Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
urtuluş Savaşı yıllarında Ankara'da yaşanan en gerilimli dönemlerden biri, hiç kuşkusuz Yunan kuvvellerinin Haymana yakınlarına dek ulaştıklan 1921' in temmuz ay ı sonlarıydı. TBMM Hükümeti, Meclis'in dışında birçok resmi dairenin "Kayseri'ye taşınmasına" karar vermiş, bu göçe halkın da katılmasını istediğindcn Ankaralılar Kırşehir üzerinden Kayseri yollarına dökülmüşlerdi. O günlerde birçok bakanlık Kayseri'ye yerleşti. TBMM'nin sonuna kadar savunulmasına, ancak "hiçbir umut kalmazsa" Meclis'in Kayseri Lisesi binasına taşınmasına karar verildi. Neyse ki Sakarya Savaşı zaferle sonuçlandı ve Ankara da "başkent" olarak, tarihsel günlerini yaşamaya devam etti. Kayseri ise, "bir buçuk ay" şibi kısa bir süre için bile olsa, Türkiye'nın "ikinci başkenti" olma coşkusunu, Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarının onurlıı bir anısı olarak kendi tarihsel sayfalarınakaydetmişoldu... K nıpgönülrahatlığıylaparasınıöderlermiş. Aslındabu caminin sadeceprojesiniMimar Sinan çizmiş; yapımını üstlenmemiş. Ancak yine de, Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğan Sinan'ın "memleketine bir armağanı" sayılıyor. Cumhuriyet Meydanı yanındaki "Mimar Sinan Parkı" ıçersinde, klasik erken Osmanlı mimarisininzarifbirörneği olarak kentisüslüyor. Kayseri'yi dolaşırken, özellikle 1970'lerdekiimaruygulamalanyla büyük oranda ortadan kaldırılan eski kent dokusunu bir an için unutabilirseniz, son yılların onca saygısız yapılaşmasına karşın yine de "yıkıma karşı direnebilmiş" bazı yapılar, sizi zaman tüneli içinde yüzlerce yılgeriye götürebiliyor. Orneğin, 5. yüzyılda Bizans lmparatoru Justinien tarafından yaptınlan ve kentin "dış kalesi" olarak bilinen büyük surlardan bazı bölümler, Kayseri'nin merkezin Talaslı Oıman Dede, 120 yıllık bir eskl Ermanl evlnde, torunuyla blrllkta yaaıyor. Tarihsel başkent Aslında Kayseri, Anadolu'nun binlerce yıllık uygarlık tarihi içersinde hemen her dönem "başkent" olarak aynı uygarlık birikimine imzasını atmış, özellikle kültür değerleri açısından insanlığın evrensel mirası içersinde özel ve ayrıcalıklı yeri olanbirkent. Hemcn yakınındaki Kültepe, yaklaşık 4000 yıl önce bu bölgeye gelen Hititler' in başlıca yerleşme merkeziydi. Erciyes Dagı'nın eteklerindeki antik Mazaka şehri, l.Ö. 11. ve 7. yüzyıllarda geç Hitit kent devletlerinden Tabal Krallığı'nın başkenti oldu. Ardından l.Ö. 280'lerde ünlü Kappadokya Krallığı'nın yine merkezi olarak, niifusu 400 bin kişiye dek ulaşan büyiik bir kent haline geldi. Ve, l.S. 17 yılıııdan sonra da, bölgeye egemen olan Ronıa cyaletinin başkenti olarak Kaisarcia üdmıaldı. Kayseri'nin bu ağırlığı, 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı'ndan sonra başlayan Türk uygarlıkları döneminde de devam ediyor. Önce Danişmendlilcr'in elinde imar gören kent, 1162'den itibaren Anadolu Sclçukluları'nın Konya'dan sonraki ikinci büyük yerleşme merkezi haline geliyor. Dugün bile kente tarihsel kimliğini kazandıran birçok önemli esere Selçuklular döneminde sahip olan Kayseri, Yavuz Sultan Selim'in Iran seferi dönüşünde Dulkadiroğulları'ndan alınarak, 1515'ten itibaren Osmanlılar'a bağlanıyor... Konaklar Köytt'ndekl 200 yıllık klllsa, gübre yığınları arasında ahır olarak kullanılıyor. Sinan'ınarmağam Yakın yıllara kadar, Kayserili yapı ustalannın eski bir gelencği sürdürdükleri söylenir. Bunagöre.ustalarçarşıdakıdükkâıılardan "göııye" satın aldıklarında, bıınu önce "IVİinıar Siııan Camisi" olarak bilincn Kurşunlu Cami'sinin köşelerine tutarlannış. Gönye caminin dik köşesine taın olarak oturursa, doğru olduğuna inaC U M H U R İ Y E T D E R G İ 5 H A Z İ R A N de "1500 yıllık bir geçmişin tanığı" olarak duruyor. Restorasyonu yeni tamamlanan "lç Kale" ise, Selçuklular'dan kalma iki arslan heykelinin bulunduğu ana kapısı ve kale içinde inşa edilen çarşı merkeziyle, kentin modern yaşamına "tarihsel bir gurur"katıyor. Türklerle birlikte başlayan Islamiyet döneminin Kayseri'deki en eski yapıtı, aslında bir "başyapıt" sayılabilecek olan ünlü Ulucami. 