Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Asırlık 'Agora geleneği Agora'da tezgâhbaşr Ibrahım Süpürücü ve Hıisto. Şimdikilere hiç mi hiç benzemeyen bir birahane 5 Az meze, sıcak şarap ya da bira ve yandaki balıkçıdan alınmış derya kuzularıyla ister buğulama ister tava; işte Agora... şında zeytin eknıekle şarabını içen çelimsiz adamı gösteriyor dokuma işçisidir, Kocamustafapaşa'dan gelir ara sıra bize!' Hristo Bey bunları anlatırken, eski bir müşteri olduğu anlaşılan tbrahim Süpürücü gülümseyerek ilgiyle bizi diniiybr. Agora'nın yirmi yıllık müşterisi bir emekli o da. Günleri burada geçiyormuş. "Bir çve, W buraya" diyor lbrahim Bey, "Her gün do\uzda gejirim üçte, dörtte giderim. SabahleyiV Uç bardak çay ondan sonra bira. Maaş yet\e neler yemezdik arkadaşlarla. Anılar mı? Çpook, mesela benim yeni gelmeye başladığırh yıllarda bir müşteri vardı. Yer ıçer, geee geç vakit bir küfeci buldurur küfesine yiyecekleri içecekleri doldurtur, saz takımını da arkasına takardı doğru evine, karısına. O da yesin içsin, eğlensin isterdi o kafaylal' Yanımdaki fıçı masadan bir başka yaşlı müşteri Bahatlin Ongan, "Kırk senedir gelir giderim, eskiden neler vardı, çengi kızlar hep burada çalgı çalar oynardı. Keman, ud, cumbüş, klarinet. Fıçıların üstüne çıkıp göbek atarlardı. Demiryolcu Akif Bey, Inhisarlardan Mustafa, Ahmet, akşamüstleri hep birlikte uğrar, sonra erkence evlerimize giderdik!' gora Birahanesi, Balat Çarşısı'ndan Haliç'e doğru inen dar yolun hemen başında. Bir yanında balıkçı, bir yanında tatlıcı. Hani dışarıdan sanırsınız ki öyle bir eşya deposu filan. Kahverengi boyalı gösterişsiz bir yer. Birjsi demiş ya kim demişse, "Meyhane mukassi görünıir taşradan atnma, bir başka letafet ve guzellik vardır içinde." Tam burası için söylenmiş. Agora'nın iç "letafet ve gılzelliği", hemen anlaşılmıyor. Oturup çevreyi gözden geçirmek özümlemek gerek. Duvarlarda çerçeveler içinde burada çevrilmiş lılmlerin ga/ete kesikleri dplu. Hülya Koçyığitli, Fatma Girikli, Münir özkullu fılmler. Şakir, Perran, daha birçokları. "Şaraphane"nin üçuncü sınıf, KDV'nin yüzde 12 olduğunu belirten çerçeveli yazı, iri iri sayılarla yazılmış fiyatlar. Tkm kapıdan girişte karşınıza gelmek üzere Atatürk fotoğrafı, Istiklal Marşı'nın sözleri, Yedek Subay Marşı. Saat, perakende fişinin alınmasını hatırlatan yazı, "Televizyona sokulmayınız" diye bir de uyan. Bunların hepsi yillann eskiliği ile birbirine karışıp uyum içine girmişler. Tezgâh başında, tam elli yıldan beri burada çalışan güleryüztU sempatik sahibi Hristo Dulidis. On yaşında başlamış burada çalışmaya. Fener Erkek Lisesi klasik edebiyat mezunu, hukuk fakültesi ikinci sınıftan aynlma. "Agora Meyhanesi, 1890 tarihinde, kendisi kaptan ">lan dedem tarafından kurulmuştur" diye söze başhyor Hristo DulidîSrKaptaiı Asteri... Sonra babam Stelyo, tam yetmiş beş yıl burada çalışmış Ben de ufak yaştan beri buradayım. Babam bu toprağa çok saygılı bir insandı. lstanbul'un işgal senelerinde Balat'ta birkaç kişi ona demişler ki 'Yahıı, Yunan bayragı çek' O demiş ki 'Burası Türkiye, ben yalnız Türk hayragı çekerim' ve Turk bayrağı çekmiş kapıya. Bunu bana onun çok sanıimi arkadaşı lstİKİâl madalyalı tbrahim Çakıcı anlatmıştı. Kencıısi söz etmezdi hiç. Yıllar sonra ben yedek subay olup izine gıldığimde, artık bilmiyorunı sevincinden mi gözyaşları dökmeye başladı. O zamanlardı meyhanemizde dort kışi çalışırdı. Aşçımız, mezecimiz ayrı idi ve babam da Dİzzat başlarında idı. Ben de işte ortada meydancı; yardım edıyordum, harçlık nksın diye. 1940, 41 ve 42; ekmeğin karne ile verildiği harp yılları, fakirlık..." "O zamanlar en çok ne satılırdı? Şarep mı, rakı mı" diye soruyoruz. "Rakı satılıyordu, ayrıca beraberinde, üç dört tabak da meze veriliyorda para alınmada.