Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S A 6 L I K Erdal Atabek Sağlık kültürümüzde gezinmek, Sağlığımızla ilgili olarak kullandığımız deyimlerin nerelerden kaynaklandığını biliyor musunuz? Bu deyimlerin kaynağına yapılacak kısa bir yolculuk bile sağlık kültürümüz açısından çok düşündürücü sonuçlar veriyor. Psikoloji kitapları okumak yarariı mı? Sayın Dr. Atabek, Bir genç kızım. Ruhsal sorunlarım var. Ruh rıasıalığı olduğunu sanmıyorum, gene de merak ediyorum. Çeşitli pslkolojl kitapları okuyorum. Hem kendiml hem de sorunlarımı anlamaya çalışıyorum. Zaman zaman da okuduğum bazı hastalıkları kendi durumuma benzer buluyorum ve korkuyorum. Acaba bu kitapları okumam yarariı mı, zararlı mı düsüncelerlnlzl öğrenmek Isterlm?" Pek çok insanın psikoloji kitapları okuduğunu biliyorum. Galiba, toplumların baskı altında tutulduğu dönemlerde sosyal kltapların yerini bir ölçüde psikoloji kitapları alıyor. Böyle bir gözlemim oldu. İnsanların kendi durumlarını, tutumlarını, davranışlartnı merak etmelerinin doğru olduğunu düşünüyorum. S ağlık kültürümüz nasıl oluşur? Sağlık kültürümüz de genel kültürümüz gibi çok karmaşık etkenlerle oluşuyor kuşkusuz. Geçmiş dünyamızın izlenimleri, geleneklerimiz, değişmelerimiz, yeni eklenen bilgilerimiz kültürümüz üzerinde etkili. Bu hafta, şimdiye değin söz etmediğimiz bu konuda biraz gezinelim istedim. "Taburcn" sözcüğünün nereden geldiğini hiç düşündük mü? Bugün bile gazete haberlerine kadar dilimize girmiş olan bu sözcük, aslında bir "askeri hastane" terimidir. "Hastanın hastaneden çıkması" demek olan "taburcu", iyileşen askerin hastaneden çıkarak taburuna gidebileceği anlamını taşır. Oysa bizler "taburcu" sözcüğünü bütün sivil sağlık kurumlarımızda bugün bile kullanıyoruz. Yurtdışında tedavi görerek hastaneden çıkan tanınmış bir kişi için bile "taburcu oldu" deyimi kullanılıyor. Bir devlet hastanesinde asistanlık yaparken " t a b u r c u " teriminin yanlış kullanıldığı dikkatimi çekmişti. Durumu şefime açıkladım: "Efendim, çıkardıgımız hastalar için tabelasına "taburcu" söziinü yazıyoruz. Oysa burası askeri haslane degll, hastanın da çıkınca tabura gittigi falan yok. Harhalde es Belki bugün askeri hastanelerimizde bile kullanılmayan bu deyimin aslı, hasta diyetinin numaralanmasına dayanıyor. Liste 1 'den 6'ya kadar düzenlenmiş. 1 'inci liste en sıkı diyet ve en az besin demek. Arttırılarak 2, 3, 4, S oluyor. Listenin 6 numarası ek besinlerle zenginleştirilmiş bir beslenme listesi. Sanırım, askeri hastanelerdeki iş çokluğunda zaman kazanmak için, hastanın diyetini ayrı ayrı yazdırmak yerine liste numarası konması dUşünUlmUş. Doğru dUşünülmüş bu sistem, giderek sağlık kültürümüze yerleşmiş. Kadınlarımızın kullandığı "renkli" deyimi de bana ilginç gelir. "Renkli", âdet günleri için halk kadınlarının kullandığı bir deyim. Sözcuğün kökeni sanırım aslı Fransızca olan "regl" sözcüğünden gelmedir. Reklamlarda eskiden "muayyen zamanlar", simdilerde "belirli |<ünlcr" olan kadınların aybaşı ya da âdet kanamaları için kullanılan "renkli" sözcüğu olayın rengini de belirttiği için bize özgü bir deyim olmuş. Bilenlerin dilinde "regl", "periyot", " m e n s " olan âdet görme, halk kadınının dilinde "renkli olmak" ya da "renkli zamanı"dır. "Karantina" ltalyanca kökenli bir sözcük. Hastalık bulunan bir geminin ya da bir ye •kiden kalma bir deyim. Uygun göriirseniz hastanın tabelasına "çıktı" ya da "çıkanldı" yazalım. Kliniğin şefi şöyle bir düşünmüştü: "Dogru. Hiç dikkatimizi çekmedi. Bi zim değiştirmemiz pek bir sey saglamaz ama haklısınız. Siz öyle yazın" demişti. Ben de öyle yazmıştım. Gerçeicten de o günden bugüne pek bir şey değişmemiş. Hasta kadın olsun, erkek olsun, çocuk olsun hastaneden çıkınca "taburcu" olur. GünlUk dilimize de girmiş olan "altıdan yemek" de öyle. "Bugün yemek altıdan". Evlerde bile çok güzel bir yemek olduğu zaman kullanılan bu deyim de askeri hastanelerin diyet listesiyle ilgili yönetmelikten kalma. rin, hastalığın yayılmasını önlemek için bir süre girişçıkışlardan uzak tutulması demek. Sözcuğün kökeni "kırk gün"den geliyor. Kırk gün süreyle orasının girişçıkıştan uzak tutulmasına değiniliyor. Oysa bugün, hastanelerimizin hasta kabul bölümünün adı karantina. Toplum kültürüne