114()'lı yıllarda Danişmcndli Melik Gazi'nin yaptırdığı bu bina, Anadolu'daki Ulucami tipinin de en görkemli örneklerinden birisi. Yaklaşık 850 yıldır kent yaşamıylakucaklaşıyorolması ise, içinc girildiginde daha bir farkına varılan, eşsiz bir kültür zcnginliği olsa gerek. Kayseıi'dcki uygarlık birikimine en giiçlü ve kalıcı imzayı atanlar, hiç tartışnıasız Selçuklular olmuşlar. Sultan Alâ42 B eddin Keykubat'ın ünlü eşi Hunat Hatun'un yaptırdığı açık avlulu taş medrese, Selçuklu mimarisinin eşsiz bir ömeği ve bugün Etnografya Müzesi olarak "kent kültürüne" katkısını sürdürüyor. Yine Selçuklu Sultanı İkinci Kılıçaslan'ın güzel kızı Keyhusrev tarafından 1205 yılında yaptırılan "tıp okulu ve hastane" ise, o dönemin tüm Avrupa ve Asya ülkelerindeki "ilk ömeği" oluşturuyor. 1890'lara kadar tıp eğitimi verildiği bilinen bu tarihi medresenin bugünkü kullanım şekli de "Tıp Tarihi Müzesi." manıyor. Yöredeki "sivil minıari zenginliğin" Anadolu'daki en zarif ve en güzel kent dokusunuoluşturduğu, Kayseri'nin yüzlerce yıllık "kent merkezi" olan ve yine Kayseri'ye "tarihsel bir başkent" kimliğini kazandıran ünlü "Tavukçu Mahallesi", bugün terkedilmiş bir "harabe kent" durumunda. Erciyes Üniversitesi'nin sahiplendiği bir dizi tarihi evin dışında, hemen tüm binaları sanki "gözden çıkartılmışcasına" tahrip edilen bu tarihi mahallede, artık Kayseri'nin "yerlileri" de yaşamıyor. Görkemli konaklann sahipleri, kentin yeni ve "modern" semti olan Sıvas Bulvan'ndaki apartmanlara taşınarak "prestijlerini" kurtarmışlar. (!) Terkettikleri tarihleri ise, rant çevrelerinin eline geçirip, "arsa olarak" yeni ve yüksek binalara dönüşme tehlikesini yaşıyor. Doğrusu, başta Kayseri Belediyesi'ne, Valiliğe ve Mimarlar Odası'na, bu "uygarlık katliamını" durdurmak yönünde büyük sorumluluk düşüyor. Tavukçu Mahallesi 'ndeki burukluğumuz, o denli büyük bir tahribat henüz başlamamış olsa bile, Kayseri'nin "sayfiye bölgesi" denilebilecek Talas'ta da devam ediyor. Sivil mimari kültürün bir başka zenginliğinin sergilendiği Talas'ta, her nasılsa ayakta durabilmiş eski bir taş evin kapısını çalıyoruz. En az o ev kadar güzel ve güleçyüzlü Hacı Osman (Ateş) dede ve ailesiyle de böylece tanışmış oluyoruz. 81 yaşındaki Hacı Dede, 120 yıllık bu zarif Ermeni evini, 1945'lerde satın almış. O yıldan bu yana da, tüm taş ve ahşap bölümlerine "gözü gibi" bakıyor. Dahası, Kayseri evlerindeki en değerli ustalıklardan biri olan "zarlarını" bile, yani boyalı ve desenli ince ahşap dolap kapaklarını bile, "gâvurdan kalma rcsimlerin üzerini boyamadan", olduğu gibi korumuş, bozmamış. Hacı Osman Dede'ye tarihe ve kültüre olan bu saygısından ötürü teşekkür ederken, belki başka dostlarımız da yollan Kayseri'ye düşerse elini öpmeye giderler diye adresini not ediyoruz: "Kayabaşı Sok.No.2YukarıMahalle/Talas..." ... Ve, gözden çıkartılanlar Böylesinc /engın bir uygarlık birikimine sahıp olan Kayseri'de, aslında "tarihindcki ağırbaşlılık ve kültür düzeyiyle pek bağdaşmayan" uygulamalar, ne yazık ki kentin görkemine ve saygınlığına gölgc düşürecek bir düzeye doğnı tır Kayseri yöresindeki zengin kültür mozaiği içersinde, yine "tarihine yakışmayan" bir duyarsızlığın en çarpıcı örneğine ise, kentin yakınlarındaki "Konaklar" denen eski bir köydeki "terkedilmiş" kilisede tanık oluyoruz. Eski adı "Germir" olan güzelim köyün yine yıkıma terkediIen tarihi taş evleri arasından bir "uygarlık abidesi" gibi yükselen kilise, yıllardır "ahır" yapıldıktan sonra bugün de "gübre deposu" olarak kullanılıyor. 18. yüzyıla ait bu kültür mirasını pislik yığınları altında "değerlendiren" (!) şimdiki kullanıcısı ise, "tarihi olduğu için yıkılamayan" bu binayı, Kayseri'deki "Köseoğlu"ailesindenkiraladığınısöylüyor... Bilıncm, "ilgililer" biraz daha ilgi gösterip, bu insanlık ayıbının sona ermesini sağlayabilirlermi?.. ^ 13 1 9 9 4 S A Y I