura binmiyor. Kaptan 'Cesaret eden binsin. Deniz direğe çıksa bu vapur gıdecek' dedi. Ben gazeteleri yetiştırmeye bakıyorum. Ben bindim. Fırtına kötü, korkuyoruz. Yalova'ya vardık, ama gcmi kapağı indirincc kıçı havaya kalkıyor. Kapak iskeleye tutunamıyor. Benim bir ayağım dcbriyajda hazır, 3. vites takviycde. Kapak açıldı, bastım gaza. Ama havadaykcn 'Aman dcdim düşüyorum denize.' Neyse düşmedim. lsİceleye indim. Kazasız bclasız atlattım. 1 gün sonra dönüşümde, aynı kaptana rastladım.'Yahu ne yaptın öyle, sen uçunca Rüzgâroldu' dedı. O günden bcri, 'Rüzgâr' kaldı ismimiz." Torpidoda sevgilinin fotoğraflan, üçüncü vitesten aşağı düşmezdi Rüzgâr Selami... tana ıkramiye vcrırlcr falan gıbi hıkâyeler şişirme tabiı. öyle şeyler yoktu. Birde 'ördek' vardı. Geri dönerken, yoldan yolcu toplardık, onlann parası cebimize kalırdı. Ben Izmir'den çalıştığım içın ördek, yoksa Samsun'da balık, Adana'da sebze, Antalya'da peynir, Malatya'da pckmez olur adı. Yolcu parası işte. Onun için yapardık zaten bu işi." dık ki, Çıngene Sevim'le Çiler telefonetmişler." Rüzgâr Selami iki kez evlenmiş. Bırınci eşinden, "hostederin bolluğundan dolayı" boşanmış. Rüzgâr Selami'nin, Türk basın hayatında en önemli olaylardan biri olan "Johnson Mektubu"nda da payı var. Rüzgâr'ın merakı, en az Cüneyt Arcayürek' in Johnson'un mektubu habennin hcyecanı kadar büyük. "Feridün Eryılmaz, bütün şoförleri topladı. Çok sıkı tembih etti, hiç durmadan gideccktik ve yolda hiçbır yerde arabayı açmayacaktık. Gazcteye giriş çıkışlar yasaklanmıştı. lzmir'e gidinceye kadar içim içimi yedi. En sonunda bayide açtım gazeteyi, baktım, Johnson'un mcktubu. Fena şaşırdım." tçkiye alışmasının da bir nedeni var Rüzgâr'ın: "Son" gazetesinin kolonyalı kokusu. Bütün bir yol boyunca içmeden sarhoş oluşlannı anlatıyor. Hayallcrc dajmalanna kar Fotoğraf: RJZA EZL.R Ve kızlar... Dönmek yoktu Anlatacak çok şey var. Birini anlatsa maccranın, biri eksik kalıyor. Durup durup "Çok tatlı günlerdi o günler" diyor Rüzgâr Selami, " ö l mek var dönmek yoktu": "Bir gün Izmir Sabuncubeli'nden aşağıya iniyorum, fren patladı. 140 kilometre hızla gidiyorum. Sağa çarpsam bcnzin deposu infilak edecek, sol taraf uçurum, sürdüm aşağıya. Bomova'ya girişte, arabayı kafadan müsait yerc vurdum. Şose olaraktan yolun kıyısına devrildim. Baktım bcndc bir şey yok, 50 liraya bir kamyon kiraladım hemen. Gazeteleri yükleyipbayiye yetiştim. Sonra karakola gidip bildirdim. O zaman ölmek var dönmek yok dedim ya.öyleişte..." İşin hikâyesi çok, ama arada "şişirme" olanlan da var: "Motor patla Asıl keyiflı yanı işin, bundan sonra başlıyor. Hemen açık ediyor Rüzgâr Selami sırrını: "Karşıyaka'nın kızlannı hâlâ unutamam. Bir de, sabah lzmir'e vannca, Pasaport Meyhancsi'ndc oturup bir rakı açardım. Oda, Karşıyaka'nınkızlannı seyretmek için. Sonra da, tkinci Kordon'daki otelc gıdip güzel bir uyku çckerdım. Bu gazctecilık işinde ben, en tatlı günlerimı yaşadım. Istanbul'da 10 şofbr bir arada gezerdik. tçmeye, yemek yemeye filan giderdık. Bir de hostes arkadaşlarımız vardı." Çapkınlık, Karşıyaka'nın kızlanylakalsaiyi.tstanbul'un 1960 model hostcsleri de raconun parçası. Şöyle ki: "Hostes arkadaşlar bir gün bizi gazeteden anyorlar. O zaman patron, Ali Ünlü. Necati Güngör'ü soruyorlar. Ali 'Yok' diyor. Beni soruyorlar, 'Yok' diyoryine. Kızlar da 'Hoppala' deyip telefonu kapatıyor. Ali Ünlü bir ay bizimle dalga geçti; hoppala aşağı hoppala yukan. Biz çözcmedik sırrını, bir ay sonra anla dıklarını. Bir de işin yıldızlanndan, adına "menkıbeler" düzülen Deli Hulusi var. Şimdi rahmetli, ama anıları ya da ona yakıştınlan öyküler hâlâ taptaze. Bu işin içindekiler ve gazetemiz Ankara Bürosu'nun çalışanlanndan Mahir Bayram'ın anlattıklanna göre, bu işin en belalısı Deli Hulusi. Dev gibi bir adam Deli. En önemli özlü sözü de, "önüme çıkan 3 kişiden aşağıysa ayağımı frene at şın, gazeteleri nasıl yerlerine ulaştır mam."Delı Hulusi bir sefennde 18, bir başka kcresinde de 17 kişiyi bırden öldürmüş. Birkaç kez içeri girip çıkmış. Deli lakabını da pek sevdiği söylenemez Hulusi'nin. Yanına aldığı çömcz muavin, bir gün yolda giderken acemilik yapıp soruyor: Abi bu deli lakabı nerden gcliyor? Sen gerçekten deli misin? Yok oğlum öyle bir şey. Amaabi, olmasa ncdcn söy lesinler? Deli Hulusi, demek öyle deyip vuruyor kamyonu tarlanın ortasına. Muavini lcvyeyle "insanlıktan çıkarıyor" ve Sungurluk'ta bırakıp Ankara'ya dönüyor. Bütün bunlar oldu mu bilinmez, ama Deli Hulusi'nin adı kaytan bıyıklı ağızlardan hiçdüşmüyor. Bütün bu maceralar, 196O'lı yılların sonlanna dek sürdü. Sonra ofset baskı icat oldu, mertlik bozuldu. Ne bcnzinli arabalar kaldı, nc de Deli Hulusi'ler. Hemen her kente matbaa kuruldu. Matbaa kurulmayan kentlcre gazete götürmck işi de tekelleşti. Artık ne gazetelerin kendi arabalan, ne dc deli şoförlcr vardı. Bir iki fırmanın eline geçen gazete nakliyeciliği, Rüzgâr Selami'yi, Abaza Cihan'ı, Şeytan Salih'i, Her iki Mustafa'yı ve Deli Hulusi'yi silip süpürdü. Artık onlar ve 3. vitesten hiçbir çapkınlık kalmadı. Çünkü artık hiçbir şeyde "eski heyecan" yok. Neden? Çünkü artık, eski hostesler de yok. M
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle