02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

•BAZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez Hasan Paşa neden sadrazam? üneş birden yükselmişti sanki; ortalamamıştı ama, gökyüzünün mavisi yalazlarla tutuşmuştu. tnsan, gözünü açıp çevresine bakamazdı. Koyu bir karanlıkta yaşanıyordu. Güneş ışığı, bu koyu karanlığı büsbütün güçlendiriyordu. Çok dar bir kesit görülebilirdi. Dar kesitte her şey aynntısından uzaklaşıyordu. Ya da kınk camların çarpıştığı, sonsuz görüntülerle bezenmiş bir çiçek dürbününden izlenebilirdi her şey; Ne çok ayrıntı... Işte sokaklar sonsıız gölgelerle, sayısız renklerle kuşatılmıştı. Sabahtı. Kavuniçiyle kırmızı arası bir renk egemenlik kurmak istiyordu. Önüne geçilemiyordu bunun. Denizin gözükmcdiği sokaklarda bile tuz vardı, genziniz yanıyordu. Tuzsa beyaz değildi, kirliydi, sarıyla boz arasıydı... Murasa, İmtiyaz, Murassai Osmani, Altun Liyakat, Almanya'nın Egl Nuvar, F.gl Ruj, Avusturya'nın Senletyen, Iran'ın Murassa Şinı Hurşid, Fransa'mn Lejyon Donör, ltalya'nın Sen Moris e Lazar, tspanya'nın Şarl Truva, Portekiz'in La Kuruva e Lepe, Japonya'nın Soley Lovan, Karadağ'm Danilo ve Vatikan'ın Pinöf nişanlanna sahip olan Hasan Paşa, o gün çok erken uyandı. Geceyarısından sonra başkitabetten gelen tezkerede "Selamı Şahane" ile taltif edildiği ve ertesi sabah Saray'a davet olunacağı bildirilmişti. Sabah saat on sulannda "Sadrazamlığa atandığını belirten" Haltı Hiimayun geldi. "Veziri meali semirim Hasan Paşa Hey'eti vükelanın istifasına mebni mesnedi sadaret derkâr olan ehliyyet ve sadakatinize binaen uhdenize tevcih ve Şeyhulislam Ziyaiiddin Efendi mesnedi meşihatde ibka kılınmış olmağla diğer vükelanın bilintihab me'muriyetleri icra kıhnmak üzere arz ve ahkâmı celilei şer'i şerife bir kat daha dikkat olunmasını ve Kanuni Esasinin muhafazası ile asayişin idamesi ve Devleti Aliyye ve Memaliki Şahanemizin imranü terakkiyyatı ve kâffei tebeamızın refah ve seadeti esbabının istikmali nezdimizde begayet mültezem olduğundan ana göre sarfı mesai ve gayret edilmesi matlubı kat'ii Şahanemizdir. Cenabı hak, tevfikatı sübhaniyyesine mazhar buyursun!" Paşa, sol bacağını her sabah uzunlamasına tutan siyatiğini unutarak sofanın penceresini ardında kadar açtı ve sabah namazını iki rekat fazlasıyla kıldı. Bunu bir nevi şükran ifadesi olarak değil de önünde açılan yolun kendisini selamete götürmesini istediğinden sanki kurban kesermişçesine yaptı. Sevinci az, endişesi bol bir duygu kaplayıverdi içini. Sadrazamlığa yükseltilebilecek on beşyirmi kişi içinden niçin kendisinin seçildiğini bilmemek huzurunu kaçırıyordu. Sonra, yerini almakta olduğu sabık sadrazamın mevkiinden uzaklaştınlmasının sebebi de meçhulüydü. Acaba eski sadrazamın mevkiinden uzaklaştırılması gerçekten ortanca oğlunun Paris' G te bıyığını ve sakalını tıraş ettirmiş olması mıydı? Yoksa sadrazamın f rengili olduğu padişahın kulağına ulaşmış ve kişisel sağlığı konusunda çok titiz olan Zau Şahane, selameti, bu değişiklikte mi bulmuştu? Söylentiler bunlardan ibaret değildi. Eski sadrazamın bahçesini çakıl taşlarıyla döşettiği de biliniyordu. Onun bu davranışı "Çakıl taşı ancak padişah saraylarında döşetilir, sadrazam padişahlıgını kurmuş ki sarayları taklid edlyor!.." şeklinde yorumlanmıştı. Ayrıca bu adamın Avrupa'da şapka giydiğini de söylemişlerdi. Bunu eleştirdiklerinde şöyle konuştuğu nakledilmişti: "Şapka mucibi kiifiir müdiir? Müslim arab ziırrai, hâlâ hasırlı şapka giyiyorlar. Ayrıca kâfir mi oluyorlar? Kıyafetin imana ne tesiri vardır? Iman, kalbdedir. Müslümanlık, kelimei şehadetten ibaretdir. C«nabı hakkın tekliğini ve Hazreti