ı. Âdet öyle idi. Ben çok iyi hatırlıyorum, bir duble rakı, üç tabak meze ufak tabaklarla iki üç tane kıraça balığı, bcş altı parça arnavutciğerı, pancar turşusu, yanında bir de turp salatası on kurıışa. Duble rakıyı böylece sattyorduk meze ile beraber. Bira ise 16 kuruştu > da mezesiyle tabii. Tekel Birası. Sonra 1953'te yalnız şarap ve bira. Kakıyı kaldırdık!' "Nedeni?" "Nedenı, o zaman içki bölgeleri olmuştu. Bazı yerlerde yalnız hat'if alkollü içki satılacak diye şehir zabıtaca bölgelere ayrılmıştı. Bunun uzcrine biz şarap ve bira satıyorduk yalnızca. O /.amanlar babamın ısmarlama olarak Bozcaada'da yaptırd'ğı bu Kan ijarabı sekiz doku/ yuz kiloluıc fıçılarla gelir, bir haftaya varmaz tükenirdi. Mürefte'dsn gelen A ler ayrı. Senede kırk elli fıçı bu özel şaraplarımızdan satardık!' Hristo Bey, bana bunları anlatırken alışkın hareketlerle taze soğanı tık tık tık eski bir emaye sahana doğruyor, hemen dışarıya bir çıkıp gelmesiyle beş dakika sonra komşusu balıkçı, ayıklanıp yıkanmış hamsileri getiriyor. Taze soğan ile hamsi buğulama pişerken soruyorum, "Eski giinler böyle idi; şimdi ise burada sadece biriki müsleri göruyorum..." "Bunda, pahalılığın tesiri var. Eskiden dolar taşardı. Biraya yapılan son büyük zamlarla eskiden on tane içen şimdi iki tane içiyor. lçkilerin pahalılığından, sarhoş göremiyoruz artık burada!' "Bu 'Emekliler Köşesi' diye ayırdığınız yer nedir?" "Altmış senelik bir müşterimiz var Muammer Bey ısminde. Kendisi seksen yaşındadır. Onun gibi eski, yaşlı insanları o kanepeye oturtuyoruz hürmeten. Aslında müşterilerimiz biraz dağıldı. lstimlâklar nedeniyle fabrikalar yıkıldı. Oralarda çalışan birçok müşterimiz vardı. Arada bir geliyorlar, ancak artık uzaklara taşındılar. Bu arkadaş mesela, masa olarak kullanılan fıçılardan birinin ba "O zaman neler yiyordunuz?" "Buranın spesiyalitesi, kıraça balığı, fıçılarda kan şarabı idi!' "Dikkat ettim Bahattin Bey, sarebınızı kendiniz getirdiniz?.." "Marmara Şarabı içiyorum, burada yok, dışarıdan alıp geldim. Buraya geliyorum, arkadaşlarla muhabbet ediyorum, yalnızım evde insan yok, soba yok ne yapayım?." Hristo Bey bir şey söylemeden müşterisinin şarabını alıyor gidip biraz ısıtıp getiriyor, "Çoğunluğu yaşlı insanlar; az meze ile içiyorlar; dokunmasın diye ısıtıyorum" diyor bana dönerek. Meyhanede, birçok kedi var: Kara'sı, Beyaz'ı, Tekir'i, "Dükkânın berekcti" diyor Hristo Bey. Radyoya gözüm ilişiyor; AgaBaltık marka imiş; tam elli yıllık. Bu radyo ilk geldiğinde şarkı söyleyemeyeceğiz diye bazı müşteriler pek istememişler önce. Çünkü "Üskudara gider iken", "Adalar sahilinde bekliyorum" şarkıları söyleniyormuş hep bir ağızdan, çakır keyıf olununca... Agora Meyhanesi'ne, kapanmadan önce bir kez gidin hiç olmazsa! Babkçıdan balık alıp buğulama ya da tava yapmayı Hristo Bey'e bırakın. Fl Agora'nın sahıbı Hristo Dulıdıs, mavı gömlegıyle bırahanesinin önünde. geçmişi anlatıyor "Emekliler Köşea'nın kanepesıntie. Agora'nın kedılerı 11