girmiş bir sözcük de "manyak". "Manyak", tıp dilinde "psikoz manyakdepressif" (PMD) denilen bir hastalığın bazı belirtilerinden esinlenerek yayılmış bir deyim. Kimi zaman çocukların, gençlerin bile birbirine söylediğini duyuyorum: "Sen manyaksın galiba". "Manyak" belirtiler, taskınkk diye lammlanabüir. Toplum kiiltUründe "alışılmanııs şeylerin yapılması", "aşırılıklar", "saplantılı tutumlar" için kullanılıyor. "Balurköyliik", artık eskisi kadar kullanılmayan bir deyim. ÜnlU, akılsinir hastanemizin Bakırköy'de bulunmasından kaynakianan bu deyim, "delilik" demekti. "Sen deürdin galiba" anlamına "Bakırköylüksün" ya da "Bakırköy'e git" biçiminde kullanıhr, çeşitli sorunları olanlann bu ünlü hastanemize gitmelerinde duraksama yaratırdı. Bugün gerek toplumun ruh hastalıklarına bakışının değişmesi, gerekse birçok ilimizde ruh ve sinir hastalıkları kuruluşları bulunması bu yargıyı değiştirmiştir. ÜnlU ruhsinir hastalıkları hocasının adı da toplum kültürümüze girmiştir. Mazhar Osman Uzman ve Fahrettin Keriıtı Gökay. Halk dilinde "Masar Osmanlık" deyimi de delilik, çılgınlık demekti. Sonradan "Fahrettin Kerimlik" deyimi gene bu anlama kullanılmaya başlandı. Fahrettin Kerim'le ilgili başka bir deyim de bir süre kullanılmıştır. Prof. Dr. Fahrettin Kerim, bir ara lstanbul Valiliği yapmıştı. ÜnlU hoca, valiliği sırasında aşırı içki içerek taşkınlık yapanların bellerinden su aldıracağını söylemiş, sanırım böyle aşırı taşkınlık yapılmasına karşı önlem olarak düşünmüştü. Akşamcılar, buna karşılık o.sırada yeni çıkan daha kısa boylu bir rakı şişesine "Fahrettin Kerim" demeye başladılar. Hocaya bunu söyledikleri zaman güldüğünü duymuştum. Bu deyim artık yaşamıyor, anısı vardır. Her iki UnlU hocamız da kendine özgü kişilikleri olan "tek kişilik kurum'Mardı. Kültürümüze girmiş bir deyim de "Ince hastahk"tır. Veremden çok korkulduğu uzun yıllar boyunca "verem" sözcüğünün ağza alınmaması için bulunan bu deyim, aynı zamaııda tUberküloz hastalığının zayıflatıcı, insanı incelten özelliğine de değinmektedir. O dönemlerde zayıf kişilerde "ince hastalık" olabileceği kuşkusu yoğundu. Zayıflık büyük bir hendikap sayılır, ince kızların ileride verem olabileceği sanısıyla evlenme şansları bile gölgelenirdi. Şişmanlık, tombulluk ise "ince hastalığa" karşı bir güvence sayılır, genç kızların et, can tutmasına özel bir önem verilirdi. Bugün, zayıflamak için diyet yapan genç kızlara, annelerinin "dikkat et, hasta olursun" sözlerinin altında bile bu kültürel özellik yatmaktadır sanırım. Oysa, artık bu dönem bitti. "Zayıflık ideolojisi", bu alandaki endüstrileşmenin güçlü desteğiyle "şişmanlık kötüdür" kültürünü yarattı. Korkulu hastalıklarımız da değişti. Verem korkusu çoktan bitti. Çiçek hastalığı silindi. Büyük salgınlar yok. Ama, şündilerin iki hastalığı korku yaratmanın simgeleridir: Birisi "amansız hastalık", ikincisi "edis". "Tutulduğu amansız hastalıktan kurtulamayarak....". Adından bile korkulan hastalık "kanser"dir. Gerçek bir korku kaynağı. tkincisi, Unü hızla artan AIDS. Dilimizde "edis"e kayan, hatta ünlü spor ayakkabısı "Adidas"a uzanma eğilimi gösteren çağımızın vebası. Sağlık kültürümüze kısa bir göz atmak da düşündürücü değil mi? D Kuşkusuz, insanı, insanlığı, insanlığının gelişimini bllmek çok önemli. Ama bunun için sadece psikoloji kitaplarının yeteceğini sanmam. Insan evriminin tarihini de bilmek gerekiyor. "Insan Nasıl Insan Oldu?", "insanın Yücellsl", "Tarlhte Neler Oldu?" gibi kitapları da okumak gerekli. Sonra, "Sosyal Mücadelelerin Tarlhl"ni.biimemiz gerekli. İnsanın kendi birey oluşu üzerine kıvrılmak ve sadece bu oluşumla kendini açıklamaya çalışmak hem eksik hem yanlış. Hepimiz, tek tek bireyler olarak insan evriminin uzun tarihinin bir sonucu ve toplumsal mücadelelerin yarattığı koşulların ürünüyüz. Kendimizi anlamak için tarihi ve dünyayı da bilmemiz zorunlu. Bir de psikoloji kitapları okuyarak kendinizi tanımamz, kendi sorunlannızı çözümlemeniz çok güç. Çünkü, insanın kendine karşı objektif olabilmesi neredeyse olanaksız. Birey oluşunuzun toplumsal kökenleri üzerinde duracaksınız. Kendinize karşı açık, anlayışlı, önyargısız olacaksınız. Sorunlarınız için bilimsel destek aramaktan kaçınmayacaksınız. Düşündüklerim bunlar. D """ 19