Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Babam bahriyeli, hovarda meşrep, içkici, zampara, kazan dığını kadınlara, meyhanelere yatıran bir insandı. O zamanın gemici tipi biraz böyleydi. Denizcilik de çok ilkeldi. Çürük gemilerle sefere çıkılırdı. Bazen beni de sefere götürürdü. Deniz sevgisinin temelleri bende böyle atıldı... O zamanın ticaret gemileri daha çok Zonguldak ve Izmir'e sefer yaparlardı. Demiryolları bu limanlara kömür getirir, buradan da tstanbul'a taşınırdı. Dış hatlar diye bir şeyden pek söz edüemezdi. Yalraz Romanya'dan tzmir'e, sandık yapmak için kereste taşındığını hatıılarım... O yıllardan bir hatıra anlatayım... Ortaokulda tek dersten kalmıştım. O yıl okuyanıadım. Babam da beni tnkişaf gemisiyle sefere çıkardı. Istikamet Zonguldak'tı. Tam Ereğli'nin orada hava patladı. Liman olmadığı için barınamadık. Gemi de çürüktu. Travese çıktık. "Traves", fırtınayı olduğu yerde dönerek açıkta karşılamak anlamını taşır denizci dılinde. Fakat gemi dayanmadı. delindi, kazan koyverdi, orada kalıverdik. Denizin ortasında günlerce çalışarak tamir edildi. Delik, çimento yığılarak, Ustüne kazan suyu boşaltılarak güçlükle kapatıldı. Anlayacağınız Zonguldak ve Ereğli arasında 5 gün beşik gibi sallandık. Bir başka seferde, yine Ereğli'de aynı durumla karşılaşınca, babam sılvarinin emrine rağmen açık denizde travese çıkmayı reddetmişti. Çarkçıbaşı olduğu için . dediğini de yaptırdı. Nedeni bendim. Açık denizde fırtınada bir çok gemi kaybolmuştu bu biçimde. Zonguldak limanının ağzında kalmayı tercih etti, "llatarsak, gorenler bizi kurtanr" dedi. "Tek evladım bogulursu yalnız kalırım" diye süvariye karşı çıkmıştı. Süvari rapor da etmiş ama bir sonuç alanıamıştı. Çocukluk yıllarımın Kabataş'ı bir dizi ahşap evden oluşurdu. Büyük konakların sahipleri hep saray mensuplarıydı... Burada herkes birbirini tanırdı. lskelemiz yüz yılı aşkın bir süre önee, 1870'de kurulmuş... tlk feribot buradan çalışmış. Askeri toplan buradan Üsküdar'a geçirmişler... Daha sonralaıı da araba vapuru iskelesi olarak kaldı. Arabalar, yani at arabaları taşınırdı bu vapurlarla... tki sefer vardı, bir sabah, bir akşam... Şu anda oturduğumuz evin yerinde bir ahır vardı. Yandaki dershanenin olduğu yerde ise kocaman bir konak: Çürüksulu Mahmut Paşa Konağı. Üniversiteye gittiğim yıllarda, bu konağın dairelerinden birine kiracı olarak geçtik. Koca konak 9 daireye bölünmüştü ve tek tek kiracıya veriliyordu. Mahmut Paşa'nın kızı Lanıia ÇUrüksu annemi çok severdi, ben de sonradan onun umumi vekili oldum. O zaman ahırın bulunduğu yeri de Lamia Hanım'dan 30 bin liraya satın aldım. 1960 yılında, sonra bu evi yaptık Ustüne. Ben fener yapımcılığına 1945 yılında başladım. Bu alandaki ilk Türk müteşebbisim. Benden önce imtiyaz almış Fransız şirketi ve Rum ustalar vardı. Daha eskilerden başlayarak anlatayım isterseniz. Osmanlı lmparatorluğu'nun kıyılarına, Tersane Amirligi taıafından 1860 yılına kadar birçok fener yaptırıldı. Ama teknoloji ilerledikçe, Tersane Amirliği bu işin altından kalkamaz oldu. Bu larihten itibaren Mösyö Mişel ve Mösyö Kolas'ın Fransız şirketiyle anlaşma imzalanarak fener imtiya7i yabancılara verildi. Bu şirket cumhuriyetten sonra bile fener imtiyazını elinde tuttu bir süre. Şirketin adı, "Fenerler tdaresi Miidiiriyeti Umumiye" idi. Merkezi Paris'te, şubesi ise Azapkapı'daydı. 1938 yılına kadar fener yapımı ve tamirini bu şirket yürüttü. Benim bu işe heves etmemim temelleri arasında, babamın çarkçıbaşıhğı, Kabataş'ta oturınam, denizi sevmem yer alır. Universiteden sonra ki edebiyat fakültesinin coğrafya bölünıünü bitirmiştim arkadaşlarımla bir şirket kurarak fenerciliğe başladık. Bu alanda bir boşluk olduğunu, Denizyollan'ndakı bir arkadaşımın dikkatimi çekmesiyle fark ettim. Askerlik yıllarında girdiğjm inşaat işlerimi sürdürürken, bu arkadaşım, 'Finike Feneri ihalesi var' dedi. Biz de hemen girip 35 bin Türk lirasına ihalcyi aldık. (jç ay içinde 15 bin lira kâr ettik ki, bu o zaman için iyi ve hızlı bir kazançtı. İlk yaptığımız Finike Fenerini yenileri takip etti. önceleri hiç tecrübemiz yoktu, el yordamıyla bir şeyler yapıyorduk. llkel işlerden, bizim getirdiğimiz tekniklere geçtik zamanla. Türk mühendislerin getirdiği sistemler oldu. Mesela nervürlü sistem. Ben de 1953 yılından itibaren bazı özgün sistemler geliştirip fenerler inşa ettim. tşi bıraktığım 1979 yıllna kadar 25 fener inşa ettik. Bunların en önemlileri Çanakkale Boğazı'nda Zincirbozan ve Kilya, Eceabat'ta Şevkllya, lzmir'de Doküntaş fenerleridir. Birçok eski feneri de tamir ettik. Ayrıca iskeleler de inşa ettik. Fener yapımı, kendine özgu, zahmetleri fazla bir alandır. En önemli zorluğu, çoğu zaman denizin ortasında olan inşaat mahalline malzeme götürmektir. Bu malzemeyi deniz alıp götürmesin diye, korumak da onun kadar zordur. Yani rıskli bir iştir. Havanın izin vermemesi durumunda inşaat yıllarca sürebilir. Riski çok olduğundan ya çok kazanırsınız ya çok kaybedersiniz. Işler rast giderse ytızde sekseıı oranında kazanç bırakır. Son fenerim Çeşme'dedir. Resmi olarak böylc ama, aslında son fenerimi çatıya yaptım. Bu evin çatısma. Geceleri oturup feneri yakar, hatıralarıma gömülürüm..." Peki, son fenerci de emekliye ayrıldıgına göre bu işi kim yapacak? D Deniz fenerleri kimden sorulur? Türkiye'de deniz fenerleri yapımı nasıl başlamış, nasıl. gelişmiş diye merak ettiniz mi hiç?.. Bunları sorabileceğimiz tek insan, Orhan Kızıldemir. eniz fenerleri... Kimi liman girişinde, kimi bir kayalığın sırtında, kimi ise denizin ortasında. Çılgın dalgalara karşı koyan bir abide gibi yükselen deniz fenerleri... Karanlığtn ortasında ışıl ışıl yanan, deııizeilerin sevgilisi fenerler... Kimimizin farkına bile varmadan yanından geçtiği fenerlerın ne kadar önemli olduğunu düşünmeyizpek... Belki eski bir kartta, reııkleri solmuş bir tabioda karşımıza çıkan ihtişamları cükkaıiıvıizi çcker zaman zaman. Ya da roınanlik bir öyküde denİ7 lcnereKinin yalnızlığını düşünüp halimize şükrcdcriz cn fazla. Oysa deniz fenerleri denizciler için vazgeçilemeyecek bir rtnemde. Yönlerini bulmak, karaya oturmamak için tek yardımcıları bu fenerler. Dünyada ilk büyük deniz fenerinin, yedi harikadan biri olarak anılan Iskenderiye Ferıeri olduğu söylenir. Ama asıl fenerlerin çoğaldığı ve limanlara yayıldığı dönenı geçen yüzyıl olmuş. Bizde fener yapimı nasıl başlamış ve gelişmiş diye merak ettiniz mi hiç? Bunu sorabileceğimiz tek bir insan var: Orhan Kızıldemir. Bugün yetmiş yaşını sü* c\> Orhan Kızddemlr, 1978 ythnda emekli olur olmaz evirtin tepesine "kendi" deniz fenerini inşa etmiş. GÖKHAN AKÇURA • D ren Kızıldemir, sivil denizcilik üzerine yazdığı yazılarla tanınıyor. Ama onun bu konuya eğilmesinin nedeni, yine fenerler. O.han Kızıldemir. Türkiye'nin tek fener yapımcısı. Onu Kabataş'daki evinde ziyaret ettik. Altmış yıldır oturduğu semti, çocukluğunu, fener yapımına başlayışını anlatmasını istedik. Bundan ötesini kendi ağzından dinleyelim... "1916 yılında doğduğuma göre, 70 yaşına gelmiş sayıhrım. 60 yıldır da Kabataşlıyım. Daha önce Karaköy'de otururduk. Babam denizciydi. Gemisini Kabataş'ta demirler, kendisi de buradaki meyhanelere giderdi. Yakın olsun diye evi de buraya taşıdı. Kira ayda 12 liraydı. Ama ev sahibi bizi çok sevip iki lira tenzilat bile yaptı... Çevre için iyi bir aileydik. Annem okuma yazma bilmezdi ama hoş sohbet, ufak tefek, sevimli bir insandı. Saraybumu (Ahırkapı) Feneri (yanda) 1857yüında yapıbnif. Fenerbahçe Feneri (ustte) ise 1856 yüında yapılmif. Boğazdan gelen vapurlar. Ahırkapı fenerini, Marmara'dan gelenler izz Fenerbahçe fenerini görerek yoUanna devam ediyorlar.