Muhammed'in kainala meb'us bir nebiyyiazam oldugunu tasdik ctmekdir. Esas budur! Miislümanım diyen, Müslüman gö riilen bir insanı ameldeki kusurundan dolayı rahatsız elmemek gerekir. Fikrini aydınlatmağa çalışılmalıdır. Neuzii billah şu memleketin halkı 'Nasraniyyiz' deseler ne yapacağız?" Girit, Teselya ve Avlonya meseleleri yanında Iran hududu sorununun alevlendiği bir anda sadrazamlığa atanmak pek özenilecek bir şey değildi. Giyinirken, bir süredir bazı tuhaflıklara, bazı olağanüstü işaretlere yeterince önem vermemiş oldugunu kavradı. Mesela, o yıl şubat ayına doğru Kahire'de şiddetli yağmur yağması bir fevkaladeliğin habercisi olamaz mıydı? Sonra yazın Tophane'de rastladığı başıboş deveyi de hatırladı. Belki de şehirde son zamanlarda gündüz vakti hamamlardan kadın, mekteplerden çocuk kaçırmalarının çoğalması da bir belirtiydi. Dişlerini ovarken kullandığı tozun kapa ğındaki Fransızca tarifnameyi görünce, "tyi Fransızca bilmem bu atanışımın nedeni olabilir!" diye düşündu. Bu olay, Fransızca bilmesinin Hasan Paşa'nın başına açtığı ilk felaket değildi. Berüşşama sürülmesine yol açan jurnalda, "Tarabya Karakolu'nda görevliyken Frenk yalılannda bulunan madamlan görünce aygırca ciimbüş ve harekâtı ile karıların dikkalini çektiği ve onlarla ilişki kurmak için lisan bilmenin zaruretini kavradıgından Kransı/ca dcrsleri aldığı" belirtilmişti. Sonra "Cevdel Tarihi"nde okuduklarını anımsadı: Bir adaşı, Sadrazam Kethüda Hasan Paşa'nın yönetimindeki orduların başarısızlığa uğraması karşısında padişah, vezirlerden birini sadrazam seçmek için Şeyhulislam ile Kaymakam Paşa'yı çağırmışd. Gerek cenk eri gerekse post veziri olmak uzere her sınıftan beşer vezirin isimleri bir pusulaya yazılıp okunmuş, her biri hakkında konuşulmuşsa da herkes sorumluluktan kaçındığından adaylardan herhangi biri seçilemeyip "maslahat, istihareye tevkif olunmuştu." Şimdiki padişah, devrimci atası Üçuncii Selim'i her bakımdan kendine örnek aldığına göre acaba onun gibi istihareye yatar mıydı? Hasan Paşa, sadrazamlığa atanmasının bir değerlendirme sonucu olmayıp bir "istihale", bir esinti sonucu olmasını candan diledi! Öğleye doğru ilk tebrik telgrafları gelmeğe başladı. En uzunları Rusya Hariciye Nazırı Prens Gorcakof ve Fransa Imparaloru tJçiincü Napolyon'dan gelenlerdi. Bir ara padişaha, "Kulunuzu bu işlen affediniz!" diye ricada bulunmayı düşundü. Ama padişahın bu ricasına kötıi tepki gösterip kendisini, daha önemlisi eşini, çoluk çocuğunu Fizan'a sürmesi olasılığı onu bu davranıştan alıkoydu. Köşke sadaret alaylarında kullanılan "kaleş" arabalarından birinin geldiği bildirildiğinde aniden, "Saraya deniz yoluyla gilmenin daha uygun olacagını" düşündü. Böylece, huzura çıkmadan önce Beşiktaşlı Falcı Eşref Efendi'ye uğrayabilecek ve remil döktürüp yaptığı yorumların ne kadar isabetli oldugunu öğrenebilecekti. Bunu düşündüğü an kâbustan kurtuluverdi. Sorunu çözümlediğinden adamakıllı ferahlamıştı. Köşkten kayıkla ayrılırken yüzü gülüyordu. Kendi kendine "Assalar da giiftii guyi; hak nişanidir söziim" diye mırıldandı. Sonra ilave etti: "Ne olursa olsun; hal vahim ise vazife de mühimdir!.." ( 1 Nol: Bu yaaya katkım, Cumhuriyet öncesi evrede görev görmüş olan başbakanlanmız konusunda uzman olan tbnül Emin Mahmut Kemal'in bir çok "son sadrazam" hakkında yazdıklarını biraraya getirip bir "montaj" yaparak, "standart bir cumhuriyet öncesi başbakanı atanma tablosu" çizmeğe çalışmaktan ibarettir. Yazıyı monotonluktan kurtarabilmek için de başına Selim lleri'nin "Her Gece Bodrum"undan ilk üç pragrafı kattığımı da itiraf ederim! 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle