Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
N E V V A L Ç İ Z G E N önünde. tstanbul, dünyanın en güzel manzaralanndan biri olmakta berdevam. Esaslı şeyler hâlâ yerinde: Ayasofyanın dört minaresi, Sultan Ahmed'in altı minaresi ve onların arkasında Bayazıt Camii'nin kubbesi... Bir yaz günü sonunda satıhlar sislenir, dumanlar göktc yayılarak dolaşır... İşte eski sarayın bahçeleri ve eski bacalı hizmetkâr daireleri, deniz kenarındaki küçük köy camii, Küçük Ayasofya Bizans kubbesi, Konstantin'le Fatih'in hatıralan karıştığı set, yeşilleri taşların pembesile imtizaç eden selviler, şanlı duvarlar üstündeki fakir kulübeler ve gün batısının bakır renkleri içinde eskiden dünya servetinin biriktiği haliç... San'at ve manzara aşıkları İstanbul'da hayallerinc daima bir melce bulacaktır. Belki gelecek sefer, Evkaf Müzesinin yerleştiği tazc sulann suladığı eski medrese binasına girmeye vakit buluruz... Üsküdar'da dervişlerin vaktiyle uğuldadığı eski sokaklarda ahşap evleri, mor kantaryon çiçeğinin bittiği bahçeleri tekrar bulacağız. Fatih'in askerlerini defnettirdiği muhteşem ve tozlu mezarlığı genc göreceksiniz. ölülerin son dcfa olarak duada hazır bulunduğu eski camiin çardağı altında oturacaksınız. Orada ölüm ve hayat arasında bir nevi laubalilik vardır. Orası aşıklann birleşeccği en müsait yerdir. Yedikule civarında, nefesi işitilen denize yakın eski bir Bizans kilisesi bilirim ki avlusu fıstık ağaçlan ile dolu bir bahçedir. Kuşlar orada durmadan ötüşürler. Kubbesi yıkılmıştır; fakat ycşil sütunlann arasından şefkatli bir sema görünür. Çünkü Türk şarkı sert ve haşin renkler memleketi değildir. Afrika'da ziya renkleri kemirir; burada her şey yarı rcnkten ibarettir. ıstanbul'un hâlâ, bütün tabiatın nimetlerini bol bol saçtığı "saadetler diyarı" binlerce minarenin yükseldiği, Ayasofya ve zeki dedikodular şehri, halıların, doğru ve yanlış haberlerin, sahte ve hakiki san'at eserlerinin piyasası olduğunda şüphe yoktur."* Batılılar şarkın o eski tstanbul'u ve Türkiye'si için artık "İstanbul Gülü" operetini seyretmeye gideceklerini düşiinürler. Gizli zevklerin membası olan ülkc de£ışmektedir. Osmanlı hükümdarlarının hep yapmaya niyetlendikleri ama başaramadıkları "değişim" gerçekleşmektedir. Yaşanan değişimde "din" önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle hilafet kaldınlmış ve bir "hukuk devleti" olma yolunda çabalar harcanmaktadır. Batılı gazeteciler Doğu'nun yavaşlığı içinde Türkiye'nin hızlı sayılabileccğinı satır arasında yazıverirler. Doğu'nun fantezileriyle kafası dolu olan Batı yeni düzenden ve büyük liderden etkilendiğini yenilgisine rağmen, belirtmektcdir. İstanbul, "zeki dedikodular" şehri olarak keyfiyetini sürdürmektedir. * Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiyesi 1938, Dışifleri Bıık. Yay. D E R G İ 3 1 E K İ M 1 9 9 3 S A Y I 397 Basvekil Herriot'dan İstanbul ransa Başvekili M.E. Herriot'un 29 ikinciteşrin 1933'de Istanbul'u anlatıyor "Şimdi dc Türkiye'ye geçelim. Fransız edebiyatında tstanbıırun eski Osmanlı fmparatorluğu'nun tasvirleri eksik değildir. Tabii evvela Piyer Loti var, Claude Farre're var; bundan başka Madam Dc Noailles'in Eblouissement'daki enfes manzumesi de var.* (M.E. Herriot burada Constantinople adlı şiiri okur). Bu mısralar, vaktiyle gördüğümüz manzaralann hatırasını en güzel nesirlerden iyi canlandınr. Göksu... Küçük "gök renkli" dereye kadar Boğaziçi'nden yukan kayıkla çıkılır, padişahın köşkü önünden geçilerek dişbudak, çınar, çitlembik, ağaçlannın gölgelendirdiği kadife çimenli iki çayıra tesadüf edilirdi. Her kadın bir muamma teşkil ederdi. Su kenannda kukla oynatırlar ve Theophile Gauthier'yi teshir eden hilalli kubbeler üzerine alev saçan güneşin batması, bu latif kalabahğı dağıtırdı. Madam de Noailles Arnavutköy'ünü de hatırlar. O Arnavutlar köyü ki diğerlerinden, evlerinin pencerelerinden kafes bulunmadığı için tefrik edilir... Liman altında Türklcrin arasındaRum ve Yahudilerin de gezindikleri kemerlerc bakardı. "Gayricismaniler"in denilen kilise orada yapılmıştı. Gene oradan, hiçbir yere konmayan ve denize atılan sultanların ruhunu taşıdıklan söylenen martilar seyredilebilirdi. Asıl İstanbul manzarası isc. Fatih Mehmet Justinianus'un şaheserine minare ve duvarlar ilave ettiği tarihe Türler'in tstanbul'a ne surette va'ziyet ettikleri asıl orada görülür. Bize Osmanlı tmparatorluğu'nun şan ve azametinden bahseden yalnız 480 cami değildi; o camiler ki aralannda Mekkeliler'i kıskandıran altı minareli Sultan Ahmet Camii, avlusu güvercinlerle dolu Bayazıt Camii, Fatih'in Alemdar'ını taziz maksadıyla yaptırdığı ve Müslümanlardan başkasına kapalı olan Eyüp camii vardır. Her ziyaretçinin sevdiği bir camii vardır. Ben kendi hesabıma Gül camisini çok severdim. Bu, eski Aya Teodosia Kilisesi, yani Rum diline göre "solmayan gül" kilisesi idi; orada, mabedi çicekler sardığı devre ait Bizans'ın hatırası yaşıyordu. Bundan başka Laleli Camii de vardı. Fakat Türk tarihi hatıralan türbelerde daha büyük bir vuzuhla yaşıyordu; mesela Fatih Camii yanındaki tkinci Mehmet Türbesi ki üzerinde pek büyük bir sank duran sandukanın etrafında mumlar yanardı. F Bugün tstanbul olan o vakitki Costantinople yalnız seyyah için bitmek ve tükenmek bilmez bir san'at ihtisası menbaı değil, karışık fakat canlı bir müze, bir kütüphane, bir vesika hazinesi idi. Konstantin'den, yani dördüncü asırdanberi bütün tarih orada kaydedilmiş bulunuyordu: Bu nöbetçinin uzun zaman kâh tehdit, kâh müdafaa ettiği Avrupa tarihi, Rönesans devrinde ufuktan gelen ziyanın aydınlattığı medeniyetimizin tarihi... ve seyyahın fikirleri dima yenileniyor, mütelevvin bir semanın mavi kubbesi altında işlenmiş ve boyanmış kemerler arasından mermer nilüferler akan bu sular gibi serinleniyordu. Bugün her şey ne kadar değişmiş! Türbelere girmek yasaktır. Eskiden Üskü değişmesi hiçbir erde daha iyi hissedilcmez."* M.E. Herriot, bir Batılı olarak Bi/ans ile içiçe yaşayan Osmanlı kültürünün sembollerini arar. Bu arayışta bir hayal kınklığı vardır. Egzotik Doğu nıotiflerinden çok dini ağırlıktan kurtulmaya başlayan yeni Türkiye şiirsellikten çok yaşama kavgası içermektedir. Tiirkiye'nin başarmaya uğraştığı dcğişikliklcre Avrupa'nın nasıl hiçbir zaman inancı olmadığını da anlatır. Her şeyi başaran sonunda Mustafa Kemal'dir. "On dokuzuncu asrın başından beri birçok padişahlar Osmanlı Imparatorluğu'nda değişiklikler yapmaya gayret etmiş, fakat hiçbiri mııvaffak olamamıştı. tslam hukuku, dini bir hukuk ol dar'a dervişlerin tekkesini ziyarete gidilirdi. oradaki dervişler artık mevcut değil. Bir cuma Kanuni Sultan Süleyman Camii'ni ziyarete gittim. Bu, dünyanın en güzel manzaralanndan biridir. Bir tepenin üstünde olan ve bütün manzaraya hakim olan bu cami, büyük mimar, Sinan'ın dehasını ifade eder. Onu selviler, alıç ağaçlan ve ok gibi minareler sarmıştı; o, kemerli kapılanyla yoldan geçenleri celp, çeşmeleri ile teskin eder. O da ebediyat için inşa edilmiştir. Sütunlannın Ephesus mabedinden alındığını söylerler. Eskiden pek kalabalık olan bu camide şimdi, ancak beş on kişiye tesadüf edilebilir. Kubbenin alt kısmındaki ayetler şimdi Latin harfierini kullanan bu millete üvey bir yazı gibi geliyor. Eski Türkiye'nin duğu için adlî kııvveti elinde tutan ulema sınıfı kutsi bir mahiyetin verdiği kudretle her türlü yeniliğe şiddetle muhalefet göstermişti. 1908 ihtilalinden sonra Genç Türk'ler de aynı müşkülata tesadüf ettiler." tslamiyetin sosyal ve hukuk yaşamı üstündeki mutlakiyetinin kınlabilmesi hayretle karşılanmıştır. "1923 ile 1929 arasında yaptığı ıslahatı Osmanlı tmparatorluğu beş asırda yapamadı" diyerek takdir belirtilir. "Işte böyle Türk şarkı baştan aşağı değişti. Bu yüzden cazibesini kaybettimi? Elbette hayır. Mustafa Kemal'in Türkiye'de ortadan kaldırdığı, onun '"mamamouchi" tarafı, ihracat egzotizmidir. Bizi eskiden teshir eden manzaralar hâlâ gözümüzün 16 C U M H U R İ Y E T